6 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/05

  Kızıl Bayrak'tan
  “Davos çıkışı” ve sonuçları
  İMF ile anlaşma kapıda!..
Hiçbir gösteri siyonist kasaplarla işbirliğinin üstünü örtemez!
Direnen işçiler kazanacak!
2. Ümraniye İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK’ten 15 Şubat çağrısı...
  Sermaye ücretli köleliği pekiştiriyor... Sendika bürokratlarından ses çıkmıyor...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  “Yerel iktidarlaşma” hayalleri ve yerel yönetim gerçeği- H. Fırat
  “Halkevleri” çevresinin seçim perişanlığı
U. Taner
  Sınıf çalışmalarından...
  İşsizlik ve yoksulluk artıyor... Kriz en çok kadınları vuruyor...
  Emekçi kadınları mücadele özgürleştiriyor...
  İkiyüzlülüğün “dayanılmaz hafifliği”! - M. Can Yüce
  Kapitalizm kriz, savaş ve yıkım demektir...
  “Dünya Ekonomik Formu katillerin toplantısıdır!”
  Eylem ve etkinliklerden..
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Davos çıkışı” ve sonuçları

Tayyip Erdoğan'ın Davos’taki çıkışı üzerine başlayan yoğun tartışmalar sürüyor. Bir kesim, Erdoğan’ın tepki göstermekte haklı da olsa tepkisinin dozunun son derece sert ve yersiz olduğunu ileri sürüyor. Bunlara göre Erdoğan’ın tutumu, ABD ve İsrail ile ilişkileri olumsuz etkileyecek ve büyük bir faturaya dönüşecektir. Demirel bu düşünceyi, “uluslararası meselelerde bir takım faturalar çıkar ve keserler faturayı, farkında olmazsın” biçiminde dile getirdi. Kurulu devlet düzeninin nasıl çalıştığını iyi bilen ve hayatı ABD ve İsrail'e hizmetle geçen Demirel'in bu sözleri bir kenara not edilmeli. Çünkü önümüzdeki dönemde AKP ve Erdoğan'ın kaderi belirlenirken, bu söze çokça atıf yapılacaktır.

Tartışmanın diğer tarafında yer alanlar ise genellikle AKP ve yandaşı çevrelerdir. Bunlar ise, Erdoğan'ın tepki vermek zorunda bırakıldığını, verilen tepkinin İsrail’e karşı değil toplantıyı yöneten modoretöre olduğunu ifade ediyorlar. Fakat bu tür açıklamalar genellikle burjuva siyasetinin kendi iç alanındaki tartışmalarda kullanılmaktadır. İş halka yönelik konuşmaya geldiğinde, Erdoğan “Davos fatihi” havalarında esip gürlemektedir. AKP de “Davos havası”nı oya tahvil etmek için halen hummalı bir faaliyet yürütmekte ve Tayyip'ten bir “kahraman” yaratmak için sınırlarını zorlamaktadır.

Erdoğan’ın Davos çıkışı AKP için kuşkusuz çok yararlı bir siyasal malzeme oldu. Özellikle de İsrail'in Gazze saldırısının ardından yaptığı ataklarla AKP tabanı üzerindeki etkinliğini arttıran Saadet Partisi’ne karşı koymak için bundan büyük fırsat olmazdı. AKP böylelikle sadece Saadet Partisi’ne yönelen tabanını geri kazanmakla kalmayıp, bu partinin kemikleşmiş tabanını da etkisi altına almıştır. Diğer taraftan, bu çıkışın Saadet Partisi’ne etkileri DTP üzerindeki etkileri yanında devede kulak kalır. Çünkü, İslami eğilimleri güçlü olan Kürt halkı, Erdoğan'ın bu sansasyonel çıkışıyla yaratılan yanılsamadan etkilenmeye fazlasıyla açıktır. Öyle ki, AKP'nin Diyarbakır adayının medyaya yansıyan sevinci görülmeye değerdir. Elbette bu sevinç sadece onunla sınırlı değildir. Kürt illerinde düzen güçlerinin bir bütün olarak AKP'nin arkasında olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, AKP'nin bölgede elini fazlasıyla güçlendirecek olan bu gelişme onlar için hayırlı görülmekte ve desteklenmektedir.

AKP yönetimi “Davos ruhu”nu siyasal ranta çevirebilmek için elinden geleni yapmaktadır ama, bu o kadar kolay olmadığı gibi izin de verilmeyecektir. Zaten ABD ve İsrail cephesinden peşpeşe bu yönde uyarılar da gelmiştir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, AKP ülke içindeki siyasal gücünü büyük ölçüde ABD emperyalizmine ve İsrail'e borçludur. Öyle ki, bugün TRT-Şeş gibi adımlarla uygulamaya geçirilmeye çalışıyan Kürt politikasının gerisinde de ABD emperyalizmi bulunmaktadır. PKK'nin tasfiye edilmesi, Kerkük referandumunun iptal edilmesi ve Güney Kürdistan yönetimiyle ilişkiye geçilmesi hep bu politikanın gerekleridir. Burada İsrail'in rolü de unutulmamalıdır. PKK'ye karşı yapılan askeri operasyonlarda İsrail'in katkıları özel bir önem taşımaktadır. Güney Kürdistan’a yönelik operasyon sırasında Genelkurmay Başkanı’nın övündüğü gözetleme ve görüntüleme sistemleri İsrail tarafından verilmiştir. Diğer taraftan, Ergenekon operasyonunun gerisinde de yine ABD vardır. AKP'nin siyasal hanesine yazılan ve konumunu güçlendirmesine yarayan bu operasyon aynı zamanda bir ABD operasyonudur.

Tüm bunlar aslında Demirel'in bahsettiği faturaya ilişkin ipuçları vermektedir. ABD emperyalizmi ve İsrail siyonizmi için AKP hükümeti, hem Türkiye'deki çıkarlarının, hem de Ortadoğu'ya ilişkin stratejilerinin en önemli dayanağıdır. Ancak vazgeçilmez değildir. “Davos kahramanı” ilan edilen Erdoğan’ın zamanında nasıl da “delikten süpürmek yerine onu kullanın” yalvarmalarıyla siyasal konumunu sürdürebildiğini hatırlamak gerekir. Erdoğan “delikten aşağı süpürülmeme”yi emperyalist ve siyonist efendileri nezdindeki “kullanım” değerine borçludur. ABD ve elbette onun bölgedeki ortağı İsrail siyonizmine yaptığı ve daha çok daha yapacağı hizmetler karşılığında bir koruma kalkanına kavuşmuştur. Bu koruma kalkanının ortadan kalkması, AKP için “deliğe süpürülmek” anlamına gelecektir. Nitekim, Erdoğan ve partisi, ABD ve İsrail tarafından sert ve kararlı bir tonda uyarılmış, bu gerçekler kendilerine bir biçimde ifade edilmiştir. “Monşerler”in ve medyanın eleştirilerini de bu kapsamda yapılmış uyarılar olarak görmek gerekir.

Davos çıkışı giderek AKP için bir açmaza dönüşmektedir. Çünkü AKP'nin delikten aşağı süpürülmemek için tek çaresi “kullanım” değerini korumaktır. “Kullanım” değeri ise esas olarak sahip olduğu oy desteğinde ifade bulan siyasal etkinliğidir. Ancak içeride ve dışarıda yaşanan gelişmeler giderek bu desteğin altını oymaktadır. Krizin faturasının kesildiği işçi ve emekçilerin büyüyen öfkesi bu desteğin azalmasına yol açmaktadır. AKP'nin işçi ve emekçilere bu konuda boş vaatten başka verebildiği hiçbir şey yoktur. Boğazına kadar yolsuzluğa gömülmüştür. Bu cepheden yaşanan güç kaybını telafi etmenin yolu olarak ABD patentli Ergenekon operasyonları ile Kürt sorununda yine ABD desteğinde atılabilen güdük ve içi boş adımlara başvurulmaktadır. Ama bu da yeterli olmamaktadır. Davos çıkışı AKP'nin imdadına yetişmiş, aleyhine dönüşmeye yüz tutmuş bulunan siyasal dengeleri kendi lehine çevirmiştir. Ancak sıra Davos'un faturasına geldiğinde, bu olanak bir açmaza dönüşecektir.

“Davos havası”nın bedeli olarak AKP'den daha ileri bir uşaklık pratiği beklenecek ve sadakatini göstermeye zorlanacaktır. Kendi iradesinin dışında yaşanan 1 Mart tezkere kazasının ardından ABD'nin nasıl bir fatura çıkardığı bilinmektedir. Tayyip Erdoğan, o dönemde sadakatini ispatlamak için önce Kudüs ziyareti yapmak, ardından defalarca Beyaz Saray'ın yolunu tutmak ve kendini yeniden kabul ettirebilmek için nice hakareti sineye çekmek zorunda kalmıştır. “Davos çıkışı”nın da sorun yaratacağı açıktır. Nitekim, Erdoğan ve AKP yönetiminin “Davos çıkışı”nın hemen ardından temkinli bir dil kullanmaya özen gösterdiği gözden kaçmamaktadır. 

Tüm bunlardan dolayı yerel seçimler AKP için hayati bir önem kazanmıştır. Davos propagandasını kesmek zorunda kalmıştır. Kendileri dışında yaratılacak hava ile yetinmek durumundadır.

Tüm bunlardan sonra yerel seçimlerin sonuçları “kullanım” değerini ortaya çıkaracak ve “deliğe süpürülme” zamanını belirleyecektir. AKP'nin oylarını arttırarak çıkması ömrünü uzatacaktır. Aksi durumda, üzerindeki kıskaç daralacak ve onu baş aşağı götürecek bir döneme girilecektir. Ancak her iki durumda da sonuç, ABD emperyalizmine ve İsrail siyonizmine daha uşakça bir sadakat ve işbirliği olacaktır. Çünkü bunun dışında bir tutum, her şeyden önce AKP'nin ve bir parçası olduğu kurulu düzenin varoluşuna aykırıdır. Bu düzen binbir bağla ABD ve İsrail'e bağlıdır. Bugünlerde sıklıkla ifade edilen ABD-Türkiye-İsrail askeri ilişkilerinin yoğunluğu bile çok şey anlatmaktadır.

Kuşkusuz sıralarını bekleyen ve en azından yerel seçimlerden rant kaynağı elde etmeyi uman düzen partileri açısından Davos çıkışı büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Çünkü bu onlar için büyük bir oy kaybı anlamına gelmektedir. Zira ABD ve İsrail ile ilişkiler sözkonusu olduğunda, onların da AKP'den bir farkı yoktur. Bundan dolayı bir yandan Erdoğan'ın çıkışına destek vermek zorunda kalmakta, ama beraberinde de bu çıkışın ABD ve İsrail ile ilişkilere zarar verebileceği eleştirisini yöneltmektedirler. Bu sınırlardaki bir tutumun AKP'nin işini kolaylaştıracağını bilen Baykal, Konya'daki ortak askeri tatbikata değinmek zorunda kalmış ama sadece şöyle bir değinebilmiştir. Çünkü hükümet olmanın yolunun ABD'den geçtiğini o da çok iyi bilmektedir. Bununla birlikte, düzen partilerinin bugün yapabilecekleri tek şey, Davos'un unutulmasını ve ABD ve İsrail'in AKP'nin burnunu sürtmesini beklemektir.

Bu aynı sınırlar liberal sol akımlar şahsında da geçerlidir. AKP ile sınırlı bir muhalefet anlayışına daraltılmış güdük seçim platformlarıyla AKP'nin tutarsızlıklarını göstermekten ileriye gidemeyeceklerdir. AKP'nin tutarsızlığını sergileyerek oy toplamak sınırlarındaki bir tutum ise sonuçsuz kalacaktır. AKP'nin tutarsızlıklarını bir devlet ve düzen sorunu olarak ele almak ve buradan giderek bu ilişkileri sorgulamak ve kararlı bir mücadele yürütmek, bunların başarabileceği bir şey değildir. AKP ile birlikte devleti ve düzeni, İsrail'in ve ABD'nin suç ortağı olarak göstererek bu ilişkilerin temellerine yönelecek militan bir mücadeleyi örgütlemek devrimci bir konumda olmayı, devrimci sınıf mücadelesinin ihtiyaçları doğrultusunda davranmayı gerektirir. Liberal sol akımlar ile onların kuyruğuna takılanlardan ne böyle bir bakış ne de bu yönde bir irade beklenebilir.

Komünistler bu bakışa ve iradeye sahipler. Yerel seçimlerden de bu doğrultuda yararlanacaklardır. İşçi ve emekçileri, düzen partileri ve liberal-reformist sol yanılsamalarla oyalanmak yerine bu mücadeleyi büyütmeye çağıracak, emperyalizme, siyonizme ve yerli işbirlikçilerine karşı sınıf mücadelesini örgütlemeye çalışacaklardır. Düzene karşı devrim bayrağını yükselteceklerdir. Böylelikle maskeleri indirerek her türlü yanılsama ve ikiyüzlülüğün karşısına dikileceklerdir.