6 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/05

  Kızıl Bayrak'tan
  “Davos çıkışı” ve sonuçları
  İMF ile anlaşma kapıda!..
Hiçbir gösteri siyonist kasaplarla işbirliğinin üstünü örtemez!
Direnen işçiler kazanacak!
2. Ümraniye İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK’ten 15 Şubat çağrısı...
  Sermaye ücretli köleliği pekiştiriyor... Sendika bürokratlarından ses çıkmıyor... -
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  “Yerel iktidarlaşma” hayalleri ve yerel yönetim gerçeği- H. Fırat
  “Halkevleri” çevresinin seçim perişanlığı
U. Taner
  Sınıf çalışmalarından...
  İşsizlik ve yoksulluk artıyor... Kriz en çok kadınları vuruyor...
  Emekçi kadınları mücadele özgürleştiriyor...
  İkiyüzlülüğün “dayanılmaz hafifliği”! - M. Can Yüce
  Kapitalizm kriz, savaş ve yıkım demektir...
  “Dünya Ekonomik Formu katillerin toplantısıdır!”
  Eylem ve etkinliklerden..
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Faili meçhullerin katillerini ve mezarlarını arıyoruz!”

Türkiye Barış Meclisi İstanbul Girişimi, 29 Ocak akşamı “Faili Meçhullerin Katillerini ve Mezarlarını Arıyoruz!” başlıklı bir panel düzenledi.

Panele Hakan Tahmaz (Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü), Müdür Tanış (Serdar Tanış’ın Ağabeyi), Mehmet Ata Deniz (Ebubekir Deniz’in Ağabeyi), Celal Başlangıç (Gazeteci), Esra Çiftçi (Gazeteci) konuşmacı olarak katıldılar.

Bu ülkede faili meçhullerin dışında binlerce mezarı bilinmeyen insanın olduğunu söyleyen Tahmaz, son 25  yıllık savaş sürecinin “hukuk zeminde çözülmesini” ve “ortaya çıkartılmasını” istedi. Ergenekon sürecinin “barışa çok ihtiyaç duyulan bu zamanda” ele alınması gerektiğini belirtti. Botaş tesislerinde asit kuyularının açılmasını istedi. Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’den başlayarak tüm faili meçhullerin mağdurlarıyla konuşmak için biraraya geldiklerini sözlerine ekledi.

İlk konuşmayı Ebubekir Deniz’in ağabeyi Mehmet Ata Deniz yaptı. Konuşmasını Kürtçe olarak gerçekleştiren Deniz, Ebubekir Deniz ve Serdar Tanış’ın mezarlarının bulunmasını ve faillerinin yargılanmasını istedi.

Serdar Tanış’ın kardeşi Müdür Tanış ise, Ebubekir Deniz ve Serdar Tanış’ın nasıl gözaltına alındıklarını ve sonrasında yaşananlara değindi. Abisi Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz’in  25.01.01 tarihinde saat 15.00 sularında siviller tarafından İlçe Jandarma Merkezi’ne ifade vermek için çağrıldıklarını belirtti. Jandarmada gözaltına alındıklarına dair evrakların ve görgü tanığı olduğunu belirten Tanış, 5 gün haber gelmeyince jandarma önünde toplandıklarını, jandarmanın kendilerine “5 gündür buraya gelmediler” dediğini belirtti. Dosyanın üzerine gizlilik kararı ve arkasından takipsizlik kararı geldiğini, olayı AİHM’e taşıdıklarını ve Türkiye’nin mahkum edildiğini söyledi. O dönemde Şırnak Alay Komutanlığı yapan Levent Ersöz’ün devlet içerisinde çok etkin olduğuna, hakkında net iddialar ve deliller olmasına rağmen bir defa bile ifadesinin alınmadığına işaret etti.

Gazeteci Celal Başlangıç da bölgedeki tanıklıkları anlattı. Çarpıcı örneklerle beslediği konuşmasında Ebubekir Deniz ve Serdar Tanış’ın dosyalarını henüz gizlilik kararı verilmeden gördüklerini belirtti. Dosyada gözaltı işleminin yapılmış gözüktüğünü söyledi. Gün içinde ifade verenlerin kayıtlarına da baktıklarını da belirten Başlangıç, diğer günlerde 20-30 iken, Ebubekir Deniz ve Serdar Tanış’ın getirildiği gün sadece 6 kişinin geldiğini dile getirdi. “Bütün askerlerin ifadeleri tek tipti” diyen Başlangıç, askerlerin“buraya hergün onlarca insan geliyor hatırlamıyorum” diye ifade verdiklerini söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İHD Ankara’ya yürüyor!

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, hapishanelerde yaşanan hak ihlallerine karşı Ankara’ya yürüyor.

Ankara yürüyüşüne ilişkin 2 Şubat günü dernek binasında basın açıklaması yapan İHD İstanbul Şubesi, “Yürüyüyoruz... Sesimize ses kat!” çağrısında bulunarak, hapishanelerdeki tecrit uygulamalarının kaldırılması, yeni ölümlerin yaşanmamasını istedi.

İHD adına yapılan açıklamada, 5 Şubat günü İstanbul’da gerçekleştirilecek basın açıklamasının ardından İzmit, Adapazarı ve Bursa’dan geçilerek 6 Şubat günü TBMM önünde basın açıklaması yapılacağı duyuruldu.

Yürütülen mücadeleye rağmen hapishanelerdeki hak ihlallerinin sürdüğüne dikkat çekilen açıklamada, ağır tecrit ve izolasyona ek olarak, süreklilik gösteren disiplin cezalarının yanısıra beslenme ve sağlık ihtiyaçlarının gereğince karşılanmaması sonucu yaşanan ölümlere dikkat çekildi.

İHD İstanbul Şubesi, gerçekleştireceği yürüyüşün sonunda hapishanelerde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerinin yer aldığı dosyayı Adalet Bakanlığı ve TBMM’ye sunacak.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ölüm direnişi ezgiliyor...

“Her yer kan gölü. Her yer ceset parçaları. Her yerde çığlık, ağlayış, yakarış. Gökyüzünde kan sayfalarına cesetlerle portreler çizilmiş, çığlık ve yakarış notalarıyla bir ağıt yakılıyor. Böyle bir durumda sana şiirsel şeyler yazmak değil amacım. Ama durumu, fazla can yakmadan, ancak bu şekilde ifade edebiliyorum. Senin televizyonda gördüğün, burada yaşananın ancak, bir kısmı. Yaşanan çok daha ağır. Bunu tahmin edebiliyorsundur. Çok değil, hepsi hepsi bir yıl oldu, buradan gideli. Bu yüzden, burada neler olduğunu çok isabetli tahmin edersin.

Halit, sana garip gelecek ama ben, bu şekilde bir saldırı, ambargo gibi bir saldırıdan daha iyi oldu diye düşünüyorum. Ambargo yüzünden aç yattığımız günleri hatırlarsın. Sonra güya karnımızı doyurduk. Nerdeyse kuru ekmekle doyuruyorduk karnımızı.

Biz dayanabildik. Ama küçük Abdülselam dayanamadı. Hasta düşmüştü ama ağrısını dindirmek için bir ağrı kesici bile veremedik çocuğa. Abdülselam öldüğünde yüreğimiz yanmasına rağmen ikimizde ‘oh’ çekmiştik. İki gün iki gece Abdülselam’ın feryatları doldurmuştu odayı. Sonra ölüm sessizliği. Kurtulmuştu küçük.

Sen gittikten sonra Abdülselam gibi ölenler çok oldu. Ama Gazze dışında yanıbaşımızda bile bu katliam görünmüyordu. Abdülselam’ın öldüğünde odada olan sessizlikten daha sessizdi herkes. Ama şimdi cılız da olsa sesler çıkıyor. Eğer sesler daha da yükselip, siyonistlerin vahşetine gerçekten dur diyecekse, hepimiz ölmeye hazırız. Özgür bir ülke için ölmekten daha onurluca olan ne var ki, kardeşim Halit.”

Mektubun üzerinde bir-iki sözcük daha yazılıydı ama üzerinde kuruyan kandan okunmuyordu. Halit, yerle bir olan evlerinde, odadaki masanın yanındaki kan ve yıkıntıların içinde buldu mektubu. Gazze’ye saldırı olduğunu duyar duymaz Mısır’dan Gazze’ye geçti. Gazze’ye adımını atar atmaz abisi Seyid’i aramaya başladı. Abisini değil ama onun yarım kalan mektubunu bulmuştu. Abisinin dünkü bombardımanda öldüğünü öğrendi.

Ağlamadı ama kahroluyordu. Abisi Seyid Hamas’lı değildi. Ama “direnen halkımın yanından ayrılmam” diyerek Gazze’de kaldı. Halit gitmek istiyordu ama söylemeye utanıyordu. Seyid onu “zorladı” da gitti. Giderken abisini, yoldaşını değil bir yarısını bırakmıştı Gazze’de. Seyid ölümü değil yaşamı savunurdu. Ama son satırı ölüm üzerineydi. Tesadüf değil bu, yol boyu gördüklerini düşündü. Gazze ölüm şehri olmuştu. Abisini anlıyordu Halit.

Abisi gibi o da El Fetih’liydi. O güne dek Hamas’a düşmanlık duyuyordu. Gazze’de insanları ambargoyla katledilirken, Mahmud Abbas’ın siyonistlerle ve ABD’yle sarmaş dolaş görüşmesini ve barışı tesis etmek için uğraşmasını bir biçimde savunabiliyordu. Ama şimdiki saldırıda Abbas’ın, siyonistler yerine Hamas’ı suçlaması midesini bulandırmıştı Halit’in. Bir insan zulümle uzlaşmaya çalışırken alçalmada sınır tanımıyor. Ama onun gibiler Filistin halkını alçaltamayacak. Gazze bunu haykırıyor.

Sokağa çıktı. Abisinin mektubunda yazdığı gibiydi. Kan sayfasında, cesetlerle yapılan portrede abisi gibi ağıtları değil direnişin notalarını duyuyordu. Zulümle uzlaşıp alçalmaktansa, bedeli ölüm de olsa zulme direnmek ve direnerek kazanmak aslolandır diyordu artık.

M. Kurşun

 

Tutuklu ailelerinden açıklama!

2007-08 tarihleri arasında İstanbul’un çeşitli semt ve ilçelerinde yapılan gösteri ve eylemlerle ilgili olarak gözaltına alınıp, çıkarıldıkları mahkemece tutuklanarak Edirne F Tipi Cezaevi’ne konulan 14 tutuklunun yakınları 2 Şubat günü İHD İstanbul Şubesi’nde basın açıklaması gerçekleştirdiler, mahkemeye gidişte uygulanan şiddeti kınadılar. Basın açıklamasına Av. Orhan Kanat, tutuklu yakınlarının anne-baba ve arkadaşları katıldı.

Konuya ilişkin açıklamayı okuyan Kanat, yargılamanın hukuka ve uluslararası sözleşmelerde öngörülen kurallara aykırı olduğunu vurguladı. 29 Ocak günü Beşiktaş’ta görülen davanın bitiminde ring aracına bindirilirken, tutukluların slogan atmaları nedeniyle jandarmanın küfür, kaba dayak ve hakaretine maruz kaldığını belirtti. Polisin usulsüz, gerçeği yansıtmayan belgeleriyle tutuklanan tutsakların cezaevinde Kürtçe konuştukları için aileleriyle görüştürülmediklerini, avukat görüşlerinde tutuklulara hukuk dışı üst araması yaptırılmak istenmesi nedeniyle görüşlerin yapılamadığını söyledi.

Tutukluların yakınları da yaptıkları konuşmalarda, gözlerinin önünde gerçekleşen saldırıların Kürt kimliklerinden kaynaklandığını vurguladılar.

Basın açıklamasına katılan İHD Şube Yöneticisi Ümit Efe de, bu yaşananlarla ilgili suç duyurusunun yapıldığını söyleyerek, cezaevlerindeki saldırıların pervasızlaştığını ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Cumartesi eylemleri başlıyor!

27 Mayıs 1995’de Galatasaray Lisesi önünde gerçekleştirilen oturma eyleminde “gözaltında kaybolanlar”ın faillerinin bulunup yargılanmasını talep edilmişti. 13 Mart 1999 tarihine kadar eylemlerine devam eden Cumartesi Anneleri, 200 hafta boyunca her Cumartesi Galatasaray Lisesi önünde yaptıkları eylemlerine tekrar başlıyorlar.

Faili belli ama “meçhul” katliamların sorumlularının bulunup yargılanması talebiyle yapılacak


“Failler belli, kayıplar nerede?”

İHD İstanbul Şubesi ve kayıp yakınları, “Ergenekon” operasyonu vesiylesiyle ortaya çıkan belge ve iddialar üzerinden kayıpların bulunması ve faillerin cezalandırılması talebiyle 31 Ocak günü bir eylem gerçekleştirdi.

Galatasaray Lisesi önünde gerçekleşen eylemde, “Ali İhsan Dağlı 14 Nisan 1995’te gözaltında kaybedildi. Devlet “Bizde yok” dedi. Türkiye AİHM’de mahkum oldu!” pankartı açıldı. Gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları ve kırmızı karanfiller taşındı.

Beş dakikalık oturma eylemiynin ardından İHD İstanbul Şube Başkanı kısa bir konuşma yaptı. Ergenekon soruşturmasıyla gerçeklerin sadece küçük bir parçasının ortaya çıkarıldığını ifade etti, faili meçhul cinayetlerin ve kayıpların sorumlularının bulunarak cezalandırılmalarını istedi.

İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Komisyonu Üyesi Sebla Arcan ise, Ergenekon operasyonunun, niyetinden bağımsız olarak, kamuoyunun gözaltında kayıpları ve faillerini bir kez daha tartışmaya açtığını vurguladı.“Ergenekon soruşturmasının gerçek olaylara ve gerçek faillere kadar uzanması özellikle engellenmektedir... Ölüm kuyuları, toplu mezarlar, AİHM kararları, insan hakları örgütlerinin raporları, Jitem mensubu Aygan’ın itirafları görmezden gelinmektedir” diyen Arcan, gözaltında kaybedilenlerin de soruşturma kapsamına alınmasını, gerçek faillere ulaşılarak cezalandırılmalarını istedi.

Basın açıklamasının ardından, kayıp yakınlarından Hasan Ocak’ın ablası Hüsniye Ocak, Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin, Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun, Serdar Tanış’ın kardeşi Ali Tanış, Cemil Kırbayır’ın abisi Mikail Kırbayır, Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç, İsmail Şahin’in babası, Kasım Alpsoy ve Hasan Gülünay’ın yakınları birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda, yargısız infazların, kayıpların sorumlusunun devlet olduğu gerçeği vurgulanarak, sorumluların ortaya çıkartılarak cezalandırılması istendi.

Açıklama, kayıplar bulunana kadar mücadeleye devam edileceği vurgusuyla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul