20 Haziran 2014
Sayi: KB 2014/25

IŞİD ve kapitalist/emperyalist gericilik
İşçi eylemleri
uykularını kaçırıyor!
Maden işçisinin karnı AKP’nin yalanlarına tok!
Çelik, Kürtler’in Irak’ta ayrılma hakkı olduğunu söyledi
Temeli bozuk olanların ‘çatı’ arayışı
Sömürü “kader” değil
İbrahim’i binlerce kişi uğurladı
Kaybolan eylemcinin cenazesi bulundu
AKP özelleştirmeyle beslenmeye devam ediyor
Soma’da maden işçilerinin eylemleri sürüyor

Yatağan işçileri
yol kapatarak uyardı!

Türk-İş’ten özelleştirmelere karşı eylemler

“Sonuna kadar direnmeye devam edeceğiz!”

DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi üzerine
Greif işgali DİSK’in içerisindeki Türk-İş’i ortaya çıkardı
“İşçinin taşerona isyanı: Greif direnişi dersleri”
Derby’den Greif’e:
İşgal, grev, direniş!
BDSP’den coşkulu
15-16 Haziran yürüyüşü!
Savaş ve devrim diyalektiği - A. Eren
“Devrimci Gençlik Birliği’nin temellerini inşa etmek için...”
Kamp hazırlıkları sürüyor!
Ankara DLB’den
coşkulu etkinlik!
Çocuk istismarı- 3
Açlık Kralı mısın, açlık oyunlarında mısın? - T. Kor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sömürü “kader” değil…

“Şükür” değil isyan edelim!

Z. Eylül

 

“Başkaları hesabına çalışmaktan, yerine getirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmışlıktan yılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıkla yüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir. Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarının emeğinin sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücü varlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığını gösterir ve cennette de rahat yaşamaları için ehven fiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir.”[1]

Lenin on yıllar önce dine dair söylediklerinde çok haklıydı. Zira değişen, gelişen dünya sisteminde, değişime direnen bir unsur olarak din, kitlelerin afyonu olmaya devam ediyor. Yalnızca kitleleri uyutma mekanizması değil, aynı zamanda onları katletme makinesi gibi çalışıyor. Suriye’de El Nusra, Irak’ta IŞİD, Afganistan’da El Kaide, Türkiye’de Hizbullah adını alan, ancak sureti değişse de özü değişmeyen bir ölüm makinesi gibi…

Kendileri gibi düşünmeyenleri katleden, etrafa kan ve zulüm saçan köktendinci çeteler iktidar savaşında emperyalist devletlerle çatışıyor. Dikkat ediniz! Emperyalist devletler yalnızca askeri saldırılarla, işgallerle köktendinci akımların hâkim olduğu bölgeleri taciz ettiğinde. Böyle bir gerilim yaşanmadığı durumlarda kolkola girerek ezilen halkların celladı olmaktan geri durmuyorlar. Ama son yıllarda emperyalizmin bölgedeki çıkarlarına ters düşen radikal-İslamcı örgütler, emperyalizmin askeri veya psikolojik müdahaleleriyle kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Bu nedenle ılımlı-İslam modelini yaygınlaştırma, bu vesileyle bölgede istikrar sağlanma çabaları da sürüyor.

Bu çabaların neticesinde Türkiye’de iktidar koltuğuna oturan AKP iktidarı, bir yandan emperyalist-kapitalist efendilerle uzlaşırken, diğer yandan dinci-gericiliği adım adım topluma egemen kılmaya çalışıyor. 12 yıllık iktidarı boyunca AKP hükümeti, özellikle “kindar ve dindar nesil yetiştirme” gayesine denk düşecek nitelikteki düzenlemeleri bir bir yürürlüğe koyuyor. Bu kapsamda gündeme gelen eğitim sistemindeki 4+4+4 değişikliği daha çocuk yaşlardan itibaren imam-hatip yetiştirme hedefiyle devlet veya özel okulların açılmasının önünü açıyor. Türban tartışmaları, farklı inanç ve mezhep gruplarını asimilasyon çabaları, zorunlu din dersleri, cemaat ve tarikatların yaygınlaştırılması, AKP’nin hükümet koltuğuna oturduğundan beri toplumu dinci-gericilikle boğma çabaları, özellikle yaşam alanlarına dönük kapsamlı saldırılar… Bunların hepsi birlikte düşünüldüğünde “ılımlı İslam” modelinin ne anlama geldiğini daha iyi anlaşılabiliyor.

Bunlar yetmiyormuş gibi, bizzat sermaye devleti eliyle örgütlenen kampanyalarla çocuklar yaz tatilinde Kur’an kurslarına yönlendiriliyor. “Ağaç yaş iken eğilir” atasözünü kendine referans alan dinci-gericilik daha çocuk yaşlarda boyun eğmeyi öğretiyor. Daha birkaç gün önce yenilenen imar planında 150 metreye bir cami yapılmasının önünü açan düzenlemeler, emekçi mahallelerinde cami hoparlörlerinin sesini açarak sağır sultanın bile duyması sağlanan vaazlar, bizzat hükümet üyelerinin yaptığı açıklamalar… Hepsi ama hepsi çocuklarınızı Kur’an kursuna gönderin diyorlar. Çünkü düşünmeyen, sorgulamayan, eline silahı verdiğinde Allah için insanları katledebilecek robotlar yetiştirmek istiyorlar. Ya da kuru ekmeğe talim edebilecek, onu bulamadığında bile şükredebilecek bir nesil…

İşte din bu işe yarıyor. Yazının başında Lenin’den yaptığımız iktibasta belirtildiği gibi din, egemen sınıfın elinde, emekçi kitleleri avutmanın, onları dizginlemenin bir aracı olarak kullanılıyor. Zira Tayyip Erdoğan’ın madenlerde yaşanan işçi katliamlarının ardından “kader, fıtrat” açıklamaları yapması ve suçu Tanrı’ya atması bu durumun en bariz örneği olarak karşımıza çıkıyor. Ya da Soma’da yüzlerce işçinin hayatını kaybetmesinin ardından onlarca hocanın, imamın, şeyhin vs. bölgeye giderek “İsyan etmeyin, günahtır, dua edin!” salıkları vermesi, dinin tarihten bugüne ne işe yaradığını, iki farklı sınıf açısından ne anlama geldiğini özetliyor.

“Yüzyıllar boyunca her ülkede Kilise ezilenlere karşı ezenlerin yanında olmuştur. İngiliz toprak sahipleri, Resmi (Protestan) Kilise’nin vaizleriyle sıkı işbirliği içinde hareket ettiler. Fransa’da, İspanya’da ve İtalya’da rahipler önce toprak sahiplerinin sonra da kapitalistlerin aşağılık uşakları oldular. Fakat toplumdaki sınıfsal çelişkiler, sıklıkla dinsel bir kisve altında ifadesini bulmuştur, bu da materyalist tarih anlayışını kabul eden biri için sürpriz değildir.” [2] Evet, kilisenin ya da daha genel bir ifadeyle dinin tarihteki rolünü ve safını düşünürsek bugün yaşadıklarımız bizi şaşırtmaz. Şaşırmasına şaşırmıyoruz ama toplumu daha fazla baskı altına alan bu dinsel gericiliğe de bir dur demek istiyoruz. Peki, ama hangi mücadele yöntemini kullanarak dinci-gericiliğin her geçen gün dozunu arttırdığı bu saldırganlığa son verebiliriz?

“Modern dinin köklerinin gömülü olduğu yer, çalışan kitlelere uygulanan toplumsal baskı ve onların kapitalizmin kör güçleri karşısındaki aşikâr çaresizliğidir. […] kitleler dinin kaynak bulduğu toplumsal olgulara karşı birleşik, disiplinli, planlı ve bilinçli bir tarzda mücadele etmeyi öğrenene kadar, kapitalist egemenliğin tüm biçimlerine karşı mücadele etmeyi öğrenene kadar, hiçbir eğitsel kitap yığınların bilincinden dini söküp atamaz.” [3]

Dinci-gericiliğe karşı mücadele de, güncel planda düşündüğümüzde, AKP karşıtlığına indirgenemeyecek denli kapsamlı olmak zorundadır. Sınıfın bilinçli, örgütlü ve öncü kesimi ise onu ortaya çıkaran koşulları iyi irdeleyerek, hedefini doğru belirlemeli ve sömürünün kaynaklarına yönelmelidir. Bu yapılmadığı takdirde kalıcı bir çözüm mümkün değildir. Aksi takdirde AKP gider, başka bir gerici odak gelir. Ya da IŞİD’in ismi değişir. Ama dünyanın bir yerlerinde birileri, yeryüzünü kana bulayıp, ırmakları, meyveleri ve hurileriyle cenneti fethetmenin savaşını verirler.

“Dinsel fikirler, gerçekte diğer tüm fikirler gibi, hayatın maddi koşullarının toprağında ve hepsinden öte sınıfsal çelişkilerin toprağında doğarlar ve ancak yavaş yavaş kaybolurlar. Tutuculuğun gücüyle, onları doğuran ihtiyaçlardan daha uzun yaşarlar ve ancak ciddi sosyal şokların ve krizlerin etkisiyle tamamen yok olurlar.” [4]

Kapitalizmin dine hala ihtiyacı vardır, bu nedenle onu beslemektedir. Ancak kapitalizm yıkıldığında da tutuculuğun etkisi hemen kaybolmayacaktır. Ama insanlık bilimsel diyalektik yöntemin ışığında bu sınavdan alnının akıyla çıkacaktır. Biz komünistler buna inanıyoruz ve güncel mücadelede, dinci-gericilikle savaşı, sömürü düzenini yıkma savaşından bağımsız ele almıyoruz.

Din kişisel bir mevzudur. Niyetimiz baskı ve zorbalıkla dini düşünceleri engellemek değil. Ama ezilen, sömürülen yine de şükreden emekçi halkımız size çağrımız şudur: Şükür değil, isyan edelim!

Kaynaklar

[1] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Din

[2] Alan Woods, Marksizm ve Din

[3] V. İ. Lenin, İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu

[4] Troçki, “Brailsford and Marxism”, On Britain, cilt 2, s.167

 
§