22 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/08

  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırılar, mayalanma ve devrimci müdahale sorumluluğu!
  15 Şubat’ta Kürt halkı mücadele enerjisini, devlet de terörist yüzünü gösterdi…
Kitlesel öfke ve kararlılıkla
Newroz’a doğru!
Dinci AKP’den Filistin halkının cellâdına özel ağırlama…
Sermayenin kölelik dayatmasına karşı mücadeleye!
Grev ve direnişlerle dayanışmayı büyütelim! 
  İlbek Tekstil işçisi emeğine sahip çıkıyor!
  Tersaneler cehenneminden...
  Çiğli Emekçi Kadın Kurultayı gerçekleşti!
  Her açıdan daha güçlü bir komünist gençlik örgütü için!
  Eksen Yayıncılık’a polis baskını! 
  DİSK Genel Kurulu gerçekleştirildi...
  TEGA işçisi ile dayanışmayı yükseltelim!
  İşçi ve emekçiler 20 Şubat’ta alanlardaydı!
  Lübnan halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Kosova parlamentosu “bağımsızlık” ilan etti…
  ABD’de başkanlık ön seçimleri
gösterisi sürüyor!
  TC’de cisimleşen çizgi: İttihat Terakki’nin devlet–ulus programı!
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Sermayenin kölelik dayatmasına karşı mücadeleye!

Vahşi doğayı anlatmak için akla gelen ilk örnek, ölmekte olanı bekleyen akbabadır herhalde. Vahşi kapitalizmin son örneği ise Davutpaşa ve tersanelerde yaşanan iş cinayetleri olsa gerek. Davutpaşa katliamında 23 işçi yaşamını yitirirken, tersanelerde son bir ay içinde iş cinayetine kurban giden işçi sayısı 6’dır. Bir katliamı andıran Davutpaşa ve mezarlığa dönen tersaneler vahşi kapitalizmin en son örnekleri olmuşlardır.

Bu iki yerde yaşanan ölümler sermaye medyasının gündemine kayıt dışı çalışma ile ilgili tartışmalarla birlikte girmiştir. Bu yerlerin kayıt dışı çalıştığı, denetimlerin yapılmadığı söylenerek, iş cinayetleri birkaç patronun sırtına yüklenmeye çalışılmıştır. İş cinayetleri sanki kayıt altında olan fabrikalarda yaşanmıyormuş ve sermaye devleti sanki denetim yapıyormuş gibi, bir kez daha gerçekler tersyüz edilmektedir. Kayıt dışılık bu sömürü sisteminin yarattığı bir sonuçtur. Kayıt dışı ekonomi, devletten gizlenen, kayda geçirilemeyen, bu nedenle denetlenemeyen faaliyetler olarak tanımlanıyor. Ancak biliyoruz ki, kayıt altında da olsa, devlet sermaye devleti olduktan sonra, bu tür sorunlar yaşanmaya devam edecektir.

Ancak burada esas dikkat çekmek istediğimiz, yaşanan bu ölümlerden, özelde Davutpaşa katliamından sonra, bir akbaba misali fırsat gözeten sermaye sözcülerinin tutumlarıdır. Vahşi kapitalizmin esas özünü bu tutumlarda çok açık bir şekilde görmekteyiz. Sermaye sözcüleri, yaşanan ölümlerin sorumluluğunu kayıt dışılığa havale edip, sonra da esas niyetlerini açıkça ortaya koymuşladır. Biliyoruz ki, patronların asıl derdi kayıt dışılığa çözüm bulmak değildir. Onları ne kayıt dışı çalışan işçinin hakkı ilgilendirir ne de işçilerin iş kazalarında ölmesi. Onlar sadece bu ölümlerden nasıl faydalanacaklarını düşünmektedirler. Çünkü onların tek derdi paradır.

Kâr oranlarını düşürmek istemeyen bu para babaları işçilerin kazanılmış haklarına göz dikiyorlar. Davutpaşa katliamının ardından açıklamalarda bulunan sermaye sınıfının sözcüleri, işçi sınıfının kazanılmış haklarının gaspı anlamına gelen önerilerini sıralayarak, bu konu hakkındaki ‘hassasiyetlerini’ bildirmişlerdir. Öneriler kayıt dışılığa karşı mücadele adı altında sunulmuştur. Ancak, bu öneriler hükümetten çıkarılmasını bekledikleri saldırı yasalarının tekrarıdır. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, konuya ilişkin AA muhabirine yaptığı değerlendirmede şunları söylüyor: “İstanbul’da yaşadığımız patlamayla, yıllardır dikkat çekmeye çalıştığımız ancak çözümünde netice alamadığımız, toplumsal yara niteliğindeki sorunlar da patlamıştır.”

Sermayenin yıllardır dikkat çekmeye çalıştığı bu önerilerin bir kısmı zaten “istihdam paketi”nde yer almaktadır. Bilindiği üzere, sermaye hükümetinin hazırladığı “istihdam paketi”nde, sigorta priminde 5 puanlık indirime gidilmesi, Kıdem Tazminatı Fonu kurulması ya da bu uygulamanın kaldırılarak işsizlik sigortasının gelişmiş ülkeler düzeyine getirilmesi, özürlülerin primlerinin hazine tarafından karşılanması, “özel istihdam büroları” aracılığıyla “dönemsel çalışma”nın teşvik edilmesi gibi konular var.

Bunları yetersiz bulan sermayenin esas derdini ise en iyi Eras Hukuk Bürosu Sahibi ve İş Hukuku uzmanı avukat Ertürk Eras özetliyor: “Türkiye’deki sistem bir noktada işletmeleri kayıt dışı çalıştırmaya mecbur ediyor. Bunun en baştaki sebeplerinden biri sigorta primlerinin yüksek olması, ikincisi yol ve yemek ücretlerinin büyük şehirlerde yüksek olması. Üçüncüsü ise kıdem tazminatı. Bugün işsizlik sigortası işlediği için kıdem tazminatının mevcut haliyle savunulması gereksiz. Türkiye’de yabancı ülkelerin aksine işletmeler kıdem tazminatını bilançolarını gider olarak gösteremiyor. Kıdem tazminatının bir fonda toplanıp kişinin çalıştığı yere bakılmaksızın çalışma hayatı boyunca kesilecek primlere bakılması yoluna gidilebilir.” Sermayenin bu has adamı açıkça, işçiler bedavaya çalışsın diyor.

Sözde kayıt dışılığa “çözüm” konusunda sermayenin önerileri bunlarla da bitmiyor. Çünkü onların esas derdi işçilerin varolan haklarının hepsini almak, kâr oranlarını daha da yükseltmektir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Konfeksiyon Sektörü Başkanı ve Domino Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Umut Oran’ın kayıt dışılığa çözüm önerileri ise şöyle: “Gelişmekte olan ülkelerde kayıt dışı sorunu polisiye tedbirlerle asla çözülmez. Tam tersine polisiye tedbirler ve vergiyi artırma politikası kayıt dışını hatta sınır dışını teşvik eder. Çözüm, toplumsal mutabakatla vergi oranlarını makul seviyelere indirmektir. Diğer bir çözüm de bölgesel vergi muafiyetleri sağlayarak özel sektörü geri kalmış yörelere teşvik etmektir. Bölgesel asgari ücret bu araçlardan biridir. Yüzde 42 gibi bir oranda devlete vergi veriyoruz. Böyle bir oran dünyada yok. Sigorta priminin yüzde 5 puanın inip çıkması çok bir şey değiştirmez. Paket iyi niyetli bir yaklaşım ama 3-4 sene evvel yapılmalıydı. Bugün daha radikal, reformcu şeylere ihtiyacımız var.”

Zaten ödemedikleri vergilerden yakınan sermayedarlar, kıdem tazminatının gaspından sonra bölgesel asgari ücret uygulaması ile ücretleri daha da düşürme peşindeler.

Bunun dışında sermaye sözcüleri gelecekte kendilerini neyin beklediğinin de farkındalar. Onların bu konudaki kaygısını Vergi Denetmenleri Derneği (VDD) Genel Başkanı Aykut Güleç dile getiriyor: “Ülke nüfusunun genç, işsizlik oranının yüksek olduğu ve gelir dağılımının giderek daha çok bozulduğu göz önüne alındığında, bu durumdan en çok terör beslenecektir.”

Onların “terör”den kastettiği, ayağa kalkmış işçi ve emekçilerdir. Giderek artan yoksulluk, işsizlik, güvencesiz çalışma haliyle bu asalakları bir ayaklanma beklentisi ve korkusuna sokmaktadır.

Sadece çıkarını düşünen kapitalist patronlar ve onların devleti işçiyi korumak adına en küçük bir adım bile atmaz. Ne zaman ki işçi sınıfı kendi gücünün farkına varıp ayağa kalkacak, ancak o zaman bu asalaklardar haklarını koparıp alacaktır. Sermayenin sözcülerinin korkuların gerçek kılmanın vakti çoktan gelmiştir. İşçi sınıfı ve emekçiler mücadele talepleri ile alanlara çıkmalıdır!


* Esnek üretim yasaklansın!

* İşçi sağlığı için gerekli sıhhi düzenleme ve önlemler!

* İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!

* Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın, artan oranlı gelir ve servet vergisi!

* Bölgesel asgari ücret uygulamasına hayır!

* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!

* Herkes için genel sigorta hakkı!

* Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı!

* Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü!