Düzen cephesinden gerçekleştirilen operasyonlara isim verme hevesi epeydir moda. Seçilen isimler pek isabetli olmasa da, çağrıştırdıkları ile gerçek anlamları ironi olma özelliğini yine de yitirmiyor. Gelmiş geçmiş en iğrenç ironi ise Hayata Dönüş operasyonu ile gerçekleştirildi.
Şimdilerde yeni bir operasyon ismi gündemi altüst etmiş durumda; Neşter-2. İkinci sınıf Hollywood filmlerini anıştıran ismin yaratcısı DGM savcısı Ömer Sulha Aldan. Serinin ilkini unutmuş olanlara hatırlatalım. SSKya tıbbi teçhizat alımlarında yapılan yolsuzluklara karşı başlatılan operasyonda birçok doktor, siyasetçi ve bürokratın ismi karışmıştı. Yolsuzluk miktarı ise 4 milyar dolardı. İMF kapılarında kul köle olan iktidarın güç bela koparabildiği kredi miktarı ile neredeyse aynı. Serinin devamını sağlayan ise ilk operasyon sırasında gözaltına alınan sanıkların kefalet ile serbest bırakılmaları ve mahkeme kararının lehlerine çıkması için rüşvet verdikleri ileri sürülen bir çetenin varlığı. DGM savcısı söz konusu çetenin, yalnızca bu davada değil, başka birçok davada da yargıyı lehlerinde etkilemek için rüşvet de dahil bir¸ok yöntemi kullandıklarını iddia ediyor. İddia bununla da sınırlı değil; savcı işin içinde önemli mevkilerde bulunan hakim ve yargıtay üyelerinin de bulunduğunu söylüyor. Bu son iddiası yoğun tepki alınca savcı çarketse de sonuç değişmedi; bir gürültüdür koptu.
Türkiyede yaşayan hiç kimse yargının bağımsız olduğunu iddia edemez. Yargının haksızın, hırsızın, sömürücünün yanında; güçsüzün, yoksulun yakasında olduğu artık bilinen bir gerçek. Baklavacı çocukları unutmak mümkün mü? Bankaları hortumlayanları, emekçilerden alınan vergilerle bütçeleri oluşturulmuş kamu kuruluşlarını soyup soğana çevirenleri değil hapse atmaya, kelepçelemeye bile utanan, saygıdeğer işadamlarını kelepçelemek ayıp değil mi? diyen bir yargı bu! Yargıtay başkanının Hakimler cüzdanı ile vicdanı arasında sıkışmış dediği bir ülkede, kim yargıya güvenir ki?
Son tartışmalar ve operasyon herkesin bildiği bir gerçeği gündeme getirmiş oldu. Yargıya işi düşmüş burjuva sınıf mensuplarının işlerini halletmek için özel bir yapılanma oluşturulmuş. Avukatından hakimine, savcısından yargıtay üyesine kadar hemen her kademeden yargı mensubu bu dümenin bir parçası olmuş. DGM savcısı Ö. S. Aldanın deyimiyle dudak uçurtacak meblağların döndüğü yeni bir piyasa!
Neşter-2 operasyonu kapsamında İstanbul ve Ankarada toplam 12 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında oldukça ilginç isimler var; Ersin Pamuksüzer (Turkcell Holding Yönetim Kurulu üyesi), Saner Ayar (Show TV Genel Müdürü), Cenk Güryel (Çukurova Grubu avukatı - Yargıtay üyesi Ergül Güryelin oğlu), Haldun Erdavran (işadamı).
Savcının ifadelerini aldığı sanıklardan dördü mahkemeye çıkarılmadan serbest bırakıldı. Geri kalan sekiz kişi tutuklanmaları talebi ile DGM yedek hakimliğine çıkarıldılar. Tüm gün süren duruşmanın ardından sekiz kişinin tamamı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu gelişme sermaye sözcülerini dahi şaşırttı. Zira savcının iddiaları son derece ağırdı. Bu sonucu hemen herkes dağ fare doğurdu biçiminde yorumladı.
Neşter-2 operasyonu ile birlikte ortaya saçılan pislikler Türk burjuvazisinin kendi arasındaki karmaşık çıkar ilişkilerinden doğan bir takım çatışmaların sonucu olsa da, gerçeklerin bir kısmını ortaya sermiştir. DGM savcısının derdi ne olursa olsun, bu yeni skandal burjuva hukukunun ve adalet anlayışının ne menem bir şey olduğunu bütün çirkinliğiyle ortaya koymuştur. Ancak ortaya çıkan rezalet su yüzünde kalan buz dağının küçük bir kısmıdır. Kokuşmuşluk çok daha derinlerdedir.