24 Ocak'04
Sayı: 2004 (17)


  Kızıl Bayrak'tan
  Yerel seçimler ve devrimci tutum
  Latin Amerika örnekleri ne gösteriyor?
  Kürt halkına kendi kaderini tayin hakkı!
  Neşter çürümüş yarayı deşti!
  Soruşturmalara, cezalara ve YÖK yasa tasarısına karşı Taksim'de taleplerimizi haykıracağız!
  Gençliğin açlık grevi eylemi ve destekler...
  "Şeffaflaşma" adı altında MGK yeniden tahkim ediliyor...
  İşkenceci sermaye devletini hiçbir yasa aklayamaz...
  DİSK Genel-İş Genel Kurulu yapıldı...
  Genel-İş Kurulu'nda işçilerle konuştuk...
  Güncel durum ve devrimci görevler
  Reformist solda oportünist kıvranmalar
  Cargill: Kurşunlarla değil kıtlıkla öldürülen diktatörlük!
  İran'da egemenler arası siyasi kriz!
  Irak bataklığı derinleşiyor, işgalciler açmaz içinde!
  Irak direnişi emperyalist haydutların açmazını derinleştiriyor!
  İtalya: Artan işçi grevleri ve gösterdikleri
  Dünya Sosyal Formu soldan tepkilere konu oldu...
  Sera Tekstil işçileri sendikalaştıkları için işten atıldılar
  Eğitim-Sen bölge toplantısı yapıldı...
  Bültenlerden..
  Bir deneyimden dersler... Kazanmak direnmektir!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
“Şeffaflaşma” adı altında MGK yeniden tahkim ediliyor...

Açık-gizli tüm faşist-militarist
örgütler dağıtılsın!

Son haftalarda burjuva basına yansıyan haberlere ve köşe yazarlarının yorumlarına bakılırsa MGK, bir dizi gizlilikten arındırılarak “berraklaşıyor”! Resmi gazetede yayınlanan biçimiyle yeni yönetmeliğin tanımlar bölümünde, “Milli güvenlik ve milli güvenlik siyaseti” kavramları korunuyor. Fakat “Özel milli siyaset, milli menfaat, milli hedef, milli güç, olağanüstü hal, sıkı yönetim hali, seferberlik hali, buhran hali, savaş hali, topyekûn savunma, koruyucu güvenlik” kavramları ve bunların birimleri kaldırılarak iptal edildi. Bunların yerine MGK Başkanlığı’na bağlı olarak Genel Sekreterlik, Genel Sekreter, Genel Sekreter yardımcıları (3 tane), Genel Sekreterlik Bürosu ile Hukuk Müşavirliği, Ana Hizmet Birimleri başkanlıkları, Personel ve İdari İşler Dairesi Başkanlığı ve Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği Başkanlığı şeklnde düzenlendi.

MGK, bir bakıma TSK’nın diğer düzen kurum ve örgütlerini denetlediği, yer yer hizaya çektiği ve düzenin bekası için yönettiği gayr-ı meşru bir düzen örgütüdür. 12 Eylül askeri darbesinden sonra yeniden organize edilen bu örgüt, kurulu burjuva düzenin gerçek yönetici gücü durumundadır. Ülke burjuvazisi adına konuşan, denetleyen, müdahale eden ve yöneten en yetkili odak durumandadır.

“Yıllardır gizli kalan yönetmelik” deniliyordu. Ancak niye gizli kaldığı sorulmuyor, kimlerin kimlerden gizlediği gerçeği yazılıp çizilmiyordu. Açık ki belli hesaplar çerçevesinde konu basına bilerek sızdırıldı ve böylece MGK “gizli yönetmeliği” tartışılmaya başlandı. Bu tartışmaların bir sonucu olarak da yönetmelik değişti. Türkiye’de işlerin bu kadar basit işlemediğini/ işleyemeyeceğini herkes bilir. Gazeteye yansıyan bir haberden hareketle kimse MGK’yı “berraklaştırma” yoluna gitmez.

Sermaye iktidarının MGK ve onun uzantısı gizli ve kirli örgütlenmelere ihtiyacı daima vardır. İşçi ve emekçilerin mücadelesini ezmek, devrimcileri en kanlı yöntemlerle imha etmek, Kürt halkının özgürlük mücadelesini gözü dönmüş bir vahşetle bastırmak, o çok bahsettikleri psikolojik harekatla bütün bir halka korku ve endişe salmak, MGK’nın temel varlık nedenidir. Şu ya da bu kavramın kaldırılması yerine benzer kavramların kullanılması ya da “gizli” denilen birimlerin “açığa” çıkarılması, sözde denetime alınması hiç de burjuva basının iddia etitği gibi “berraklaşma” ya da halktan gizli olanın halkın denetimine sokulması anlamına gelmiyor.

MGK’nın yeniden yapılandırılması ve bunun cilalanıp parlatılarak emekçilerin önüne sunulması milyonlarca emekçiyi yanıltma çabası içermekle birlikte MGK’yı aklama çabasıdır. Psikolojik harekatın en etkin gücü olan burjuva kalemşörler de bunu çok iyi biliyor ve bu gerçeğin sorgulanmasını engellemeye çalışıyorlar. Sokak gösterilerinde coplanan eylemci görüntüleri, herhangi bir hak aramak için eyleme, direnişe geçenlerin “terörist” ilan edilmesi ve böylece uğrayacakları saldırının meşrulaştırılmaya çalışılması, bu yolla toplumun geri kalanının da terörize edilmesi... Tüm bunlar bizzat burjuva basın aracılığıyla yürütülmüyor mu? Kendi icraatlarıyla MGK planlarının temel uygulayıcılarından biri de burjuva medya değil mi?

Kuşkusuz ki işin özünü yapılan tartışmalar ya da MGK’nın yeniden yapılandırılması oluşturmuyor. Faili meçhul cinayetlerin, yargısız infazların, gözaltında kayıpların, cezaevi operasyonlarının, kitle eylemlerini provoke etmenin, Gazi, Ümraniye vb. katliamların, Maraş, Çorum, Sivas vb. yüzlerce suçun faili MGK ve ona bağlı kontra gerilla örgütleridir. Bunlar MGK’nın illegal faaliyetleridir. Bunlar hiçbir biçimde gizlenemeyecek şekilde açığa çıktığı durumlarda dahi düzen temsilcileri tarafından açıktan savunulabilmektedir.

MGK’nın en gözle görünen faaliyeti olan periyodik resmi toplantılarında bile nelerin konuşulduğu, hangi kararların alındığı, kendilerinin yazıp verdiği kısa bildirilerin içerdiği bilgiler dışında kamuoyu tarafından bilinmemektedir. Hiçbir toplantıdan sonra da hiçbir gazete ya da gazeteci bunun araştırmasına girmemiştir. Kaldı ki bu yasaktır da, zira “MGK’da konuşulanlar” kanun gereği “gizlidir”! Bütün bunlar tesadüf olabilir mi? Başta burjuva medya olmak üzere bütün devlet kurumları MGK’nın tuttuğu yeri, gücünün sınırsızlığını bilir. Söyleyeceği sözü, attığı adımı bu sınırları bilerek atar.

Bu düzen gerçek anlamıyla kontr gerilla yapılanmalar tarafından yönetilir. Kararları alan, uygalayan ve uygulatan onlardır. Gerçek kararları ordu verir. Diğer bütün devlet kurumları, yargısı, parlamentosu, medyası vb., bu doğrultuda hareket eder. Elbette tüm bu kirli işler büyük bir gizlilikle yürütülür. Perdenin önünde hükümetiyle, muhalefetiyle düzen partileri; yargısıyla, parlamentosuyla, polisiyle diğer düzen kurumları vardır.

Sonuç olarak, MGK, sözde düzenlemelerle “şeffaf”laşmış olmaz. Onun varlık nedeni bu sömürücü düzenin bekasını her türden kirli ve kanlı yöntemle sağlamaktır. Dolayısıyla yapılması gereken onu dağıtmaktır. Bu türden açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmeler ise ancak işçi ve emekçilerin devrimci mücadelesiyle dağıtılabilir. Gerisi boş laftır.



YÖK yasa tasarısı bir kez daha değişiyor!

Yeni bir YÖK yasa tasarısı ile piyasaya çıkan Erdoğan Teziç tasarıyı kimseye beğendiremiyor. Önce eğitim alanındaki sendikalar ve öğretim üyeleri dernekleri ile görüşen ve bunlardan destek alamayan Teziç, iki gün sonrasında ÖTK temsilcileri ile görüşmüş ve buradan destek aldığını ilan etmişti. Sözde öğrenci temsilcilerinden nasıl bir destek aldığı biliniyor.

Erdoğan Teziç, bu hafta tasarısını iki büyük engelden atlatmaya çalıştı, ancak görüldüğü kadarıyla yere çakıldı. Bu engellerin ilki Üniversiteler Arası Kurul idi. Rektörler Teziç’e bu tasarıyı kabul edilemez bulduklarını söylediler ve beklentilerinin boşa çıkarıldığından, kandırıldıklarından sözettiler. Sorunları tasarının YÖK sisteminde istenilen değişiklikleri yapmamasıydı. Onların istedikleri torba bütçe, mali özerklik gibi konularda tasarı beklentilerine yanıt verecek düzeyde değildi. Teziç kendini savundu ve tasarının kendisine değil, konunun tüm taraflarına ait olduğunu söyledi. Tasarı YÖK genel kurulunda da görüşüldükten sonra, Teziç başbakandan ek süre isteyeceğini duyurdu.

Sorunun ne olduğuna kısaca değinelim. İki yıl önce rektörlerin arkasında saf tuttukları Kemal Gürüz ve tasarısı, onları üniversite patronları haline getirmek konusunda özenle hazırlanmıştı ve sermayenin üniversitelerini kurmak konusunda da hayli iddialıydı. Bu tasarı bir kez değiştikten sonra aynı noktaya dönmek mümkün olmadı. MEB’in hazırladığı taslak, geçici maddeler dışında Gürüz’ün tasarısının bir kopyası olduğu halde, ordunun da ısrarıyla ÜAK ve rektörler bu tasarıya kazan kaldırmışlardı. Şimdi yeni bir tasarı hazırlamak derdine girenler, istediklerini bulamayınca bir kez daha tartışmalar başladı.

Elbette ne ilk tasarı, ne de yeni taslaklar bizim için kabul edilebilir bir yan taşımıyor. Bizim sorunumuz sadece tasarının içeriği ya da hangi noktalarda pusular kurduğuna göre belirlenmiyor. Bizim için sorun, YÖK’ün varlığını ortadan kaldırmak, parasız, bilimsel, anadilde eğitim ve özerk-demokratik üniversite taleplerini kazanmaktır.

Burjuvazinin farklı klikleri arasındaki bir çatışma ya da gerilim, ne sermayenin asli sorunlarını erteleme, ne de bizim taleplerimizi değiştirme gücüne sahiptir. Aksine, gerilimin uzlaşma noktası yine sermayenin ihtiyaçları olacaktır. Bizim mücadelemiz de sermayenin üniversitelerdeki işgaline karşı hiç durmadan sürecektir. Bugün öğrenci hareketi, bu sahte ikilemleri değil, istediği türde bir eğitim için yürütülecek mücadeleyi gündemine almalıdır. Haftalardır şu ya da bu biçimde değişen tasarıları tartışıyor, gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyoruz. Bu çabamızı bundan sonra da sürdüreceğiz, ancak önümüzdeki dönemde daha farklı bir tartışma yürütmekte yarar var. Mart ayında gerçekleştirilecek merkezi bir Kızılay eylemi ve buna hazırlanma görevi bizim en önemli gündemimiz olmalıdır. &Oml;ğrenci hareketinin tüm gövdesiyle bu eyleme kilitlenmesi ve sadece eylemin kendisi değil, fakat onun öncesi ve sonrasıyla yeni bir çıkışa hazırlanması gerekiyor. Bizim asıl sorunumuz da bu ihtiyaca yanıt vermek olmalıdır.

YÖK yasa tasarısının seyri bir kez daha değişmiş, belki süresi biraz daha uzamıştır. Dahası karşılaşacakları basıncı göze alamayarak paralı eğitim saldırısını görece uzun bir zamana yayma eğilimleri belirmiştir. Bu durumda gençliğin beklemesi değil, fakat üzerlerindeki basıncı artırarak, korkularını büyüterek talepleri için mücadeleyi daha da geliştirmesi zamanıdır.

Genç Komünistler