11 Haziran 2005
Sayı: 2005/23 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşak takımı Bush’un huzuruna çıktı
  TÜSİAD uşaklık politikasında “pürüz”
istemiyor
  Faşist saldırılar yoğunlaşıyor
  İstanbul Üniversitesi’nde faşist
saldırılar sürüyor
  SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından
  DİSK uyuşturucuya karşı mücadele
ederek uyuşturacak!
  Asgari ücret yüksekmiş!
  Eğitim-Sen eylemlerinden
  SES eylemlerinden
  Seydişehir işçisi sesini duyurmak
için yol kesti
  GİMAS grevi üzerine
  Özelleştirme saldırısına karşı
ortak eylem
   Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/3
(Orta sayfa)
  Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki atama tartışmaları
  Kaçırarak, tehdit ederek yıldırmayı
başaramayacaklar!
  İnsanı aletin egemenliğinden işçi
sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

  Halk ayaklanmasının yeni bir örneği: Bolivya

  Mesa’nın istifa ettiği gün
  Filistin seçimleri ertelendi
  Onbinlerce Kürt Suriye yönetimini hedef aldı
  Fransa’da sosyal yıkım saldırıları sürüyor
  “Koma Komalên Kürdistan” üzerine
  Bültenlerden/KEB
  Bültenlerden/İMES
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İMF ve patronlar şimdi de asgari ücrete göz dikti...

Asgari ücret yüksekmiş!

İşçi olmakla köle olmak arasında hiçbir farkın kalmadığı günümüzde, aç gözlü patronların hergün yeni bir saldırısıyla karşılaşıyoruz. Elimizde, avucumuzda ne kadar hak varsa son kırıntısına kadar gaspettikleri yetmiyormuş gibi, şimdi de gözlerini asgari ücrete dikmiş durumdalar. Geçtiğimiz ay İMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Kruger'in yaptığı açıklamalar, patronların yüreklerine su serpen cinstendi. Meğerse bu ülkede asgari ücret çok yüksekmiş! Başımıza ne geliyorsa, işsizlik, yoksulluk vb.'nin nedeni asgari ücretin çok yüksek olmasındanmış!..

Evet, yaklaşık bir aydan beri sermayenin sözcülüğünü yapan tüm kurum ve kişiler ağız birliği etmişçesine asgari ücretin yüksekliğinden bahsedip, düşürülmesi yönünde adeta bir kampanya yürütmektedirler. Her gelen yeni gün sefaletimizi biraz daha artırırken, bizleri ekonominin düzeldiğine dair pembe tablolarla uyutmaya çalışmışlardı. Oysa şimdi bir kez daha, “Çin tehdidi”, “rekabete gücümüzün zayıflığı” vb. argümanları kullanarak asgari ücretin düşürülmesini ve bölgesel olarak belirlenmesini istiyorlar.

Peki net 350 milyon olan asgari ücretin düşürülmesi gerçekten işsizliği azaltıp, istihdamı artıracak mı? Çalışma koşullarımız iyileşecek, sefaletimiz sona mı erecek? Elbette böyle olmayacak. Nasıl ki bugüne kadar kriz vb. gerekçeleri öne sürerek bizlerden fedakarlık göstermemizi bekleyerek ücretlerimizi her yıl daha da düşürdülerse, çalışma koşullarını ağırlaştırıp, sömürü cenderesini katmerleştirdilerse, yine aynısı olacak. Asgari ücretin düşürülmesi veya kaldırılması patronlara her istediğine dilediği oranda ücret verme imkanı sunacak. Böylece hepimizin ücretlerinde daha da büyük bir gerileme yaşanacak.

Açlık sınırının 500 milyon lira olarak açıklandığı bir yerde 350 milyonluk sefalet ücreti için nasıl çok fazla denilebilinir? Beş-altı milyar maaş alan milletvekilleri bile geçinemediklerinden yakınırken, 350 milyonluk asgari ücreti çok yüksek bulmak bizlerle alay etmek değilse nedir? AB ülkeleri içerisinde asgari ücret bakımından son sıralarda bulunmamıza rağmen patronların ve İMF'nin bu miktarı yüksek bulmasının bizler için tek bir anlamı vardır; açlıktan sürünmek.

İMF'nin ve patronların bir dediğini ikiletmeyen AKP hükümeti de tüm takiyyeci açıklamalarına rağmen icraatlarıyla efendilerine hizmette kusur etmemeye devam edeceğini göstermektedir. Asgari ücrete düşük bir zam oranı belirledikten sonra bunun bir de bir yıllığına geçerli olacağını açıklayan AKP hükümeti yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğunu göstermektedir. Kamu işçisine yüzde sekizlik bir zam önerisi sunarak İMF'nin emirlerinden dışarı çıkmamaktadır. Öte yandan Temmuz zamlarının yaklaştığı bir dönemde sermaye sınıfının asgari ücretin yüksek olduğuna dair kampanya başlatmış olması, patronların bu dönemi zamsız geçirmeyi hedeflediklerine de bir gösterge sayılmalıdır.

Patronların asgari ücret üzerine yürüttükleri bu kirli kampanyaya karşı işçi ve emekçiler olarak karşı bir kampanya örgütleyebilmeliyiz. “İnsanca yaşamaya yetecek vergiden muaf asgari ücret!” talebiyle Temmuz zamlarına ilişkin taleplerimizi birleştirmeliyiz.

------------------------------------------------------------------------------------------

MEES Erdemir'in satışına farklı bakıyormuş!

Türk Metal Sendikası Ereğli'de özelleştirmeyle ilgili paneller düzenliyor. “Yabancılar almasın yerli sermaye alsın” diyerek özelleştirme saldırısının gerçek kapsamını ve amacını gözlerden gizleyen faşist Türk Metal, düzenlediği bu toplantılara sermaye örgütlerinden de temsilciler çağırıyor.

31 Mayıs akşamı gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç, MESS Genel Başkanı Tuğrul Kudatgubilik ve yazar Mustafa Balbay katıldılar. İlk konuşmacı olarak sözalan MESS Başkanı Türk sanayisinin ne büyük işler başardığını sayıp döktükten sonra söz özelleştirmeye gelince; “Biz özelleştirmeye karşı değiliz ancak Erdemir olayına farklı bakıyoruz” dedi. Dikkat edilirse özelleştirilmesine karşıyız demiyor “farklı bakıyoruz” diyor. Ama sermaye işbirlikçi sendikacılar ve sahibinin sesi medya bu sözleri sanki MESS özelleştirmeye karşıymış gibi sunuyor.

Gerçekten de MESS özelleştirmeye karşı değildir. Çünkü özelleştirme politikaları zaten sermayenin çıkarları doğrultusunda gündeme gelmektedir ve bir sermaye örgütünün özelleştirmeye gerçek anlamda karşı olması imkansızdır.

Peki MESS neye karşı? MESS'in karşı olduğu şey Erdemir yağmasında pastanın büyük diliminin ya da tamamının uluslararası çelik tekellerinden birine verilecek olmasıdır. Erdemir yağmasından kendilerine de pay verilse ya da bir biçimde kendi çıkarları güvence altına alınsa, MESS de örgütlü işveren takımının değil Erdemir'in özelleştirilmesine, sökülüp götürülmesine bile itiraz yoktur.

-------------------------------------------------------------------------------------------

İşte size “yerli sermaye”!

TELEKOM ihalesine birlikte girmeyi planlayan “yerli sermaye”nin iki büyük temsilcisi Koç ve Sabancı gruplarının yolu bundan bir süre önce, Gima'da yaşadıkları kavga nedeniyle ayrılmıştı. İki holding, TELEKOM ihalesine birlikte girmeyeceklerini, fakat TELEKOM yağmasından pay kapma hevesinden de vazgeçmediklerini ve uygun ortaklar aradıklarını açıklamışlardı.

Son gelen haberler, Koç Holding'in uzun aramalardan sonra vatansever “yerli sermaye”ye yakışan bir ortak bulduğunu gösteriyor. Koç Holding, özelleştirmeye ABD'nin en büyük yatırım gruplarından Carlyle Group ile ortak girmeye hazırlanıyor. Hakkında yazılıp çizilenlere göre, Koç Holding'in bu müstakbel ortağı öyle sıradan bir şirket değil.

1987 yılında kurulan şirketin danışmanları ve yöneticileri arasında dünyanın çeşitli ülkelerini yönetmiş başkan ve bakanlar var. ABD Başkanı Bush'un babası (yani eski başkan baba Bush) bu şirkette uzun dönem danışmanlık yapmış. Eski İngiltere Başbakanı John Major ve eski Filipinler Cumhurbaşkanı Ramos şirkete danışmanlık hizmeti veren isimlerden. Eski ABD Dışişleri bakanlarından Jim Baker ile eski CİA şefi ve savunma bakanlarından Frank Carlucci ise halen bu şirkette aktif yöneticilik yapıyor.

Carlyle danışmanları, yöneticilerinin tanınmışlığı ve ilişkileri sonucu dünyanın 55 ülkesine dal budak salmış. Yönettiği fonların toplamı 24,8 milyar dolar. 1990 yılına kadar sıradan bir yatırım şirketi olan Carlyle'ın yıldızı eski savunma bakanı Frank Carlucci'nin işin içine girişiyle parlamış. Grup savunma sanayinde pek çok yatırım yapmış. Derken işin içine Baker de girmiş ve işler çok daha hızlı şekilde büyümüş. Bu arada şirkette çalışan eski devlet ve Beyaz Saray görevlilerinin sayısı da sürekli artmış.

Görüldüğü gibi Carlyle Group demek Beyaz Saray demek. Türkiye'nin yönetildiği yer de orası olduğuna göre, Carlyle Group'u yabancı saymak için bir neden de kalmıyor aslında. Yani Carlyle şirketi yarın Koç Holding'le birlikte satın aldığı vakit Telekom yabancıya gitmiş sayılmayacak. Sinan Aygün ve Salih Kılıç gönlünü ferah tutabilir!