11 Haziran 2005
Sayı: 2005/23 (23)


  Kızıl Bayrak'tan
  Uşak takımı Bush’un huzuruna çıktı
  TÜSİAD uşaklık politikasında “pürüz”
istemiyor
  Faşist saldırılar yoğunlaşıyor
  İstanbul Üniversitesi’nde faşist
saldırılar sürüyor
  SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından
  DİSK uyuşturucuya karşı mücadele
ederek uyuşturacak!
  Asgari ücret yüksekmiş!
  Eğitim-Sen eylemlerinden
  SES eylemlerinden
  Seydişehir işçisi sesini duyurmak
için yol kesti
  GİMAS grevi üzerine
  Özelleştirme saldırısına karşı
ortak eylem
   Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/3
(Orta sayfa)
  Cumhurbaşkanı ve başbakan arasındaki atama tartışmaları
  Kaçırarak, tehdit ederek yıldırmayı
başaramayacaklar!
  İnsanı aletin egemenliğinden işçi
sınıfının devrimci eylemi kurtaracak!

  Halk ayaklanmasının yeni bir örneği: Bolivya

  Mesa’nın istifa ettiği gün
  Filistin seçimleri ertelendi
  Onbinlerce Kürt Suriye yönetimini hedef aldı
  Fransa’da sosyal yıkım saldırıları sürüyor
  “Koma Komalên Kürdistan” üzerine
  Bültenlerden/KEB
  Bültenlerden/İMES
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

SES ve Eğitim-Sen eylemlerinin ardından

KESK'e bağlı sendikalardan BES, Eğitim-Sen, SES Şubat-Haziran aylarında yoğun bir eylemlilik sürecinden geçti. Eylemler, kamu emekçileri hareketinin geldiği aşama, zaafları ve olanaklarıyla sürecin üzerinde düşünmeyi zorunlu kılıyor. Böyle söylüyoruz; çünkü neo-liberal dalganın kamu alanını tasfiye saldırısına, bir başka deyişle kamu yönetimi “reformu” çalışmalarına hız verildi. 6 Haziran günü yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında 7 saat boyunca kamu yönetimi reformu, personel rejimi konuşuldu. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek Kamu Yönetimi Reformu Temel Kanun Tasarısı konusunda Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile görüşüldüğünü, telkin ve tavsiyelerinin değerlendirildiğini ve tasarının en kısa zamanda yasalaştırılacağını söyledi. Çiçek, demokratikleşme ve mali konularda önemli adımlar attıklarını, ancak idari nitelikli olarak en temel yasanın bu kanun olduğunu belirtti. Çiçek, birçok hükümet ve partinin programında, seçim beyannamesinde olmasına rağmen kaliteli kamu hizmetinin sunulabilmesi, şeffaf bir devlet yönetimi tesis edilebilmesi açısından bu reformun çok önemli olduğunu kaydetti. “Tabii ki bu denli önemli bir reform sancısız olmayacaktır” cümlesini de sözlerine ekledi. Böylelikle reformu uygulamak konusundaki kararlılıklarını, gösterilen tepkilerin boşuna olduğunu emekçilere hatırlatmış oldu.

Öncesinde de AKP hükümeti tarafından kamu yönetimi reformu Türkiye'de memur sayısının fazla olduğu, memurların çoğunlukla yaptıkları işe uygun niteliklere sahip olmadığı, bu nedenle memur sayısının azaltılması gerektiği üzerinden savunulmuştu. Ancak bu söylemlerin dillendirildiği aynı dönemde 122 bin memur emekli olurken 167 bin yeni memur işe alınmıştır. Kısacası bir taraftan memurların sayısı fazla denilirken, diğer taraftan yeni memurlar alınmaktadır. Bu durum, sorunun memur sayısından kaynaklı olmadığını, kamu yönetimi reformunun başka amaçlara hizmet ettiğini göstermektedir.

Kısa vadede AKP hükümeti varolan memurların işine son verip, politikalarını eleştiren, örgütlü mücadelede yeralan memurlara kapıyı gösterip, kendi kadrolarına istihdam alanı açmayı planlamaktadır. Bu, AKP hükümetinin kendi çapında yaptığı küçük bir hesaptır. Ancak kamu yönetimi reformu bunun ötesinde kamusal alanın tasfiyesini, kamusal hizmetlerin özel işletme mantığıyla yeniden yapılandırılmasını, kamuda hakim olan istihdam yapısının tamamen değiştirilmesini, iş güvencesinin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir.

İMF ile imzalanan üçüncü stand-by anlaşması ve son gelişmelerden de anlaşıldığı üzere sermaye iki yılı aşkın bir süredir çalışmalarını sürdürdüğü, alt yapısını oluşturduğu kamunun tasfiye planını uygulamaya koymak için koşulların olgunlaştığını düşünmektedir. Bu konuda varolan tereddütlerini gidermiş görünmektedir. Hiç kuşkusuz saldırı planının uygulanması için zamanın geldiğini düşünmelerinde KESK ve bağlı sendikaların son dönem yaptıkları eylemlerin, ortaya çıkardıkları-çıkaramadıkları tepkilerin belirleyici rolü olmuştur.

Son eylemlerde yaşanan edilgenlik

3 Haziran'da SES Ankara'da, 4-5 Haziran tarihlerinde ise Eğitim-Sen Türkiye çapında eylemler gerçekleştirdi. Eylemlerde temel hedef İMF eliyle dayatılan Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Taslağı'na, Genel Sağlık Sigortası'na, Personel Rejimi'ne, Kamu Yönetimi Reformu'na, Eğitim-Sen'in kapatılmasına dur demekti. Bu gündemler çerçevesinde eylemlerin ön hazırlıkları yapıldı. Örneğin Sağlık Emekçileri Sendikası yürüyüş kolunun uğradığı tüm illerde kitlesel bildiri dağıtımları gerçekleştirdi, basın açıklamaları yaptı. Eylemin merkezi olan Ankara'da ise çalışmalara çok öncesinden başlandı. Büyük hastanelerde bildiri dağıtıldı, işyeri toplantıları gerçekleştirilmeye, işyeri temsilcileri sürece dahil edilmeye çalışıldı, merkezi yerlerde sağlık hizmetinden yararlananlara yönelik kitlesel bildiri dağıtımları yapıldı. Tüm bunlara rağmen eyleme katılım son derece düşüktü.

Benzer bir biçimde Eğitim-Sen de eylemin kitlesel geçmesi için asgari düzeyde bir çaba gösterdi. Eylem çağrılarını emekçilerin sadece kendi güçlerine güvenmeleri üzerinden oluşturdu. Bir hafta öncesinde çokça kullandığı AİHM'e başvurulacak, tazminat davası açılacak ve buna benzer söylemleri ise neredeyse hiç dillendirmedi. Buna rağmen Ankara'da yapılan bölge mitingine sadece 2 bin emekçi katıldı. O zaman “Sorun nedir? Ya da eksik olan-eksik yapılan nedir?” diye sormak gerekiyor. Sorunun sendikal mücadeleyi aşan nedenleri olduğu, çok boyutlu ele alınması gerektiği açık. Ancak burada özellikle sendikalar üzerinde duracağız.

Belirtilmesi gereken ilk nokta sendika yönetimi ile üyelerinin birbirlerini etkiledikleri ve genel olarak bu etkileşimin sendikal mücadeleye yön verdiğidir. Üyelerin mitinglerden bıkması, sonuçsuz mitinglerin üyeleri yorması, mücadeleden uzaklaştırması bununla bağlantı olarak anlam kazanabilir. Sendikalar yıllarca içi boşaltılmış Ankara eylemleriyle deyim yerindeyse üyeleri oyaladılar, enerjilerini boşa harcadılar. Başlangıçta net olarak konulan hedefleri zaman içinde belirsizleştirdiler. Kamu emekçileri hareketinin varlık nedeni olan toplu sözleşmeli, grevli sendika hakkı talebi özellikle 4688'den sonra unutuldu. Sendikalar Kamu Yönetimi Reformu, Eğitim-Sen'in kapatılması gündeme getirilinceye kadar ücret zamları, toplu görüşmeler, yetki tartışmaları etrafında döndüler. Doğru düzgün elle tutulur bir program oluşturmadılar. Doğal olarak temsilcilerin önüne yönü-yönelimi belli programlarla çıkılmadı. Üyelik kampanyaları örgütlemek dışında işyerlerinde düzenli, sistemli çalışma yapılmadı. Sendika yönetimlerinin bu zaaflı tutumları gerisin geriye üyelere dönmüş, onları biçimlendirmiştir.

Fakat gelinen yerde edilgenliğin kendisi sendikal yönetimleri rahatsız edecek düzeye varmıştır. Öncesinde, ‘95 Kızılay eyleminde olduğu gibi, sendika yönetimlerinin zoruyla emekçiler Ankara'dan gerisin geriye gönderilirken, şu an harcanan çabaya rağmen eylemlere katılım sağlanamamaktadır. Özetle, emekçiler uzun süreli edilgenliğe terkedildikleri, bu temel çalışma tarzı haline geldiği için, bir haftalık ya da aylık çalışmalar onları aktifleştirmek için yeterli olmamaktadır. Son eylemler üzerinden bunun belirtilmesi gerekir.

SES ve Eğitim-Sen eylemleri üzerinden şunu da açıkça söyleyebiliriz. İşyeri temsilcilikleri işlevsizleşmiştir. İşyeri temsilcileri çalışmanın organik bir parçası olmaktan çıkmıştır. Seçimlerde oy kullanmak, delege olmak dışında herhangi bir işlevleri kalmamıştır. İşlevsizleşen işyeri temsilcilerinin sendika politikalarını işyerine taşıması, sendikal sorunlar üzerine kafa yorması, işyeri özgülünde politika üretip bunları merkeze taşıması beklenemez. Bugün yapılamayan işyeri temsilciliklerini harekete geçirmektir. Uzun yıllar boyunca sendikal mücadelenin dışında tutulmuş, karar mekanizmasında yer almamış temsilcilerden kısa bir sürede içinde, sendika yönetimi istiyor diye, çalışmanın öznesi olmasını beklemek mümkün değildir. Buna rağmen kamu emekçileri hareketi saldırıları göğüslemeyi düşünüyorsa acilen bu sorunu çözmelidir. Aksi takdirde bildiriler şube yönetimleri tarafından dağıtılmaya, işyeri toplantıları boş odalarda yapılmaya devam edecektir.