11 Haziran 2005
Sayı: 2005/23 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşak takımı Bush’un huzuruna çıktı
  TÜSİAD uşaklık politikasında “pürüz”
istemiyor
  Faşist saldırılar yoğunlaşıyor
  İstanbul Üniversitesi’nde faşist
saldırılar sürüyor
  SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından
  DİSK uyuşturucuya karşı mücadele
ederek uyuşturacak!
  Asgari ücret yüksekmiş!
  Eğitim-Sen eylemlerinden
  SES eylemlerinden
  Seydişehir işçisi sesini duyurmak
için yol kesti
  GİMAS grevi üzerine
  Özelleştirme saldırısına karşı
ortak eylem
   Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/3
(Orta sayfa)
  Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki atama tartışmaları
  Kaçırarak, tehdit ederek yıldırmayı
başaramayacaklar!
  İnsanı aletin egemenliğinden işçi
sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

  Halk ayaklanmasının yeni bir örneği: Bolivya

  Mesa’nın istifa ettiği gün
  Filistin seçimleri ertelendi
  Onbinlerce Kürt Suriye yönetimini hedef aldı
  Fransa’da sosyal yıkım saldırıları sürüyor
  “Koma Komalên Kürdistan” üzerine
  Bültenlerden/KEB
  Bültenlerden/İMES
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İnsanı aletin egemenliğinden işçi sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

Kapitalizmin gelişim sürecine paralel olarak işçi, makineyi kullanan/yönlendiren konumunu yitirip, onun bir uzantısı/tamamlayıcısı haline gelmiştir. Artık makinenin çalışma temposunu ayarlayan işçi ortadan kalkmış, onun yerini tüm enerjisini makinenin hızına yetişmek için harcayan işçi almıştır. “... El zanaatları ile manüfaktürde, işçi aleti kullanırdı, oysa fabrikada, şimdi, makine, işçiyi kullanmaktadır. Orada, emek aracının hareketi işçiden geliyordu, burada ise makinenin hareketlerini izlemek zorunda olan odur...” (Karl Marx, Kapital, cilt I., s.405, Sol Yayınları)

Burada işçi, kendi emeğinin bir ürünü olan, fakat kapitalist tarafından el konulan artı-değerin sermayeye dönüşmüş bir görünümünden de başka bir şey olmayan makinenin yönetimi/egemenliği altına girmiştir. “... Tıpkı bir dinde insanın kendi beyninin bir ürünü olan şeylerin yönetimine girmesi gibi, kapitalist üretimde de insanoğlu, kendi elinden çıkma ürünler tarafından yönetilir.” (age., s.592)

Marx'ın tanımıyla, “kişileşmiş sermaye” olan kapitalistlerin işçiyi insan yerine koymamaları, onu daha çok bir çeşit “alet”, “makine” veya makinenin bir uzantısı saymalarının temel nedenlerinden biri budur. Dolayısıyla ücretli kölelik düzeni olan kapitalizm için işçilere biçilen rol, patronların sömürmek için ihtiyaç duyduğu emek-gücünü her koşulda, istenen miktarda, nitelikte ve fiyatta karşılamalarıyla sınırlıdır.

Bu rol tamamen mekanik olduğuna göre, kapitalist mantığa göre işçi veya aile bireylerini insan saymak için bir neden yoktur. O halde emekçilerle aile bireylerine yapılacak “masraf”, neslin devamını sağlamak ve kapitalistlerin gereksindiği (kafa veya kol) emeğinin gerekli asgari eğitimden geçirilmesi ile sınırlanmalıdır. Burada üreme sadece ihtiyaç duyulan oranda değil, fakat her zaman kalabalık bir yedek sanayi ordusunu da kapsar. Zira çalışan işçiyi “terbiye” etmenin en etkili yolu, yedek sanayi ordusuna mensup neferlerin fabrika kapısında bulunmalarıdır. (Günümüzün bağımlı ülkeleri bir yana, en gelişmiş kapitalist ülkelerden Almanya'da bile yedek sanayi ordusunun 5 milyonu aşkın neferi bulunmaktadır).

Ücretli emeğin sermaye tarafından sömürüsüne dayalı olan kapitalizmin bölüşüm “adaleti”ne göre zenginlik, onu yaratanların hizmetine sunulmaz. Tersine, günden güne artan bu zenginlik, her tür zorbalığa başvuran asalak kapitalistler tarafından zorla gaspedilir. Sendikaya üye olan işçiyi işten atan patron ile Irak'ı 200 bin askerle işgal edip yağmalayan emperyalist barbarların eylemleri birbirinden çok farklı olmakla birlikte, her ikisi de emekçi sınıfların ürettiği zenginlikten daha çok paya el koymak için girişilmiştir.

Zenginliğin kapitalistler ile onların siyasal sınıf egemenliğini sağlayan kurumu devlet tarafından yağmalanması, servetin bir yanda, sefaletin öte yanda birikmesi sürecini en üst noktaya ulaştırmıştır. Dev birer kumarhane işlevi gören borsalarda hergün trilyonlarca dolar el değiştirirken, dünyada milyarlarca insanın yeterli beslenme, eğitim, konut, sağlık hakkından mahrum edilmesi bu kutuplaşmanın vardığı boyutu gösterir.

Bu akıl almaz tablo, 15 yıl önce kapitalizmin “nihai zaferi”ni ve “tarihin sonu”nu ilan edenleri de rahatsız etmektedir. Çünkü bu 15 yıllık süreç, iddia edildiği gibi, dünyadaki yaşam düzeyini yükseltmek bir yana, açlık içinde kıvrananların sayısını katlamıştır. Emperyalist metropollerdeki işçi sınıfı ile emekçilerin nispi kazanımlarına dönük saldırı da bu aynı dönemde çok daha azgın bir hal almıştır. Örneğin teknolojik gelişme ile emek üretkenliğindeki büyük artışa rağmen, kapitalist tekeller arasındaki vahşi rekabet gerekçe gösterilerek, bu ülkelerde iş saatleri uzatılmıştır.

Kapitalizmin ideologları “sınıf savaşı” kavramını literatürden silmek için uğraşırken, emperyalist ülkelerde dahil olmak üzere sınıf savaşı giderek günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu noktada düzenin savunucuları yeni argümanlar keşfetmek zorunda. Zira artık çelişkileri yok saymak veya üstünü örtmek mümkün değil. Öyle ki, bunların bir kısmı Marx'ın haklı çıktığını bile söylemeye başladılar. Elbette kayıt koyarak yapıyorlar bunu. Sermaye düzenin has savunucularından Mahir Kaynak'ın hükümet borazanı Star gazetesinde çıkan (4 Haziran 2005) “Kağıt ekonomisi” başlıklı yazısı bu türden.

Kapitalist işleyişin bazı güncel görünümlerine değinen, hergün yeniden zenginliği üreten işçinin ancak karnını doyurabildiğini dile getiren M. Kaynak; “Karl Marks haklı çıkmıştı ve işçiler dünyayı yeniden şekillendirmişti. Sadece küçük bir yanılgı sözkonusuydu. Dönüşüm projesinin mimarları, yok olacağını iddia ettiği finans kapitale hükmedenlerdi” diyor. Bu ideologun “küçük bir yanılgı” dediği şey, gerçekte Marx'ın, “uzlaşmaz sınıf çelişkilerini her gün yeniden üreten kapitalizmin, ‘dünyayı yeniden şekillendiren' işçi sınıfının devrimci eylemiyle yıkılacağına dair bilimsel öngörüsü”nün geçersizliğini ilan etmektir. Buna göre, emekçi sınıflar, “kötü” olmasına rağmen, kapitalizme mahkumdur. Yazısını, “Soru, kağıt ekonomisinin değişmez olup olmadığıdır” şeklinde bitirse de, güncel olarak kapitalizmden başka seçenek olmadığını -diğerleri gibi- bu düzen savunucusu da vaaz ediyor.

Bu minval üzerine yazılan makale ve yorumlara sık sık rastlamak mümkün. Gazeteci, yazar, akademisyen, bilim adamı vb. sıfatlar taşıyan bu düzen savunucusu kalem erbabının temel kaygısı, günden güne iğrençleşirken, uzlaşmaz sınıf çelişkilerini alabildiğine derinleştiren kapitalizmin bir alternatifi olmadığı demagojisini yaymaktır. Kapitalizm birçok kötülük ürettiğini kabul etmek zorunda kalan bu “vaazcı” takımı, bu kötülüklere karşı yükselen mücadelenin düzen sınırları içinde tutulması için uğraşıyor.

Düzen ideologlarının sıkıntıları, kimi zaman Marx'ı anmak zorunda bırakıyor onlara. Tabii amaç, eğer sözkonusu olan kaba bir tahrif veya çirkin bir saldırı değilse, inceltilmiş bir şekilde Marksizm'e saldırmak veya bilimsel devrimci özünü çarpıtmaktır. Fakat bu çaba beyhudedir. Zira Marks, kapitalizmi tahlil ederken, bu çürümüş düzenin yıkılmaya mahkum olduğunu kanıtlamış ve işçi sınıfına bu düzeni yıkmanın yöntemlerini göstermiştir. Bununla da yetinmemiş, filozofların “dünyayı anlamakla” yetindiğini, oysa önemli olanın “dünyayı değiştirmek” olduğunu vurgulamış ve hayatı boyunca tüm dehasını buna adamıştır.

Dünyayı değiştirmek, bilimsel sosyalizmi rehber edinen devrimci partisinin bayrağı altında birleşen işçi sınıfının, emekçilere de önderlik edecek olan kitlesel devrimci eylemiyle mümkün olacaktır.

E. Bahri

-------------------------------------------------------------------------------------------

Kayseri'de gençlik piknikte buluştu

Kayseri Ekim Gençliği okurları olarak 29 Mayıs günü Beştepeler'de bir piknik yapmayı planladık. Öncelikle bir piknik komitesi oluşturduk. Piknik öncesinde neler yapılabileceğini tartıştık. Müzik ve şiir grubu ile seminer grubu oluşturduk. Bir yandan da Kayseri gençliğinin en geniş kesimini pikniğe katmak için harekete geçtik. Pikniğin temel amacı lise, dershane ve üniversite gençliğinin buluşmasını sağlamaktı.

29 Mayıs günü saat 09.00'da buluşarak 35 kişiyle piknik alanına gittik. Bizi piknik alanında bekleyen 10 kişi ile birlikte sayımız 45'e çıktı. Katılım beklediğimizin altında oldu. Bunun en temel nedeni yaklaşan ÖSS sınavından dolayı gençliğin yoğun bir çalışma içerisinde olmasıydı.

Birbirini daha önce hiç tanımamış gençler piknik vesilesiyle tanıştılar. Halaylar çekildi, oyunlar oynandı. Gençler ÖSS'ye dair sohbet ettiler. Yemeğin hazırlanmasından yenilmesine kadar tüm işler kolektif katılımla gerçekleştirildi.

Ekim Gençliği'ni anlatan kısa bir konuşma yapıldı. Şiirler okundu. Ardından daha önce hazırlığı yapılan ‘68 kuşağı gençlik hareketleri ve günümüz gençliği seminerinin sunumu yapıldı. Seminer ilgiyle dinlendi.  

Ayrıca piknikte önümüzdeki döneme ilişkin çalışmanın planlaması yapıldı. ÖSS ve AOBP'nin kaldırılması çağrısına ilişkin imza kampanyası başlatılması çerçevesinde bir tartışma yürütüldü. Gençlerin konuya ilgisi yoğun oldu. Bu konunun daha sonra tekrar görüşülmesi ve pratiğe geçirilmesi noktasında karar alındı.

Bilgi yarışması yapıldı. Bilgi yarışmasında birinci olan gruba kitap hediye edildi. Seminerin ardından Kayseri Ekim Gençliği müzik topluluğunun türküleriyle gençlik halaya durdu. Pikniğin sonunda Ekim Gençliği'nin son sayısının dağıtımı yapıldı.

Ekim Gençliği/Kayseri