6 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/05

  Kızıl Bayrak'tan
  “Davos çıkışı” ve sonuçları
  İMF ile anlaşma kapıda!..
Hiçbir gösteri siyonist kasaplarla işbirliğinin üstünü örtemez!
Direnen işçiler kazanacak!
2. Ümraniye İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK’ten 15 Şubat çağrısı...
  Sermaye ücretli köleliği pekiştiriyor... Sendika bürokratlarından ses çıkmıyor... -
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  “Yerel iktidarlaşma” hayalleri ve yerel yönetim gerçeği- H. Fırat
  “Halkevleri” çevresinin seçim perişanlığı
U. Taner
  Sınıf çalışmalarından...
  İşsizlik ve yoksulluk artıyor... Kriz en çok kadınları vuruyor...
  Emekçi kadınları mücadele özgürleştiriyor...
  İkiyüzlülüğün “dayanılmaz hafifliği”! - M. Can Yüce
  Kapitalizm kriz, savaş ve yıkım demektir...
  “Dünya Ekonomik Formu katillerin toplantısıdır!”
  Eylem ve etkinliklerden..
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşsizlik ve yoksulluk artıyor... Kriz en çok kadınları vuruyor...

Gündüzlerinde sömürülmediğimiz, gecelerinde aç yatmadığımız bir yaşam için mücadeleye!

Kapitalizmin dünya ölçüsünde patlak veren krizi tüm yıkıcı etkilerini işçi ve emekçi kitleler üzerinde göstermeye devam ediyor. Bu yıkımın daha da derinleşeceği ise ortadadır. Patronlar bir yandan kriz gerekçesiyle işçi çıkartmaya devam ederken, diğer yandan da az sayıda işçiye daha fazla iş yaptırıyor, uzun mesai saatleri ve düşük ücretler dayatıyor.

İşsizlik, açlık, yoksulluk, yozlaşma gibi kapitalizmin gerçekleri krizle birlikte daha vahim boyutlar kazanıyor. Kriz dönemlerinde artan işsizlik sorunu işçi ve emekçilerin yaşamını derinden etkileyen sorunların başında geliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) yayınladığı yıllık Küresel İstihdam Raporu’na göre, 2009’da işsiz sayısı 18 ila 30 milyon kişi artacaktır. Hatta bu sayının 50 milyona tırmanacağı tahmin ediliyor. Bunun dışında, çalıştığı halde günde 1 doların altında kazanan yoksulların sayısının 40 milyon, 2 doların altında kazanan yoksulların sayısının da 100 milyon artabileceği belirtiliyor.

Türkiye’de de krizle birlikte gerçek işsiz sayısının 5 milyona yaklaştığı belirtiliyor. Resmi verilere göre işsiz sayısı 2 milyon 439 bin olarak açıklanıyor. Ancak buna iş bulma umudunu yitirdiği için istatistiklerde yer almayan 1 milyon 439 bin kişi ile yılın sadece belirli aylarında çalışan 790 bin insan dâhil edilmediği için, gerçek rakam 5 milyon olarak ifade ediliyor.

Türkiye İstatistik Kurumu işgücü istatistikleri ise, 4 kadından birinin işsiz olduğunu belirtiyor. Tabii bu rakama işsiz kabul edilmeyen “ev kadınları” dâhil olmadığı için, gerçek rakam bunun çok üzerindedir. Bu verilerin dışında, Türkiye’de her gün 6 milyon kişi yatağına karnı aç bir şekilde giriyor.

Yaşanan tüm bu sorunlar en çok işçi ve emekçi kadınları etkiliyor. Çünkü kriz, kapitalist düzende “ezilenin en ezileni” olan kadının, yaşadığı çifte sömürü ve kölelik koşullarını daha da katmerleştirmektedir.

Toplumsal yaşamın her alanında olduğu gibi çalışma yaşamında da kadın işçi ve emekçiler çeşitli zorluklar ve ayrımlar yaşamaktadır. Kadın işçiler toplumsal düzenin gerici ataerkil ideolojisinin etkisiyle erkek işçilere oranla genel olarak vasıf gerektirmeyen ve daha çok küçük ölçekli, işten atılmaların kolay olduğu sektörlerde ya da teknolojik yatırımın en az olduğu sektörlerdeki işlerde ve genelde kayıtdışı çalıştırılmaktadır. Mevcut toplum yaşamında çocuk bakımı ve ev işleri gibi geleneksel rolleri üstlenmek zorunda kalan kadın işçilerin uzun süreli bir işte çalışma imkânları azalmaktadır. Ayrıca kadınların eğitim imkânlarından erkeklere göre daha az faydalanabilmesi de vasıflı işlere girmesini zorlaştırmaktadır. Tüm bu etkenler kadınların çalışma yaşamına katılmalarını engellemektedir.

Bu durumu değiştirmek, kadınların çalışma yaşamına katacak önlemleri almak ne kapitalistlerin ne de devletin çıkarınadır. Tam tersine, onlar bu durumdan özel olarak faydalanmaktadır. Kapitalistler, kadına biçilen toplumsal rolü ve gerici geleneksel bakışı kadın emeğini sömürmenin aracı olarak kullanmakta, genelde kadının çalışması “eve katkı” olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenlerle, kriz dönemlerinde faturanın önce kadın işçi ve emekçilere kesilmesi, öncelikle onların kapının önüne konulması, kapitalizmin işleyiş kurallarına göre normaldir. Kapitalistler için kadın emeğinin kolay gözden çıkarılabilir olması, bilinçsiz kadın ve erkek işçiler üzerinde de etkisini göstermekte, kadının kriz dönemlerinde “evine dönmesi” doğal kabul edilebilmektedir. Bu kabulleniş, patronların kadın emeğinin bu kadar kolay gözden çıkarmalarına dayanak olmaktadır.

Kadın işçilerin ve emekçilerin her zaman öncelikle işten çıkarılan olması bir kural değildir kuşkusuz. Bazen tersi de söz konusu olabilmektedir. Bu da yine kapitalistin çıkarına göre değişmektedir. Kapitalistler kimi yerlerde, kadın emeğinin ucuza gelmesi nedeniyle, sigortasız ve düşük ücretlerle kadın işçi çalıştırmayı yeğleyebilmektedir. Ayrıca “parça başı eve iş verme” gibi ev eksenli çalışma biçimleri de artmaktadır. Bu ise kadın emeğinin daha da fazla sömürülmesi demektir.

İşsizlik tüm ailenin açlığa ve gelecek belirsizliğine itilmesi demek olduğu için, “ev kadınları” da yine en çok etkilenen olmaktadır. Ev işleriyle birlikte çocuk ve yaşlı bakımını üstlenen kadın yokluğun, yoksulluğun etkilerini daha dayanılmaz bir şekilde yaşamaktadır.

İşsizlik, geleceksizlik işçi ve emekçileri daha birçok açıdan etkilemektedir. Yoksulluğun getireceği sağlıksız yaşam koşullarına ruh sağlığı sorunlarını da eklemek gerekmektedir. Kriz dönemlerinde ruh sağlığı sorunlarının arttığı ve artacağı konunun uzmanlarınca da ifade edilmektedir. Bu durum intiharlarda, cinnetlerde artışlara yolaçarken, yanısıra artan şiddet ortamından da en çok kadınlar etkilenmektedir.

Kapitalizmde kadın emeğinin sömürüsü yanında, cinsel meta olarak görülen kadın bedeni de sömürülmektedir. Kapitalist yoz kültür kitlelere bunu sürekli pompalamaktadır. Kapitalizmde fuhuş bir sektör olarak büyümekte, çaresizliğe ve geleceksizliğe itilen kadınları batağına çekmektedir. Toplumsal yozlaşmanın bu denli arttığı bu düzende krizle birlikte işsizlik ve yoksulluk kadınları bu batağa daha çok itmektedir.

Kadınları işsizliğe, yoksulluğa, çaresizliğe, yozlaşmaya mahkûm eden bu çürümüş ve kokuşmuş düzenin gerçek yüzü en net kriz koşullarında görülebilmektedir. Bu nedenle, her zamankinden daha çok sayıda işçi ve emekçi kadına, seçeneksiz olmadıklarını, yoksulluğa mahkûm, yozlaşmaya teslim olmamanın yolunun örgütlü mücadeleden geçtiğini anlatmak gerekmektedir. İşçi ve emekçi kadınların tek seçeneği, devrim ve sosyalizm mücadelesidir. Çünkü “gündüzlerinde sömürülmediğimiz, gecelerinde aç yatmadığımız, ekmek, gül ve hürriyet günleri” ancak sosyalizmle mümkündür.


Krize karşı birleşik direniş!

Ankara’da Alınteri, BDSP, DHF, ESP, Kaldıraç, Odak ve Partizan tarafından 30 Ocak günü gerçekleştirilen ortak eylemle, sermayenin krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışması protesto edildi.

Okunan basın açıklamasında, krizin faturasını ödememek için mücadele eden direnişçi işçiler hatırlatılarak şunlar söylendi: “Kriz bahanesiyle işine son verilen işçiler birçok yerde direnişe geçti, fabrika işgalleri de dahil olmak üzere, eylemler grevler örgütlendi. Sinter, Gürsaş, Ünsa ve Desa gibi fabrikalarda yaşanan direnişler mücadelenin yolunu da işaretliyor.”

Açıklamada ayrıca kriz gündemine karşı devrimci bir tutum alınması gerektiği belirtilerek şunlar ifade edildi: “Biz Ankara’da faaliyet yürüten devrimci ilerici güçler olarak, kriz gündemini krizleri yaratan düzene karşı emekçilerin güncel ve tarihsel talepleri etrafında örülmüş birleşik devrimci bir mücadele hattı üzerinden ele almaktayız. Bu yaklaşım üzerinden başta işçiler, emekçiler olmak üzere tüm ilerici güçleri bu eksende taraflaştırmak ve mücadeleyi ileriye taşımak için adımlar atmaktayız.”

Basın açıklaması işçi ve emekçilerin, emperyalist saldırganlığa ve krizi yaratan sömürü düzenine karşı mücadeleye çağrılmasıyla sonlandı. Açıklamanın ardından Selga Tekstil patronunun “fabrikaya haciz geldi” bahanesiyle işçilerin üzerine polisi salması ve direnişi bitirmek istemesi protesto edildi.

Kızıl Bayrak / Ankara