27 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/12

  Kızıl Bayrak'tan
  Bahar döneminin birikim, deneyim ve
enerjisiyle devrimci bir 1 Mayıs’a!
  Haramilerin saltanatını yıkacağız, sosyalizmi kuracağız!
Newroz ve Kürt sorununda yeni dönem
Newroz ateşleri ülkenin dört bir yanında harlandı!
İşçi ve emekçi hareketinden…
  TİB-DER 2. Olağan Genel Kurulu gerçekleştirildi…
  İzmir’de “seçimler ve kriz” gündemli toplantılar
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden…
  Devrimci seçim çalışmasından
devrimci 1 Mayıs’a!
  G-U’da yaşananlar üzerine…
  Ekim Gençliği’nin faaliyetlerinden...
  Hüseyin yoldaşın ardından…
  Tetikçi İsrail askerleri suçlarını itiraf ettiler!
  Barack Obama’dan İran’a Newroz mesajı…
  “Kürt Konferansı...”
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Barack Obama’dan İran’a Newroz mesajı…

Emperyalist-siyonist güçlerin saldırganlık ve savaş politikasında değişiklik yok!

Newroz vesilesiyle yayınladığı özel bir video mesajla İran halkına seslenen ABD Başkanı Barack Obama, görünüşe bakılırsa Ortadoğu’da Bush yönetimden farklı bir politika izleyecek. Nitekim AB’li emperyalistlerin de destek verdiği mesaj, medya tekellerinde geniş yankı yarattı. Mesajı “ABD’nin İran’a el uzatması” şeklinde yorumlayan bazı çevreler ise, Obama’nın İran’a önemli bir şans tanıdığı palavrasını yaymaya başladılar.

Mesajda ABD ile İran arasında 30 yıldır süren düşmanlık ve güvensizliğin sona ermesini istediğini söyleyen Obama, İran’la dürüstlüğe ve karşılıklı saygıya dayalı bir şekilde bütünleşme, İran’la eski görüş ayrılıklarının giderildiği, daha çok ortaklığın, daha fazla ticaretin mümkün olduğu bir geleceğe bakma arzusunda olduğunu belirtti.

İran’ın dünyadaki haklı yerini alması gerektiğini ancak bunun terör ya da silahlar üzerinden değil barışçıl yöntemlerle olabileceğini savunan Obama’nın mesajında şu ifadeler de yer aldı:

“ABD, İran’ın uluslararası toplumda hak ettiği yerde durmasını istiyor. Bu gerçek sorumluluklarla olur. Bu yere terör ve silahlarla değil İran halkı ve medeniyetinin gerçek büyüklüğünü gösteren barışçıl eylemlerle varılır. Ve o büyüklüğün ölçüsü yıkma yeteneği değildi”.

Bu iddiaya göre İran, “hak ettiği yere” ulaşabilmek için terör, şiddet, yıkıcılık gibi yöntemlere başvuruyor. Eğer İran bu yöntemlerden vazgeçerse, ABD ile yeni bir bütünleşme sürecine girebilir.

Gerçekleri tersyüz eden bu ifadeler, “dürüstlük ve karşılıklı saygıya dayalı bütünleşme” söylemi ile taban tabana zıttır. Zira İran’a isnat edilen suçlamaların bir karşılığı bulunmamaktadır. Kısacası mesajda yer alan ifadeler, bir süre önce Barack Obama tarafından ortaya atılan, “İran ABD’ye karşı olağanüstü bir tehdit oluşturmaktadır” safsatasının tekrarından öte bir anlam taşımamaktadır.

Mesajın herhangi bir yenilik taşımadığının farkında olan İranlı yöneticiler, değişmesi gereken tarafın İran değil ABD olduğunu vurguladılar. Obama’nın mesajıyla ilgili açıklamayı yapan İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, ABD’nin İran siyasetinde bir değişiklik görmediklerini söyledi.

“Değişim sloganı ile ortaya çıkıyorlar. Ancak biz herhangi bir değişim görmüyoruz” diyen Hamaney şunları söyledi: “Politikanızda hangi değişim oldu? İran’a yönelik yaptırımları kaldırdınız mı? Siyonist rejimi desteklemekten vazgeçtiniz mi? Neyin değiştiğini söyleyin bize; lafta değişim yetmez.”

Eğer emperyalist-siyonist güçlerin bölgedeki somut hedefleri açısından değerlendirilecekse, ki belirleyici olan da budur, ABD politikasında herhangi bir değişimden söz etmek mümkün değildir. Yani bölge halklarını hedef alan köleleştirme saldırısı aynen devam etmektedir. Görüntü itibarıyla hedefe ulaşmak için kullanılan araçlarda bazı değişiklikler yapılsa bile, bu öze dair bir değişiklik olmayacaktır.

Obama’nın mesajına damgasını vuran ikiyüzlülük, İran’a ithaf edilen suçlamaların, üstelik çok daha fazlasının emperyalist-siyonist güçler tarafından her gün işlenmesi ile çarpıcı bir hal almaktadır. Afganistan’ı yakıp yıkarak işgal eden, hava bombardımanıyla onbinlerce sivili katleden İran değil ABD’dir. Irak’ın doğal, insani, tarihi, kültürel birikimini tahrip eden, başta petrol olmak üzere doğal zenginliklerini yağmalayan, 1.5 milyon insanı katleden, 4 milyon insanı mülteciliğe zorlayan İran değil ABD emperyalizmidir. Lübnan ve Gazze’ye karşı vahşi bir yıkım ve katliam saldırısı düzenleyen İsrail’i destekleyip silahlandıran da İran değil ABD’dir.

Öte yandan, “önleyici vuruş” adı altında uygulanan emperyalist-siyonist saldırganlık politikası ile “boyun eğmeyen ülkeleri yakıp yıkarak işgal ederiz” tehditleri savuran da ABD’dir. Boyun eğmeyen İran’a saldırmak için “tüm seçenekler masada” diye tehditler savuran da emperyalist Amerikan rejimidir. Kısacası, amaçlarına ulaşmak için terör, şiddet, yıkım politikaları uygulayan İran değil emperyalist-siyonist güçlerdir.

Nükleer silah imal edebileceği gerekçesiyle İran’a saldırmak gerektiğini fütursuzca tekrarlayıp duran ABD-İsrail ikilisinin, kitle imha silahları üretip stoklamada dünyada ilk sırada yer aldıkları da bilinmektedir. Bu silahları kullanmaktan kaçınmayacak kadar vahşi olan bu iki ülkedeki rejimler, salt İran’ın değil, tüm bölge halklarının geleceği için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

İran’daki mollalar rejiminin ilkesel olarak ABD ile ilişki geliştirmesinin önünde bir engel yoktur. Sorun dünya jandarmasının küstahça dayatmalarından kaynaklanmaktadır. İranlı yetkililerin de belirttiği üzere, dayatmalara son verilmesi halinde ilişkiler yeniden kurulabilir.

Tahran yönetiminin dayatmalara boyun eğmeyen tutumu açık olduğu halde Barack Obama’nın bilinen dayatmaları tekrarlayan bir mesajla ortaya çıkması, olası bir saldırıya zemin hazırlama eğiliminden vazgeçilmediğine işaret ediyor. Obama yönetiminin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın İran özel temsilciliğine Dennis Ross adlı görevliyi ataması da saldırganlık eğiliminin göstergelerinden biri kabul ediliyor. Zira adı geçen görevli, İsrail’deki ırkçı-siyonist rejimi her koşulda savunan faşizan eğilimleri ile tanınmaktadır.

İran’a karşı sergilenen tutum, emperyalist-siyonist güçlerin Ortadoğu politikasının yansımasından başka bir şey değildir. Bu ise halkları köleleştirme seferinin devam edeceği anlamına geliyor. İran’a olası bir saldırının gündeme gelmesi pek çok etkene bağlı olsa da, emperyalizme, siyonizme ve her türden gericiliğe karşı mücadelenin yükseltilmesi yakıcı önemini korumaktadır.

 

Fransa’da kitlesel genel grev!

Fransa’da Sakrozy hükümetinin ekonomi ve sosyal politikalarına karşı 19 Mart günü ikinci kez ülke çapında genel greve gidildi. Grev dolayısıyla devlet daireleri kapalı kaldı, okullarda ders yapılamadı. Hastaneler acil servisin dışında hizmet vermedi. Santrallerde grev nedeniyle elektrik üretiminde yüzde 10 kesintiye gidildi. Hava ve demiryolu ulaşımında büyük ölçüde aksamalar meydana geldi. Paris’teki iki ana havaalanından biri olan Orly’de uçak seferlerinin üçte biri iptal edildi. Sendikaların verdiği sayıya göre genel greve katılım 3 milyon kişi oldu. Sendikalar bu seferki katılımın daha güçlü olduğunu açıkladılar.

Genel grevin yanısıra ülke çapında 200’ün üzerinde merkezde kitlesel protesto yürüyüşleri gerçekleştirildi, yürüyüşlere yüzbinlerce kişi katıldı. Lyon’da 30 bin, Nizza’da 25 bin, Greoble’de 60 bin, Marsilya’da onbinlerce kişi yürüdü. Kamuoyu araştırmalarına göre Fransız halkının yüzde 74’ü protesto gösterilerinin haklı olduğunu söylüyor.

Paris’te ise 350 bin kişi protesto gösterisinde yer aldı. 8 sendikanın çağrı yaptığı grev ve yürüyüşlerde başlıca talepler arasında asgari ücretin yükseltilmesi ve artan işsizliğin önlenmesi yer alıyor. Ayrıca kamu sektöründe başlatılan işten çıkarma programına son verilmesi, zenginlerin bireysel vergilerine konan yüzde 50 tavanının kalkması da talepler arasında. Otomotiv, petrol ve parakende satış gibi özel sektörlerde çalışan işçiler de işten çıkarmalara karşı alanlara çıktılar.

Fransa’da işsizlik oranı bir yıl içinde yüzde 10 arttı. Yıl sonuna değin 355 bin kişinin daha işsiz kalması bekleniyor.

29 Ocak’ta yılın ilk genel grevi ilan edilmiş, hemen tüm işkollarında uygulanan bir günlük greve 2.5 milyon kişi katılmıştı.