8 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/06

  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte kamplaşmalar köleliğe ve karanlığa, devrimci sınıf mücadelesi kurtuluşa götürür!
  “Demokratik çözüm yürüyüşü” engellemelere rağmen gerçekleşti!
Sırada kıdem tazminatı hakkı var…
Tuzla tersaneler cehenneminde ölümlerin ardı arkası kesilmiyor!
Bir iş cinayeti, kapitalizm ve insan...
Kadıköy’de “Öğretimize, özgürlüğümüze saygı mitingi”…
  Binlerce Tekel işçisinden özelleştirme karşıtı mücadele kararlılığı
  TÜMTİS işçilerinden eylem...
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  Basın sansürü ve görevlerimiz
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 1
  Yaşanabilir bir dünya için sosyalizm!
  Çiğli Emekçi Kadın Kurultayı üzerine konuştuk...
  Davutpaşa katliamı: Öfkemiz isyanımızın mayasıdır!
Volkan Yaraşır
  160. yılında Manifesto günceldir!
  Solun Komünist Manifesto ile sınavı...
A. Deniz
  “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” Nokia işçilerinin dayanışma çadırında hayat buluyor!
  Irkçı siyonistler Lübnan hezimetini itiraf ettiler!
  Türk sömürgeciliğinin değişmez unsurları: İnkar, tehcir, asimilasyon ve imha!
M. Can Yüce
  Ankara’da ortak panel...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

Basın sansürü ve görevlerimiz

Basın tekelinin devrimci ve sosyalist, hatta demokratik basına uyguladığı sansür, haftalardır, gerek tekil gerekse ortak açıklamalarla protesto ediliyor. Bu nedenle, Kızıl Bayrak okurlarının olayın gelişiminden ve ayrıntılarından haberdar olduğunu var sayarak, doğrudan, esas konuya girmek gerekiyor.

Baskıyı protesto etmek, kuşkusuz baskıya uğrayan herkesin en doğal hakkıdır. Yalnız, kabul edilmelidir ki, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin hakları söz konusu olduğunda son derece titiz davranan ve bu hakların sonuna kadar takipçisi olan komünistler, kendileri söz konusu olduğunda, haktan ziyade görevle ilgilidir. Tarihi misyonlarını yerine getirmek istiyorlarsa ilgili olmak da zorundadır. Hiç kuşkusuz haklarımızı çiğnetmemeye çalışacağız. Çiğnenmeye kalkıldığında da gerekli tepkiyi göstereceğiz.

Ancak, sosyalist basının, sosyalist basın çalışanlarının değil, işçi sınıfının hakkı olduğunu unutmadan. Sınıfsal-tarihsel görevlerimizle bağlantısı içinde.

Bu bağlantı bizi, sansürü kıramadık, o zaman ne yapmalıyız sorusunun yanıtlarını aramaya götürmeli. Ancak ondan önce, hiçbir dönemde unutulmaması gereken bir şey var. Bugünkünden bin kat baskıcı dönemler yaşadık, bundan sonra da yaşamayacağımızın hiçbir güvencesi olmadığı gibi, sistem ayakta kaldığı sürece daha nice baskı tedbirleriyle karşılaşacağımız kesindir. Bu da, görevlerimizi her koşulda ve aksatmadan sürdürme donanımımızın yeterli olmasını gerektirir.

Her koşulda ve her biçim altında merkezi bir politik yayın organını, neden mutlaka çıkarmak ve dağıtmak zorundayız? Legal, yarı legal yerel yayınlar, bültenler, bildiriler ve benzeri yeterli olmaz mı? Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kuruluş süreçlerinde uzun uzun tartışılan bu ve benzeri konularda Lenin’in yanıtı, “hayır”dır.

Merkezi yayın, bilgilerin, birikimlerin, deneyimlerin merkezileştirilmesinde temel bir işleve sahiptir. Ayrıca, daha ziyade yerel/veya sektörel -demek ki daha ziyade ekonomik- konuların işlendiği bülten benzeri yayınlarla karşılanamayacak ihtiyaç, yerine getirilemeyecek görevler vardır. Ülkenin her yanındaki işçiler, kendi sınıf ideoloji ve politikalarını aynı zamanda, aynı ve tek kaynaktan öğrenme, bu yolla eğitilme imkanını bu yolla kullanabilir. Benzer bir biçimde, düzenin ve devletin sınıfa ve emekçi kitlelere yönelik şu veya bu yaptırımına karşı ülke çapında ortak ve eş zamanlı bir karşı koyuş imkanları da ancak merkezi yayın araçları sayesinde mümkün olacaktır. Özetle, hedefimize doğru yürürken elimizdeki en önemli araçlardır merkezi yayınlarımız.

Şimdi, politik yayın organı üzerinden bir sansürle karşı karşıya bulunuyoruz. Bayi dağıtımının, dağıtım ağımızın tamamını ya da esasını oluşturmamakla birlikte, önemli bir işlev gördüğü açıktır. Bu da, sansürü mutlaka boşa düşürmemiz, yani en kısa zamanda, dağıtım tekelinin yaptığı işten daha fazlasını yapar hale gelmemiz gerektiğini anlatıyor. Bilindiği gibi tekel, istediği parayı ödediğimiz halde düzgün bir dağıtım yapmadı. Gazete çoğu bayiye ulaştırılmadı. Pek çoğunda da tezgah altında tutulup iade edildi. Bu tutumda, tekelin gizli sansürünün yanısıra, bayilik üstlenenlerin dağıtım tekeliyle gizli-açık dayanışmasını gördük, yaşadık. O halde, bugünkü sansürü aşmak çok zor olmasa gerek.

Kızıl Bayrak yayınına başladıktan sonra epeyce bir süre merkezi dağıtım tekelini kullanmadı. Bu süreçte semt semt, bayi-bakkal-kitapçı dolaşarak satış noktaları bulundu. Yani kendi dağıtım ağını kendisi oluşturdu. Buna rağmen ve bir süre sonra, ulaşılamayan iller ve bayiler gözönüne alınarak dağıtım tekeli üzerinden de satışa geçildi. Elden satış o gün de esastı, bugün de bu önemini korumayı sürdürüyor. Fakat bu önem bayi dağıtımının öneminin karşısına konulamaz, her ikisinin de farklı açılardan farklı önemler taşıdığı biliniyor.

Merkezi dağıtım tekelinden, bayi satışının bu özel yeri ve önemi yönünden yararlandık. Ancak bugün görülmektedir ki, bunun bize başka bazı yönlerden zararı da dokunmuştur. Gazete satış ve dağıtımında yer yer bir rehavet yaşandığı, dahası bunun, önce yasak ve kapatmalar, ardından dağıtım sansürü geldiği halde hızla üstümüzden atamayacak biçimde yerleştiği görülmektedir. Ve yine yer yer bu rehavetin, merkezi bir politik yayının önemini gözden kaçıracak düzeylere vardığı görülebilmektedir.

Hızla yeni bayiiler arayıp bulmak gerekirken, verili bayilere dağıtım bile ağır aksak yapılmaktadır. Örneğin, Perşembe basılan ve Cuma bölgelerde olan gazete, bayilere Pazartesi hatta Salı günü akşamına ancak ulaştırılabilmektedir. Sansüre karşı sözlü açıklamaların ötesinde, şu ya da bu bölge çalışmasının pratik bir tepkisine, örneğin bir satış kampanyası açıldığına dair bir haber maalesef gazetemize ulaşmıyor. Oysa bu saldırı karşısında derhal harekete geçmesi gereken devrimci refleks bu olmalıydı. Sansürü boşa çıkaracak tek çıkış da şu an budur.

Biz bu kadar “hafif’ bir saldırı karşısında bu kadar basit bir refleksi gösteremezsek, acaba daha ağır saldırı koşullarında, örneğin tüm legal faaliyetin tasfiye edildiği bir ortamda (bunun hiç uzak bir ihtimal olduğu da düşünülmemelidir) devrimci faaliyetimizi nasıl sürdürebileceğiz?

Bu soru tüm ‘Kızıl Bayrak’çılar tarafından, acilen ve pratikte yanıtlanmak zorundadır!

 

 

“Sansür”e karşı ortak satış!

Doğan Dağıtım AŞ tarafından uygulanan “basın sansürü”ne karşı biraraya gelen devrimci, sosyalist gazete ve dergiler, gerçekleştirdikleri ortak basın açıklamasının ardından İstanbul’un çeşitli yerlerinde ortak yayın satışları gerçekleştiriyor.

1 Şubat günü Kadıköy İskelesi’nde gerçekleştirilen ortak satış öncesi kolluk güçleri İskele Meydanı’nda kimlik kontrollerini yoğunlaştırmıştı. 30 kişilik çevik kuvvet yığınağının yapıldığı meydanda gazete ve dergi satmak için buluşan devrimciler kimlik kontrolünden geçirildiler.

Bir saat boyunca devam eden satış ajitasyon konuşmaları eşliğinde devam etti. Kızıl Bayrak, Proleter Devrimci Duruş, Odak ve Atılım satışının yapıldığı meydanda şu çağrı yankılandı:

“Sağlık hakkı gaspedilirken, emperyalist işgaller devam ederken, sosyal yıkım saldırıları hız kazanırken gerçeklerin sesini, soluğunu kesmek istiyorlar. Dağıtım tekelleri devrimci-sosyalist basın yayın organlarının dağıtımını engelleyerek sansür uyguluyorlar. Ancak bizi susturamayacaklar. Bizler işçi ve emekçilere her dönem, her koşulda olduğu gibi şimdi de gazete ve dergilerimizi ulaştırmaya devam edeceğiz.”

Bakırköy’de de Atılım, İşçi Köylü, Kızıl Bayrak ve Proleter Devrimci Duruş’un katıldığı ortak yayın satışı gerçekleştirildi. Bakırköy Meydanı’nda toplanan devrimciler, burada kolluk güçlerinin yoğun ablukası ile karşılaştılar.

Satış boyunca yapılan ajitasyon konuşmaları ile Doğan Dağıtım’ın uyguladığı dağıtım sansürü teşhir edildi ve devrimci basına destek çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul