6 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/05

  Kızıl Bayrak'tan
  “Davos çıkışı” ve sonuçları
  İMF ile anlaşma kapıda!..
Hiçbir gösteri siyonist kasaplarla işbirliğinin üstünü örtemez!
Direnen işçiler kazanacak!
2. Ümraniye İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK’ten 15 Şubat çağrısı...
  Sermaye ücretli köleliği pekiştiriyor... Sendika bürokratlarından ses çıkmıyor... -
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  “Yerel iktidarlaşma” hayalleri ve yerel yönetim gerçeği- H. Fırat
  “Halkevleri” çevresinin seçim perişanlığı
U. Taner
  Sınıf çalışmalarından...
  İşsizlik ve yoksulluk artıyor... Kriz en çok kadınları vuruyor...
  Emekçi kadınları mücadele özgürleştiriyor...
  İkiyüzlülüğün “dayanılmaz hafifliği”! - M. Can Yüce
  Kapitalizm kriz, savaş ve yıkım demektir...
  “Dünya Ekonomik Formu katillerin toplantısıdır!”
  Eylem ve etkinliklerden..
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emekçi kadınları mücadele özgürleştiriyor...

“Mücadele bana yaşama ve dünyaya bir başka bakmayı öğretti…”

Sömürülen, ezilen, köleleştirilen hiçbir insan, bir sabah birden bire “özgürleşerek” uyanamaz. Bizi seven birilerinin süslü paketlerde sunabileceği bir hediye de değildir özgürlük... Bizden güçlü birilerine yalvararak elde edebileceğimiz bir ayrıcalık da değil... Bizleri özgürleştiren, özgürleşmek için verdiğimiz mücadelenin kendisidir. Mücadele esareti fark etmektir, insanca yaşamaya duyulan susuzluktur. Ezen ve sömüren, esir eden düzene karşı durma cesaretidir. Mücadele, insanca yaşama hakkı için direnerek dönüşmek, her gün biraz daha özgürleşmektir.

Sefaköy Desa Deri Fabrikası önünde 7 aydır direnişini sürdüren Emine Arslan, verdiği mücadele ile sadece kendisi özgürleşmemiş, ayrıca haklı ve kararlı duruşu ile bir özgürlük çağrısı olmuştur. Emine Arslan, 7 ay boyunca kararlı bir direniş sürdürürken, kadın işçilere de hep aynı çağrıyı yapmıştır: “Birleşmekten, yan yana gelmekten, omuz omuza verip mücadele etmekten korkmayalım. Örgütlenmekten korkmayalım. Çünkü başka bir yolumuz, kurtuluşumuz yok. Kazanana kadar mücadele etmek gerekiyor. Bunda tereddüt etmemeliyiz.”

Emine Arslan, sendikalı çalışma hakkı için direnişe başlamadan önce, Desa Deri Fabrikası’nda en ağır şartlarda çalışan bir kadın işçiydi. Türkiye’de, asgari ücret karşılığında, sağlıksız koşullarda, fazla mesailere zorlanarak gece-gündüz çalıştırılan milyonlarca kadın işçiden biriydi. Ücretli kölelik düzeninde ne kadar özgür olunabilirse o kadar özgür, ne kadar mutlu olunabilirse o kadar mutluydu. İnsanca bir yaşamı, ezilmeden ve sömürülmeden yaşanacak bir dünya özlemini milyonlarca sınıf kardeşi gibi içten içe mutlaka duyuyordu. Nitekim, kendisini özgürleştirecek olan mücadeleye ilk adımını, sendikada örgütlenmeye karar vererek attı. Mücadeleye attığı bu ilk adım aynı zamanda, direnmeye, değişmeye, özgürleşmeye doğru atılmış kocaman bir adım oldu.

Bugün, direnişinde 7. ayı geride bırakan ve Desa patronunu da kararlılığı ile dize getiren Emine Arslan, yaşadığı dönüşümü şöyle ifade ediyor: “Bu direnişle kendime olan özgüvenim geldi. Haklarımı, mücadelemi rahatlıkla anlatabiliyor, savunabiliyorum. Ben sendikalaşmadan, sınıf dostlarımla tanışmadan birçok hakkımdan, ülkede ve dünyada olup bitenden, yaşanan sorunlardan habersizdim. Mücadele bana yaşama ve dünyaya bir başka bakmayı öğretti…”

Emine Arslan Sefaköy’de direnişini kararlılıkla sürdürürken, İstanbul’da bir başka fabrika önünde, Samandıra Ünsa Çuval fabrikası önünde direnişçi işçilerden Saadet Hasgül de benzer cümlelerle yaşadığı değişimi anlatıyor: “Bu direniş bana haklının ve haksızın kim olduğunu öğretti. Hakkımı kime olursa olsun yedirmemeyi öğretti. Mücadele etmeyi, direnmeyi öğretti. Önceki Saadet’le şimdiki Saadet arasında çok fark var. Şimdi hayatı daha farklı görüyorum. Aslında eskiden görmüyordum, şimdi artık görüyorum…”

Sinter Metal direnişinin kadın işçilerinden Yeliz, Necla ve Songül ise direniş ile birlikte yaşadıkları değişimi şöyle dile getiriyorlar: “Birlik, beraberlik ne demektir, daha iyi öğrendik. Dayanışma ile her şeyi başaracağımızı öğrendik. Susmamayı, birlik olup mücadele etmeyi öğrendik.”

İşçi ve emekçi kadınlar, Türkiye’de ve dünyanın her yerinde örgütlü mücadele içinde yer aldıklarında, kendilerini ve dünyayı özgürleştirecek kararlı, dirençli büyük adımlar atmayı başarıyorlar. Fabrikalarda kölece çalışma koşullarına mahkum edilen, toplum yaşamında gelenek, görenek, namus baskısı ile sindirilen kadınlar, işçi sınıfının örgütlü mücadelesine katıldıklarında, özgürlüğün önündeki engelleri dövüşerek bir bir aşıyor ve kararlı duruşları ile bir özgürlük çağrısına dönüşüyorlar. Örgütlü mücadele içindeki kadınlar, kendi adımlarının, seslerinin ve emeklerinin gücü ile güçleniyor ve sınıf kardeşlerine güç veriyorlar.


Emekçi kadınlardan Emine Arslan’a ziyaret...

“Yaşasın sınıf dayanışması!”

DESA Deri’nin Sefaköy’deki fabrikasında sendikal örgütlenmeden dolayı işten atılan Deri-İş üyesi Emine Arslan’ın kararlı direnişi sürüyor.

Fabrika önündeki direnişinin 217. gününde Emine Arslan’ı Emekçi Kadın Komisyonları ziyaret etti. 3 Şubat günü gerçekleştirilen ziyarete “Yaşasın Desa direnişimiz!”, “Emine Arslan yalnız değildir!”, “Desa işçisi yalnız değildir!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarıyla gelen komisyon üyeleri Emine Arslan tarafından alkışlarla karşılandı.

Emekçi Kadın Komisyonları adına yapılan konuşma, patronun saldırılarına rağmen yılmadan direnişe devam eden Emine Arslan’ın selamlanmasıyla başladı. Konuşmada, Arslan’ın mücadelesini, buradaki irade ve coşkuyu Sinter ve Gürsaş’ta direnen işçilere de anlattıkları, “tek başına ne yapabilirim” diyenlere Emine Arslan’ın yol gösterdiği vurgulandı.

Sinter ve Gürsaş’ta aile baskısı nedeniyle direnişe gelemeyen kadınların olduğu belirtildi. Direnişinin ilk gününden beri Emine Arslan’ı yalnız bırakmayan eşi örnek gösterilerek, bu desteğin önemine işaret edildi.

Komisyon sözcüsü konuşmasının sonunda, İstanbul’un çeşitli bölgelerinde faaliyet yürüten Emekçi Kadın Komisyonları olarak, işçi ve emekçi kadınları “krizin faturasını ödememeye” çağırdıklarını belirtti ve 8 Şubat günü TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nda gerçekleştirecekleri panele çağrı yaptı.

Emine Arslan ise konuşmasına emekçi kadınlara dayanışmalarından dolayı teşekkür ederek başladı ve şunları ifade etti:

“Kadınlar, ailem var, çocuklarım var diyor. Şunu düşünmüyor, biz bugünden direnmezsek daha kötü olacak. Çocuklarımız, sen direnmediğin için biz şimdi bunları yaşıyoruz diyecekler. İşçiler hergün işe gidip geliyor ama dünyada neler olup bitiyor farkında değiller. Kadın programlarına baktığınızda biz kendi yaşamımızı göremiyoruz.”

Bir emekçi kadının, “direniş size ne kazandırdı” sorusuna Arslan şu yanıtı verdi: “Daha öncesinde 4-5 sene sendikalı yerde çalıştım. Desa’da çalışmaya başladıktan sonra artık buraya kapanmıştık. Televizyon izlemeye bile zaman bulamıyordum. Sadece haber programını izliyordum. Dünyada ne olup bitiyor, işçi sınıfı ne yapıyor haberimiz yoktu. Sizlerin de destekleyeceğinden haberim yoktu. Dışarı çıkınca sizin gibi güzel insanların işçi sınıfına destek verdiğini gördük.”

Arslan, 8 Mart’ın tarihçesini 1985 yılında öğrendiğini belirterek, işçilerin haklarını bugüne kadar mücadele ederek kazandıklarını belirtti. Direnişin 175. gününde, kendisinin ve DESA’nın Düzce fabrikası önünde direnen işçilerin işe iade davalarının lehte sonuçlandığını ve DESA patronunun işe iade davalarını temyize gönderdiğini ifade etti. İşverenin üç ay önce işçilerle toplantı yaparak, İspanya’nın iş vermeyi kestiğini, atılan işçiler geri alınana kadar iş vermeyeceğini belirttiklerini söyledi. Birçok ülkenin de Desa’ya iş vermeyi kestiğini belirtti. İşverenin işçilere, “Emine ablanız sizin ekmeğinizle oynuyor. Markalara iş yaptırtmıyor. 10 milyar dolar zarara uğradım” dediğini hatırlattı.

Emine Arslan’ın eşi Ramazan Arslan da ailelere seslenerek şunları söyledi:

“Aileler eşlerini, çocuklarını zamanında işe gönderiyorlar. Ama haklarını aramak için direndiklerinde onlara destek olmuyorlar. Kendim de zamanında direnişleri yaşadım. Eşimi başlangıcından itibaren destekliyorum. 50’li yaşlardayız. 216 gün boyunca eşimle burada bekliyoruz. İçerideki arkadaşlar bunlar bizim için direniyor demiyor. Biz burada onlar için, çocuklarımız için, gelecek için direniyoruz. Eşine, çocuğuna ve geleceğine sahip çıkmanın temsili burada başlıyor. Böyle bir şeye sahip çıkmaları gerekiyor.”

Kızıl Bayrak / İstanbul