8 Şubat 2008 Sayı: SİKB 2008/06

  Kızıl Bayrak'tan
  Sahte kamplaşmalar köleliğe ve karanlığa, devrimci sınıf mücadelesi kurtuluşa götürür!
  “Demokratik çözüm yürüyüşü” engellemelere rağmen gerçekleşti!
Sırada kıdem tazminatı hakkı var…
Tuzla tersaneler cehenneminde ölümlerin ardı arkası kesilmiyor!
Bir iş cinayeti, kapitalizm ve insan...
Kadıköy’de “Öğretimize, özgürlüğümüze saygı mitingi”…
  Binlerce Tekel işçisinden özelleştirme karşıtı mücadele kararlılığı
  TÜMTİS işçilerinden eylem...
  SSGSS karşıtı faaliyetlerden...
  Basın sansürü ve görevlerimiz
  TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...
Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 1
  Yaşanabilir bir dünya için sosyalizm!
  Çiğli Emekçi Kadın Kurultayı üzerine konuştuk...
  Davutpaşa katliamı: Öfkemiz isyanımızın mayasıdır!
Volkan Yaraşır
  160. yılında Manifesto günceldir!
  Solun Komünist Manifesto ile sınavı...
A. Deniz
  “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!” Nokia işçilerinin dayanışma çadırında hayat buluyor!
  Irkçı siyonistler Lübnan hezimetini itiraf ettiler!
  Türk sömürgeciliğinin değişmez unsurları: İnkar, tehcir, asimilasyon ve imha!
M. Can Yüce
  Ankara’da ortak panel...
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

Gazete biçiminde okumak için tıklayın

 

TKİP II. Kongresi değerlendirmeleri...

Kadın sorunu ve sınıf içinde kadın çalışması / 1

Bu metin, Cihan yoldaşın TKİP II. Kongresi’nde “Kadın sorunu ve emekçi kadın çalışması” üzerine yaptığı ana konuşmanın, kendisi tarafından kongre tartışmalarının ışığında gözden geçirilmiş ve geliştirilmiş halidir...

Giriş

Kuruluş Kongresi sonrasında bu alanda yapmaya çalıştıklarımızı saklı tutarsanız, kadın çalışması bizim için bir zayıflık ve yetersizlik alanı olagelmiştir. Oysa hareketimizin kadın sorununa daha başından itibaren belli bir bakışı vardı. Sorun başından itibaren basınımızda hiç değilse genel esasları ile işlenegelmiş, değerlendirmelere ve yazılara konu olmuştur. EKİM I. Genel Konferansı’nın temel metinleri arasında kadın sorununa ilişkin bir genel çerçeve vardır ve sorunun esasını iyi-kötü ortaya koymaktadır. Özellikle 8 Martlar kadın sorunu ve mücadelesi için değerlendirmeler yapmanın ayrıca bir vesilesi olmuştur bizim için. Yakın yıllarda, özellikle de partimizin Kuruluş Kongresi sonrasında, konu üzerinde daha genişçe durulmuştur, gerek teorik gerekse güncel siyasal yönleriyle ele alınmış, işlenmiştir.

Gelinen yerde kadın sorununun genel teorik-politik çerçevesine ilişkin belli bir açıklığı vardır partinin. Bu açıklık saflarımızdaki kadro ve militanlara ne denli mal edilebildi, sorunun özü ve esasları teorik ve politik yönleriyle ne denli kavranabildi, bu ayrı bir sorun. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da saflarımızda sorunun kavranışı planında ciddi yetersizlikler olduğundan kuşku duymamak gerekir. II. Kongre sonrası dönemi bunun kırıldığı, saflarımızda bu konuda sağlam ve bütünsel bir kavrayışın geliştirildiği bir evre olarak ele almalıyız. Bu aynı evrede işçi ve emekçi kadın çalışmasını daha kapsamlı bir biçimde gündemimize alacağımıza göre, bunu yapmak özellikle gerekli olacaktır.

Öte yandan, kadın sorununun toplumsal ve tarihsel temelleri ile anlamı konusunda belli bir açıklığımız olsa bile, aynı başarıyı kadın çalışmasının politik-pratik yönleri alanında henüz gösteremediğimiz de bir gerçektir. Bunun kısmen anlaşılır bir yanı var, zira kadın çalışmasını etkili bir pratik yönelim konusu haline getiremediğimiz sürece bunu yapamazdık, yapmaya kalksak bile ortaya anlamlı ve işlevsel şeyler koyamazdık. Çalışma planlı bir yönelim olarak daha erken zamanlarda gündeme alınsa idi, sorunun politik-pratik yönlerinde açıklık ihtiyacı da kendini kaçınılmaz bir biçimde dayatırdı, nitekim şimdi olduğu gibi. Bununla, soruna ilişkin politik-pratik açıklık ihtiyacı ile politik-pratik çalışmanın kendisi arasında sıkı bir bağ vardır, demek istiyorum. Tam da pratik çalışmanın önünü sağlıklı bir biçimde açmak üzere kuşkusuz...

Bu konuda genel esasları ile bir bakış açısı çalışmanın daha ilk adımında olabilmeliydi elbette. Ama bu bakış açısını ete-kemiğe büründürmek, hayatın içinde somutlamak yine de ancak bu doğrultuda bir çalışmanın içerisine girmek ölçüsünde, bu çalışmanın hiç değilse ilk deneyimlerinin açığa çıkması ölçüsünde mümkün olabilirdi. Nitekim şimdi çalışmayı bir yerlerinden az-çok ciddi bir biçimde zorladığımızda, karşımıza yanıt isteyen bir dizi sorun çıkıyor. Düşünsel açıklık sözkonusu olduğunda en temel sorun, çalışmanın çözüm isteyen sorunlarını açığa çıkarabilmektir. Eskilerin ifadesiyle, “Sual ilmin yarısıdır”! Soruları üretebilmeli, sorunları saptayabilmelisiniz ki, beraberinde verimli ve yolaçıcı yanıtlar da üretebilesiniz. Bu ise pratik yönelimden ayrı düşünülemez.

Yine de bu konuya uluslararası komünist hareketin kadın çalışması ve örgütlenmesine ilişkin tarihsel deneyimlerin incelemesi ile başlanabilir ve buradan çıkarılabilecek sonuçlar bir başlangıç perspektifi olarak işlevsel olabilirdi. Sonuçta bunu hala da yapmış değiliz. Parti Kuruluş Kongresi’ni izleyen dönemde gündeme gelen konunun teorik yönden incelenmesine yönelik çaba kuşkusuz bunu da kapsıyordu ve bu konuda belli bir açıklığa da ulaşılmıştı. Fakat ulaşılmış sonuçlar her neyse bunları bugüne kadar ortaya koyamamış olmak, bizim payımıza hala önemli bir eksiklik olarak duruyor orta yerde.

Kadın çalışmamız henüz yeni ama yine de daha şimdiden ortaya çıkardığı bir dizi soru var önümüzde. Bu işimizi fazlasıyla kolaylaştırmaktadır. Gelinen yerde biz bu çalışmaya ilişkin sorunları hakkını vererek çözeriz, gerekli açıklıkları fazlaca zorlanmadan sağlarız demek istiyorum, bundan kuşku duyulmamalı. Seyhan yoldaşın yaptığı sunuştan, bu sunuşun verilerinden, dahası sürmekte olan tartışma içinde dile getirilenlerden de fark ediyorum ki, güç ya da karmaşık gibi görünen sorunlar, gerçekte bizim yanıtlamakta hiç de zorlanacağımız şeyler değil. Belki konuyu çeşitli boyutlarıyla daha dikkatli irdelemeliyiz, üzerine enine boyuna düşünmeliyiz, kolaycı ve hızlı yanıtlardan kaçınmalıyız, bütün bunlar yeterince açık. Ama sonuçta bunlar bizim üstesinden gelebileceğimiz, her biriyle ilgili asgari bir açıklık yaratabileceğimiz sorunlar. Bunu bir an önce yaparsak, böylece çalışmaya bir perspektif ve soluk kazandırmış olacağız. Bu açıdan sorunu daha fazla geciktirmeksizin ele almak zorundayız.

Kadın sorunu ve kadın çalışmasının esasları

Marksist-leninist bir parti olarak kadın çalışmasını ve örgütlenmesini ele alırken, temel önemde ilkesel yaklaşımımız, yol gösterici hareket noktamız ne olmaldır? Bu sorunun yanıtı kısaca şöyle özetlenebilir:

Kadın sorunu tarihsel evrim içinde ortaya çıkmış toplumsal bir sorundur. Fakat kadın, kendi içinde bütünlüğü olan farklı bir toplumsal katman değildir; tam tersine, bütün sınıfları kesen bir cinsel kesimdir. Toplum ve dolayısıyla da sınıflar, her iki cinsten, kadınlardan ve erkeklerden oluşmaktadır. Bu nedenle kadını kendi içinde ayrı, dolayısıyla sorunları ve çıkarları ortak bir toplumsal katman olarak sunmaya kalkan burjuva ve küçük burjuva feminist yaklaşımların hiçbir bilimsel bir değeri, dolayısıyla da ciddiyeti yoktur. Dahası, bunlar genellikle sınıfsal bakış ve tutumdan kaynaklanan bilinçli bilinçsiz çarpıtmaların ifadesidirler.

Kadın sorunu toplumsal, siyasal ve kültürel boyutları içinde cinsler arası bir eşitsizlik sorunu olarak da yansıyor olsa bile, onu temelde cinsel değil fakat sınıfsal ilişki ve farklılıklar üretmiştir. Tarihte olduğu gibi günümüz burjuva toplumunda da... Bir başka ifadeyle, kadının ezilmişliğinin temelinde karşı cinsin varlığı değil, fakat tümüyle sınıflı toplum gerçeği vardır. Sömürücü sınıf egemenliği, günümüzün burjuva toplumu sözkonusu olduğunda sermayenin sınıf egemenliği, tarihten günümüze sürmekte olan kadın sorununun toplumsal kaynağı ve temelidir. Dolayısıyla sorunun çözümü de ancak buradan hareketle bulunabilir, doğru ve bilimsel bir temelde ortaya konabilir. Çözüm, karşı cinse değil, fakat sorunu üreten toplumsal yapıya, bu yapıya damgasını vuran sınıfa karşı mücadeleden, bu sınıfın altedilmesinden geçmektedir. Buradan baktığımızda, kendisi de toplumsal bir sorun olan kadın sorunu, gerçekte genel toplumsal sorunun özel bir parçasından başka bir şey değildir. Kadının kurtuluşu, insanlığın da kurtuluşu demek olan proletaryanın kurtuluşuyla kopmaz bağlar içindedir. Kadının davasını proletaryanın davasına bağlayan bu bilimsel gerçektir.

Bütün bunlardan kendiliğinden çıkan sonuç, kadın sorununun her bir sınıftan kadınlar için anlamı ve kapsamının hiçbir biçimde aynı olmadığıdır; dahası, konum ve çıkarları karşıt sınıflar sözkonusu olduğunda, temelden farklı olduğudur. Kadın sorunu, kadının ezilmişliği sorunu, bütün kadın cinsini bir biçimde kapsasa da, bunun her bir sınıftan kadın için kapsamı, anlamı ve yansıyış biçimleri temelden farklıdır. İşçi kadın, ezilen cins olarak da en büyük acıyı bizzat sermaye köleliğinden çekerken; sermaye sınıfına mensup bir kadının sorunu, kendi sınıfından erkeklerle arasındaki cinsel eşitsizliğin bazı yansımalarından ibarettir.

Özetle, genel, sınıflardan bağımsız, kendi içinde ayrı bir kadın sorunu yoktur, buna ilişkin tüm iddialar burjuva ve küçük burjuva aldatmacalardan ibarettir. Kadın sorunu sınıf sorununun bir parçası ve türevi olarak vardır. Bu nedenle de, bu konuda yaratılabilecek her türlü bulanıklığa karşı kesin bir ideolojik açıklık ve sürekli bir mücadele, kadın sorununu, çalışmasını ve örgütlenmesini ele alışta bizim için temel önemdedir.

Bu, temel önemde ilkesel hareket noktamızdır; dolayısıyla, kadın çalışmamızın bütün sorunlarına bu ilkesel perspektifin ışığında bakmak zorundayız.

Sınıf çalışmasının organik bir parçası olarak
işçi kadın çalışması

Eğer kadın sorunu toplumsal-sınıfsal bakımdan kendi içinde ayrı, bağımsız bir alan oluşturmuyorsa, bu sınıfsal konum ve kimlikler üzerinden kendini gösteren bir özgül sorunsa, daha genel ve kapsayıcı olan sosyal sorunun özgül bir yansımasıysa, sınıfsal bir sorunun cinsel boyutuysa, bu durumda, bizim kadın çalışmasının sorunlarını ele alırken bu temel önemde gerçeklerden çıkaracağımız önemli sonuçlar da var demektir.

Bunlardan temel önemde olanı, birbirine bağlı şu ikili sonuçtur: İlkin, bizim için kadın çalışması, öncelikle ve temelde bir işçi kadın çalışmasıdır; ve ikinci olarak, bu kendi içinde ayrı bir çalışma değil, fakat genel sınıf çalışmamızın organik bir parçası, onun özgül bir boyutudur yalnızca.

Türkiye’nin kendini marksist sanan küçük-burjuva demokrat grupları, kadın çalışması denilince farklı sınıf ve tabakalardan genel kadın kitlesine hitap eden demokratik bir çalışma anlarlar genellikle. Proleter sınıf perspektifinden yoksunlukta anlamını bulan halkçı küçük-burjuva ideolojik şekilleniş, kendini kadın sorunu üzerinden de işte böyle gösterir. Tüm halk sınıf ve katmanlarından kadınlara cinsel ezilmişlik ekseninde yöneltilecek bir faaliyet, devrimci kadın çalışmasının esasıdır bu akımlar için. Nitekim kurdukları kadın örgütleri de buna göre olmaktadır, genel kural olarak. Kadın sorunu üzerinden kadın kitlelerine hitap etmek iddiası ile kurulan demokratik kadın dernekleri ya da birlikleri bunun ifadesidir.

Oysa devrimci sınıf partisi olarak komünist partisi için kadın çalışması, öncelikle işçi kadınlara yönelik bir çalışmadır. Komünistler, elbetteki kadın sorununu olduğu kadar kadın çalışmasını da proleter kadından ibaret görmez, onunla sınırlamazlar. Fakat devrimci bir kadın hareketi geliştirebilmenin biricik sağlam alanı ve temelinin de işçi kadınlar olduğunu bir an için bile unutmazlar. Sorunu böyle ele almak, işçi sınıfının genel plandaki devrimci öncü misyonunu kadın sorunu özgül boyutu üzerinden de somutlayabilmenin sağlam bir yolu ve çözümüdür aynı zamanda. Kadın sorununu temelden çarpıtan ve kadın hareketini darlık ve kısırlığa mahkum eden orta sınıf eksenli feminist akımları etkisiz kılmanın en etkili yolu da buradan geçmektedir. Kadının kurtuluşu bayrağı işçi sınıfının elinde, en başta da onun kadın kesiminin elinde olmalıdır. Komünist partisinin kadın çalışması öncelikle bunu hedeflemeli, pratik çalışma ve gelişme içinde bunu güvence altına almaya yönelmelidir.

Öte yandan, biz komünistler için, kendi içinde ayrı, genel sınıf çalışmamızdan soyutlanmış bir işçi kadın çalışması yoktur, olamaz. Bizim işçi kadınlara yönelik çalışmamız, sınıfa yönelik genel çalışmamızın bir parçası, onun özgül ve zenginleştirici bir boyutudur yalnızca. Taşıdığı özgül karakteri hiçbir biçimde gözden kaçıramayız, fakat onu hiçbir biçimde genel sınıf çalışmasından ayrı da düşünemeyiz, ondan koparamayız, ayrı ele alamayız. Genel sınıf çalışmamız, kadın-erkek tüm işçi sınıfının temel ve güncel sorunları, çıkarları ve ihtiyaçları eksenine oturur. Bu şekliyle çalışma sınıfın tümüne yöneliktir, dolayısıyla aynı ölçüde işçi kadınları da kapsamakta, onları etkin kılmayı ve devrimcileştirmeyi hedeflemektedir. Fakat öte yandan bu çalışma, işçi kadının cinsel eşitsizlik ve ezilmişlikten gelen özgül sorunları ile de birleşmek, birleştirilmek durumundadır. Zira sınıfın ortak sorunları ve çıkarlarının ötesinde, işçi kadınların cinsel ezilme ve sömürülme konumudan gelen özgül sorunları ve ihtiyaçları, bununla bağlantılı çıkarları vardır. Sınıf çalışmamız bunları da içermeli, bununla boyutlanmalı ve zenginleşmelidir.

Sınıfın bütününü kesen sorunların yanısıra, işçi sınıfı kadınının cinsel konum ve ezilmişliğinden kaynaklanan sorunları, genel sınıf çalışmamızın özgül bir alanı olarak durmaktadır karşımızda. Kadın olsun erkek olsun, kapitalist toplumda işçi sınıfı genel planda sınıfsal baskı ve kölelik ilişkileri içerisindedir, bir bütün olarak artı-değer sömürüsüne tabidir ve bunun çok yönlü toplumsal sonuçları ile yüzyüzedir. Sınıfsal konum üzerinden yansıyan bu temel toplumsal sorun, kadın ve erkek işçiyi aynı sınıfın mensupları olarak birlikte kapsamaktadır. Ama kadın işçi, yanısıra kadın olmaktan kaynaklanan bir dizi sorun yaşamaktadır. Salt gündelik toplum yaşamında ve kültürel düzeyde değil, ya da yalnızca aile ve ev ilişkileri içinde de değil, fakat aynı şekilde üretim sürecinde, yani dolaysız kapitalist sömürü ilişkileri içerisinde de yaşamaktadır bu sorunları. Kadının işçileşmesi demek, ev köleliğinin sermaye köleliği ile birleşmesi, ilkinin bu ikincisinin özel bir tamamlayıcısına dönüşmesi demektir. Sanılabileceği gibi bu, yalnızca cinsel ezilmenin sınıfsal ezilme ve sömürülme ile birleşmesi demek değildir. Daha da önemlisi, sınıfsal ezilme ve sömürülmenin cinsel konum üzerinden ayrıca katmerleşmesi, yeni boyutlar kazanması da demektir. Cinsel ezilmenin evden fabrikaya, üretim sürecine taşınması, egemen sömürü ilişkileri içinde geniş ve sağlam bir zemine oturması demektir.

Bütün bunlardan çıkan sonucu özetlersek; sınıf içindeki kadın çalışmamız, işçi kadını öncelikle genel sınıf konumu ve sorunları üzerinden, dolayısıyla da sınıfın bütünü üzerinden kucaklamalı; ve ikinci olarak, bunu, onun ezilen cins konumundan kaynaklanan özgül sorunları ile birleştirebilmeli, bu çerçevede onu ayrıca kendi içinde de hedeflemelidir. Bu ikili görev biz komünistler için kopmaz bir bütünlük içindedir. Bunu, işçi kadını öncelikle ve temelde proleter kimliği üzerinden ve bunun bir parçası olarak da kadın proleter kimliği üzerinden kucaklamak olarak da formüle edebiliriz.

Sınıf içinde kadın çalışmasının kapsamı ve hedefleri

Bu sorunu ele alırken, öncelikle iki konuyu, sınıf içinde kadın sorununu ve dolayısıyla işçi kadınların sorunlarını işlemek ile bizzat işçi kadınlara yönelik olarak yürütülecek özgül çalışmayı, birbirinden ayırmamız gerekir.

İlki, sınıfın tümünü hedefler ve onu toplumdaki kadın sorunu konusunda eğitmeyi ve bu sorun üzerinden de harekete geçirmeyi amaçlar. İşçi sınıfına devrimci sınıf bilinci kazandırmak, onu devrimci bir bakış ve ruhla eğitmek, ezilen cins konusunda, yani kadın sorununda da bir eğitimi içermek zorundadır. Bu, bir yandan toplum düzeyinde kadının genel ezilmişliğini ve bunun her türden yansımalarını yeri geldikçe sınıfın gündemine taşımak, öte yandan ise işçi kadınların özgül sorunları ve istemleri konusunda genel işçi kitlesini eğitmek ve pratik yönden duyarlı kılmak demektir. Bu eğitimin, işçi sınıfı içinde de derin kökleri olduğunu bildiğimiz feodal ataerkil ya da burjuva cinsiyetçi düşünce, eğilim ve önyargıları gündelik yaşamın ve mücadelenin her alanında ve evresinde çok yönlü olarak hedeflemesi de gerekir. Siyasal çalışmanın ve sosyal mücadelenin bütünlüğü içinde kadın sorununu gündeme getirip onun özgün ezilmişliğini erkek işçiye kavratmadan, kadın erkek kaynaşmasını sosyal mücadele içerisinde sağlamadan ve özellikle erkek işçiyi bu konuda bir eğitimden geçiremeden, sınıf içinde kadın çalışmasında anlamlı bir mesafe alamayacağımızı da unutmamak gerekir.

Burada işçi kadınların sorunlarına ve istemlerine yönelik çalışmanın doğal olarak ayrı bir önemi vardır. Bu çalışmanın içeriği, kadın sorununu sınıfın ezilen cins kesimi üzerinden özgül yönleriyle somutlamakta ifadesini bulur. Bu da, özgül olarak kadın işçilerin sorunları eksenine otursa da, belki somut planda öncelikle onları hedeflese de, gerçekte, aynı şekilde işçi kitlesinin tümüne yönelik bir çalışma olmak zorundadır. Böyle yürütelebildiği ölçüde amaca uygun olur, sınıfın birliğini pekiştirmeye hizmet eder ve pratikte başarı şansı büyür.

Sınıf içinde kadın çalışmamızın ikinci boyutu, kadın işçilere yönelik çalışmadır. Amaç sınıfsal sorunları üzerinden olduğu kadar ezilen cins konumunun ürünü sorunlar üzerinden de işçi kadın kitlelerini eğitmek ve mücadeleye çekmektir. Bu ise bizi sınıf içindeki kadın çalışmamızın esas alanına ve tayin edici hedefine getirmektedir. Çalışmamızın en asli amacı, işçi kadını devrimcileştirmek, onu genel sınıf hareketi içinde etkin ve inisiyatifli bir güç haline getirebilmektir. Böylece, ezilen cinsin nesnel ve potansiyel konumuyla bu en devrimci kesimini, gerçek sosyal ve politik yaşam içerisinde de etkin kılmak, işçi kadına devrimci bilinç, kimlik ve kişilik kazandırabilmektir.

İşçi kadın ezilen ve sömürülen bir sınıfın cinsel bakımdan da ezilen ve sömürülen bir kesimidir. Bu çifte ezilme ve sömürülme, sınıf mücadelesi alanında çifte potansiyel devrimci enerji kaynağı da demektir. Sınıf mücadelesinin tüm tarihsel deneyimi, özellikle de modern zamanların büyük devrimleri, mücadele içinde bu çifte enerji açığa çıktığında ya da çıkarıldığında, emekçi kadının müthiş bir güç haline geldiğini göstermektedir. Emekçi kadın sosyal mücadelenin dışında olduğu sürece aciz bir varlıktır, mahkum edildiği duruma ve koşullara çaresizce boyun eğer ve tevekkülle katlanır. Ama sosyal mücadeleye katıldığı andan itibaren de, kendi sınıfından erkeklere göre çok daha enerjik, atılgan ve yiğittir, çok daha kararlı, çok daha fedakardır. Tüm mücadele deneyimleri bunun gerçekliğini bütün açıklığı ile göstermektedir ve gerçeğin bu yönü, komünist partisinin etkin bir işçi ve emekçi kadın çalışmasına yönelmesinin genel devrimci amaçlar açısından taşıdığı olağanüstü önemi ortaya koyar. İşçi kadının devrimcileştirilmesi ve etkin kılınması devrimci işçi hareketini güçlendirip zenginleştirmekle kalmaz, böylece güçlü bir devrim ordusunun hazırlanmasına da hizmet eder.

Sınıf içindeki kadın çalışmamız işçi kadınların bilincini, inisiyatifini, örgütlenme yeteneğini, insani ve devrimci özgüvenini sistemli çabalarla geliştirmek amacına yönelmelidir. Biz devrim yapmak isteyen bir siyasal partiyiz, bunun için sınıfın ve emekçilerin mücadele enerjisini açığa çıkarmaya, onları devrim mücadelesinin etkin öğeleri haline getirmeye çalışırız. Bu çerçevede işçi ve emekçi kadının sınıfsal enerjisinin olduğu kadar, tam da ezilen cins olmaktan kaynaklanan enerjisinin de açığa çıkarılması ve en iyi bir şekilde değerlendirilmesi, doğal olarak bizim temel önemde bir kaygımız ve amacımız olmalıdır.

Emekçi kadının enerjisini etkin bir şekilde açığa çıkarmak demek, onun ezilen cins olmaktan çıkış sürecini de başlatmak demektir. Mücadele eden kadına kimse kolay kolay boyun eğdiremez; ne fabrikada patronu, ne evde kocası ya da bekarsa babası, ne de toplum ve devlet düzeni içinde herhangi bir başka kurum ya da kuvvet... Kadını siyasal yaşamın ve devrimci mücadelenin içine çekebilmek, kadın meselesini, ifadeyi kendi sınırları içinde doğru anlamak kaydıyla, yarı yarıya çözmek demektir. Dolayısıyla kadın sorununu çözmenin bir yönü de, kadının devrimci enerjisini açığa çıkarmak, onu etkin bir şekilde siyasal yaşamın içine çekebilmek olmalıdır.

Sınıf içinde kadın çalışmamız, belki tekrar olacak ama yaygın yanlış kavrayışlar düşünüldüğünde bu gereklidir de, hiçbir biçimde kadının özgül istem ve ihtiyaçları sınırları içinde düşünülemez. İşçi kadın üzerinde yoğunlaşacak bir çalışma, onu temelde sınıf kimliği, dolayısıyla da buna dayalı sorunları, ihtiyaçları ve istemleri üzerinden hedeflemelidir. Ancak bu temel üzerinde ve onun bir parçası olarak, elbetteki işçi kadının ezilen cins olmaktan kaynaklı sorunları ve istemleri ile de birleşmelidir. Bir başka ifadeyle, işçi sınıfının genel sorunları ekseninde yürüyen çalışmamız, işçi kadınlara özgü sorunlara dayalı bir çalışmayı da içermek durumundadır. Kadın işçinin cinsel konum, durum ve kimliği ile bağlantılı olan bu sorunlar iktisadi, sosyal ve kültürel boyutlar içeren çok yönlü sorunlardır. Sanılabileceği gibi salt fabrika yaşamıyla, ya da kapitalist ile işçi arasındaki dar ilişkiler alanı ile de sınırlı değildir. Bu alanda elbette kadın işçinin ezilen cins konumu üzerinden karşı karşıya kaldığı bir dizi sorun vardır. Gündelik sınıf çalışması bu sorunları gereğince gözetmek ve içermek durumundadır. Fakat sınıf ezilen cins kesimine yönelik bir çalışma, kadının üretim sürecinin ötesinde ve toplumsal boyuttaki sorunlarını da içermek durumundadır. Sınıf eksenli bir çalışma içerisinde olduğumuza göre, bizim için bugün en öncelikli sorun, bu özgül çalışmayı sınıf çalışmamız içerisinde somutlayıp geliştirebilmektir.

İşçi kadınının özgül sorunlarının işlenmesine yönelik çalışma elbette öncelikle işçi kadın kitlesini hedef alacaktır. Fakat bu hiçbir biçimde sınıf içindeki kadın çalışmasının hedef kitlesinin salt kadın işçiler olacağı anlamına gelmez, gelmemelidir. Tam tersine, bu çalışma kadın-erkek tüm işçileri birlikte hedeflemeli, sınıf kitlesi kadın sorunu konusunda olduğu kadar işçi kadının özgül sorunları konusunda da bir bütün olarak bilinçlendirilmeli, duyarlı hale getirilmeli, harekete geçirilebilmelidir. Sınıfa devrimci bilinç taşımanın temel bir boyutunun da, ki özel öneminden dolayı bunu de tekrarlamış oluyorum, işçi kitlesini genel olarak kadının ezilmişliği ve özel olarak da işçi kadının özgül ezilmişliği konusunda eğitmek, duyarlı hale getirmek ve harekete geçirmek olduğunu hep akılda tutmalıyız.

(Devam edecek…)

(www. tkip.org sitesinden alınmıştır...
Metinin devamı gelecek sayımızda yer alacak...)