24 Ocak'04
Sayı: 2004 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yerel seçimler ve devrimci tutum
  Latin Amerika örnekleri ne gösteriyor?
  ürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!
  Neşter çürümüş yarayı deşti!
  Soruşturmalara, cezalara ve YÖK yasa tasarısına karşı Taksim'de taleplerimizi haykıracağız!
  Gençliğin açlık grevi eylemi ve destekler...
  "Şeffaflaşma" adı altında MGK yeniden tahkim ediliyor...
  İşkenceci sermaye devletini hiçbir yasa aklayamaz...
  DİSK Genel-İş Genel Kurulu yapıldı...
  Genel-İş Kurulu'nda işçilerle konuştuk...
  Güncel durum ve devrimci görevler
  Reformist solda oportünist kıvranmalar
  Cargill: Kurşunlarla değil kıtlıkla öldürülen diktatörlük!
  İran'da egemenler arası siyasi kriz!
  Irak bataklığı derinleşiyor, işgalciler açmaz içinde!
  Irak direnişi emperyalist haydutların açmazını derinleştiriyor!
  İtalya: Artan işçi grevleri ve gösterdikleri
  Dünya Sosyal Formu soldan tepkilere konu oldu...
  Sera Tekstil işçileri sendikalaştıkları için işten atıldılar
  Eğitim-Sen bölge toplantısı yapıldı...
  Bültenlerden..
  Bir deneyimden dersler... Kazanmak direnmektir!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Çürüyen sistem, çürütülen insanlık!

Kapitalist sistem medya aracılığıyla hayatımızın tüm alanlarına müdahale etmektedir. Son iki yıldır temelinde röntgencilik olan, özel hayatın tümünü gözler önüne seren programlar (BBG, Biz evleniyoruz vb.), toplumun bütün kesimlerine hitap edebilecek çeşitlilikte diziler hayatımızı etkiler olmuştur. Sistem medyayı istediği gibi gündem oluşturabilecek, gündemi değiştirebilecek bir araç olarak kullanmaktadır.

Sınıf mücadelesi tek bir hat üzerinden yürümez, hayatın tüm alanlarında farklı şekillerde yaşanan çatışmalar bütünüdür. Burjuvazi elindeki tüm olanakları; toplumu kontrol altında tutmak, işçi sınıfını köleleştirmek, istediği kalıpta insanlar yetiştirmek için kullanır.

Marx Komünist Manifesto’da proleterlerin köleleştirilmesinden bahsederken, “onlar, yalnızca burjuva devletinin, burjuva sınıfının köleleri değildirler; makine tarafından, denetçi tarafından ve hepsinin üstünde, tek tek burjuva imalatçının kendisi tarafından günden güne, saatten saate köleleştirilirler” der. Köleleştirilen emekçiler kültürel, sanatsal, entellektüel alanlarda da tam bir yozlaşma süreci yaşarlar. Sistem özel yaşam ve tüketim dışında bir uğraş alanı yaratılmasına izin vermez. Burjuvazi ve proletarya arasındaki iktidar mücadelesi üretim başta olmak üzere hayatın tüm alanlarında kesintisiz bir çarpışma halini alır. Ekonomik, siyasal, kültürel vb. tüm alanlarda yaşanır.

Bugün çokça değinilen bir konu tüketim toplumunu yaşamakta olduğumuzdur. Burjuvazi için insan yarattıklarına göre değil, tüketimine göre kimlik belirler. Böylece hiçbir sorgulama yapmadan, insanlar hayran oldukları biriyle kendilerini özdeş kabul ederler. Medyatik bir ünlüyle benzer elbiseler giyilmesi aradaki sınıf farkını ortadan kaldırır. Benzer şekilde pahalı bir telefona sahip olmak aynı sınıftaki insanları birbirinden farklılaştırabilir. Emekçilerin kollektif paylaşımları, yaratımları en aza indirilerek, sorunlarının farkına varması ve çözüm yolu aramasının önü kapatılmış olur.

BBG’ler, diziler, kadın programları emekçilerin hayatındaki en önemli olaylar haline gelmiş durumda. Emekçilere nasıl olunması, nasıl yaşanması gerektiği bu şekilde anlatılır. Örneğin kadın programları ataerkil bir bakışla ya mutfakta ya da oturma odası havası verilmiş bir mekanda geçer. Bu şekilde kadınlara görevleri hatırlatılır. Diziler üzerinden baktığımızda; yoksul, zengin, köylü, Kürt, Alevi, Laz olmanız farketmez. Her toplumsal kesime göre, onları anlatan diziler vardır. Mafya babası, çete reisi, hatta derin devletle ilişkili olmanız da önemli değildir. Devletin, sistemin pislikleri anlatılacaksa onlar da anlatılır. Herşeyden sözedilir, herşey gözler önüne serilir. Fakat hiçbir şey hakkında düşünülmesi istenmez.

Medya-izleyici arasındaki ilişkinin bir arz-talep sorunu olduğu iddia edilir. Müşterinin (izleyici) üreticiyi (medya) yönlendirdiğine inandırılır insanlar. Fiziksel ve zihinsel olarak yorulan işçi-emekçilerin çabuk tüketilen, düşünsel olarak yormayan “ürünler” talep ettiği doğrudur. Fakat istek ve beklentileri sürekli yönlendiren sistemdir, neye kızıp neye sevineceğimizi bile onlar belirler.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, sınıf mücadelesi karmaşık/bütünseldir. Sistemin bize karşı kullandığı silahların tümünü karşımıza alamıyorsak, başarılı bir taktik üretemiyoruz demektir. Diğer yönden ise, geleceğin toplumunda yaratacağımız kültürel, sanatsal, entelektüel faaliyetlerin temelinin örülmesi gerekmektedir. Topyekûn saldırıya topyekûn cevap vermeli, sınıf mücadelesinde elimizdeki tüm olanakları seferber etmeliyiz.

Bir okur/Kayseri



Bizi uyutanlardan hesap sormanın
zamanı geldi!

Milyonlarca işçi ve emekçinin beklediği yeni asgari ücret geçtiğimiz günlerde açıklandı. Tabii asgari ücretin belirlenmesi aşamasında AKP hükümeti fırsatı iyi değerlendirdi. İşçi ve emekçilere kölelik yasaları çıkaran, işçilerin en temel hakkı olan kıdem tazminatını ortadan kaldıran, emperyalist güçlerin avukatlığını yapan, kalıcı hale getirdiği özel işlem ve deprem vergisi ile halkı soyan AKP asgari ücret üzerinde demagoji yaparak prim yapmaya çalıştı. Tabii burada burjuva medyayı gözardı etmemek lazım.

Enflasyonun düşüp düşmediğini bizler çok daha iyi biliyoruz. Adımımızı attığımız her devlet kuruluşunda bağış parası adı altında soyuluyoruz. Hergün en temel besin kaynaklarına zamlar geliyor. Ama onlar karşımıza çıkıp hiç utanmadan enflasyon düştü naraları atıyorlar. İşte bizi açlığa, sefalete mahkum eden, yıllarca bütün ömrünü çalışıp geçirerek emekli olmuş insanlara %20 zam veren ve bunu da taksite bağlayan bir hükümet. İşte bunları yapanlar asgari ücret üzerine çıkıp ahkam kesiyorlar. Yoksul babası kılığı altında çıkıyor, ücretin insani olmadığını söylüyorlar. Açlık sınırının 450 milyon olduğu bir ülkede 303 milyonu başarı gibi sunup hükümetin dediği oldu diyorlar.

Bu asgari ücret var olan yaşam koşulları içerisinde bir hiç. Hiçbir işçi ve emekçinin bu tablodan memnun olduğu söylenemez. Biz işçi-emekçiler yıllardır hep aynı masallarla uyutuluyoruz.

Biz işçiler artık bizi kandıran, bizi uyutan bu asalaklara bir an önce en sert tepkimizi koymalıyız. Bunlar bizim kanımızı emip şişiyorlar. Her gün biraz daha semiriyorlar. Bizi sömürüp ezmeleri ise var olan sistemlerinin gereğidir. İşte biz tam da bunun için harekete geçip bu asalakların düzenlerini altüst edip onlara gereken cevabı vermeliyiz. Bu yolda bütün işçi kardeşlerimi birlikte olmaya ve mücadele etmeye çağırıyorum.

Bir tekstil işçisi/İzmir



Emperyalistlerle değil ezilenlerle elele!

Geçmişte katliamlarla, kırımlarla yüzyüze kalan Mezopotamya’daki Kürt halkı, öncesinde çektiği acıların sorumlusu emperyalist Amerika ile işbirliğine çekilmek isteniyor. Kürt halkı, geçmişine sahip çıkması, devrimci değerlerini yaşatması gerekirken, yeniden kanlı ve kirli bir oyunun oyuncusu yapılmak isteniyor.

Tarihte hiçbir gücün yıldıramadığı, Demirci Kawa’da somutlaşan isyancı ruhu ile Mezopotamya’da özgürlük ve bağımsızlık ateşini yakan Kürt halkı, emperyalist güçlerin elinde Irak halkına karşı kullanılan bir piyon olmayı kabul etmemelidir. Daha dün Saddam’ın eline kimyasal silahları veren Amerika değil midir? Kendi çıkarları için dostuna düşman düşmanına dost diyen Mustafa Barzani Kürt halkının büyük acılar çekmesine yolaçtı. KDP’den babasının ağalığını devralan Mesut Barzani, Talabani ile elele halkımızın kaderi ile bir kez daha oynuyor. Emperyalistlerle yapılan dostluğun faturasını gene biz mazlum Kürt halkı ödemek zorunda kalacağız. Yarın bir gün Amerika Irak’a dair planlarını değiştirirse, Kürt halkı kendi kaderiyle başbaşa kalacaktır.

Mezopotamya’nın her metrekaresi halkımızın kanlarıyla sulanmıştır. Emperyalizm on yıllardır yaptığı katliamlarla coğrafyamızı katil zorbaların eğitim kampına çevirdi. Katliamları ve kıyımları yaşamış bir halk olarak, hepsinden önemlisi direnmeyi öğrenmiş bir halk olarak, Iraklı kardeş halkların karşısında değil yanında saf tutmalıyız.

İncirlik’ten tutun Batman’a kadar üsleriyle yerleşmiş Amerika, kanlı ve kirli hedeflerine ulaşmak için her türlü yolu deniyor. Halepçe’yi, Halepçe’nin arkasında duran güçlerin kimler olduğunu unutmayalım. Irak’ta direniş giderek güçleniyor. Emperyalizm hiçbir halka özgürlük getirmemiş, tam tersine kölelik zinciriyle halkları zorla kendine bağlamıştır. Kürt halkı safını direnişin yanında acil olarak belirlemelidir. Bu şekilde Mezopotamyamızı özgürlüğüne kavuşturabiliriz.

Soreş



İçerde, dışarda hücreleri parçala!

İşçi ve emekçileri günbegün açlığa, sefalete sürükleyen, onları “refaha çıktık” söylemleriyle kandırmaya çalışan sermaye devleti, F ve D tipi cezaevlerini devrimci ve komünistlerin kitlelerle buluşmasını engellemek için devreye sokuyor. İşçi sınıfına öncülük edebilecek güçleri fiziksel ve moral açıdan çökertmek istiyorlar. Amaç içerde devrimcileri teslim almak, dışarıda işçi ve emekçileri iliklerine kadar sömürmek!

F tipi hücre uygulamasında olduğu gibi burada da ordunun ayak seslerini duymaktayız. Bizzat MGK’dan çıkan sesler bunu gösteriyor. Şimdi de D tipi dayatılıyor. Devlet F tipinde yapamadığını, yani teslimiyeti kabul etmeyenleri tasfiye etmeyi, özünde yoketmeyi hesaplamaktadır. F tipinde olduğu gibi bu saldırıyı da devrimcilerin sarsılmaz iradesi tuzla buz edecektir.

Fakat bu konuda henüz bir toparlanma ne yazık ki yaşanmamıştır. Bu durum sermaye iktidarının daha da pervasızlaşmasını sağlamaktadır. Bu saldırıların genel anlamda püskürtülebilmesi için işçi sınıfının bizzat egemenlere ve onların uşak takımına karşı mücadele etmesi gerekmektedir. Burada komünistlere düşen görev süreci doğru değerlendirmek ve etkin bir şekilde müdahale etmektir.

Antakya’dan bir BDSP’li