Seçim süreçleri kitlelerin parlamenter beklentilerle de olsa siyaseti tartıştığı ve ilgi duyduğu süreçlerden biridir. Bu dönemde her renkten ve düşünceden parti ve örgütler kendi dünya görüşü doğrultusunda, biraz da yoğunlaştırılmış bir tempo ile seçimlere ilişkin düşüncelerini ve icraatlarını çeşitli iletişim araçlarıyla kitlelere ulaştırmaya çalışırlar.
Burjuva partileri açısından bu dönemler rant elde etme yarışının dışında asıl önemli olan hizmet ettikleri düzenlerinin ömrünü biraz daha fazla uzatmak ve kitlelerin bilincini çarpıtmaktır. Komünistler açısından durum nettir. Komünistler seçim süreçlerini proletarya ile burjuvazi arasında süren sınıf savaşı ve çelişkilerin derinleşmesini sağlayacak, ezilen kitlelerin kendi siyasal iktidarlarını kurma yönünde bilinçlendiği dönemler olarak değerlendirirler. Yerel seçimler üzerinden meseleyi ele alırsak, birkaç ilde ve ilçede belediye başkanlıklarını kazanmak ya da bütün çalışma tarzını bu anlayış üzerinde inşa etmek komünistlerin işi değildir.
Komünistler, bu dönemde de asıl görevlerini unutmadan, bütün olanaklarını propaganda ve ajitasyon çalışmalarının içeriğini, proletaryanın devrimci siyasal iktidarı mücadelesini güçlendirmek yönünde değerlendirirler. Bu bakışaçısı üzerinden yaratılan olanak ve mevzileri sınıf kavgasının birer kürsüsü olarak değerlendirirler.
Yürütülen bu çalışmanın önemli bir diğer ayağını da, her renkten burjuva ve küçük burjuva partilere ve örgütlere karşı net bir ideolojik duruş oluşturacaktır. Tüm hesap ve amaçları parlamenterizm üzerine ve o zeminde mücadele etmek olan bu akımlar, kitlelerin bilincini karartmada, kitlelerin enerji ve potansiyelini düzen kanallarına bağlamada bir tampon işlevi görürler. Bu nedenle komünistlerin bu akımlarla her cepheden mücadele etmeleri gerekli ve zorunludur.
28 Mart yerel seçimleri yaklaştıkça liberal-reformist çevrelerin belediye başkanlıklarını kazanma hevesleri de çeşitli şekillerde, çapsız ve küçük hesaplara dayalı, ilke ve ahlak değerlerinden uzak bir anlayışla yoğunlaşmaktadır. Kuşkusuz bu seçim sürecinde devrimciler cephesinde konuşulacak ve üzerinde durulması gereken en önemli gelişme DEHAP, EMEP, ÖDP, SHP, YTP ve kimi bölgelerde CTP vb. partilerin oluşturdukları seçim ittifakıdır. Burada değerlendirilmesi gereken ittifak anlayışının ötesinde esasen ittifakın bileşenleri olmalıdır. SHP ve bunun başkanlığını yapan M. Karayalçının ittifakın mimarı ve lideri olarak ön plana çıkarılması, bloğun diğer bileşenleri açısından son derece rezilce ve utanç verici bir durumdur. Kendileri de sosyal-demokrat düzen partileri sayılması gereken DEHAP ve ÖDP cephesinde bu durum doğa olarak büyük bir gönül rahatlığı ile değerlendiriliyor. EMEP cephesinde ise, bloğun bileşenlerinin konum ve niteliklerinin ötesinde, ittifak sürecinde oluşan ve oluşacak biçimsel sorunlar ön plana çıkarılıyor. Üstelik bu, yine o bildik rezil, samimiyetsizlik ve iki yüzlülük örneği oportünist anlayış ve manevralarla yapılıyor.
18 Ocak 2004 tarihli Evrensel gazetesinde yayınlanan EMEP GYKsının seçim platformu, bu ikiyüzlü oportünist manevraların en önemli kanıtıdır. Son dönemlerde çeşitli medya organlarında ittifak ile ilgili yapılan açıklamaların kendileri ile ilgisinin olmadığını söyleyen EMEP GYKsı, sanki bağımsız ve farklı bir tutum sergiliyormuş havası yaratarak, sözüm ona seçimlere ilişkin farklı perspektifler sunuyor. Gerçekte bu, parti içerisinde ve devrimci kamuoyunda oluşabilecek tepkilerin kısmen de olsa yatıştırılmasına yönelik yeni bir manevradan başka bir şey değildir.
Seçimlere ilişkin olarak yayınlanan söz konusu yazının kısa olması kimseyi yanıltmamalıdır. Diyebilirler ki bir bardak suda fırtınayı koparıyorsunuz. Herşey bir yana, söz konusu olan herhangi bir metin değil parti GYKsının bir açıklamasıdır. Öte yandan açıklamanın içeriği ve verilen mesaj irdelendiğinde meselenin hiç de geçiştirilecek gibi olmadığı anlaşılacaktır.
Açıklamada bir yandan sosyal demokrasinin halka güvenmediği açıklanırken, diğer yandan sosyal demokrasinin en has temsilcisi olduğunu her fırsatta beyan eden M. Karayalçının SHPsi ile seçim ittifakı yapılmaktadır. Ne tutarlı bir perspektif ama! Peki bu durumda sorulmaz mı, iyi de sizlerin polemik konusu yaptığınız ve eleştirdiğiniz sosyal demokratlar kimlerdir? Geriye bir tek Baykalın CHPsi kalıyor. Oysa Baykalın CHPsi, bir bakıma, derin devletin en has adamlarından biri olduğunu bizzat hükümet olduğu dönemde ve Çillerin uyumlu yardımcısı olduğu dönemde kanıtlayan Karayalçından daha masum bir konumdadır. Ama herhalde CHP de bu blok sürecinde yer alsaydı sizler açısından yine pek sorun olmayacaktı. Tersine, herhalde bu durumda o sözde eleştirdiğiniz sosyal demokratlarla kolkola, daharahat ve daha iddialı bir şekilde sözüm ona iktidara yürürdünüz.
Bir başka önemli ve bir o kadar da çarpıtılan konu da çatı parti konusudur. Bir yandan çatı parti anlayışını, halkın iradesini gerçek anlamıyla yansıtmadığı için doğru bulmadıklarını söylüyorlar. Diğer yandan yine aynı muhataplarla lokallerde ve parti yemeklerinde, halkı en geniş şekilde temsil eden adaylar belirliyorlar. Yani hem muhatabını eleştireceksin, onu durumu kurtarmaya yönelik açıklamalarda yereceksin, hem de gerçek hayatta yine aynı muhataplarla belediye başkan adayları belirleyeceksin! Samimiyetsizlikten de öteye, düzenbazlık bu değilse nedir?
Seçim adayları SHP genel merkezi yerine yemekli parti toplantılarında belirleniyor diye, kalkıp emekçi halkın en geniş kesiminin iradesini gözönüne aldığını söylemek, tamı tamına düzenbazca bir aldatmacadır.
EMEPin çeşitli olaylarda sergilediği oportünist manevralara daha önce çok şahit olduk. Ancak bu derece çapsız ve ikiyüzlüce bir tutum, girdikleri yolda ne kadar ilerlediklerinin çarpıcı bir kanıtı sayılmalıdır herhalde. Böylesi bir ikiyüzlülük burjuva partilerinde dahi yaşanmıyor. Pes doğrusu dememek elde değil.
Üzerinde durulması gereken bir başka konu ise belirledikleri adaylarla yerel halk iktidarına yürüdüklerini söylemeleridir. İktidar olma anlayışını birkaç ilde ve ilçede kazanılacak belediye başkanlıklarına indirgeyecek kadar ileri giden iflah olmaz oportünist tutum, bu çevrenin devrimci teoriyle biçimsel düzeyde bile her türlü bağını kopardığının kaba bir örneğidir. Mevcut düzende iktidar olma ile hükümet olmayı biribirinden ayırt edip bunu ifade edecek kadar ileri gidebilen burjuva siyasetçileri bile, bu konuda EMEPten daha dürüst ve daha tutarlıdırlar.
Diğer blok bileşenleri olan ÖDP, SDP ve DEHAP ise doğal olarak tüm bu konularda EMEPten farklı değiller. Aralarında küçük nüanslar var yalnızca. Kaldı ki onlar hiç olmazsa niyetlerini, amaçlarını açıkça beyan ediyorlar. Örneğin ÖDP, hiç değilse artık kompleksizce sosyal-demokrat bir çizgide kendini ifade ediyor.
Burada özellikle EMEP üzerinde durmamızın nedeni de budur zaten. Onun ikiyüzlülük örneği ikili tutumudur. Hem pratikte aynı tutum alacaksın, hem de parti içinden/tabanından gelebilecek çıkışlar karşısında kendince farklı olduğunu yazıp çizeceksin. Üstelik bunu kendi içerisinde çelişkili, tutarsız ve çapsız olan bir değerlendirme ile yapacaksın.
EMEP içerisindeki parti kamuoyu bu son tutumu nasıl değerlendirir bilinmez, ancak bilinen bir gerçek var; o da EMEPin girdiği yolda kullandığı araç ve yöntemlerle (buna oyunlar ve manevralarla da denebilir) daha şimdiden burjuva partilerini kat kat geride bıraktığıdır.
Gerek devrimci kamuoyu gerekse EMEP içerisinde/çevresinde bulunan ve yüreği hala bir parça olsun devrimcilik için atanlar, bu rezilce tutum karşısında sessiz ve tepkisiz kalamazlar, kalmamalıdırlar.
15 Ocak günü Adana İHD Cezaevi Komisyonu, Adana Kürkçülerde 22 Aralıkta açılan F tipi cezaevinde tutsaklara yapılan baskılara karşı bir basın açıklaması yaptı. İnönü Parkında yapılan basın açıklamasına İHD, BDSP, ESP, Alınteri, Barikat, Dayanışma Derli aileler katıldı. Sloganlarla yapılan basın açıklamasının ardından eylem sona erdi.
21 Ocak günü ise korsakof hastası tutsakların yeniden tutuklanmasını protesto etmek amacıyla biraraya gelen İHD, BDSP, ESP, Alınteri, Barikat, TUHAYDER ve Haklar ve Özgürlükler Cephesi bileşenleri, Eğitim-Sen binasının önünde toplanarak adli tıp kurumuna doğru sloganlarla yürüdüler. Eylemde Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!, Devrimci tutsaklar onurumuzdur!, İçerde dışarıda hücreleri parçala!, sloganları atıldı. Eylem adli tıp kurumunun önünde yapılan basın açıklaması ile sona erdi. (Kızıl Bayrak/Adana)