27 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/08

Kitlelerin devrimci isyanı engel tanımaz!
Sermayenin yasa ve yasaklarına karşı fiili-meşru mücadeleye!
İç Güvenlik Paketi'ne karşı emekçiler sokağa çıktı
Faşist zorbalığa karşı eller şaltere!
Türkiye’nin “eğit-donat” hevesi
‘Kahramanlık destanı’nda IŞİD parmağı
Türk-İş hava boşaltıyor
Yol-İş Genel Kurulu ve gösterdikleri
Haribo’da taşeron sistemi
Polis devleti için grev yasağı
Maltepe’de işgale polis saldırısı
Kamu Emekçileri Forumu işleyiş ve ilkelerini belirledi
Kadın sorunu tarihsel ve toplumsal bir sorundur - H.Fırat
Kürt hareketinin kısır döngüsü ve devrimci çıkış
Troyka'nın paketi Syriza'nın zaferi mi?
Almanya: Refah toplumu masalının sonu
Ev içi emek tartışmaları üzerine
'Kadınlar Özgecan için sokakta'
AKP sorunu çözdü
Üniversitelerde faşist terör!
DLB: 9-13 Mart Berkin Elvan Haftası
Liseli gençlik deneyim kazanıyor
Türkiye'de ol(ama)mak
Nadejda Krupskaya geleceğe ışık tutuyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kitlelerin devrimci isyanı engel tanımaz!

 

Sermaye düzeni farklı kriz dinamiklerini içerisinde barındıran bir geçiş süreci yaşıyor. Başta ekonomik krize bağlı olarak biriken sosyal sorunlar olmak üzere; Kürt sorunu, her geçen gün daha da karmaşık bir hal alan Ortadoğu süreci, zaman zaman bir dengeye kavuşsa da aşılamayan rejim krizi bu geçiş sürecinin öne çıkan kriz dinamiklerini oluşturuyor. On yılların birikimi üzerinde yükselen tüm bu sorun alanları toplumsal yaşamda ciddi gerilimler biriktiriyor, büyük kırılmalara ve sarsıntılara zemin hazırlıyor.

Son iki yıl içerisinde bunun iki önemli örneğine tanıklık ettik. Birincisi, temelinde birikmiş sosyal sorunlar olan ve bir öfke patlaması biçiminde kendisini ortaya koyan Haziran Direnişi idi. Günlere yayılan bu direnişin hedefinde, işçi ve emekçilerin yaşamını cehenneme çeviren ekonomik-sosyal saldırıları pervasızca hayata geçiren, baskı ve zorbalıkta sınır tanımayan AKP iktidarı vardı. Haziran Direnişi’nin açtığı kanaldan bir dizi eylemli süreç peşi sıra gelişti. Türkiye toplumunu derinden sarsan bu direniş, süreç içerisinde geri çekilse bile, devam eden günlerde kesintili de olsa yer yer kitleselleşen ve militan biçimler kazanan eylemlere kapı açtı.

Dönem içerisinde öne çıkan ikinci önemli gelişme, düzenin Ortadoğu ve Kürt politikalarıyla da ilişkisi içerisinde gündeme gelen 6-8 Ekim Kobanê eylemleriydi. Tüm oyalama ve bastırma çabalarına rağmen Kürt halkının barındırdığı mücadele potansiyelini ortaya koyan bu eylemlerin aynı zamanda başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere bir dizi büyük kente yayılması ve militan biçimler kazanması, sermaye devletinin korkularını büyütmeye ve soluğunu kesmeye yetti. Ki bu militan çıkış bir kez daha Kürt hareketi ve onun ekseninde konumlanan reformist solun çabaları ile sonlandırılabildi.

Dönemin bir diğer önemli olgusu ise artan işçi eylemleri ve direnişleri olmuştur. Son iki yılın tablosuna bakıldığında, tek tek fabrikalardan kimi sektörlere uzanan bir dizi eylem ve direnişin yaşandığı açıkça görülecektir. Örgütlenme anlayışı ve eylem çizgisiyle diğer işçi direnişlerinden ayrışan Greif İşgali’nden metal grevine kadar bir dizi işçi eylemini içerisinde barındıran bu gelişmeler; sınıf hareketi cephesinde yeni ve çok daha güçlü mücadele dinamiklerinin alttan alta mayalandığını da gözler önüne sermiş oldu.

Evet, tıpkı sermaye düzeni gibi Türkiye toplumu da bütünüyle bir geçiş süreci içerisindedir ve düzenin onulmaz çelişkileri, yukarıda altını çizdiğimiz gelişmeleri aşacak yeni mücadele potansiyellerini alttan alta mayalamaktadır. Bunun son örneklerine Özgecan Aslan isimli genç bir kadının hunharca katledilmesine karşı başlayan eylemli süreç üzerinden bir kez daha tanıklık ettik. Son bir hafta içerisinde işçi ve emekçilerin yanı sıra gençliğin yoğun olarak katıldığı onlarca eylem, kitlesel protestolar yaşandı. Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar uzanan eylem dalgası, bir kez daha Haziran ruhunun toplumun içerisinde dolaştığını, toplumun ezilen ve emekçi kesimlerinin patlamaya hazır bir volkan olduğunu ortaya koymuş oldu. “Gelişmelerin yönünü bugünden kestirmek yine de kolay değildir. Bunu belirleyecek başlıca etkenler arasında, birikmiş toplumsal-siyasal-kültürel gerilimlerin yeni toplumsal patlamalar olarak kendini göstermesi, çöküntüye varacak bir ekonomik krizin toplumsal patlamalara da yeni güç katacak çok yönlü sonuçları ve nihayet Kürt sorunundaki muhtemel gelişmeler sayılabilir.” (Geçiş sürecinde sermaye düzeni – Ekim 295. sayı / Şubat 2015)

Bütün bu muhtemel gelişmeler sermaye devleti ve hizmet ettiği emperyalist güçler tarafından da bilinmekte ve yakın gelecek üzerinden bu doğrultuda bir dizi planlamaya konu edilmektedir. Sermaye devletinin gündemine aldığı son düzenlemelere ve fiilen hayata geçirilen uygulamalara bakıldığında bu durum açıkça görülebilir. Halihazırda TBMM’de bir kısmı yasalaşmış olan İç Güvenlik Paketi, emperyalist güçler tarafından gündeme getirilen eğit-donat projeleri, gün be gün tırmandırılan faşist saldırılar ve her türden burjuva gericiliğinin önünün açılması; sermaye düzeninin gelişebilecek sınıf-kitle hareketini boğmaya hazırlandığını göstermektedir.

Bu hazırlık süreci sermaye düzeni adına normaldir. Zira içerisinde debelendiği kriz ve bunalımları başka türlü idare etme koşullarını giderek kaybetmektedir. Farklı kriz dinamikleri üzerinden yıllardır uyguladığı öteleme politikaları ise gelinen yerde bir bir boşa çıkmaktadır. İşte Kürt sorunu üzerinden yaşanan güncel kriz bunun en yalın örneğidir. Düne kadar “çözüm süreci” ya da daha popüler adıyla “müzakere süreci” denen adımlar kaçınılmaz olarak bir kez daha tıkanmış bulunuyor. Kürt halkını oyalamak, Kürt hareketini ise tasfiye etmek adına devreye sokulan bu politika gelinen aşamada sermaye devleti açısından bir açmaza dönüşmüştür. Zira hem Kürt halkı adına bir inandırıcılığı kalmamıştır hem de tasfiye etmeyi hedeflediği Kürt hareketi bölgesel gelişmelerle birlikte süreçten çok daha güçlenerek çıkmıştır.

Sermaye düzenini sıkıştıran ve gerçek anlamda uykularını kaçıran bir diğer olgu ise, biriken sosyal sorunların beslediği hoşnutsuzluktur. Zira sermaye devletinin yıllardır büyük bir engelle karşılaşmadan uyguladığı saldırı programları, toplumun derinliklerinde yer alan fay hatlarında ciddi bir enerji birikimine yol açmış bulunuyor. Öyle ki, işçi sınıfını iliklerine kadar sömüren ve bu yolla Türkiye’nin en büyük sermayelerinden birisine sahip olan Koç grubunun yönetim kurulu üyelerinden Ali Koç dahi bu gerçeği ikiyüzlü bir şekilde itiraf etmek zorunda kalıyor: “Her kesimden milyonlarca insanın umutları yok oluyor, hayatları kararıyor ve onlar açısından dünya yaşanmaz bir konuma geliyor. Tabi ki bu gidişat da berberinde sosyal sorunlar ve ciddi gerginlik getiriyor.” Ali Koç’un bu itirafı esasta gelişebilecek sınıf ve kitle hareketi karşısında sermaye devletine bir uyarı niteliği taşıyor.

İşte sermaye devleti tarafından devreye sokulanpolis devleti uygulamaları, grev yasakları, faşist provokasyonlar vb. gelişmeler; yeni dönemde beklenen sınıf eksenli kitle hareketlerinin önünü almaya dönük hazırlıkları ortaya koyuyor.

Fakat sermaye düzeninin bütün bu çabalarının beyhude olduğu açıktır. Kitlelerin devrimci isyanının engel tanımayacağı tarihsel deneyimlerle sabittir. Keza bizzat burjuvazi ve onun hizmetinde hareket eden sermaye devleti de bunun bilincindedir. Bu nedenle esas olarak farklı farklı dinamikler üzerinden gelişebilecek kitle hareketlerini öncüsüz ve örgütsüz bırakmayı hedeflemektedir. Başta sınıf devrimcileri olmak üzere, toplumun tüm ilerici-öncü kesimleri, örgütlü güçleri gündemde olan saldırılara bu gözle bakmalı, yeni döneme yönelik hazırlıklarını bu geniş perspektif üzerinden yapabilmelidir. Süreç, sermaye düzeninin çelişkilerini keskinleştirmekte; buna paralel olarak sert ve çatışmalı bir dönemin kapılarını aralamaktadır. Elbette sermaye düzeninin saldırı programları kısa vadede sınıf hareketi açısından ciddi sorunlara - engellere yol açabilir. Ancak bu durumun geçici olacağı, tüm saldırı yasalarının ve güvenlik paketlerinin sınıf mücadelesinin fiili akışı karşısında hükümsüz kalacağı açıktır. Yazının başında verdiğimiz iki örnek (Haziran Direnişi ve Kobanê eylemleri) bunun böyle olduğunu tartışmasız bir şekilde ortaya koymuştur.

Geriye, başta sınıf devrimcileri olmak üzere, devrimci ve ilerici güçlerin bu sert mücadele sürecine yönelik hazırlıkları kalmaktadır. Zira sermaye devletinin yeni düzenlemelerle sivrilttiği okun ucunda onlar bulunmaktadır. Sermaye düzeninin tüm bu hazırlıklarını boşa çıkarmak için bahar sürecinden başlayarak yoğun ve tempolu bir sınıf-kitle çalışması pratiği ortaya koymak, her adımda kitlelerle bütünleşen bir süreç işletmek; saldırı yasalarını boşa çıkaracak tarzda fiili-meşru mücadele yöntemleri geliştirerek bunu sınıfa ve emekçi kitlelere mal etmek büyük bir önem taşımaktadır. Keza yarın gelişebilecek hareketliliklere müdahale edebilmenin yolu ise böylesi bir hazırlıktan geçmektedir.

 
§