10 Ekim 2008 Sayı: SİKB 2008/40

  Kızıl Bayrak'tan
   Irkçı-gerici saldırganlığa karşı
birleşik direniş!
   “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” için!..
Devrimci mücadele tek çıkış yoludur!
Yeni terör yasalarının hedefinde Kürt halkı ve emekçiler var...

YTÜ eylemlerle açıldı!

Şeker fabrikalarına yönelik yeni özelleştirme programı açıklandı…
  İşçi sağlığına ilişkin taleplerimiz
etrafında örgütlenelim!
  Ankara Üniversitesi’nde yemek boykotu sürüyor!
  İşçi ve emekçi hareketinden…
  Dünya, bölge ve Türkiye...
Genel durum ve güncel gelişmeler
  Ulucanlar katliamı 9. yılında anıldı…
  İşgalci ordular Pakistan’ı kaosa sürüklüyor!
  Büyük şirketlerin iflas furyası sürüyor…
  Dünyadan...
  Yeni dönemde mücadeleyi örgütleme görevi!
  Bu “savaş” bizim savaşımız değildir!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Kurtarma paketleri” sömürü ve kölelik düzeninin krizini çözmeye yetmiyor…

Krizin faturasını kapitalistler ödemelidir!

Birinci kurtarma paketinin ABD temsilciler meclisinde reddedilmesinin ardından yaşanan panik, düzenin efendilerinin paçalarını tutuşturacak noktaya varmak üzereyken, esasa ilişkin olmayan değişikliklerden sonra paket onaylandı. Çöküş kabusları gören asalak kapitalistler ile hizmetkarları şimdilik rahat bir soluk almış görünüyor.

Sermayenin çıkarları mı, demokrasi mi?

ABD rejimi, ufku burjuva dünyasını aşamayanlar nezdinde “kapitalist demokrasi”nin seçkin örneği kabul ediliyor. Kapitalist-emperyalist dünyanın merkezi ABD’de patlak veren kriz, bu Anglosakson demokrasiye dair efsanenin ne menem bir şey olduğunu yeniden gözler önüne sermiştir.

Seçilmişlerden oluşan temsilciler meclisi, kapitalistlerden, lobilerden, devlet bürokrasisinden, sermaye borazanı medyadan, kısacası sömürü ve kölelik düzeni tekelci kapitalizmin bekası için çalışan tüm kurumlardan gelen kuşatmayla, reddettiği kararı, sadece birkaç gün arayla kabul etmek zorunda kaldı. Böylece, kapitalizmin egemen olduğu her yerde sermaye çıkarlarının korunmasından daha önemli bir “değer” olmayacağını bir kez daha kanıtladı.

“Kurtarma paketi” kapitalizmin krizini çözemeyecek

Kurtarma paketleri ile piyasaya sürülen para miktarının 1.6 trilyon dolara ulaştığı hesaplanıyor. Burjuva devlet bir kez daha batmış tekellerin zararlarını üstleniyor. Sömürü çarkının fazla zarar görmeden dönmesi için büyük meblağları gözden çıkararak, parayı emekçilerden tahsil etme sürecini de başlatmış bulunuyor.

Akıtılan para ile bazı şirketlerin “şimdilik” kaydıyla iflastan kurtarılmış olması, sonuçları vahim olacak bir çöküşü önlemiştir. Ancak bu kadarı, “piyasalara güven vermeye” yetmemiştir. Zira kurtarma paketinin açıklanmasından sonra da ABD, AB, Asya gibi finans kapitalin mabetlerinin bulunduğu üç kıtada da borsalarda düşüş devam etmiştir.

Haftanın ilk işlem gününde New York borsasında yüzde 4 düşüş gerçekleşirken, Fransa, Almanya, İngiltere borsaları yaklaşık yüzde 6 düştü. Tokyo’da Nikkei endeksinde düşüş oranı yüzde 4’ü aşarken, Seul Borsası’nda da Tokyo’dakine benzer kayıplar görüldü. Hong Kong ve Şanghay borsalarında ise düşüş oranı yüzde 5’e ulaştı. Moskova Borsası’nda en büyük endeks MICEX’te düşüşün yüzde 15’i aşması üzerine işlemler bir süreliğine durduruldu.

Büyük şirketleri kurtarmak için harcanan dev meblağlar iflasları önleyemediği için yenileri kaçınılmaz görünüyor. Uzmanlar, pek çok şirketin iflaslar zincirine eklenmek için gün saydığını belirtiyorlar. Bu kısır döngü, “yeni kurtarma paketleri ya da çöküş” ikilemini kapitalist-emperyalist dünya düzeninin efendilerine dayatmaya devam edecektir.

Kurtarma operasyonları Avrupa’da

Krizin etkisinin belli bir şiddetle hissedildiği Avrupa’da başlayan iflaslar da devam ediyor. Geçen hafta kurtarılan şirketlere yenileri eklenirken, AB devletlerinde görülen tedirginlik de artmaktadır.

Alman hükümeti, iflasın eşiğindeki ülkenin en önemli emlak bankası Hypo Real Estate’i ikinci kez batmaktan kurtarmak zorunda kaldı. Bu banka için 15 milyar euroluk ek güvence sağlayan Alman hükümetinin, “mali kurtarma operasyonu” için yaptığı harcamaların 50 milyar euroya ulaştığı belirtildi.

İflasların yayılmasını önlemeye çalışan AB ülkeleri, banka mevduatlarına devlet güvencesi sağlayacaklarını açıklayarak ortalığın durulmasını sağlamaya çalışıyorlar. Bu uygulamayı başlatan İrlanda ile Yunanistan’ın ardından Almanya, Avusturya ve Danimarka da mevduata devlet güvencesi getirme kararı aldıklarını duyurdular. Almanya Başbakanı Angela Merkel, Alman bankalarındaki tüm mevduatın devlet güvencesinde olduğunu açıkladı.

Büyük şirketlerin iflas girdabına kapılmasını önlemeye çalışan AB şefleri, mini zirve toplayarak çözüm arayışını sürdürdü.

AB dönem başkanı olan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin çağrısıyla biraraya gelen G-8’in Avrupalı 4 üyesinin (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya) liderleri, ortak bir strateji belirlemeyi başaramadılar. Herkes can derdine düştüğü için birlikte hareket edemeyen AB emperyalizminin başını çeken bu dört ülkenin de işi zor görünmektedir.

Kriz, üretim ve hizmet sektörüne de yansıdı

Kapitalizmin yapısal niteliğinin zorunlu kıldığı bu mali krizin bankalar, fonlar, sigorta şirketleri ile sınırlı kalması mümkün değildi. Nitekim krizin işçi sınıfı ve emekçilere doğrudan yansıma alanlarından biri olan üretim ve hizmet sektöründe de sorunlar baş göstermiş bulunuyor.

Bankalar arası para piyasasındaki tıkanma, bankaların reel ekonomiye açtıkları kredilerde ciddi daralmalara yol açarken, özellikle küçük ve orta boy işletmeler finansman sorunuyla karşı karşıya gelmeye başladılar. Güvensizlik ve faizlerdeki artışlar da, işletmelerin ihtiyaç duyduğu kredilere ulaşmalarını zorlaştırıyor. Bu sorun giderek üretimde daralmaya, yani işçi ve emekçilerin toplu tensikatlara maruz kalmalarına yol açacaktır.

Nitekim ABD’de hem üretimde düşüş hem mal talebinde daralmanın başladığı dile getirilmektedir. Bu ise sadece ABD işçi sınıfını değil, bu ülkeye mal ihraç eden ülkelerin işçilerini de hedef alacak saldırıların yakın olduğuna işaret etmektedir. Benzer sorunların diğer ülkelerde de baş göstermesi kaçınılmazdır.

Krizin faturasını kapitalistler ödemelidir!

Türkiye işçi sınıfı ile emekçileri de, kapitalizmin küresel krizinden kaynaklı saldırılarının hedefinde bulunuyorlar. Bilindiği üzere krizin faturasının işçi sınıfına ödetilmesinin en etkili araçlarından biri olan tensikatlar, işsizliğin yanı sıra sefalet, açlık, yozlaşma gibi musibetlerin de emekçilere dayatılması anlamına gelmektedir. Nitekim düzen medyasının köşe başlarını tutanların bir kesimi bile, kapitalizmin krizinden dolayı en ağır bedelin “günahsız yoksullar” tarafından ödeneceğini dile getirmeye başladılar.

Tabii ki bu burjuva kalemşörleri bu olguyu sanki bir kadermiş gibi yansıtmaktadırlar. Bu tür vaazların esas amacı, emekçilere, “önünüze kabarık bir fatura konulmak üzeredir, ödemeye hazırlanın!” mesajı vermektir.

Oysa işçi sınıfı ile emekçiler ne dünyada ne Türkiye’de kokuşmuş kapitalist düzenin krizinin faturasını ödemek zorunda değiller. Günümüz koşullarında kolay olmasa da bu kabarık faturaları kapitalistlere ödetmek mümkündür. Elbette bunun için işçi sınıfı ile yoksul müttefiklerinin birleşik, örgütlü militan mücadeleyi yükseltmeleri gerekmektedir.

Düzenin sözcüleri bile kapitalist rejimin krizinin “dünyayı cehennemin eşiğine taşıdığını” söylüyorlar. Dünyayı bu cehennemden kurtarmanın yegane yolu, kapitalizmi cehennemin dibine sürüklemekten geçiyor.