8 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/06

  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte kamplaşmalar köleliğe ve karanlığa, devrimci sınıf mücadelesi kurtuluşa götürür!
  “Demokratik çözüm yürüyüşü” engellemelere rağmen gerçekleşti!
Sırada kıdem tazminatı hakkı var…
Tuzla tersaneler cehenneminde ölümlerin ardı arkası kesilmiyor!
Bir iş cinayeti, kapitalizm ve insan...
Kadıköy’de “Öğretimize, özgürlüğümüze saygı mitingi”…
  Binlerce Tekel işçisinden özelleştirme karşıtı mücadele kararlılığı
  TÜMTİS işçilerinden eylem...
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  Basın sansürü ve görevlerimiz
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 1
  Yaşanabilir bir dünya için sosyalizm!
  Çiğli Emekçi Kadın Kurultayı üzerine konuştuk...
  Davutpaşa katliamı: Öfkemiz isyanımızın mayasıdır!
Volkan Yaraşır
  160. yılında Manifesto günceldir!
  Solun Komünist Manifesto ile sınavı...
A. Deniz
  “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” Nokia işçilerinin dayanışma çadırında hayat buluyor!
  Irkçı siyonistler Lübnan hezimetini itiraf ettiler!
  Türk sömürgeciliğinin değişmez unsurları: İnkar, tehcir, asimilasyon ve imha!
M. Can Yüce
  Ankara’da ortak panel...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Sağlık hakkının ve sosyal hakların gaspı, mezarda emeklilik dayatması…

Sırada kıdem tazminatı hakkı var…

Haklarımızı korumak için militan sınıf mücadelesi!

Sermaye iktidarı sosyal güvenlik ve sağlık hakkından sonra şimdi de işçi sınıfının temel kazanımlarından biri olan kıdem tazminatına göz dikti. Kıdem tazminatı, patronların işçileri keyfi bir şekilde kapı önüne koymasını engelleyici, kısmi de olsa işçinin işgüvencesini sağlayan uygulamalardan biridir. Kıdem tazminatını almaya hak kazanan işçilere toplu para ödendiği için, patronlar işten atmakta istedikleri kadar rahat davranamazlar. Kıdem tazminatı aynı zamanda haksız ve keyfi bir şekilde işten atılan işçinin yeni bir iş bulana kadar yaşamını idame ettirmesi için kolaylık sağlar.

Tüm bu kısmi avantajlarına rağmen patronlar kıdem tazminatını ödememek için çeşitli yol ve yöntemlere de başvururlar. Kıdem tazminatı hakkı işçinin çalışma süresine ve ücretine göre belirlendiği için, çalışma süresi bir yılı geçmeden ya işçiyi işten atarlar ya da bir yıl dolmadan işe girdi-çıktı yaparak kıdem tazminatından kurtulmanın yollarına bakarlar.

Sermaye devleti 2003 yılında yasalaştırdığı 4857 sayılı yeni İş Kanunu ile birlikte patronların kıdem tazminatı ödemeden işçiyi işten atmasını kolaylaştıracak, bu hakkı tırpanlayacak tedbirler almıştı. Bugün ise yapılmak istenen, bu hakkın tümden ortadan kaldırılması ya da ciddi oranda budanarak zamanla yokedilmesidir.

Sermaye uşağı hükümet diğer tüm saldırılarda olduğu gibi bu konuda da çeşitli yalan, çarpıtma ve demagojiye başvurmaktadır. “İstihdamın üzerindeki yüklerin azaltılması” adı altında savunulan saldırıların esas amacı, işçinin sosyal haklarından işgüvencesine, kazanılmış her türden hakkından ücretine kadar her şeyi budayarak patronlara ve devlete maliyetini en aza indirmektir. Onlar için istihdam sorunu milyonlarca işsize yeni iş imkanları yaratmak değildir. Çünkü kapitalizm sermayenin kârını artırmak üzerine kurulu sömürücü bir sistemdir.

Kıdem tazminatı üzerinden yürütülen tüm tartışmaların kapsamı da bu çerçevede gerçekleşmektedir. Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu (TİSK) da hükümete sunduğu raporda bu gerçeği dile getirmektedir. TİSK Başkanı Tuğrul Kudatgobilik, Türkiye dışında işsizlik sigortası ile kıdem tazminatının birlikte uygulandığı başka bir ülkenin olmadığını söyleyerek dert yanmaktadır. Kapitalizmin en vahşi şekillerde uygulandığı Amerika’yı örnek vererek “orada kıdem tazminatı yok” diyebilmektedir. Avrupa ülkelerinde ise kıdem tazminatının çok düşük oranlarda olduğunu ifade ederek Türkiye’de çok yüksek olduğundan dem vurabilmektedir.

Sermaye hükümetinin “işsizliğe çare bulmak” yalanı altında gaspetmeye hazırlandığı kıdem tazminatının gaspı, işsizliğin daha da artması, çalışma koşullarını daha da ağırlaşması anlamına gelmektedir. Zira işsizlik üreten kapitalist sisteminin efendilerinin ve uşaklarının işsizliğe çare bulmak gibi ne bir dertleri ne de niyetleri vardır. Kapitalizmin sendikasız, sigortasız, hiçbir güvenceye sahip olmayan ucuz işgücüne ihtiyacı var. Ucuz işgücü çalıştırmak için de işsizler ordusunu yedekte tutmak ister. Sermaye hükümetinin istikrar sağlamak ve istihdamı geliştirmek iddiasıyla gündeme getirdiği tüm uygulamalar bu amaca hizmet etmektedir.

2007 yılı icraatlarını ve 2008 yılı hedeflerini anlatmak için çalışma hayatı muhabirleri ile kahvaltılı basın toplantısında bir araya gelen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Türk-İş’in “kıdem tazminatı genel grev nedenidir” söyleminin hatırlatılması üzerine arsızca şunları söyledi: “Uygulama açısından bakalım. ‘Kazanılmış haklar elinden alınsın’ demiyorum. Ama uygulanmıyor. 12 ay çalışınca bir aylık maaş karşılığı tazminat hak ediyor. İşveren ne yapıyor 11 ay çalıştırıp, çıkış veriyor sonra geri alıyor. Nerede kaldı kıdem tazminatı.”

İşçi ve emekçinin yararına olan ne varsa patronlar lehine bu uygulamaları ortadan kaldıran sermaye hükümetinin gerçekte hangi sınıfa hizmet ettiği Çelik’in bu sözleriyle bir kez daha açığa çıkmıştır.

Kıdem tazminatının hangi şekilde gaspedileceği konusunda henüz hükümetle sermaye cephesi tam olarak anlaşamasa da gündeme getirilen üç öneri bulunuyor. 30 Ocak’ta toplanan Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK), Bakanlar Kurulu’na bu üç öneriyi sundu. Sermaye hükümeti “kazanılmış hakların korunarak, yürürlük tarihinden sonraki çalışmaların yeni sisteme tabi olacağını” söylese de, her üç öneri de bunun böyle olmayacağını gösteriyor.

Önerilerden ilki sendikaların İşsizlik Fonu üzerinden dile getirdiği fondaki paraların işçilere aktarılması, İşsizlik Sigortası’ndan yararlanmanın kolaylaştırılması talebine kıdem tazminatının ortadan kaldırılmasıyla yanıt verir nitelikte. Bu öneride kıdem tazminatı kaldırılarak İşsizlik Sigortası’ndan yararlananların sayısının üç kat artması öngörülürken, işsizlik ödemesinin tavanının, brüt asgari ücretin iki katına kadar artırılması tartışılıyor. İşsizlik Sigortası’ndan yararlanma sürelerinin prim ödenen gün sayısının yarısına kadar uzatılacağına, İşsizlik Sigortası’ndaki bu genişlemeleri karşılamak üzere, İşsizlik Sigortası için patronların ödediği priminin 5-6 puan artırılması gerektiğine işaret ediliyor. Ancak sermaye uşakları dahi bu uygulamanın işsizliği ve kayıt dışılığı artıracağını ifade ediyorlar.

Paketteki ikinci alternatifte, her işçi için yatırılan primlerin ortak bir fonda toplanması ve işçilerin mevcuttaki kadar kıdem tazminatı alması değerlendiriliyor. Fonda yeterli tutar olmadığında Hazine’den karşılanması planlanan bu alternatifte, prim oranı artırılsa da sistemin ilerleyen yıllarda açık vereceği dikkate alınarak, kamuya getireceği yüklerin sürdürülebilir olmadığına işaret ediliyor. Devletin başta SSGSS saldırısı olmak üzere işçi ve emekçilerin sağlık ve sosyal güvenlik haklarını bütçeye “yük” oluyor bahanesiyle ortadan kaldırmak için kollarını sıvadığı böylesi bir dönemde, bunun koca bir yalan olduğunu anlamak için kahin olmak gerekmiyor.

Katılımlı Fon başlığı altında ele alınan üçüncü alternatifte ise, işçilerin bireysel hesaplarının izlenerek nemalandırılacak “katılım esaslı” fon kurulması üzerinde duruluyor. Bu kapsamda patronun, işçiye kıdem tazminatı ödemek yerine her ay işçinin fondaki hesabına, ücretin belirlenecek oranında (yüzde 3-5) prim yatırması, işçinin de işten ayrıldığında fonda biriken parayı nemasıyla birlikte alması tartışılıyor. Söz konusu alternatifte işçilerin mevcuttaki kadar kıdem tazminatı alamaması ihtimalinin doğabileceği, ancak İşsizlik Sigortası’nın da bunu telafi edecek ölçüde genişleyeceği iddia ediliyor.

Bugüne işçi ve emekçilerin ücretinden kesilen ve fon adı altında biriken değerlerin sermayeye kaynak olarak aktarıldığını, patronlara peşkeş çekildiğini belirtmek dahi gerekmiyor.

Sermaye devleti, patronların karşılamak durumunda olduğu yükümlülükleri yasal olarak da ortadan kaldıracağını, fon adı altında işçi sınıfının en önemli kazanımlarından biri olan kıdem tazminatını gaspedeceğini ve bu fonları sermayeye peşkeş çekeceğini bu kadar açık ve net bir şekilde ilan ederken, sendika konfederasyonlarının dişe dokunur bir tepkisi ne yazık ki bulunmuyor.

Hak-İş’in haini Salim Uslu, bu amaçla özel bir fon kurulmasına sıcak baktıklarını, kazanılmış hakların korunması şartıyla (!) çalışmaya destek verdiklerini ifade etti. Hükümetin ağzıyla konuşan Uslu, “Pek çok işçinin iflas veya başka nedenlerle tazminatını alamadığı”na dikkat çektikten sonra, fon kurulmasının kıdem tazminatına devlet güvencesi anlamına geleceğini iddia etti.

Bir diğer sermaye işbirlikçisi, Türk-İş’in haini Mustafa Kumlu ise kıdem tazminatında kazanılmış haklara dokunulmasını kabul etmeyeceklerini vurguladı. Tazminatın parasal değerinden öte, sosyal boyutu olan, yalnızca çalışan işçiyi değil, o emek ile geçinen işçi ailesini de ilgilendiren bir müessese olduğunu söyledi. Kumlu, genel kurulda alınan “kıdem tazminatına dokunulması halinde bunun genel grev sebebi sayılacağı” yönündeki kararı hatırlatmakla yetindi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ise, Türkiye’de pek çok işçinin zaten uzun süredir yüklü kıdem tazminatı alacak kadar çalışma şansı bulamadığını ifade etti. “Bu, işçilerin bizim ülkemizde zaten az da olsa güvencesi sayılabilecek hakkı da ortadan kaldıracaktır. İşten çıkarmalar Türkiye‘de yasanın esnek yapısından kaynaklanan nedenlerle çok rahat yapılıyor” dedi. DİSK üyeleri olarak konunun gündeme gelmesi halinde genel grev de dahil olmak üzere her türlü hazırlığı yaptıklarını, hükümeti uyardıklarını söyledi.

KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul da şunları söyledi: “Hükümetin bütün bu uygulamaları adım adım kazanılmış hakları geri almak modeli üzerine kuruluyor. Burada zaman zaman mücadeleyi etkisizleştirmek ya da bölmek için, ‘işte mevcutların haklarını koruyoruz. Yeni işe girenler bu yasaya tabi olacak’ gibi düzenlemeler yapılıyor. Bunlar kandırmacadır. Bizim sadece bugüne dair değil, yarına dair de sorumluluğumuz var. Yarın da bu ülkede yaşayacağız ve yarına, çocuklarımıza yaşanılır bir ülke bırakma sorumluluğumuz var. Kıdem tazminatlarının ortadan kaldırılmasına karşı, başta işçi konfederasyonları olmak üzere biz de birlikte mücadele etmeye hazırız.”

Sermaye iktidarı sadece kıdem tazminatına göz dikmedi. SSGSS ile sağlık ve sosyal hakların gaspı için son hazırlıklarını da hızlandırdı. Patronlara, 4857 sayılı yeni İş Kanunu ile çalışma yaşamını iyice kuralsızlaştıran ve esnekleştiren maddeler de yetmemiş olacak ki, kıdem tazminatı ile birlikte esnek çalışma koşullarını da tartışmaya başladılar. Sermaye cephesi bir bütün olarak her cepheden saldırıyor.

Bu kadar hayati önemde bir süreç yaşanırken sendika konfederasyonlarının tutumu ise ortada. Kimi doğrudan destek sunarken kimileri de “yağmasak da gürleriz” misali atıp tutuyor. Zira SSGSS saldırısı üzerinden neyi ne kadar yaptıkları, tabanlarını ne kadar harekete geçirmeye çalıştıkları biliniyor. Dolayısıyla, kıdem tazminatı konusunda da kıllarını kıpırdatmayacakları yeterince açık.

Tüm bu gelişmelerden ders çıkarması gerekenler başta öncü, ilerici, devrimci işçiler olmak üzere tüm devrimci güçler, emekten yana tüm bileşenlerdir. Sermaye devletinin emek düşmanı politikalarını ve uygulamalarını en etkin bir şekilde teşhir ederken, kıdem tazminatı hakkını altın tepside sermayeye sunmaya hazırlanan sendikal bürokrasiye karşı tabana, fabrikalara, sanayi havzalarına gitmek, işçi ve emekçi kitleleri harekete geçirmeyi temel alan bir bakışla etkili ve etkin bir çalışma yürütmek gerekmektedir. Kazanılmış hakları korumanın başka bir yolu bulunmuyor.

SSGSS karşıtı Adana mitingine 3 bini aşkın işçi ve emekçi katıldı...

“Sağlık haktır, gaspedilemez!” 

SSGSS saldırısına karşı toplumun birçok kesiminden tepkiler yükselmeye devam ediyor. 3 Şubat’ta Adana’da sendikalar, meslek odaları, reformist partiler, düzen partileri , ilerici ve devrimci güçlerin katılımıyla “Herkese sağlık güvenli gelecek için yürüyoruz!” mitingi düzenlendi. Uzun bir süredir tartışmaları ve çalışmaları devam eden miting, 3 bini aşkın işçi ve emekçinin katılımıyla coşkulu bir atmosferde gerçekleşti.

Onbinlerce ortak bildiri ve afişlerle çağrısı yapılan miting, saat: 12.00’de Mimar Sinan Açıkhava Tiyatrosu önünde kitlenin toplanması ve çevre illerden gelen emekçilerle buluşmasıyla başladı. Ardından pankartlar açılarak ve düzenli kortejler eşliğinde Uğur Mumcu Meydanı’na doğru yürüyüşe geçildi. Mitinge GSS karşıtı sloganlar hakimdi.  AKP’nin yürüttüğü saldırı politikalarına karşı işçi ve emekçiler “Sağlık haktır, gaspedilemez!”, “AKP sağlıktan elini çek, sağlıkta tasarruf ölüm demektir!”, “Savaşa değil sağlığa bütçe!” sloganları attılar.

Yürüyüş en kitlesel katılımı Eğitim-Sen şubeleri ve KESK oluşturdu. Mitingin örgütleyicilerinden olan DİSK zayıf bir katılım sağladı. Türk-İş’in SSGSS karşısındaki işbirlikçi tutumuna rağmen Adana Tümtis, Adana Tek Gıda İş, Yol-İş Mersin, Petrol-İş Mersin ve Kristal İş’in mitinge kendi pankartlarıyla katılmaları ise anlamlıydı.

Tüm katılımcıların miting alanına girmesiyle program başladı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’daki patlamada ölen 23 kişi için saygı duruşuyla başlayan miting programı tertip komitesi başkanı Eğitim-Sen Şube Başkanı Güven Boğa’nın ortak metni okumasıyla devam etti. Açıklamada şunlar söylendi:

“Emekçileri kendi gündemlerinin peşine takmak isteyenlere inat, kendi hak ve çıkarlarımızı ısrarlı bir şekilde savunduğumuzun göstermek için buradayız. Emeğin birleşik mücadelesini dosta, düşmana göstermek için buradayız. SSGSS yasa tasarısı reform değil kazanılmış haklara saldırıdır.”

Susurluk’ta açığa çıkan çetelerin halen varlığını sürdürdüğü ve birbirleriyle bağlantılı olduğuna vurgu yapılan açıklama şöyle devam etti:

“Ergenekon operasyonunun sanıklarının bir çoğu bir süre sonra, vatan millet için cezaevine girip ‘çile çekmiş kahramanlar’ olarak salıverilecektir. ... Kaldı ki Türkiye’de çete organizasyonları sadece Ergenekon gibi organizasyonlardan ibaret değildir.”

Ülkenin gündeminde yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik gibi pek çok problem varken, hergün insanlar katlediliyorken, Kürt halkı üzerindeki baskı politikaları devam ediyorken, özgürlük kavramının sadece türban için kullanılması eleştirildi ve “bizler bir türbanla mı özgürleşeceğiz” denildi.

TEKEL’in özelleştirilmesine karşı başlatılan mücadele selamlandı ve 400 Yörsan işçisinin direnişini devam ettirdiği vurgulandı. Grevlerinin 700’lü günlerine yaklaşan SCT Turbo işçilerinin direnişinin tıpkı Novamed gibi işçi ve emekçilere moral verdiği dile getirildi.

İstanbul’da meydana gelen patlamada ile ilgili olarak da şunlar söylendi: “Patlayan bombalar dinmek, kaza denilen cinayetler bitmek bilmiyor. Bombaların pimini çeken kapitalizm ve onun gözünü kâr hırsı bürümüş kurumlarıdır.”

Ardından DİSK Bölge Bakanı Kemal Aslan bir konuşma yaparak saldırılara karşı ortak mücadele çağrısı yaptı. TTB Genel Sekreteri Altın Ayaz da bir konuşma yaparak GSS’yi teşhir etti. “Reform dedikleri patronların cebini doldurmaktır” diyen Ayaz, sağlık tekellerinin beslenmek istendiğini, hükümetlerin her “reform” dediklerinde emekçilerin yaşamlarının daha da kötüye gittiğini belirtti. “Türban gericiliğin sembolüdür” diyen Ayaz gündemde yoğun olarak tartışılmasını eleştirdi. KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul da saldırıları teşhir ederek mücadele edilmesi gerektiğini belirtti.

Miting bir işçinin okuduğu şiirle devam etti. Ardından SCT Turbo işçileri adına işyeri temsilcisi kitleyi selamlayan bir konuşma gerçekleştirdi.

Miting Halkevi müzik topluluğunun sunduğu müzik dinletisi ile son buldu.

Mitinge KESK’e bağlı sendikalardan Adana, Mersin, Antep, Hatay, Niğde, Düziçi, Dörtyol Eğitim-Sen şubeleri, SES, BES, BTS, ESM; DİSK’e bağlı sendikalardan Genel-İş, DİSK/Tekstil, Dev Sağlık-İş, BMİS Mersin; Türk-İş’e bağlı sendikalardan Tek Gıda-İş, Tüm-Tis, Yol-İş Mersin, Petrol-İş Mersin, Kristal-İş Mersin katıldı.

Meslek Odaları’ndan TMMOB Adana ve TMMOB Antep, Adana Tabip Odası, Antep-Kilis Tabip Odası, Adana Eczacılar Odası mitingde pankart açan kurumlardandı.

Eğitim-İş de açtığı pankartla miting katılımcıları arasındaydı.

Mitinge Alevi Bektaşi Birlikleri, Alınteri, Atak, BDSP, ÇHKM, DHP, ESP, HÖC, Kurtuluş, Mücadele Birliği, Partizan, Halkevleri, TÖP, 78’liler Girişimi Devyol-Yaşam, EMEP, TKP, SDP, ÖDP, DSP, CHP ve SHP pankartlarıyla katıldılar.

Komünistler eyleme “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!/BDSP” imzalı pankart ve flamalarıyla katıldılar.

Kızıl Bayrak / Adana