14 Eylül 2007 Sayı: 2007/36(36)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı taban örgütlülüğüne dayalı
militan mücadeleye hazırlanmalıdır!
  Abdullah Gül’ün Kürt illeri gezisi üzerine...
Kürt halkına yönelik saldırılar yoğunlaşıyor…
İlerici-devrimci sendika ve kurumlardan tersane işçilerine destek çağrısı:
Tersane işçileri GİSBİR’e yürüdü...
İş cinayetlerine karşı
tek seçenek mücadele!
  DİSK yeniden “Budak”lanıyor!
  Petrol-İş Genel Kurulu...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Liberal sol için bir pusula ya da islami
demokratik faşizmin işçi sınıfı ile imtihanı/III /
Yüksel Akkaya
  Tersane havzasında mücadelenin ve örgütlenmenin imkanları üzerine
  Termik santral ölüm demektir!
  İstanbul Kent Sempozyumu sekreterlerinden Mücella Yapıcı ile konuştuk...
  Siyonist haydutlar Suriye’yi taciz ediyor!
  Dünyadan...
  Jose Maria Sison’la dayanışmayı yükseltelim!
  Bültenlerden..
  Kadını mahrem ve namahrem kılanlar
heykeldeki çıplaklıktan elbette utanacaktır!
  Ruhi Su: Ezilenlerin gür sesi
  Musa Anter’i ölümünün 15. yılında saygıyla anıyoruz...
  İşgal altındaki topraklarda
kadın olmak!..
  Gülsuyu’nda coşkulu festival!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gülsuyu’nda coşkulu festival!

“Yozlaşmaya, yıkımlara, yoksulluğa karşı mahallemize sahip çıkıyoruz!” şiarıyla örgütlenen ve üç gün süren Gülsuyu Festivali kapsamında ilk olarak 7 Eylül akşamı coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirildi. Gülsuyu halkı yıkım saldırılarına ve yozlaşmaya karşı mücadeleyi büyüteceğini haykırdı! Gülensu son duraklardan Nurettin Sözen Parkı’na düzenlenen yürüyüşe yaklaşık 150 kişi katıldı. Yürüyüş boyunca “Yoksulluğa geçit vermeyeceğiz!”,“Yıkımlara geçit vermeyeceğiz!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” ve “Yozlaşmaya karşı gücümüz birliğimizdir!” sloganları atıldı.

Parkta devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler için saygı duruşunun ardından İstanbul’da gerçekleşen yıkımlarla ile ilgili 15 dakikalık bir sinevizyon gösterimi yapıldı.

Sinevizyonu festival açılış konuşması izledi. Mahalledeki yoksulluk ve yozlaşmaya değinilerek, örgütlü mücadele çağrısı yapıldı. Ayrıca kentsel dönüşüm projesi tehdidi altındaki mahallelerde yıkımlara geçit verilmeyeceği, kentsel dönüşüm projesinin bir rant projesi olduğu vurgulandı. Bu tehdidin Gülsuyu için de geçerli olduğu belirtilerek mücadele çağrısı yapıldı.

Konuşmanın ardından Tiyatro Simurg tek kişilik bir oyun sergiledi. Ardından Grup Diyar’ın söylediği türkü ve marşlarla halaylar çekildi. Gülensu Mahallesi muhtarı Sabri Şakar’ın kısa konuşmasının ardından Domane Dersim sahneye çıktı. Söylediği türkü ve marşlar kitle tarafından coşkuyla dinlendi. Sokak tiyatrocusu Fatih Kolçak “Masallar Diyarı İmparatorluğu” isimli bir kukla oyununu sergiledi. Son olarak sahneye Grup Fırtına çıktı. Gündoğdu Marşı hep birlikte söylendi.

İlk günkü etkinliklere 400’ü aşkın kişi katıldı. Festivali örgütleyen kurumlar alanda standları ile yer aldılar.

İkinci gün...

Festivalin ikinci günü bini aşkın işçi ve emekçi yıkımlara, yozlaşmaya ve yoksulluğa karşı mahallerine sahip çıkacaklarını haykırdı.

İkinci gün, “Yıkımlar ve barınma hakkı” konulu panelle başladı. Konuşmacılar yıkım sorununun sadece Gülsuyu Mahallesi’nin değil diğer emekçi semtlerini de kesen bir sorun olduğunu, “Kentsel Dönüşüm Projesi” adı altında tüm gecekondu mahallerini yıkım tehlikesinin beklediğini söylediler. Yıkımlara karşı diğer emekçi semtleri ile birlikte ortak bir mücadele verilmeden ve yerellerde yıkımlara karşı örgütlülükler oluşturulmadan bu saldırının durdurulamayacağını vurguladılar.

Panelin ardından konser alanına geçildi ve müzik gruplarının programı başladı.

Sahneye ilk olarak çıkan Kısmet Yıldız’ın söylediği Kürtçe türküler eşliğinde coşkulu halaylar çekildi. Daha sonra bir kukla gösterimi gerçekleştirildi. Babil Halk Sahnesi’nin kısa tiyatro oyununun ardından Grup Yorum sahneye çıktı. Grup Yorum türkü ve marşlarla coşkuyu bir kat daha artırdı. Ardından sahneye çıkan Birol Topaloğlu’nun söylediği Lazca türküler ve çekilen horonlarla festivalin ikinci günü coşkuyla son buldu.

Üçüncü gün...

Festivalin son günü “Yozlaşmaya karşı çözüm yolları” konulu panelle başladı. Yapılan konuşmalarda emekçi semtlerde devletin sistematik bir şekilde yozlaştırma politikaları uyguladığı, devrimci ve muhalif kimliğin bu saldırılarla kırılmaya çalışıldığı vurgulandı. Yozlaşmaya karşı mücadelenin başarısı için örgütlenme çağrısı yapıldı.

Panelin ardından Tiyatro Simurg Küba Devrimi’ni anlatan bir oyun oynadı.

Tiyatronun ardından ‘Mahallemizde yaşanan sorunlar’ başlıklı halk toplantısı gerçekleştirildi. Son dönemde mahallede yaşanan polis terörünün gündeme getirildiği toplantıda yapılan konuşmalarda, şiddet kullanılarak mahalle halkının sindirilmeye çalışıldığı, en temel haklarının gaspedildiği vurgulandı. Mahalle halkı da söz alarak mahallede yaşanan sorunlara ilişkin düşüncelerini dile getirerek çeşitli tartışmalar yaptılar.

Festival Grup Çinko, Grup Toroslar’a Yolculuk, Gülnaz Oğuz, Soner Soyer ve Hasan Sağlam’ın söylediği türküler ve çekilen halaylarla sona erdi.

Kızıl Bayrak/Maltepe


“Erdal çala kalem idam edildi!”

12 Eylül faşist askeri darbe döneminde idam edilen Erdal Eren’in idam kararını Yargıtay 3. Dairesi iki kez bozmuş, ancak Erdal Eren buna rağmen idam edilmişti. O dönemde Yargıtay 3. Dairesi üyesi olan emekli hakim albay Ahmet Turan darbeden yıllar sonra Vatan gazetesine çeşitli açıklamalarda bulundu.

İşte hakim Ahmet Turan’ın yaptığı açıklamalardan bazı pasajlar:

“Erdal Eren davası 12 Eylül’den önce başlamıştı ama sıkıyönetim ilan edildiği için sıkıyönetim mahkemeleri vardı. Erdal Eren, sıkıyönetim mahkemesinde yargılanıyordu. Mahkeme, Erdal Eren’i inzibat eri Zekeriya Önge’yi bilerek, kasten, taammüden öldürdü diye idama mahkum etti. Avukatlar kararı temyiz etti ve dosya bize geldi. Ben raportör olarak atandım. Dosyayı inceledim ve diğer üyelere anlattım.

Erdal Eren’in eri kasten, bilerek öldürdüğü noktasında bir delil yoktu ve 15 Temmuz 1980’de kararı 2 muhalif oya karşı 3 oyla bozduk. Bozma kararımız üzerine dosya tekrar sıkı yönetim mahkemesine gitti. Yeniden yargıladılar Erdal Eren’i... Tekrar idama mahkum edildi. Temyiz edildiği için tekrar bize geldi. Yaptığımız inceleme sonunda 28 Ekim 1980’de kararı tekrar bozduk. Askeri Yargıtay Başsavcılığı kararı ‘onayın’ diye bize göndermişti ama biz kararı yine yetersiz bulduk.”

“Kararı 2’nci kez bozunca yasaya göre Başsavcılık kendi tebliğnamesine aykırı karar çıkınca itiraz hakkı olduğu için itiraz etti ve dosya Daireler Kurulu’na gitti. 15 kişilik heyette 2 muhalif üyenin oyuna karşı 13 üyeyle kararı onadılar. Hakkı Erkan ve Erdoğan Başhekim adlı üyeler bu karara muhalifti. Çünkü Erdal Eren asılmasın, en azından Ceza Kanunu’ndaki 59’uncu takdiri tahrir sebebi yani kendi takdirini kullanarak idam cezasına müebbete çevrilmesini istediler. Ama olmadı.”

“Ben idam kararına karşı çıktım. Çünkü Erdal Eren ifadesinde diyor ki; ‘İnzibat askerleri üzerime doğru gelirken panikledim ve ateş ettim. Askerlerin hepsi benim hedef menzilim içindeydi. Yedek şarjörüm, tabancamda daha 5 tane mermi vardı. Eğer öldürme kastıyla hareket etmiş olsaydım bunların hepsini kullanırdım. Askerler üzerime gelince ben gelişi güzel ateş ettim’ diyor. Burada çok hassas bir nokta var; Vurulan erin cesedinden çıkarılan mermi çekirdeği ile sanığın tabancasından çıkan mermi çekirdeklerinin doğru dürüst mukayesesi yapılmadı. Olay yerinde iki tabancaya ait boş kovanlar bulunuyor ama onların Adli Tıp’a gönderilip mukayesesi yapılmadı. Eri vuran kurşun yüzde 100 Erdal’ın tabancasından çıktı diye bir şey yok dosyada. Çünkü incelenmemiş.”

“Erdal Eren’in yaşı tutmuyordu, 18 yaşında değildi. Röntgen çektirip kemik kalınlıklarına göre bir rapor hazırladılar ve 18 yaşında dediler. Onun inandırıcı olduğunu sanmıyorum. Adli Tıp’ta adam röntgeni çekiyor ve yaşı 18 diyor. Tarafsız mıdır? Nereden bileceğim o ortamda.”

Söyleşinin bundan sonraki kısmında emekli hakim, o dönemde kendisinin 17 hakimle birlikte görevden ayrıldığını belirtiyor. Erdal Eren’in idamının bunun tek nedeni olmadığını, açık bir biçimde hiçbir emir verilmese bile, hakimlik görevini bağımsız yürütemeyeceğini anlamasının ayrılmasına neden olduğunu belirtiyor. Erdal’ın çala kalem idam edildiğini, aslında suçlu olmadığını düşündüğünü de ekliyor. Belki ‘Evren incelese kurtulurdu’ diye de boş bir inancı var. Ama belli ki Evren’in “Bir sağdan bir soldan astık… İki tarafa da mesafeli olduğumuz anlaşılsın diye…” sözlerini duymamıştır…