14 Eylül 2007 Sayı: 2007/36(36)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı taban örgütlülüğüne dayalı
militan mücadeleye hazırlanmalıdır!
  Abdullah Gül’ün Kürt illeri gezisi üzerine...
Kürt halkına yönelik saldırılar yoğunlaşıyor…
İlerici-devrimci sendika ve kurumlardan tersane işçilerine destek çağrısı:
Tersane işçileri GİSBİR’e yürüdü...
İş cinayetlerine karşı
tek seçenek mücadele!
  DİSK yeniden “Budak”lanıyor!
  Petrol-İş Genel Kurulu...
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Liberal sol için bir pusula ya da islami
demokratik faşizmin işçi sınıfı ile imtihanı/III /
Yüksel Akkaya
  Tersane havzasında mücadelenin ve örgütlenmenin imkanları üzerine
  Termik santral ölüm demektir!
  İstanbul Kent Sempozyumu sekreterlerinden Mücella Yapıcı ile konuştuk...
  Siyonist haydutlar Suriye’yi taciz ediyor!
  Dünyadan...
  Jose Maria Sison’la dayanışmayı yükseltelim!
  Bültenlerden..
  Kadını mahrem ve namahrem kılanlar
heykeldeki çıplaklıktan elbette utanacaktır!
  Ruhi Su: Ezilenlerin gür sesi
  Musa Anter’i ölümünün 15. yılında saygıyla anıyoruz...
  İşgal altındaki topraklarda
kadın olmak!..
  Gülsuyu’nda coşkulu festival!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Siyonist haydutlar Suriye’yi taciz ediyor!

Ankara’daki işbirlikçiler ırkçı-siyonistlerin suç ortağı!

ABD emperyalizmi ile batılı müttefiklerinin sağladığı “özel himaye”den güç alan siyonist İsrail, yasa ve kural tanımaz saldırılarını sürdürüyor. Son günlerde işgal altındaki Filistin topraklarında katliamları yoğunlaştıran İsrail ordusu, savaş uçaklarıyla Suriye hava sahasını ihlal ederek, bir kez daha kışkırtıcı saldırgan yüzünü dünyaya gösterdi.

5 Eylül’de gece yarısından sonra, İsrail savaş uçaklarının Suriye hava sahasını ihlal ettiğini duyuran Suriye resmi haber ajansı SANA, uçakların bazı hedefleri bombaladığını bildirdi.

Olayla ilgili SANA’ya konuşan bir ordu sözcüsü, “Düşman İsrail’in uçakları, Suriye hava sahasına Akdeniz tarafından girip ses duvarını aşarak kuzeye yöneldi. Hava kuvvetlerimiz, yerleşim olmayan bölgelere cephanelik bırakan İsrail uçaklarını geri püskürtüp hava sahasını terke zorladı. İnsani veya maddi kayıp yaşanmadı. Ama düşman İsrail hükümetini bu saldırgan davranışına karşı uyarıyoruz.” dedi.

İsrail ordusu savaş uçaklarını, geçen yılın Haziran ayında da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın yazlık konutuna yakın bölgede uçurmuş, Suriye ordusunun ateşle karşılık vermesi üzerine bölgeyi terketmişti.

Siyonist İsrail’in bu küstahça saldırganlığı, Türkiye hava sahasını kullanarak gerçekleştirdiğine dair güçlü kanıtlar bulunuyor. Suriye yönetimi, İsrail savaş uçaklarının Türkiye sınırı yakınlarındaki yerleşim olmayan bölgeye bomba bıraktığını duyururken, İsrail’de yayınlanan Haaretz gazetesi de olayın Türkiye sınırında meydana geldiğini yazdı. Saldırının olduğu gece savaş uçaklarının kullandığı iki boş “harici yakıt tankı”nın Gaziantep ve Hatay’da, Suriye sınırına yakın bölgelerde bulunması ise, İsrail’le suç ortaklığı yapıldığı şüphelerini daha da arttırdı.

Uzmanlar, yakıt tanklarının ancak jetlerin kaçarken kurtulmak ya da kıvrak hareket edebilmek için attığı bir parça olabileceğini vurguladı. İsrail ordusunun keşif amaçlı olarak F-16, hem keşif hem de bombardıman amaçlı olarak ise F-15 kullandığını ve buraya kadar uçmak için İsrail uçaklarının harici yakıt tankı kullanması gerektiğini hatırlattı. Bu durum, Suriye sınırına yakın bölgelerde bırakılan harici yakıt tanklarının İsrail savaş uçakları tarafından bırakıldığı şüphesini pekiştiriyor.

Öte yandan Türk Dışişleri’nin, bombalama iddiaları henüz doğrulanmamışken, “kaygılıyız” mesajı yayınlaması da, İsrail saldırganlığının Ankara’daki siyonizm işbirlikçilerinin bilgisi dahilinde olduğunu ortaya koyuyor.

Uçuş eğitimlerini Türkiye hava sahasında gerçekleştiren İsrailli pilotların, kimi zaman Suriye, Irak veya İran sınırı yakınlarında istihbarat amaçlı uçuşlar yaptığı bilinmektedir. Suriye’nin Rusya’dan aldığı füze kalkanını kısa süre önce Türkiye’ye yakın bir bölgeye kurmuş olması, uydu görüntülerinin ise üsle ilgili bilgi almak için yeterli olmaması, siyonistlerin Türkiye üzerinden istihbarat toplama ihtiyacını arttırmıştır. Bu da, Suriye hava sahasını ihlal eden İsrail savaş uçaklarının Türkiye hava sahasını kullandığını gösteren bir başka kanıt. Hatta, Suriye’yi bombalayan İsrail savaş uçaklarının Türkiye havaalanlarından kalkmış olabileceği yönünde güçlü bir kanı da oluşmuş bulunuyor.

Kısa süre önce işgal altındaki Golan Tepeleri’nde askeri tatbikat yaparak kışkırtmalarına başlayan İsrail, savaş uçaklarıyla Suriye’nin hava sahasını ihlal ederek bu küstahlığa yeni bir boyut katmıştır.

“Büyük İsrail” hayalleri kuran siyonistlerin bu derece küstahlaşması şaşırtıcı değil. Zira onlar, bu fütursuz hedeflerine ulaşabilmek için her türlü insanlık dışı yolu deneyebileceklerini yıllardır kanıtlamaktadırlar. Ankara’daki işbirlikçilerin ırkçı-siyonistlerin bu utanç verici suçlarına ortak olmak için gösterdiği çaba ise emperyalizme uşaklığın bir kez daha tescili anlamına gelmektedir.


Gerici hesaplaşmaların pençesindeki ülke: Pakistan!

Askeri darbeler diyarı Pakistan’ın son diktatörü Pervez Müşerref, çok yönlü baskılara göğüs gererek koltuğunu korumaya çalışıyor. Gerici hesaplaşmaların giderek derinleştiği, kimi zaman kanlı boğazlaşmalar görünümüne büründüğü bu çatışmalı ortamda, diktatörün silah zoruyla gaspettiği koltuğunu koruması kolay görünmüyor.

ABD emperyalizmi, Afganistan sınırına yakın bölgelerin Taliban güçlerinin üssü olduğu, Usame Bin Ladin’in de burada saklandığı gerekçesiyle Pakistan’ı her an bombalayabileceği tehditlerini savuruyor. Giderek güçlenen şeriatçı güçlerin ordu içinde bile kayda değer bir etkileri olduğu, bu gücün diktatör Müşerref üzerinde ciddi bir baskı unsuruna dönüştüğü kanısı giderek güçleniyor. Pakistan’ın bazı bölgelerinde yerel çapta hala “iktidar”ı elde tutan güçlü aşiretler ise kimi zaman merkezi iktidarla karşı karşıya gelmeyi göze alabiliyor.

Bunların yanı sıra, ittifak halindeki düzen içi muhalefetin en büyük partisinin lideri olan devrik başbakan Nevaz Şerif, seçimlerin yaklaşmasıyla, son yıllarda ikamet ettiği Londra’dan Pakistan’a dönmeye karar verdi. Hükümetinin darbeyle saf dışı edilmesinin ardından vergi kaçırma ve vatana ihanet suçlamalarından müebbet hapis cezasına çarptırılan Nevaz Şerif’in, diktatör Müşerref’le pazarlık yaparak, cezayı çekmek yerine ülkeden ayrılmayı seçtiğini, buna karşılık 10 yıl boyunca, Pakistan’a ve siyasete dönmeyeceği yolunda taahhüt verdiği söyleniyor. Nitekim müebbet cezasına çarptırıldığı halde serbest bırakılan Nevaz Şerif, Suudi Arabistan’a “gönüllü” sürgüne gitmişti.

Pakistan’a dönmek için artık koşulların uygun olduğunu hesaplayan Şerif’in yanıldığı ortaya çıktı. Pervez Müşerref’in başkanlıktan çekilmesini isteyen düzen içi muhalefetin liderliğine soyunan devrik başbakanın bu yöndeki ilk girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Başkent İslamabad havaalanında kolluk kuvvetleri tarafından karşılanan Nevaz Şerif, Pakistan’da üç saat kaldıktan sonra yeniden Suudi Arabistan’a gönderildi. Oysa diktatör Müşerref’le çatışan Pakistan Yüksek Mahkemesi, geçen ay aldığı bir kararla, Şerif’in ülkeye dönmesi önünde engel olmadığına hükmetmişti.

Zengin bir burjuva aileden gelen 60 yaşındaki Nevaz Şerif, askeri diktatör Ziya ül Hak yönetimi sırasında bakanlık yaparak siyasete adım atmıştı. ‘97’de başbakan olduktan iki yıl sonra, ‘99’da Müşerref’in başını çektiği askeri bir darbeyle siyaset arenasından atılmıştı.

Nevaz Şerif’in Pakistan’a dönerek başlattığı atağı savuşturan diktatör Müşerref, babası Ziya ül Hak tarafından idam edilen Benazir Butto ile ittifak kurmaya çalışıyor. Benazir Butto, halen Genelkurmay Başkanı olan Pervez Müşerref’in üniformadan feragat edip “sivil” kılığa bürünmesini talep ediyor. Görünen o ki, diktatör Müşerref, koltuğunu kaybetmemek için Butto’nun talebini kabul edecek. Babası askeri diktatörlük kurbanı olan Butto’nun bir askeri diktatör ile işbirliği yapması ve sivil kılığa bürünmesini talep etmesi ise burjuva siyaset anlayışındaki tutarsızlığının kaba bir örneğidir.

İslamabad’da gerici hesaplaşmalar devam ederken, “Pakistan’ı taş devrine çeviririz” tehditleri savuran Washington’daki savaş kundakçıları, “bütün taraflar”la görüşmelerin devam ettiğini ilan ediyor.

Pakistan’dan yansıyan bilgilere göre, ne geçen yıl özelleştirme karşıtı kitlesel militan eylemler yapan işçi sınıfından, ne de diğer emekçi kesimlerden kayda değer bir ses çıkıyor. Aynı durum ‘60-70’li yıllarda güçlü olan bu ülkenin sol akımları için de geçerli. Oysa Pakistan işçi ve emekçileri ile ilerici-devrimci güçleri sınıflar çatışmasında bir taraf olarak yerini almadan bu ülkenin gericiliğin pençesinden kurtulması mümkün değildir.


 

Filistin’in etrafındaki gerici abluka daraltılıyor!

Kuşatmayı yarmak için anti-emperyalist/anti-siyonist direniş!

İsrail ordusunun 40 yıldır devam eden vahşi işgaline karşı inatçı direnişiyle anılan Filistin, artık farklı sorunlar üzerinden gündeme geliyor. Bu rahatsız edici değişikliğin bir nedeni, kuşkusuz ki, siyonizm destekçisi medya tekellerinin gerçekleri çarpıtmadaki pervasızlığıdır. Fakat asıl sorun El Fetih-Hamas çatışmasının derinleşmesi, Gazze ile Batı Şeria’nın fiilen ayrılması ve bu uğursuz ayrışmadan sonra Filistin yönetimi başkanı Mahmut Abbas ve ekibinin emperyalist-siyonist güçlerle yakın ilişkiler kurmasıdır.

Filistin’de bu uğursuz gelişmeler peşpeşe yaşanırken, İsrail ordusunun kural tanımaz saldırı ve katliamları sürüyor. İsrail savaş makinesinin sadece Gazze’yi hedef alan son saldırısında 10 Filistinli katledildi.

Emperyalist-siyonist güçler, El Fetih-Hamas şahsında parçalanmayı sağladıktan sonra, Filistin’e yönelik birbirini tamamlayan iki farklı taktik izlemeye başladılar. Tam bir aymazlık içinde bulunan Mahmut Abbas ile ekibi, ABD-İsrail taktiklerinin işlerine yarayacağını varsayarak onlara umut bağlamış durumdalar.

Siyonistlerin başı Ehud Olmert’le görüşmeleri sürdüren Mahmut Abbas, yakında savaş çetesinin şefi Bush’un da huzuruna çıkacak. Filistin halkının en azılı düşmanlarından medet uman Abbas ve ekibi, Washington’a giderek “iki devletli çözüm” yönünde ilerleme sağlama hayalleri kuruyor. Filistin halkının tüm temel taleplerini bir yana bırakarak “çözüm”e ulaşabileceğini sanan Abbas ekibi, halkın davasına giderek yabancılaşıyor.

Hamas’ın hükümeti kurmasından sonra emperyalist-siyonist güçlerle işbirliği yaparak parçalanmaya hizmet eden Mahmut Abbas’la ekibi, oynadıkları gerici uğursuz role rağmen, parçalanmanın sorumluluğunu Hamas’a yüklemeye çalışıyor. Oysa Abbas’ın sergilediği duruş, fiili parçalanmaya farklı boyutlar katabilecek cinstendir. Bu yönde attığı son adım, seçim yasasında değişiklik yapıp Hamas’ın seçimlere katılmasını engellemek oldu. Yeni düzenleme, “seçimlere katılmak isteyenlerin Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) bağlı olmalarını ve FKÖ’nün genel kararlarına uymalarını” öngörüyor.

Bilindiği gibi Hamas FKÖ’ye bağlı bir parti değil. Bundan dolayı seçim yasalarında yapılan bu gerici düzenleme, Filistin’deki parçalanmayı daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacak.

Üç aydan beri Gazze Şeridi’nde yönetimi elde tutan Hamas ise, polisiye önlemlerle denetimi ayakta tutmaya çalışıyor. Gazze’de yönetimi ele geçirdiği zaman halkı siyonist işgale karşı direniş saflarında birleştireceğine, daha ilk günlerde şeriat yönetiminden söz etmeye başlayan Hamas, halkın birliğini sağlamaktan başka öncelikleri olduğunu ortaya koymuştu.

Filistin’in parçalanmasından fazlasıyla memnun olan emperyalist/siyonist güçler, Batı Şeria’daki Mahmut Abbas’a destek verirken, Hamas yönetimindeki Gazze Şeridi’ni kuşatma altına alarak boğmaya çalışıyor. Nitekim Gazze Şeridi’nde yaşayan 1.5 milyon Filistinli’nin toplu cezalandırılmasını sağlayan ABD-İsrail ikilisinin vahşi kuşatması, Hamas üzerinde belli bir basınç yaratmaya başladı.

Hamas’a karşı ilk kitlesel tepkiler, Cuma namazlarının toplu kılınarak Hamas karşıtı gösteriye dönüştürülmesiyle başladı. Binlerce kişinin bu namaz seremonilerine katılmasından rahatsız olan Hamas yönetimi, Cuma günleri açık havada toplu namaz kılmayı yasakladı. Hamas yönetimi bir süre önce izinsiz gösterileri de yasaklamıştı. Yasağa uymayan El Fetih taraftarlarının gerçekleştirdiği bu pasif eylem biçimi üçüncü haftasında Hamas’a bağlı güçlerin saldırısına uğradı. Göstericilere sopalarla saldıran Hamas güçlerinin göz yaşartıcı gaz da kullandığı belirtildi. Olaylarda çok sayıda gösterici yaralanırken, saldırıya karşı direnenlerden 75 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Bu arada saldırıyı görüntülemek isteyen basın mensuplarının da saldırıdan nasibini alması üzerine, Hamas yönetimi sert eleştirilere maruz kaldı.

Gazze’deki olaylar, Hamas-El Fetih arası çatışmaların farklı görünümler altında devam ettiğini gösteriyor. Bu ise direnişi kemiren iç çatışma belasının olduğu yerde durması anlamına geliyor. Filistin’de verili durumda devrimci güçlerin zayıf, etkili güçlerin ise gerici olması, bu direnişçi halkın temel açmazıdır.

Filistin halkı etrafında örülen uğursuz kuşatmayı parçalamak, hem emperyalist-siyonist güçlere karşı direnmeyi, hem de dar grup çıkarını aşıp, bu direnişçi halkı ortak dava etrafında birleştirmeyi zorunlu kılıyor. Bunu ise, ancak tutarlı anti-emperyalist/anti-siyonist çizgisi olan direnişçi devrimci akımlar başarabilir.



Ortadoğu’dan...


24 Iraklı’nın katledilmesine kınama!

Irak’ta Amerikan askerlerinin ev baskınları sırasında 24 Iraklı sivilin öldüğü Hadisa katliamı ile ilgili davada yargılanan bazı askerlerin cezaları belli oldu. 1 tümgeneral ve 2 albaya “kınama” cezası verildi.

19 Kasım 2005’te bir Amerikan deniz piyadesinin ölmesinden sonra ABD askerleri sivillere saldırmış ve katliam yapmışlardı. Hadisa kasabasında ev ev baskınlar düzenleyerek, aralarında çok sayıda çocuk ve kadının bulunduğu 24 kişiyi katletmişlerdi.


BBC anketi: “ABD Irak’tan defol!”

BBC 22 ülkeden 23 bin kişiyi kapsayan büyük bir anket yaptı. Anket sonucunda dünya nüfusunun % 67’sinin ABD komutasındaki askeri gücün bir yıl içerisinde Irak’tan çekilmesini istediği ortaya çıktı. Güvenlik şartları olgunlaşana kadar Irak’taki konumlanışın sürdürülmesi gerektiğini düşünenlerin oranı ise %23.

Ankete katılanların %49’u ABD’nin Irak’ta sürekli olarak asker bulundurmak niyetinde olduğunu düşünüyor. %36’sı ise Irak’ın istikrar kazanması ile beraber ABD’nin çekileceğine inanıyor. Ankete Türkiye’den katılanlar ın %64’ü ABD’nin Irak’tan derhal çekilmesi gerektiğini savunuyor.


Irak’ta katil uçaklar!

ABD emperyalizmi işgale karşı yükselen protestolar karşısında çeşitli önlemler almaya çalışıyor. Bunlardan birisi de asker kaybetmeden Iraklıları bombalayacak silahlar üretmek. ABD’nin bu amaçla ürettiği silahlı insansız uçakla 2 kişi öldürüldü. Amerikan ordusu 2 kişinin yola bomba yerleştirmeye çalıştığı iddiasını öne sürerek insansız uçak silahını kullandı. Gerçekleşen operasyon ABD ordusu tarafından “tarihi uçuş” olarak tanımlandı!


Kerkük referandumu 2008’e kaldı!

Irak parlamentosu Kerkük referandumunu 2008 yılına erteledi. Gerekçe olarak, merkezi hükümet ile bölgeler arasındaki siyasi anlaşmalar gösterildi. Referandumu öngören madde 140. Madde olarak geçiyor. Irak Anayasası’nın çoğu maddesi yeniden düzenlenmediği ve yeni anayasa Irak genelinde halkın oyuna sunulmadığı için bu maddenin oylanmasının yapılamayacağı söyleniyor. Bu gerekçelerle Irak parlamentosu referandumu 2008’in Mayıs ayında gerçekleştirmeye karar verdi.