10 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/40

  Kızıl Bayrak'tan
   Irkçı-gerici saldırganlığa karşı
birleşik direniş!
   “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” için!..
Devrimci mücadele tek çıkış yoludur!
Yeni terör yasalarının hedefinde Kürt halkı ve emekçiler var...

YTÜ eylemlerle açıldı!

Şeker fabrikalarına yönelik yeni özelleştirme programı açıklandı…
  İşçi sağlığına ilişkin taleplerimiz
etrafında örgütlenelim!
  Ankara Üniversitesi’nde yemek boykotu sürüyor!
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Dünya, bölge ve Türkiye...
Genel durum ve güncel gelişmeler
  Ulucanlar katliamı 9. yılında anıldı…
  İşgalci ordular Pakistan’ı kaosa sürüklüyor!
  Büyük şirketlerin iflas furyası sürüyor…
  Dünyadan...
  Yeni dönemde mücadeleyi örgütleme görevi!
  Bu “savaş” bizim savaşımız değildir!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşgalci ordular Pakistan’ı kaosa sürüklüyor!

Afganistan’daki işgalci güçlerin savaşı Pakistan topraklarına taşıması, ABD-Pakistan ilişkilerini yeni bir boyuta taşıdı. Pakistan yönetimini hiçe sayan neo-faşist çetenin küstah şefleri, işgalci ordularına Pakistan’ın Afganistan sınırındaki bölgesini savaş alanına çevirmeleri emrini verirken, İslamabad’daki işbirlikçilerini haberdar etme gereği bile duymadılar. Bu olay, emperyalistlere uşaklık eden rejimlere reva görülen muameleyi göstermesi açısından da ibret vericidir.

Amerikan karşıtlığının alabildiğine yaygın olduğu Pakistan’da yönetim, ABD’nin saldırganlığına karşı dik durduğunu gösterme gayreti içine girdi. Hem ordu hem hükümet, müttefik güçlerin Pakistan’ın egemenliğini ihlal etmesine izin vermeyeceklerini ilan ederek, ABD’ye “kafa tuttu”. Bu gelişmenin ardından ABD ile Pakistan orduları arasında kısa süreli çatışmalar çıktığına dair haberler, Pakistan yönetiminin egemenliğini koruma noktasında “kararlı” olduğu izlenimi verse de olayların daha karmaşık olduğu anlaşılmaktadır.

Emperyalist Amerikan rejiminin kirli niyetleri hakkında farklı değerlendirmeler yapılsa da, savaşın Pakistan’a yayılmak istendiği konusunda genel bir mutabakat sağlanmış bulunuyor. ABD adına tetikçilik yapan Pakistan yönetimi, gelinen yerde savaş çetesi tarafından kaosa sürüklenmektedir. Oysa Pakistan’daki gerici rejim, ABD emperyalizminin “teröre karşı savaş” adı altında halklara karşı başlattığı saldırının dolaysız suç ortakları arasında yer alıyor. Savaş aygıtı NATO orduları Afganistan’ı işgal ettiğinde, Pakistan rejimi, “teröre karşı savaş”ın ön cephesinde olduğunu ilan etmişti. Ancak sadık bir uşak olduğunu kanıtlaması, Pakistan rejimini ABD emperyalizminin hedefi olmaktan kurtaramadı.

Pakistan’ın başkenti İslamabad’daki Marriott otelini harabeye çeviren, yüze yakının kişinin ölümüne yol açan bombalı saldırı, ABD’nin su yüzüne çıkan kirli planlarına dair tartışmalara ivme kattı. El Kaide ya da Taliban tarafından yapıldığı iddia edilse de, saldırının ABD ordusu tarafından gerçekleştirildiğine dair güçlü kanıtlar bulunuyor.

ABD casus uçaklarının sıkça Pakistan’ın Veziristan bölgesine füze saldırıları düzenlediği haberleri gelirken, ABD Savunma Bakanı Robert Gates, Amerikan kuvvetlerinin sınır ötesi saldırılarını savunarak, askerlerin sızan militanların saldırılarından kendilerini korumak amacıyla gerekli adımları atmaya hakkı olduğunu iddia ediyor. Pentagon şefinin ardından meydana çıkan ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Mike Mullen ise, ülkesinin, Pakistan’a aşiret bölgesindeki İslamcı militanlarla mücadelesinde yardım için uzun dönemli ve kapsamlı bir plan uygulaması gerektiğini savundu. “Pakistan’daki militanların Amerikan ulusal güvenliğine yönelik en büyük tehlike olduğunu” öne süren Amerikalı Amiral ise, söz konusu planın beş ila on yıllık bir süreyi kapsaması gerektiğini söyledi.

Bush liderliğindeki savaş kundakçılarının organize ettiği olaylar giderek vahim bir hal alırken, ABD ordusu Pakistan topraklarında konuşlanma hazırlığını sürdürüyor. İşgalci güçlerin Pakistan topraklarında kalıcı üs kurma hazırlığı ise hem İslamabad rejiminin “ABD’ye karşı dik duruyorum” izlenimi vermek için giriştiği manevraların kofluğunu ortaya koyuyor, hem de savaşın daha da yayılma tehlikesine işaret ediyor.

ABD emperyalizminin işbirlikçi bir rejime karşı başlattığı bu çirkin saldırının amaçlarına dair farklı yorumlar yapılıyor. “Pakistan’ın parçalanması”, “savaş aygıtı NATO’nun bölgede kalıcı üsler kurma bahanesi yaratmak için çatışmaların yaygınlaştırılması”, “ABD ordusunun Pakistan’daki nükleer silahların denetimini ele geçirip İsrail’i rahatlatması” üzerinde duruluyor.

Hangi felaket planının uygulanmak istendiği netlik kazanmasa da, her üç ihtimal de Pakistan halkları başta olmak üzere Asya halklarının başına yeni felaketler getirmekten başka bir sonuç yaratmayacaktır.

ABD emperyalizmi ile işbirlikçilerinin kirli planları daha şimdiden Pakistan’ı kan gölüne çevirmeye başlamıştır. Son günlerde Afganistan sınırında şiddetlenen çatışmalarda, “dinci militan” olduğu öne sürülen bin kişinin öldürüldüğü bildiriliyor. İşgal altındaki Afganistan, Irak gibi örnekler, kitle katliamlarının yayılma ihtimalinin yüksek olduğunun somut göstergeleridir. Emperyalist savaşın Pakistan’a taşınması halkların yeni acılar çekmesine yol açacaktır. Ancak bu rezil planların bataklığa saplanan işgalci ordulara zafer getirmesi de mümkün değildir. Ezilen halkların emperyalist zorbalara karşı biriken öfkesi birleşik bir direnişle taçlandığında ise, emperyalist zorbaların işgal ettikleri topraklardan defolup gitmek dışında bir seçenekleri kalmayacaktır.

 

Afganistan batağında çıkış yolu bulunamıyor!

“ABD’nin öteki batılı emperyalist ülkelerin de desteğini alarak Afganistan savaşı üzerinden Orta Asya’ya yaptığı çıkış ise gerçekte Rusya ve Çin’e karşı yeni bir büyük hamle idi. Bu onu petrol ve doğalgaz deposu Orta Asya’nın tam kalbine taşımış, ona Rusya ve Çin’in arasına bir kama gibi yerleşme olanağı da sağlamıştır… Afganistan bu açıdan ABD için Irak’tan çok daha önemlidir… Afganistan batağından çıkış çareleri arayan NATO’dan gerekirse Talibanla da uzlaşılabileceğine ilişkin seslerin yükselmesi ve bu doğrultuda örtülü bazı ilk girişimlerin yaşanması da bu çerçevede anlam kazanmaktadır. Amaç sonuçta Afganistan mevzisini korumaktır, ne pahasına olursa olsun. Bu mevzinin yitirilmesi, özellikle ABD için, dünya egemenliği hayallerinin tümden çökmesi anlamına gelecektir.” (Ekim, sayı:253)

Bu değerlendirme, Brüksel’deki NATO karargâhının şefleri ile Pentagon’daki savaş baronlarının Afganistan’da bir hezimetten duydukları kaygının nedenlerine işaret etmektedir. Geçtiğimiz aylarda takviye güç talebini defalarca dillendiren NATO-Pentagon ikilisi, istedikleri düzeyde olmasa da bazı devletlerin Afganistan’a yeni askeri birlik göndermelerini sağlayabilmişlerdir. Ancak takviye birlikler, 50 bine yakın askere komuta eden savaş aygıtı NATO’nun derdine derman olmaya yetmemiştir. Zira Irak’tan Afganistan’a asker kaydırma hazırlığında olduğunu açıklayan Pentagon, yeniden alarm zilleri çalmaya başladı.

Japonya ile NATO üyelerine çağrıda bulunan savaş kundakçıları, “Ya Afganistan’da savaşın ya da para gönderin” talebinde bulundular. Muharip birlikler göndermek istemeyen ülkelerin Afgan ordusuna mali yardımda bulunabileceklerini belirttiler. Afgan ordusunun gerekli güce ulaşmasıyla kendilerine daha az ihtiyaç duyulacağını iddia ederek, Afgan ordusunun yeniden yapılanması için 17 milyar dolara ihtiyaç olduğununu dile getirdiler.

Pentagon alarm zilleri çalarken, işgalci İngiliz birliklerinin şefi Tuğgeneral Mark Carleton-Smith ise, Afganistan’da zafer kazanmalarının mümkün olmadığını ilan etti. İngiltere’de yayınlanan The Sunday Times gazetesine konuşan Smith, “Bu savaşı kazanamayacağız” dedi. Bununla birlikte, Taliban ayaklanmasının “yönetilebilir bir düzeye düşürüldüğünü” iddia ederek, Taliban tehtidinin bu düzeyiyle Afgan ordusu tarafından üstlenilebileceğini savundu. İngiliz generalin dile getirdiği tek çözüm yolu, Taliban güçlerinin yönetime katılmak karşılığında Kabil’deki kukla yönetimle anlaşmaya varmalarıdır.

Nitekim CIA fideliğinde yetiştirilen Hamid Karzai soysuzu da, işgalci orduların yakalamaya çalıştığı Talibanların şefi Molla Ömer’e uzlaşma çağrısı yaptı. Taliban’ın politik sürece katılmasının ve Molla Ömer’in Afganistan’a dönmesinin ülkenin çıkarları, refahı ve istikrarı bakımından yararlı olacağını savundu.

Pentagon patentli bu çağrıya Taliban güçlerinden olumsuz yanıt verildi. Taliban sözcüsü, “Afganistan’ın köle ve kukla başkanı Hamid Karzai’nin yaptığı bir görüşme teklifini reddediyoruz. O yalnızca Amerika’nın dediğini söylüyor ve yapıyor” dedi.

Taliban güçlerinin emperyalist işgalcilerin anlaşma çağrısını reddetmesi, Afganistan işgaliyle kazanılan mevzinin emperyalist güç odakları arasındaki çatışmalarda taşıdığı önem dikkate alındığında, Pentagon ve Brüksel’deki kaygıları daha da büyütecektir.