29 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/09

  Kızıl Bayrak'tan
  TSK, ABD emperyalizminin icazetiyle Güney Kürdistan’a kara saldırısı başlattı…
  Emperyalizmin desteğinde Kürt halkının özlemlerini boğmak istiyorlar!..
Kendi aralarında dalaşan düzen güçleri, Kürt halkına düşmanlıkta kenetlendiler!..
Tersane cehenneminde direniş:
Emekçi Kadın Kurultayı başarıyla gerçekleştirildi! 
Emekçi Kadın Kurultayı’na mesajlardan...
  Emekçi kadınlar bir adım öne çıktı! / Z. Us
  Türk halkı bir tercih yapmak zorunda... / A. Eylül
  ABD, Türkiye ve Kürt sorunu
  DİSK Genel Kurulu üzerine
  TEKEL işçisine yeni oyunlar...
  İlbek işçisinin direnişi sürüyor!
  SSGSS tasarısına karşı eylemler sürüyor...
  Ticari Eğitime Karşı Gençlik Koordinasyonu 5. Toplantısı Sonuç Bildirgesi:
  Fidel Castro: Devrime adanmış bütün bir ömür!
E. Bahri
  Güney Kıbrıs halkının değişim isteği…
  Ermenistan’da onbinler sokakta!
  Güney işgal hareketi!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Tersaneler cehennem, işçiler köle kalmayacak!”

Tersane cehenneminde direniş:

“Artık yeter!”

DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası’nın peş peşe gelen işçi ölümleri sonrasında yaptığı ‘fiili grev’ çağrısı 27 Şubat günü sabah saatlerinde başlatıldı. TİB-DER’in de yaptığı açıklama ile aktif biçimde katılacağını duyurduğu eyleme karşı polis geniş önlemler almıştı. Onlarca işçi saat 06.30 sularından itibaren polis terörüyle karşı karşıya kaldı. Limter-İş yöneticileri, TÜMTİS üyeleri ve bazı kurum temsilcilerinin yer aldığı yaklaşık 100 kişilik kitle Tuzla Gemi Tersanesi önünde yolu trafiğe kapatarak işe gitmek isteyen işçilere iş bırakma çağrısı yaptılar. Yolu kapatma haklarının meşru ve demokratik bir hak olduğunu söyleyerek yolu açmadılar ve polis terörüyle karşı karşıya kaldılar.


Sabah saatlerinde polis terörü!

Saat 06.00’da Tuzla Gemi önünde önlükleri ve pankartlarıyla yolu kapayan ve işçilere işe gitmeme çağrısı yapan Limter-İş üyelerine “yolu kapatmayın!” çağrısı yapan kolluk güçleri müdahale ettiler. Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Cem Dinç, Sendika Genel Sekreteri Kamber Saygılı, Limter-İş üyeleri ve eyleme destek verenler dövülerek gözaltına alındılar.


TİB-DER’den “grev!” yürüyüşü!

Gözaltıların ardından işe gidiş saatinin yaklaşması nedeniyle tersanelere işçi gelişi hızlandı. Tuzla tersaneler havzası bu saatten itibaren eylem yerine döndü. İçmeler Tren İstasyonu’nda toplanan Tersane İşçileri Birliği üyeleri davul zurna eşliğinde grev halayı çektiler. Ardından Tuzla Gemi Tersanesi önüne doğru yürüyüşe geçtiler. “Gemileri yaktık geri dönüş yok!” pankartını açan TİB-DER üyeleri “Artık ölmek istemiyoruz!”, “Gemileri yaktık geri dönüş yok!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Katil GİSBİR hesap verecek!”, “Tersane işçisi köle değildir!” sloganlarını attılar. Tersane İşçi Kurulu da yürüyüşe dövizlerle katıldı. TİB-DER pankartı arkasındaki kitlenin sayısı barikatın açılmasının ardından 500’e ulaştı.

Selah Tersanesi önüne gelen tersane işçilerinin önü çevik kuvvet barikatıyla kesildi. Polis barikatının kurulduğu dakikalarda Limter-İş pankartını açan bir grup da Aydıntepe Tren İstasyonu tarafından Selah Tersanesi önüne doğru ilerliyordu. TİB-DER kitlesinin önünü kesen polis bir süre sonra barikatı kaldırdı ve yürüyüş tüm coşkusuyla kaldığı yerden devam etti. Coşkulu ve gür sloganlarla Limter-İş kitlesi ile Tuzla Gemi Tersanesi önünde buluşan TİB-DER ve Tersane İşçi Kurulu ortak sloganlar attılar.


Dar grupçu ilkel zihniyet bir kez daha sahnede...

Tuzla Gemi önünde buluşan ve sayısı her geçen dakika artmaya devam eden kitle gözaltıların serbest bırakılmasını talep eden sloganlar attı ve kararlılığını gösterdi. Tam da bu noktada Haydarpaşa’dan yola çıkan DİSK yürüyüş kolunun gelişine kadarki ‘oyun’ başladı. Limter-İş üyeleri TİB-DER’in kitlenin toparlanması ve Tuzla Gemi Tersanesi önündeki etkinliğinin gücüyle ilk etapta Tersane İşçi Kurulu ve TİB-DER’le ortak davranmayı tercih ettiler. Ancak, megafondan yapılan tüm çağrıların Limter-İş pankartı arkasında yer almaya kitlenmesi bir sonraki adımda yaşanacak gelişmeleri müjdeler gibiydi.

Bekleyiş devam ederken TİB-DER yöneticileri tüm güçleriyle kitleye ajitasyonlar çekerek sloganlar attırdılar. Emekli-Sen Kartal Şube Başkanı Yılmaz Gündoğdu, SES Anadolu Şube Yöneticisi Kadir Baydemir, Nakliyat-İş Sendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu, Hava-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Munzur Pekgüleç kitleye yaptıkları konuşmalarda sarı sendikal anlayışa karşı mücadelenin yanısıra tersane işçilerinin örgütlü mücadelesine çağrı yapan konuşmalar gerçekleştiler. Konuşmaların bir kısmı ise “Limter-İş’te örgütlen!” çağrısı üzerine oturtulmuştu.

Burada söz alarak kitleye seslenen Tersane İşçileri Birliği Başkanı Zeynel Nihadioğlu, sabah erken saatlerde yaşanan polis terörünü kınayarak tersaneler havzasında ortak mücadelenin önemine vurgu yaptı.  Nihadioğlu konuşmasında şunları söyledi: “Tersane patronları bugüne kadar bizleri iliklerimize kadar sömürdü, sigortalarımızı, ücretlerimizi, yaşam hakkımızı gaspettiler. Bugüne kadar bizleri aşağıladılar, insan yerine koymadılar. Ama artık yağma yok. Şimdi bu birliktelik onlara korku salacak. Eğer biz bu birlikteliğimizi koruyabilirsek kazanan daima biz oluruz. Bizim güçlü bir tarihimiz var. İlk grevi 1872’de biz yaptık. ‘80 darbesinden sonra ilk grevi yine biz yaptık. Biz bu mirasa sahip çıkmalıyız. Tersane patronları gerçek gücümüzü mutlaka görmeliler. Mutlaka biz kazanacağız!”

DİSK yürüyüş kolunun beklenmesi sırasında pankartların açılması konusundaki küçük gerginlikler DİSK kolunun gelmesiyle başka bir seviyeye çıktı. Bekleyiş sırasında birkaç sendika yöneticisi dışında yapılan konuşmalar da benzer hedefler dahilindeydi. DİSK Genel Merkez yönetiminin, meslek odaları ve DİSK’e bağlı sendikaların Tuzla Gemi önüne gelmesiyle birlikte dar grupçu zihniyet bir kez daha hortladı. Tuzla Gemi önündeki ortak iradeyi her koşulda ortaklaştırmaya çalışan TİB-DER yöneticileri ve üyeleri bu kez “pankart kapat!” dayatmasıyla karşı karşıya kaldılar. Bu dayatmayı reddeden TİB-DER üyesi işçiler ile Limter-İş üyeleri ve ESP‘liler arasında gerginlik yaşandı. Yaşanan gergin tartışma zaman zaman sözlü sataşmalara da döndü. Ve kendinden başka bir gücün emeğini göremeyen ve etkinliğine hazmedemeyen o ilkel dar grupçu mezhepçi anlayış kendisini bir kez daha Limter-İş yönetimi üzerinden gösterdi. Yaşanan tartışmalara çeşitli sendika yöneticileri araya girerek müdahale ettiler. TİB-DER pankartı eylem sonuna kadar açık kaldı. TİB-DER üyeleri tartışmalar arasında sıkça tersane işçilerinin birliğine vurgu yapan sloganlar attılar.


DİSK’ten yürüyüşlü destek!

Saat 11.00’e gelirken DİSK Yönetim Kurulu üyeleri ve DİSK’e bağlı sendikalar İçmeler Tren İstasyonu’nda toplanmaya başladılar. Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası 3 No’lu Bölge ve bağlı 1-2 No’lu şubeler, Genç-Sen, Mücadele Birliği, KOÜ’de grevlerini sürdüren OLEYİS grevcileri, Tuzla Arçelik Fabrikası önünde direnişte olan Nakliyat-İş üyeleri, Emekli-Sen İstanbul Şubeleri, TMMOB, Eğitim-Sen 6 No’lu Şube, Genel-İş 2 No’lu Bölge pankart açarak yürüyüşte yer aldılar. Yürüyüşe TTB Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen, KESK Genel Başkanı İ. Hakkı Tombul ve DİSK Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri de katıldılar. Düzen partisi DSP ve CHP üyeleri de yürüyüşe katılanlar arasındaydı.

Yürüyüş kolu Tuzla Gemi önünde sloganlarla karşılandı. Yürüyüşçüleri basın ordusu ve tersane işçileri karşıladı. DİSK’in alana gelmesinin ardından tersane işçileri dağılma yaşadı, katılım azaldı. DSP milletvekilleri, ÖDP milletvekili Ufuk Uras ve DSP Genel Başkanı Zeki Sezer de kitle içinde yer aldı.

Tuzla gemi önünde kitleye seslenen Süleyman Çelebi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in sermayenin tarafında yeraldığını belirterek gözaltıların derhal serbest bırakılmasını istedi. Çelebi, tersaneleri izleme komisyonunun kurulması gerektiğini belirtti. Asıl amaçlananın Tuzla’da DİSK’i geriletmek ve yok etmek olduğunu söyledi. Böylelikle Çelebi, tersaneler sürecini havzanın örgütlenmesi noktasında bir basamak değil DİSK’in ön plana çıkması ve genel kurul sonrası prestij tazelemek olduğunu belli etmiş oldu.


Servi’den birlik çağrısı…

Çelebi’nin ardından İ. Hakkı Tombul, Ufuk Uras, Zeki Sezer, TTB Genel Sekreteri Hüseyin Demirdizen, Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin kitleye seslendiler. Burada yapılan konuşmalar içinden en dikkate değer olanı Deri İş Sendikası Genel Başkanı Musa Servi’nin seslenişiydi. Servi, tersaneler havzasındaki birlik sorununa vurgu yaptı, ortak hareket etme çağrısında bulundu. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer ve cumhuriyet mitinglerinin örgütleyicisi Tuncay Özkan da söz alarak boy gösterdi. Sezer ve Özkan’ın konuşmaları kitle içinden tepkiyle karşılandı.

Çadırlara el koydular, şoföre gözaltı!

Yapılan konuşmaların ardından DİSK yöneticileri 24 saatlik “oturma grevine” başladılar. Çadır kurarak geceyi Tuzla Gemi önünde geçirmeye hazırlanan DİSK’liler çadırlara ve çadırları taşıyan aracın sahibinin gözaltına alındığı haberini aldılar.


Tersanelerde fiili iş bırakma!

Saat 16.00 sularında ise gözaltına alınanlar serbest bırakıldı. Gözaltına alınan kitle Tuzla Gemi önüne slogan ve alkışlarla geldi. Burada yapılan konuşmalarda ‘grevin devam ettiği’ ve tüm engellemelere rağmen mücadelenin süreceği ifade edildi. Konuşmaların ardından Tuzla Gemi önünde bekleyişe geçildi. Ancak eylemin ardından kitlenin sayısında büyük bir azalış gözlendi. Bir süre sonra ise tersane önündeki bekleyiş noktasında çok az bir sayıda tersane işçisi kaldı. Gün boyu üç bini aşkın işçinin katıldığı eylemde fiili bir grev değil ancak fiili bir iş bırakma örgütlenmiş oldu. Birçok tersanede üretim devam ederken işe gitmeyen, işe de eyleme de gitmeyen işçiler de vardı.


Destek devam etti!

Türkiye Yazarlar Sendikası, Deri-İş Tuzla Şubesi, GYTE Öğrencileri, Şekerpınar’da kurulu Oschatz’da çalışan Çelik-İş üyesi işçiler, Birleşik Metal-İş üyesi Kurtköy Alkom işçileri, Harb-İş İstanbul şube yöneticileri ve Anadolu şubesi üyeleri, Genç-Sen, Kocaeli KESK, TMMOB ve Halkevleri, Kocaeli Dev-Sağlık-İş, EMEP, Yurtsever Cephe İşçi Birliği, DİK, EHP, Mayısta Yaşam Kooperatifi, Mücadele Birliği grevdeki işçilere destek için geldiler.

DİSK’in 24 saatlik oturma grevi yarın yapılacak eylemle sona ermiş olacak.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

Tersane işçisi bu cinayet şebekesini dağıtmalıdır!

Tersanelerde devlet ve patronlar, sorumluluğu işçilere yıkmaya çalışıyor!

Tuzla tersaneler bölgesinde yaşanan seri iş cinayetleri ve artan tepkiler, sorunun gündeme oturmasını sağladı. Uzun süredir başta devrimci sınıf güçleri ve bölgede örgütlü diğer güçler tarafından yürütülen çalışmalarla sorun çeşitli vesilelerle dile getirilmekteydi. Ancak yükseltilen bu ses, büyük ölçüde düzen tarafından duymazlıktan geliniyordu. Ama iş cinayetlerinin çığrından çıkması üzerine, oluşturulan susku fesadı aşıldı. Tuzla tersane işçilerinin yaşadığı ağır ve vahşi çalışma düzeni teşhir oldu. İşte bu aşamadan sonra da devlet kurumları devreye girerek açığa çıkan bu gerçeğin üzerini örtmeye çalıştılar. Çalışma Bakanı Faruk Çelik, 7 Eylül’de bölgeye gönderilerek temizlik yapılmış ve cila çekilmiş olan seçme tersanelerde dolaştırıldı. Bu seçme tersanelerden biri de AKP milletvekili Cengiz Kaptanoğlu’nun sahip olduğu Desan Tersanesi’ydi. Kendisine bir basın ordusunun eşlik ettiği Bakan, ziyaret ettiği tersaneleri dolaştıktan sonra, koşulların sorunsuz, alınan güvenlik önlemlerinin yeterli olduğunu açıkladı.

Bakanın bu biçimde güzelleme yaptığı tersanelerde ölümler bundan sonra da devam etti. Öyle ki, bakanın ziyaretinin gerçekleştiği Eylül ayından Ocak ayına kadar 4 işçi hayatını kaybetti. Şubat ayında ise işçi ölümlerinde tam bir patlama yaşandı. Ayın ilk 3 haftasında şimdiye kadar 4 işçi daha tersanelerdeki seri ölümlere eklendi. Bu noktaya kadar, yaşanan ölümleri sektördeki büyümenin ve iş yoğunluğunun olağan bir sonucu olarak gören ve “yeni iş müfettişleri alacağız” gibi saçma sapan açıklamalarla tepkileri yatıştırmaya çalışan Çalışma Bakanlığı, bu aşamadan sonra bir adım daha atmak zorunda kaldı. Bölgede örgütlü sendikalarla bir toplantı yapıldı ve geçtiğimiz aylardan itibaren başlatılan denetimlerin sonuçları açıklandı.

Ancak, işçi cinayetlerinin olağan bir üretim zayiatı olarak geçiştirilemeyeceği anlaşıldığı ölçüde, bu aşamada bakanlığın tutumu cinayetlerdeki sorumluluğun işçileri de kapsayacak biçimde genişletilmesi oldu. Böylelikle, seri işçi cinayetlerinin üzeri örtülmeye, yaşananlar, bir cinayet olmaktan ziyade işçilerin de işin içinde olduğu hatalar silsilesinin sonucu olarak gösterilmekteydi. Bakan Çelik bu tutumu ilk olarak sendikalar ve patronlarla birlikte yapılan toplantı sonrasında ortaya koymuştu. Daha sonra ise bakanlığın bölge raporunda bu tutum rakamlarla işlendi. İlgili raporda, denetim yapılan 43 patrondan 41’i kusurlu bulunurken, her bir kazada işçilerin sorumluluklarına da dikkat çekildi. Buna göre elektrik çarpması sonucu hayatını kaybeden işçilerden Cengiz Tatlı yüzde 30, Güney Akarsu yüzde 25, Cabbar Ongun yüzde 20 oranında kusurlu bulundu. Rapora göre yüzde 30 kusurlu bulunan Cengiz Tatlı, “açıkça görülebilir bir elektrik temas riskine rağmen kendi can emniyetleri için gerekli hassasiyetleri göstermemek ve dikkatsiz davranmaktan dolayı suçlanıyor. İşin ilginç yanı, Cengiz Tatlı’nın katlinden sorumlu olan Umut Gemi İnşaat patronu da aynı oranda, yüzde 30 kusurlu olarak görülmekte.

Bu tutum işçilerle alay etmekten başka bir anlama gelmemektedir. Zira, yaşananlar bir istisna olmayıp, patronların hükümet ve devletle işbirliği halinde hazırladıkları vahşi çalışma koşullarının sonucudur. Eğer bu vahşi çalışma düzeni olmasaydı, işçi ölümleri çok ender görülen olaylar haline gelirdi. Öyle ya, işçi sağlığı ve güvenliği için tedbirlerin nispeten daha iyi olduğu dünyanın başka yerlerindeki tersanelerde, ölüm oranları da son derece düşüktür. Ama iyi bilindiği üzere, işçi sağlığı ve güvenliği demek patronlar için maliyetlerin yükselmesi-kârların düşmesi demek. Bundan dolayı da patronlar kendileri için maliyet anlamına gelecek en küçük tedbiri almaktan kaçınıyorlar. Örneğin Cengiz Tatlı’nın ölümüne neden olan yüksek riskli elektrik kabloları açıkta durmaktadır. Pekala bu kablolar pek de maliyeti yüksek olmayan tedbirlerle risk olmaktan çıkarılabilirdi. Ama bilinen nedenlerle yapılmıyor. Çünkü büyük baş patrondan başlayıp en alttaki taşerona kadar zincirleme olarak inen sömürü mekanizması, işçilerin vahşice sömürülmesini gerektiriyor. İş cinayetleri de bu mekanizmanın sonucu olarak gerçekleşiyor. Tersane patronlarının son yıllarda yaşadığı büyüme, dökülen işçi kanlarıyla sağlanmış bir büyüme. Zaten tersane patronları da döne döne, uluslararası rekabette üstünlüklerinin ana kaynağının ucuz işçilik olduğunu söylüyorlar. Türkiye’de işçinin canı sudan ucuz. Hiçbir bedeli yok. Hesap soran yok. İşte devlet-hükümet ve patronlar arasında kurulmuş şebeke böyle bakıyor, bu rahatlıkla işçi kanı üzerinden pembe büyüme tabloları oluşturuyorlar.

İşçi cinayetlerinin sorumluluğunun yine işçilere yıkmak bu cinayet şebekesinin altına imza attığı son alçaklıktır. Ne yaparlarsa yapsınlar, işçi sınıfı, işçi kanı üzerinde kurulu bu şebekeyi parçalayıp çöpe atacaktır.