6 Şubat 2009
Sayı: SİKB 2009/05

  Kızıl Bayrak'tan
  “Davos çıkışı” ve sonuçları
  İMF ile anlaşma kapıda!..
Hiçbir gösteri siyonist kasaplarla işbirliğinin üstünü örtemez!
Direnen işçiler kazanacak!
2. Ümraniye İşçi Kurultayı başarıyla gerçekleşti!
TÜRK-İŞ, DİSK ve KESK’ten 15 Şubat çağrısı...
  Sermaye ücretli köleliği pekiştiriyor... Sendika bürokratlarından ses çıkmıyor...
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  “Yerel iktidarlaşma” hayalleri ve yerel yönetim gerçeği- H. Fırat
  “Halkevleri” çevresinin seçim perişanlığı
U. Taner
  Sınıf çalışmalarından...
  İşsizlik ve yoksulluk artıyor... Kriz en çok kadınları vuruyor...
  Emekçi kadınları mücadele özgürleştiriyor...
  İkiyüzlülüğün “dayanılmaz hafifliği”! - M. Can Yüce
  Kapitalizm kriz, savaş ve yıkım demektir...
  “Dünya Ekonomik Formu katillerin toplantısıdır!”
  Eylem ve etkinliklerden..
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hiçbir gösteri siyonist kasaplarla işbirliğinin üstünü örtemez!

İsrail savaş makinesinin Gazze’yi hedef alan vahşi saldırısı başlamadan beş gün önce siyonist başbakanı Ehud Olmert’i Ankara’da ağırlayan Tayyip Erdoğan, suçüstü yakalanmıştı. Zira Filistin halkının önde gelen kasaplarından Olmert, 141 milyon dolarlık silah ihalesinin pazarlığını sonuçlandırarak Tel Aviv’e memnun dönmüştü. AKP hükümeti gizlese de, İsrail silah şirketleri kazandıkları ihale vesilesiyle reklam yapınca, dinci gericiliğin başı Tayyip Erdoğan’ın, Filistinli çocukları toplu bir şekilde katledenlere 141 milyon dolar havale ettiği anlaşıldı. Son bir yılda İsrail silah şirketlerine havale edilen paranın toplamı ise, 1.8 milyar dolara ulaşmış bulunuyor.

Kritik yerel seçimlere “şov”lu hazırlık

Yeni yıla ırkçı-siyonistlerin suç ortağı damgasıyla giren Tayyip Erdoğan, “sert” çıkışlarla İsrail’i eleştirerek bu imajdan kurtulmaya çalıştı. Neo-faşist çete ile siyonist lobilerin etkin desteğiyle başbakanlık mevkisini ele geçiren dinci-gericiliğin başı Tayyip’in, İsrail karşıtı sözleri fazlasıyla riyakarlık koktuğu halde, bazı çevreler nezdinde “kahraman” mertebesine ermesini sağlayabildi. Özellikle Davos’ta yakın dostu İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres’e gösterdiği tepki, AKP borazanı yayın kuruluşlarının marifetiyle “Davos aslanı Tayyip” etiketiyle pazarlamaya sunuldu.

Başta Filistin halkı olmak üzere, emperyalist-siyonist barbarlığa derin öfke duyan Ortadoğu halklarının Tayyip’in çıkışına önem vermesi, dinci gericiliğe ek avantajlar sağlıyor. Arap rejimleri şeflerinin utanç verici suskunluğu ortamında Tayyip Erdoğan’ın sahte çıkışları, haliyle bölge halkları nezdinde büyük yankı uyandırıyor. Bu yankıyı propaganda malzemesi yapan AKP borazanı medya işi, Erdoğan’ın Filistin sorununa yakında çözüm bulacağını ima edecek dereceye vardırdı.

İsrail savaş makinesinin vahşette sınır tanımayan saldırısından rahatsızlık duyan AKP tabanının bir kesimi, Tayyip’in çıkışları-dinci medya işbirliği ile yerel seçimlere hazırlanıyor. Yerel seçimlerin egemenler arası iktidar savaşında kritik bir yerde durduğu hesaba katıldığında, AKP’nin oy desteğine verdiği özel önem daha iyi anlaşılır.

Yolsuzluk dosyalarıyla, krizin faturasını işçi sınıfının sırtına yıkmak için yoğunlaştırdığı saldırılarıyla, zam furyasıyla yıpranma sürecine giren AKP, süreci tersine çevirmek için manevralara ağırlık vermeye başladı. Bu koşullarda hitap ettiği kitle nezdinde “geçer akçe” olan “İsrail karşıtlığı”, belli ki, yerel seçimler geçene kadar devam edecek.

“Sert” lafların hiçbiri icraata dönüşmeyecek!

Batılı emperyalistler tarafından “mağdur” rolüyle hareket etmesine izin verilen ırkçı-siyonist İsrail, elbette Tayyip Erdoğan’ın sözlerinden rahatsız olmaktadır. Zira siyonist kasaplar kendileriyle aynı zihniyeti taşıyan dostları tarafından eleştirilmeye alışık değiller. Buna rağmen Tayyip’in sözlerinin Türkiye-İsrail, AKP-İsrail işbirliğini fazla etkilemeyeceğini bilen siyonist şefler, ihtiyatlı açıklamalarla “krizi” atlatmaya çalışıyorlar.

Nitekim, esip gürleyen dinci gericiliğin şefi Tayyip ve hükümeti, konu icraata gelince, siyonistlerle suç ortaklığına devam edeceğini itiraf etmek zorunda kalıyor. Örneğin CHP’nin, İsrail’i kınamak için verdiği meclis önergesi AKP hükümeti tarafından engellendi. Keza İsrail’le diplomatik ilişkilerin kesilmesi veya silah ihalelerinin iptalinden söz edildiğinde, hem Erdoğan hem müritleri, “biz devlet yönetiyoruz, bu işler öyle kolay değil” gerekçesinin ardına sığınarak, siyonist kasaplarla suç ortaklığına devam edeceklerini açığa vuruyorlar.

Kısacası, sözlü ifadelerle İsrail’i eleştiren AKP hükümetinin başı Erdoğan, siyonist rejime karşı kayda değer hiçbir yaptırıma başvurmayacak. Ne Filistinli çocuklar üzerine bomba yağdıran pilotların Türkiye hava sahasında eğitim görmeleri engellenecek, ne İsrail’e verilen silah ihaleleri iptal edilecek, ne ABD-İsrail-Türkiye üçlü “şer mihveri”nden çıkılacak. Yerel seçimler süreci tamamlandığında ise, İsrail karşıtı söylemin de terk edilmesi sürpriz olmayacak.

Zorbalığın kamçısını sallayanlar “mazlumların sesi” olmazlar!

“Davos aslanı” edasıyla ortalıkta dolaşan Erdoğan, ülkeye döner dönmez seçim manevralarına dört elle sarıldı. Peşpeşe toplantılara katılan Amerikancı hükümetin başı, kendisinin “güçlünün değil, sessizlerin sesi” olduğunu vaaz ediyor. Bu iddiaya göre, İsrail’e karşı mazlum Filistin halkının yanında yer alıyor. Aynı söylemi ülkeye de uyduran başbakan, avuç açmaya mahkum edilen milyonlarca emekçiye kömür, makarna dağıtıp bunu siyasi ranta çevirmeyi de, “sessizlerin sesi olmak” diye pazarlıyor.

Oysa söz konusu kişi Türk sermaye devletinin başbakanı sıfatı taşımaktadır. Tayyip Erdoğan, milyonlarca emekçiyi avuç açmaya mahkum eden sömürü düzeninin, Kürt halkının özgürlük özlemlerini devlet terörü ile ezmek için kirli savaş yürüten zihniyetin, 1 Mayıs’ta polis ordusunu işçi sınıfı ve emekçilerin üzerine salan, işkenceci katilleri ödüllendiren rejimin başbakanıdır.

Tayyip Erdoğan ve dinci gerici müritleri işçilere, emekçilere, ezilen Kürt halkına, ilerici-devrimci güçlere sürekli kamçı sallamaktadırlar. İşbaşında oldukları sürece bu uğrusuz misyonlarını oynamaya devam edeceklerdir. Zira onlar içerde kokuşmuş karanlıklar düzeni kapitalizmin çıkarlarını temsil ederken, emperyalist-siyonist güçlerin bölge halklarını köleleştirme seferi olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) eş başkanlığını yapıyorlar. Mazlumun yanında olmak bir yana, böylelerinin varlık nedeni, hem içeride hem dışarıda zalimler adına kamçı sallamaktır.

“Davos fatihi”nin çıkışı neye
hizmet ediyor?

İsviçre’nin Davos kentinde her yıl yapılan Dünya Ekonomik Forumu geçtiğimiz günlerde gerçekleştirildi. Bu yılki forum ayrı bir gelişmeyle düştü dünya gündemine. Gazze sorununun ele alındığı panelde Peres ve moderatör ile “tartışan” Erdoğan, paneli ve Davos’u terketti. Burjuva medyanın “Davos fatihi” başlıklarıyla gündeme oturan Erdoğan’ın bu çıkışının elbette iç ve dış politikada bir anlamı var.

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor. Davos’ta yaşananların Türkiye-İsrail ilişkilerini tahrip etmeyeceği konusunda herkes hemfikir. Zira, Erdoğan ve genelde Türkiye, emperyalizmin Ortadoğu politikalarına uygun olarak yeniden biçimlendirilmekteydi. İran’ın bölgedeki ağırlığını dengeleyecek, bölgedeki diğer güçlerle yakın ilişkiler kurarak emperyalist politikaların daha yumuşak bir zeminle karşılanmasını sağlayacak bir ülke olarak ihtiyaç duyuluyordu Türkiye’ye. Yeri geldiğinde hamilik yapacak fakat gerektiğinde silah kullanmaktan çekinmeyecek bir jandarmalık rolü biçilen Türkiye’nin, başta Hamas olmak üzere çeşitli bölge güçleriyle kurduğu ilişkiler de bu doğrultuda geliştirilmekteydi. Erdoğan’ın Davos çıkışı tam da bu amaca hizmet etmiştir. Başta Gazze olmak üzere Ortadoğu’nun birçok bölgesinde düzenlenen gösterilerle selamlanan bu çıkışla Türkiye gibi sadık bir uşağın bölgede güç ve itibar kazanması, ABD için bulunmaz bir nimettir. Böylesi küçük tatsızlıklar emperyalist efendi için hiç de katlanılamaz değildir.

İçeride de “Davos çıkışı” karşılığını bulmuştur. İsrail’in saldırılarına AKP’nin uzun süre sessiz kalması tabanda belirgin bir soru işareti yaratmıştı. Diğer taraftan, AKP ile aynı tabana oynayan, başını Saadet Partisi’nin çektiği dinci çevreler Gazze halkına “destek” çalışmalarına başlamışlardı. Böyle bir dönemde, “Gazze’nin yeniden inşaası” için yapılan sözde yardımlarla birlikte, böylesi bir platformda, üstelik doğrudan İsrail Cumhurbaşkanı’na karşı yapılan çıkış AKP’nin hanesine yazdı. Orada dillendirilen “çocuklar öldürülüyor” sözlerini ise, şu anda ülkenin siyasal gündeminde belirgin bir ağırlığı olan “seçim” gibi bir başlıkla birlikte değerlendirmek gerekiyor.