29 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/09

  Kızıl Bayrak'tan
  TSK, ABD emperyalizminin icazetiyle Güney Kürdistan’a kara saldırısı başlattı…
  Emperyalizmin desteğinde Kürt halkının özlemlerini boğmak istiyorlar!..
Kendi aralarında dalaşan düzen güçleri, Kürt halkına düşmanlıkta kenetlendiler!..
Tersane cehenneminde direniş:
Emekçi Kadın Kurultayı başarıyla gerçekleştirildi! 
Emekçi Kadın Kurultayı’na mesajlardan...
  Emekçi kadınlar bir adım öne çıktı! / Z. Us
  Türk halkı bir tercih yapmak zorunda... / A. Eylül
  ABD, Türkiye ve Kürt sorunu
  DİSK Genel Kurulu üzerine
  TEKEL işçisine yeni oyunlar...
  İlbek işçisinin direnişi sürüyor!
  SSGSS tasarısına karşı eylemler sürüyor...
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 5. Toplantısı Sonuç Bildirgesi:
  Fidel Castro: Devrime adanmış bütün bir ömür!
E. Bahri
  Güney Kıbrıs halkının değişim isteği…
  Ermenistan’da onbinler sokakta!
  Güney işgal hareketi!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

DİSK Genel Kurulu üzerine

DİSK 13. Genel Kurulu 15-17 Şubat tarihleri arasında İstanbul’da toplandı. Üç gün süren genel kurulda yeni yönetim belirlendi ve bir program niteliğindeki “13. Genel Kurul Yönlendirici Temel Belgesi” kabul edildi.

Özellikle son yıllarda, sendika genel kurulları sınıf hareketinin sorunlarının tartışıldığı, mücadele programlarının ele alındığı platformlar olmaktan çıkmış durumda. Daha ziyade hukuksal zorunluluklardan dolayı yapılan bu genel kurullara koltuk mücadelelerinin ve hamasi nutukların damgasını vurduğu da biliniyor. Hatta Türk-İş genel kurulları gözönüne alındığında aslında işçilerin konuşması gereken bu platformların tam tersine sermaye sözcülerinin gelip işçi sınıfına hakaretler yağdırdığı, aşağıladığı, alay ettiği yerler haline geldiği de herkesin malumu. Sadece yakın zaman önce gerçekleştirilen BMİS Genel Kurulu’nun belli yönleriyle bu tablonun dışına çıkabildiğini söylemek mümkündür.

Geçmiş yönetimin pratiğine dönük bazı anlamlı eleştirileri bir kenara koyacak olursak DİSK Genel Kurulu da sözünü ettiğimiz olumsuz genel kurullar geleneğinin bir parçası oldu. Ne Süleyman Çelebi’nin “Yeniden devrim, yeniden DİSK!” türünden sözleri ne de sonuç belgesi olarak kamuoyuna açıklanan “13. Genel Kurul Yönlendirici Temel Belgesi”nde ortaya konulan iddialar bu gerçeğin üzerini örtmeye yetmedi. Bir öncekine göre daha cansız bir havada geçtiği gözlenen genel kurula esas olarak delege ve seçim hesapları damgasını vurdu.

Tek liste üzerinden seçime gidilmesi bir iç bütünlüğü değil fakat ertelenmiş hesaplaşmaları anlatmaktaydı. Hesaplaşma ve saflaşmalar sonucunda kimi isimler Süleyman Çelebi tarafından listeye alınmadı. Kimi isimler de Süleyman Çelebi ekibiyle gelecek genel kurulda daha açıktan hesaplaşmak için olsa gerek yönetime girmeyi tercih etmediler. Neticede de hayli kırılgan bir yönetim listesi oluştu. Birbirine pek de yakın durmayan isimlerin karşılıklı ince taktik hesaplar neticesinde yönetimde biraraya gelmesini DİSK’in önümüzdeki süreçte yönetim planında yaşayacağı bazı sorunların habercisi saymak pek de yanlış olmayacaktır.

Geçmiş pratiğe dönük eleştiriler yanıtsız kaldı

Genel kurulda konuşan delegelerin bir kısmı geçmiş yönetime bir dizi eleştiri yönelttiler.

DİSK yönetiminin Avrupa Birliği konusunda yaptığı açıklamalar ve AB fonlarından para alınması, 10 Aralık Hareketi’ne katılım konusu, 2005 1 Mayıs’ında “işimi seviyorum, fabrikamı seviyorum” türünden dövizler taşınması, seçimlerde CHP’nin desteklenmesi, 12 Eylül mitingine katılmama çağrısı yapılması, Çelebi’nin “Mustafa Koç için yürürüz” açıklaması gibi başlıklar üzerinden yer yer anlamlı değerlendirmeler yapıldı.

Eski yönetim adına eleştirileri Musa Çam ve Süleyman Çelebi yanıtladılar. Musa Çam AB konusunda önceki genel kurulun söylediklerinin dışına çıkılmadığını, sadece kendilerinin değil bütün bakanlıkların AB fonlarından para aldığını vb. söyledi. Süleyman Çelebi ise eleştirilerin hemen tamamının üzerinden atladı. Hiçbirine dişe dokunur bir yanıt vermedi. Sadece 10 Aralık Hareketi konusuna değindi ve bunun “çok iyi niyetli” bir girişim olduğunu söyledi. Konuşmasının toplamıyla da geçmiş dönem pratiğini sahiplenmiş oldu. Çelebi’nin geçmiş yönetimin pratiğini sahiplenmeye, dile getirilen yanlışların ise üzerinden atlamaya dönük konuşması, yeni dönemde de DİSK yönetimi açısından fazla bir şeyin değişmeyeceğini göstermesi bakımından anlamlıydı.

Yönlendirici Temel Belge üzerine

Genel kurulla ilgili yayınlanan metinlerde “Yönlendirici Temel Belge”nin ön süreçte DİSK’in bütün kademelerinde tartışılarak oluşturulduğu vurgulanmaktaydı. Gene aynı metinlerde “Yönlendirici Temel Belge”ye son şeklinin genel kurulda verileceği söylenmekte idi. Ancak genel kurulda sözkonusu metin üzerinden herhangi bir tartışma açılmadı. Fakat genel kurul belgesi olarak kamuoyuna açıklandı.

Gerçi söz konusu metinde emperyalist politikalar, AB’nin niteliği, emek ile sermaye arasındaki ilişkilerin niteliği gibi konularda bir takım anlamlı tespitler yer almaktadır. İşçi sınıfı başta olmak üzere tüm topluma “ayağa kalkış çağrısı” yapması gibi bir genel olumluluk da taşımaktadır. Fakat tam da genel kurulda bir sendikacının dile getirdiği gibi sorun, tespitler yapıp kararlar almakta değil ama bunları hayata geçirmekte yaşanmaktadır. Kağıt üzerinde oldukça güzel duran söz yığınları, pratik bir karşılık bulamadığında anlamsız kalmaktadır.

Ancak “Yönlendirici Temel Belge”yi tartışmalı kılan içerdiği kararların uygulamaya geçirilmeyecek olmasından ziyade hangi amaçla öne sürüldüğüdür. Genel kurulda yapılan tartışmaların niteliği ve derinliği bizlere “Yönlendirici Temel Belge”nin ne işe yaradığı ve yarayacağı konusunda somut bir fikir vermektedir. Süleyman Çelebi’nin geçmiş dönemdeki politikalar ile ilgili sözlerindeki ciddiyetsizlik ile herkesin bildiği hesap ve pazarlıkların boyutu ortaya koymaktadır ki büyük bir iddia ile ilan edilen bu belgenin görünürdeki tek işlevi geçmiş sürece ilişkin pratiğin üzerine örtmek ve kimi eleştirilerin önünü kesmekten ibarettir.

Değişen ve değişmeyen

Son 4 yıllık süreç toplam olarak ele alındığında DİSK’te geçmişe göre bazı şeylerin değiştiğini görmek gerekmektedir. Örneğin BMİS dört yıl öncesine göre özellikle örgütlenme alanında belli bir toparlanma içerisindedir. Gene Devrimci Sağlık-İş’in önemli bir genişleme süreci yaşadığına tanık olunmaktadır. Özellikle bu iki sendikanın örgütlenme alanındaki başarılı pratikleri DİSK’in son dört yıllık sürecinin olumlu yanını oluşturmaktadır. Dikkate değer nokta, bu iki sendikanın genel kurulda ortaya koydukları tutumun genele göre daha farklı olmasıdır.

Dev Sağlık-İş adına konuşanlar mücadelenin ve örgütlenmenin sorunlarına daha özel vurgularla değinmişler, koltuk hesaplarının dışında kalmak istediklerini de özellikle vurgulamışlardır. Bu yanıyla hem ilkeli bir duruş sergilediklerini, hem de genel kurul kürsüsünü kendi açılarından başarılı bir biçimde kullandıklarını, bu anlamda da genel kurula bir müdahale çabası gösterdiklerini söylemek mümkündür.

Dev Sağlık-İş’ten farklı olarak BMİS genel kurula herhangi bir müdahale çabası içinde olmamıştır. Son süreçte örgütlenen ya da grev ve direnişte olan işyerlerinden genel kurula işçi taşınmaması, hiçbir BMİS yöneticisinin söz almaması ya da divana girmemesi, seçimlerin ikinci turunda yaşanan gerginlik türünden işaretler, BMİS’in Süleyman Çelebi ekibine belli bir mesafede durmak istediğini göstermektedir.

Örgütlenme konusundaki ısrarlı çabaları ve genel kuruldaki tutumları BMİS ile Dev Sağlık-İş’i belli bir noktada buluşturmaktadır. Bu buluşmanın aynı zamanda Süleyman Çelebi şahsında temsil edilen yönetim çizgisiyle bir ayrışmanın, potansiyel bir kutuplaşmanın filizlerini taşıdığını söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Bu türden bir ayrışma ve kutuplaşmanın ilerde nasıl gelişeceğini, sınırlarının ve boyutlarının ne olduğunu bugünden söyleyebilmek ise mümkün görünmemektedir.

Şimdilik DİSK Genel Kurulu üzerine söylenebilecekler aşağı yukarı bunlardır. Son olarak söylemek gerekir ki, DİSK bu genel kuruldan güçlenerek çıkmamıştır. Sınıf mücadelesinin giderek ağırlaşacağı önümüzdeki süreci DİSK’in bu haliyle göğüsleyebilmesi, sınıf hareketinin yakıcı ihtiyaçlarına hiç değilse bir ölçüde yanıtlar üretebilmesi fazla mümkün görünmemektedir.

DİSK şu ya da bu biçimde ama mutlaka değişecektir. Ya Türk-İş’le benzeşme süreci hızlanarak devam edecek ve sermayeye hizmette sınır tanınmayacaktır. Ya da tam tersi olacak DİSK işçi sınıfının bağımsız çıkarlarına hizmet eden bir nitelik kazanmaya yönelecektir. Dolayısıyla DİSK’in akıbetini seçilen yönetimden ziyade, sınıf mücadelesinin seyri belirleyecektir. DİSK’in akıbeti devrimci bir sınıf hareketi yaratma çabasının başarısına sıkı sıkıya bağlıdır.