11 Haziran 2005
Sayı: 2005/23 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşak takımı Bush’un huzuruna çıktı
  TÜSİAD uşaklık politikasında “pürüz”
istemiyor
  Faşist saldırılar yoğunlaşıyor
  İstanbul Üniversitesi’nde faşist
saldırılar sürüyor
  SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından
  DİSK uyuşturucuya karşı mücadele
ederek uyuşturacak!
  Asgari ücret yüksekmiş!
  Eğitim-Sen eylemlerinden
  SES eylemlerinden
  Seydişehir işçisi sesini duyurmak
için yol kesti
  GİMAS grevi üzerine
  Özelleştirme saldırısına karşı
ortak eylem
   Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/3
(Orta sayfa)
  Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki atama tartışmaları
  Kaçırarak, tehdit ederek yıldırmayı
başaramayacaklar!
  İnsanı aletin egemenliğinden işçi
sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

  Halk ayaklanmasının yeni bir örneği: Bolivya

  Mesa’nın istifa ettiği gün
  Filistin seçimleri ertelendi
  Onbinlerce Kürt Suriye yönetimini hedef aldı
  Fransa’da sosyal yıkım saldırıları sürüyor
  “Koma Komalên Kürdistan” üzerine
  Bültenlerden/KEB
  Bültenlerden/İMES
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Faşist saldırılar yoğunlaşıyor...

Gençlik omuz omuza kavgaya!

Son aylarda ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerde yoğun bir saldırı dalgası ile karşı karşıyayız. Süreklilik kazanan soruşturmalara sivil faşist odakların yaydan çıkması ile gelişen saldırılar da eklenmiş durumda. Bir kez daha öğrenci gençlik bu saldırılara kilitlendi. Çevre üniversitelerde rutin boyutu aşan faşist saldırılar İstanbul Üniversitesi'ne de sıçrayınca sorunun düzeyi farklılaştı.

Soruşturma terörü geçmiş dönemden bu yana tüm hızıyla sürmekteydi. Üstelik burjuva devletin af oyununun sonucu olarak son aylarda (affın kapsamadığı Mart ayı sonrasında) açılan soruşturmaların sayısı artmış, verilen cezalar ağırlaşmıştır. YÖK kendince “siyasi iktidarın açtığı gedikleri” yamamış, “siyasi iktidar” ise türban tartışmasının yeniden açılması için zemin oluşturma çabası içinde afla yeniden okula yerleştirdiklerinin üzerinin kapanmasını sağlamıştır. Böylece birkaç yıldır durmamış olan soruşturma terörü hız kazanarak sürmektedir.

Ancak bu yıl öğrenci gençliğin gündemine geçmiş yılları fazlasıyla aşan bir biçimde giren faşist saldırılar şu an çok daha güncel ve yakıcı bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sorun tek başına faşist hareketin gelişimi ve bugünkü siyasal sıkışmışlığı ile açıklanamaz. Elbette düzenin klikleri arasında süren çatışma faşist partiyi kendine hareket alanı yaratmaya zorlamaktadır. Ama bununla beraber ve bundan da önemlisi, bugün burjuva düzen, gençlik hareketini yönlendirme, onu kendi istediği biçime sokma ve gelişim alanlarını sınırlama hırsıyla hareket etmekte ve sivil faşist çetelerini doğrudan destek vererek öğrenci gençliğin üzerine salmaktadır. Kuşkusuz faşist parti de bundan nemalanacak olmanın hevesiyle bu işi canla başla yerine getirmektedir.

Gençlik hareketinin göreli bir yükseliş içine girdiği ‘90'lı yılların ortasından bu yana ilk defa bu kadar yoğunlaşan faşist saldırıların gerisinde düzenin doğrudan yönlendirme isteği olduğunu söylüyoruz. Bu yolla toplumsal hareket içerisinde diri bir konumda duran gençlik hareketini güçsüz olduğu bir anda yakalayarak zayıflatmak hesabındadır. Dolayısıyla bu gündemi faşist çetelere daraltarak ele almak mümkün değildir.

Zaaflı bir sürecin trajedisi

Gençlik hareketinde bir dönemdir yoğun bir emeğe konu olan birleşik mücadele çabası yazık ki harcanan emeğin hakettiği sonuçlara ulaşamadı. İşte bugün düzene böyle bir saldırı için nispeten uygun koşullar sunan da budur. Politik öznelerin birleşik mücadeleye yüz çevirmesi düzeni rahatlattı. Bu biraz ağır bir itham gibi görünse de, nesnel olarak böyle. Şu sıra özellikle İstanbul'daki sürece paralel, kimin daha anti-faşist, militan olduğuna dair anlamsız ve boş bir tartışma yürüyor. Ama “en militan” ya da benzer sıfatları taşımakla övünenlerin pratiği aslında hiç de bu değil. Aynı “militan” grupların önemli bir bölümü gençlik hareketini birleştirme çabasına sırt döndüler. Yine faşist saldırı dalgasının henüz İstanbul'a sıçramamış olsa da yükseldiği bir süreçte sol içi çatışma gündemine kilitlenerek saldırılara gerekli zemini kolayca sağlayanları da hatırlıyoruz. Durum bu olunca, gençlik hareketini güçlendirmesi gereken güçler tersini icra edince, bu özneler için sorunun üstünü örtmenin tek yolu atılan taş sayısını tartışmak, geriye kalan tüm konuları da kapatmak oluyor. İşte gençlik hareketinin bir diğer handikapı olan politik sığlık, iradesizlik de burada uç veriyor.

Buraya kadar söylediklerimizi toparlamaya çalışalım. Öncelikle düzenin misyonundan bahsettik; kendi açısından üniversiteye tümüyle hakim olma çabası içerisinde. Beraberinde dinci gerici akımların ve faşist hareketin ayrı ayrı çıkarlarına dayanan hesapları var. Faşist parti bir süre önce boşalttığı hükümet koltuğunun bıraktığı güçsüzlüğü gidermek, dinsel gericiler ise 28 Şubat'ın süren ruhhalini üzerlerinden atmakla uğraşıyorlar. Asıl soru şu: Üniversitelerdeki devrimci, sol politik özneler ne ile uğraşmaktalar. Yazık ki bu gruplar önemli ölçüde politikasızlığın yarattığı bir içe kapanma yaşamaktalar ve giderek daha fazla kendilerine gömülmekteler. Hal böyle olunca da saldırının boyutları genişliyor ve bu genişleme solu daha fazla içe kapanmaya sevkediyor. Zira faşist çetelerle kaba bir düello mantığı aslında bir ricat hareketine dönüşüyor. Faşist saldırılar giderek daha da yaygınlaşıyor, birkaç yerelden çıkarak genel bir gündem halini alıyor ve yazık ki gündem olduğu halde sorun bir türlü ciddi bir çözüme kavuşturulamıyor. Tam bir kısır döngü…

Bu kısır döngü zaten bir dizi çevre üniversitede yıllardır yaşanmaktadır ve oralarda öğrenci hareketinin ilerleyememesinin temel bir nedenidir. Bursa, DTCF ve Marmara bunun belli başlı örnekleridir. Afyon, Kırıkkale vb. sorunlu alanlardan ise bahsetmiyoruz. Bu dönem içerisinde de buralarda bir ilerleme yaşanmamış, fakat İÜ, Ege, Çukurova gibi faşistlerin kapısından girerken titrediği okullar aynı kısır döngünün içine itilmişlerdir. Beyazıt'ta dönem başında bu faşistlere gereken yanıt verilmiştir, ama sorunu bundan ibaret gören arkadaşlara sormak gerekiyor; sonrasındaki 6 ayda bu okulda ne üretilmiştir? Solu güçlendirecek bir dizi gündem geçmişken nasıl bir çalışma düzeyi ortaya konmuştur ki, bu çeteler yeniden, üstelik daha iddialı biçimde buraya saldırabilmektedirler? Benzer sorular Ege ve Çukurova için de geçerli. Dolayısıyla bugün bu sorulara samimi yanıtlar verilmeksizin atılacak her adım başlangıç noktasına yönelecektir.

Faşistleri okuldan püskürtmek her zaman temel bir görevdir, devrimcilerin zaten yapması gereken iştir, dolayısıyla bunun arkasına gizlenerek asıl sorundan kaçılamaz. Kaldı ki faşist hareket sözkonusu olduğunda, çatışma tek başına günü bile kurtaramaz, zira copları, gazları, soruşturmaları ile toptan saldırmaktalar. Kısacası gençlik kitlelerini gerçekçi hedeflerle biraraya getirmeyen, gençlik hareketinin ufkunu açacak bir biçimde birleşik mücadele için seferber olmayan, geniş yığınlarda güvensizliği kıracak bir umut dalgası yaratmayan bir anti-faşist mücadele ufuksuzdur, geleceksizdir, ne kadar zaman kazanırsa kazansın yenilmeye mahkumdur. Eldeki mevziler taşla, sopayla değil, devrimci çalışmayla korunabilir. Kabul edilmesi zor şeyler söylüyoruz, ancak gerçekler bunlardır. Eldeki mevzilerin korunması, devrimci çalışmanın tüm okullara yayılarak buralarda çağdışı akımların hareket alanın sonlandırılması için yapılması gereken budur.

Faşist çeteleri okullarımızdan atacağız!

Düzenin oyunlarını boşa çıkarmak, eli kanlı faşist çeteleri okulların dışına atmak günün en güncel görevidir. Doğrudan gençlik hareketinin ileri unsurlarının omuzlarındaki bu görevin gerçekleştirilebilmesinin biricik yolu ise gençlik hareketini ayakları üzerine dikmek, içinde bulunduğu savunma, gerileme durumundan çıkarabilmektir. Sorun nasıl gözükürse gözüksün, ilk elde geniş gençlik yığınlarında düzen tarafından yaratılan kafa karışıklığını ve yanlış bilinci kırmaktır. Faşistlerle hesaplaşmanın yolu da budur.

Devrimci gençlik hareketi bir kez daha ve tüm gücünü yoğunlaştırarak (ki bu ancak birleşik bir mücadele ile olanaklıdır) üniversite sorununa dair bakışını netleştirmeli, her adımda eylemli bir hat örgütleyerek talepleri ile geniş yığınların karşısına çıkabilmelidir. Parasız eğitim, anadilde eğitim hakkı, özerk-demokratik üniversite gençliğin geniş kesimlerine maledilebilmelidir. Soruşturma dönemlerinde yaşadığımız tecridi, faşist saldırıların geniş yığınlar tarafından düzenin manipülasyonu ile sağ-sol çatışması olarak algılanması gibi sorunları aşabilmenin yegane yolu budur.

Eğitim sorunlarının ve işsizliğin vardığı boyutlar düşünüldüğünde, kitlelerin bu sorunlara duyarsız olduğunu varsaymak için neden yoktur. Aksine bu talepler için yürütülen mücadeleyi güven verici hale getirdiğimizde, kısır tartışma ve süreçleri tüketerek gençlik hareketinin ihtiyaçlarına bütünlüklü bir biçimde yöneldiğimizde, sözkonusu duyarsızlığın dayanaklarını da ortadan kaldırmış olacağız.

Son olarak şunu söylemek gerekiyor; sorunun kaynağına dair vurguları mutlaka içselleştirerek faşist güruhun bugün saldırdığı tüm yerellerde dişe diş bir mücadele örgütlemek gerekiyor. Her ne kadar sorun tek tek okullardaki çatışmalarla çözülmeyecek olsa da, buralarda faşistlere aman vermeyeceğiz, göz açtırmayacağız. Gençlik hareketi tüm zaaflarına rağmen faşist çetelere boyun eğmeyecektir. Beyazıt'ın, Çukurova'nın, Dil-Tarih'in neresi olduğunu anlamaları için gerekeni yapacağız. Devrimciler bu sorun karşısında güçlerini birleştirmeyi, birlikte hareket etmeyi başardıkları oranda bu doğal olarak birleşik gençlik hareketi çabasını güçlendirecektir. Demek ki, faşistler karşılarında devrimci seferberliğin gücünü bulmalılardır, bulacaklardır.

Ekim Gençliği