27 Mart 2009
Sayı: SİKB 2009/12

  Kızıl Bayrak'tan
  Bahar döneminin birikim, deneyim ve
enerjisiyle devrimci bir 1 Mayıs’a!
  Haramilerin saltanatını yıkacağız, sosyalizmi kuracağız!
Newroz ve Kürt sorununda yeni dönem
Newroz ateşleri ülkenin dört bir yanında harlandı!
İşçi ve emekçi hareketinden…
  TİB-DER 2. Olağan Genel Kurulu gerçekleştirildi…
  İzmir’de “seçimler ve kriz” gündemli toplantılar
  BDSP’nin seçim faaliyetlerinden…
  Devrimci seçim çalışmasından
devrimci 1 Mayıs’a!
  G-U’da yaşananlar üzerine…
  Ekim Gençliği’nin faaliyetlerinden...
  Hüseyin yoldaşın ardından…
  Tetikçi İsrail askerleri suçlarını itiraf ettiler!
  Barack Obama’dan İran’a Newroz mesajı…
  “Kürt Konferansı...”
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yaşanabilir bir kent için sosyalizm!

Geçtiğimiz haftalarda kent kavramının oluşumunu, kapitalizm sınırları içinde aldığı görüntüyü, insanı içerisinde konumlandırışını, kapitalizmin kentlerinin temel bir sorunu olan olan ulaşım sorununu, kar amacıyla elimizden alınacak olan su hakkımızı ve şimdilerde herkesin diline pelesenk olan “kentsel dönüşüm” olgusunu, belli sınırlar içerisinde, kendi durduğumuz toplumcu zeminde ele almaya çalıştık. Elbette bunu yaparken amacımız, “yerel seçimler” adlı orta oyununu izlediğimiz şu günlerde, bu sistemin insanlığa yıkım, acı, yalnızlık, talan vb. başka bir şey veremeyeceği, insanlığın kurtuluşunun gerçekçi olup imkânsızı istemekte olduğunu söylemek ve bu söylemi hayata geçirmek kaygısıydı.

Son haftasına girdiğimiz sersemletici seçim ortamında vaatlerin çoğunun kent yaşamına dönük olması nedeniyle, bu son bölümü sosyalist toplumdaki kent kavramına (bu başlığın daha kapsamlı bir düşünsel süreci ve aktarımı gerektirdiğini saklı tutarak) ayırdık. Düşüncelerimizi ortaya koyarken, önceki yazılara kısa göndermeler yapmanın kaçınılmaz olduğunu da belirtmek istiyoruz.

Kentlerimiz çelişkinin diğer adıdır!

Üzerine koca koca kitaplar, tezler yazılan, araştırmalara konu olan bu kent ne menem bir şeydir ki, okuma çağındaki bir çocuğun bile fark etmeden geçemeyeceği, öfkelendireceği çelişkileri barındırmaktadır. Elbette bu çelişkilerin bulunduğu temel, bir bütün olarak kapitalist sistemin işleyiş yasalarıdır. Gerçeğin görünen yüzü, toplumsal düzeyde yaşanan sınıfsal ayrışmanın/kutuplaşmanın kentsel düzlemde de yaşandığıdır. Bugün kafamızı çevirdiğimiz her köşe başı, her mekânsal örgü bu ayrımın bir sonucudur.

Gökyüzünde türlü türlü delikler oluşturan gökdelenleri, evlerinden zorla çıkarılıp kendi hallerine terkedilen insanları, ulaşımda yaşanan binbir çileyi, yeşile olan ihtiyacı, pıtrak gibi her yerde biten alışveriş merkezlerini anlamak esasen kapitalizmi anlamaktır. Anlamak bu işin bir başlangıcı ise, anlaşılanı değiştirmeye çabalamak da bizler için bir sonraki adım olmalıdır.

Kent ile insan arasındaki diyalektik özünde insan ile sistem arasındaki diyalektiktir.

Sözü insana bağlamamızın nedeni; bugünün kentlerinin şekillenmesinde, daha doğru bir ifade ile toplumsal yaşamın şekillenmesinde temel olgu kâr ise eğer, sosyalizmin kentlerinde ya da toplumsal yaşamındaki temelin insan olduğunu belirtmek isteyişimizdir.

Ama bir niyetten öteye geçip “insan odaklı bir kent yaşamı” tanımlamasının nasılına eğilmek, hem maddi hem düşünsel olarak önümüzde duruyor. Tabii ki bu nasılın en net ve gerçek cevabının başka bir toplumsal sistem/sosyalizm olacağı, tam da yukarda belirttiğimiz “kâr” ve “insan” ikilemi üzerinden net bir biçimde görülüyor.

Örnekler ve mevcut sorunlar üzerinden sosyalizmin kentlerine bakış

1917 Ekim Devrimi bizlere her konuda olduğu gibi “kent” konusunda da yol göstermekte, yarını daha güçlü kurmamıza yardımcı olmaktadır.

Bugün yaşadığımız coğrafyada karşılaştığımız her sorunun sosyalist düzende bir çözümü var. Bu denli net ve kesin bir belirleme yapmamız elbette bilimsel bir gerçeğe dayanmamızdan geliyor. Bu gerçeği saklı tutarak, kapitalist sistem içerisinde de kimi sorunların çözülebilir nitelikte olduğunu belirtmeliyiz. Fakat sistem bu kimi sorunları çözmeye genellikle yanaşmaz, zira kapitalizmin işleyiş yasaları bunu engeller.

Kızıl Bayrak’ın 6 Mart 2009 tarihli sayısında “Kapitalist sistem ve ulaşım sorunu…” başlıklı yazımızda belli hatlarıyla anlattığımız ulaşım sorunu buna bir örnektir. Toplu taşımaya dayalı bir planlama bugün büyük metropollerde yaşadığımız ulaşım sorununun biricik çözümüdür. Fakat böyle bir çözüme girişmek, otomobil ve petrol tekellerinin zararınadır. Dolayısıyla sistemin işleyiş yasalarına ters düşer. Çünkü ulaşım sermayedarlar için tam bir rant alanıdır. Trafiğe her gün yüzlerce yeni aracın çıkması, yeni karayollarının yapılması, anlatmak istediklerimize açıklık getirmektedir.

Oysa üretimin tüm toplumun yararına yapılacağı, çalışmanın bir işkence olmaktan çıkacağı sosyalizmde, bir yerden bir yere ulaşmak da zaman alan ve çileye dönen bir sorun olmaktan çıkar. Sosyalist düzende toplumsal bir ulaşım ağı ile bu sorun çözülebilmiştir. Bunun en önemli kanıtı Moskova metrosudur. Moskova Metrosu’nun yapımında binlerce emekçi gönüllü olarak bir gün sadece bu iş için çalışmıştır. Tam da burada Bertolt Brecht’in, “Emeğin tüm meyvelerinin emek dökenlere düştüğü nerede görülmüştü?” sözü, söylemek istediklerimizin en açık ve yalın ifadesidir.

Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin kalkması ile birlikte kâr amacı ile yapılan üretimin yerini toplum yararını gözeten, verimliliği artırıcı bir üretim alır. Yaşamın maddi temeli olan üretmek üzerine söylediğimiz bu bir cümle bile kent yaşamına dair birçok değişikliği içerisinde saklamaktadır. Artık uzun saatleri bulan kölece çalışma koşulları yoktur. Dolayısıyla insanın çok yönlü gelişimi için gerekli zaman oluşur. Kapitalist sistemdeki ulaşılamayan kültür-sanat mekânları atıl ya da ayrıcalıklı konumdan çıkıp kent içerisinde herkes tarafından ulaşılabilinir hale gelir. Yaşlı nüfus hayattan dışlanıp ölümü bekleyen yığınlar olmaktan çıkarılıp toplumsal yaşama doğrudan katılır. Kent içerisinde yaşlı ve genç nüfusun aynı paydada buluştuğu bir mekânsal örgü yaratılır. Kapitalist sistemde eve kapanıp tecrit edilen engelli insanlar kentsel mekanı dilediği gibi kullanabilme, aynı şekilde üretimin içerisinde olma hakkına sahiptir.

Barınma hakkına gelince; konut yapımı dengeli ve ihtiyaçlar doğrultusunda şekillenir. İşyerlerine yakın konutlar yapılır. Konut yapımında birtakım tekniklerde ve kullanım alanlarında standartlaşmaya gidilir. Bu noktada şu vurguyu yapmak gerekiyor; bu standartlaşma, tek tipleşen ve hiçbir yaratıcılığı olmayan çözümler demek değildir. İnsanları barınak içerisinde yalnızlaştırıcı ya da yabancılaştırıcı tasarımlardan kaçınılır. Konut içerisinde ya da komşu konutlarda yaşayanlarla etkileşimi sağlayacak ortak mekânlar oluşturulur.

Kentin başının ve sonunun ne olacağı konusu ise düşünülmesi gereken diğer bir noktadır. Olması gereken büyüklük, o kentte bulunan üretici güçler tarafından belirlenir. Diğer taraftan, kent ile kır arasındaki ayrımın giderilmesi gereklidir. Uygulamada bu ayrımı gidermek için büyük kentlerin çevresine daha küçük boyutta -uydu kentler- kurulmuştur. Ayrıca kent üzerine bir takım planlamalar yaparken, onun bulunduğu coğrafi özellikler dikkate alınmalıdır. Tıpkı Sovyetler Birliği döneminde Moskova’nın içerisinden geçen nehrin önemli bir odak ve planlama noktası olarak belirlenmesi gibi.

Yukarıda belli hatlarıyla değinmeye çalıştığımız sosyalist sistemde kentlerin nasıl şekilleneceğini kısaca özetlemek gerekirse;

Yaşanabilir, işlevine uygun mekanlar oluşturmak, insanın mekanı kolayca algılayabilmesini ve hareket edebilmesini sağlamak, doğayla uyum içerisinde olmak, ortak yaşam alanları oluşturmak, yaşlıları ve engellileri toplumsal yaşama-kent yaşamına dahil etmek, yaratıcı çözümler/tasarımlar yapmak, kütle-biçim-işlev örgüsünü ve oranlarını insan ölçeğinde belirlemek, çocuklara yönelik park/oyun alanları oluşturmak, kentin her bir cm karesini yaşayan, nefes alan, üreten bir organizmaya dönüştürmek olarak ifade edebiliriz.

Tüm bunların bu sistem altında da gerçekleştirebileceğini düşünenler olacaktır. Ama tekrar tekrar altını çizmenin önemli olduğunu bildiğimiz tek gerçek, içerisinde yaşadığımız sistemin kapitalist sistem olduğudur. Bu sistemin tanrısı paradır/kârdır. Bu sistem topluma hizmet götürmeye, onun ihtiyaçlarını karşılamaya değil, toplumu soymaya dayalı bir sistemdir. Konut, ulaşım vb. sorunları çözmek için gerekli kaynaklar/zenginlik birikimi bir avuç asalağın elinde toplanmıştır. Bu zenginliklere el koymadan bu sorunları çözmek mümkün değildir. Dolayısıyla konut, ulaşım sorununu çözmek, yeşil alanlar, oyun parkları yapmak vb., şimdilerin ortaoyunu seçimlerinin boş vaadleri olmanın ötesine geçememektedir.

Yaşanabilir bir kent, insanca yaşam ancak sosyalizmde mümkündür.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları