Aylardır bültenimizin sayfalarında İMES işçilerinin yaşadığı sorunlar anlatıldı. İşçi arkadaşlar kendi işyerlerinden doğru da yaşadıklarını bu sayfalara taşıdılar. Anlatıldığı gibi İMES tam bir sömürü cehennemi. Azgınca sömürü, kölece çalıştırma, insanlık dışı muamele vb. İMESte çalışma koşulları en net böyle özetlenebilir.
Patronlar, kapitalistler ezerek, sömürerek kendi kârlarına kâr katıyorlar. Ve bunu da örgütlü bir tarzda yapıyorlar. Yani kendi sınıf çıkarları için davranıyorlar. Peki biz kendi çıkarlarımıza sahip çıkıyor muyuz? Bize zarar veren, bizi güçten düşüren patronlardan çok, örgütsüzlüğümüz değil mi? Beraber çalıştığımız, aynı sömürü çarkları içinde öğütüldüğümüz arkadaşlarımıza karşı güvensizliğimiz değil mi?
Hepimiz aynı sorunları yaşıyorken, hepimiz de yaşadıklarımızdan şikayet edip değişmesini istiyorken; burada bir şey olmaz, bu işçilerden bir şey çıkmaz deyip işin içinden çıkmıyor muyuz? En ufak bir olumsuzlukta umutsuzluğa kapılmıyor muyuz?
Bu söylediklerimizin hepsi İMES işçileri için olduğu kadar, tüm işçi sınıfı için de geçerli. Bu saydıklarımızın hepsi kararlı bir mücadele ile aşılacak sorunlar.
Bölgemizde İMES ve çevresinde aylardır işçilerin birleşmesi ve örgütlenmesi için çalışmalar yapılıyor. İleri, öncü işçilerin başlattığı bu çalışma İMES işçileri derneğini kurma hedefine doğru ilerliyor. Dernek İMES işçilerinin evi olacak. Farklı farklı atölyelerde, fabrikalarda çalışan işçilerin dayanışmasını, kaynaşmasını sağlayacak. İşçilerin sosyal, kültürel, siyasal olarak eğitimini sağlayacak. Geçmiş dönemde sendikal faaliyetlerin hepsi ufak işyerlerinde olmalarından kaynaklı başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Dernek; sendikalaşma için güçleri biriktirmenin, güçlü ve örgütlü bir şekilde sendikalaşmaya adım atmanın aracı olacak.
Böyle bir dernek ilk anda da açılabilirdi. Ancak istedik ki; İMES işçileri bu çabayı sahiplensin, ortak olsun. Derneği kurmanın emeği de, onuru da tüm İMES işçilerinin olsun.
Ayları bulan çalışmamızda dernek girişimi belli bir düzeye gelmiş bulunuyor. OSB-İMES bülteni yüzlerce işçiye ulaşıyor. Onlarca işçi bu çalışmadan haberdar ve bunu destekliyor. Bölgelerde dernek tanıtım toplantıları örgütleniyor. Bu alınan mesafeye rağmen yine de İMES işçilerinin örgütlenmesinde yolun başındayız.
Artık sıra derneğimizi, çatımızı hep birlikte inşa etmeye geldi. Dernek için gücümüzü birleştirmenin zamanı geldi. Bundan sonra dernekle birlikte büyümeyi hedefleyeceğiz.
Bugün daha fazla çaba ve enerji harcayarak derneğin kurulmasının hazırlık çalışmalarına hep birlikte katılalım, güçlendirelim, omuz verelim.
İşçi arkadaşlarımıza bu çalışmayı anlatmak ve onları da katmak için seferber olalım. Artık bizi ezen, sömüren asalak patronların karşısına güçlü ve örgütlü bir şekilde tek vücut çıkalım. Hep söylediğimiz gibi;
Birleşen, örgütlenen işçiler asla yenilmez!
OSB-İMESte çalışan binlerce kadın işçiyiz. Bir işçi bülteninde işçilerin sorunlarına yer verilir de bunlar içinde kadın işçilerin sorunları olmaz mı? Neden olmasın.
Çoğumuz metal, tekstil, plastik, kırtasiye, yemek, hizmet vb. işlerde çalışıyoruz. Genç olanımızdan yaşlı olanımıza dek hepimiz benzer koşullarda çalışıyoruz ve aynı sorunları yaşıyoruz. Patronun sömürüsünün yanında bir de kadın olmamızdan gelen çifte sömürüye maruz kalıyoruz. Sadece bu da değil. Ezilen bir ulusa mensupsak yaşadığımız sorunlar daha da artıyor.
Ben de ezilen ulustan bir kadın işçi olarak yıllardır OSB ve İMESte çalışıyorum. Tekstilde ve metal işlerinde çalıştım. Buralarda karşılaştığım sorunlar hepimizin ortak sorunlarından farklı değil. Ama bir durum var ki; onu özellikle belirtmek gerekiyor. Biz kadın işçiler patronların gözünde uysal köleleriz. Hakkını aramayan, herşeye sessiz kalan, kısacası ne verilirse razı olan köleleriz. Bunun yanında kadın bir meta olarak görülüyor. Çoğumuzun karşı karşıya kaldığı bu durum işyerlerinde çokça yaşanıyor. Özellikle cinsel bir obje olarak görüldüğümüz bir ortamda, yazık ki erkek işçi arkadaşlarımızda da bunun etkisini görüyoruz. Usta ve şeflerin hakaretlerine yer yer tacizlerine (sözle, gözle, elle) maruz kalıyoruz.
Çalıştığım metal fabrikasında yaşadığım bir olayı örnek vermek istiyorum. Burada bir bölümün şefi (patronun adamı) yıllardır kadın işçileri taciz eden biri olarak biliniyor. Diğer kadın arkadaşlar bu durumdan rahatsız olmalarına rağmen işten atılmak korkusuyla seslerini çıkaramıyorlardı. Aynı tezgahta çalıştığımız kadın arkadaş bir gün bu şefle tartışmaya girdi. Sonradan öğrendim ki o da aynı tacize maruz kalmıştı. Bu arkadaşla konuşarak sorunun genel olduğunu ve patronun bilmesine rağmen özellikle bu yalakasını tuttuğunu söyledim. Kadın arkadaş bu sorunun kişisel olmadığını anladı ve bu şefi işçiler arasında teşhir etmeye başladı. Bu, o yalakayla bireysel olarak tartışmaktan çok daha etkili oldu.
Bugüne kadarki sömürü düzenleri, biz kadınları cinsel kimliğimiz üzerinden ikinci plana itmiş. Dönüp yaşadığımız dünyaya ve bölgemize bakalım. İnsanlığın yarısını kadınlar oluşturuyor. Ve hayatın yarısını biz kadınlar yaratıyoruz. Örgütsüz ve dağınık olmamız patronların bizi daha kolay sömürmesini sağlıyor. Birlik olup örgütlenmeyi başardığımızda, bir mücadele içine girdiğimizde, kavgayı sonuna kadar götürdüğümüzün örnekleri çoktur. Bölgemizde daha önce Beybi Çuval ve Mayer Wonisch işçileri (bu arkadaşların çoğu kadın işçilerdi) örgütlenme mücadelesine girmiş ve bugüne gelemese de önemli deneyimler bırakmışlardır bize. Yine geçmişte Ünivar ve son olarak Ünifil Elektronikte yaşanan sendikalaşma mücadelesinin başını kadın şçiler çekiyordu.
Kadın işçilerin yaşadığı sorunlar bunlarla sınırlı değil. Çocuğu olanlarımız için yaşam giderek daha da zorlaşıyor. İş yasasında yüzden fazla kadın işçi çalıştıran yerlerde kreş açma zorunluluğu varken bugün OSBde kreşe rastlamak zordur. Geçtik kreşi, doğum öncesi ve sonrası ücretli izinler, doğumdan sonra günde bir saat süt izni vb. kullandırtan işyerleri parmakla sayılacak kadar azdır.
Biz kadın işçilerin sorunları, çifte sömürüyle daha da artarak sürüyor. Patronlara varlığımızı hissettirmek ve yaşadığımız sorunları çözebilmek için erkek işçi arkadaşlarımızla biraraya gelerek mücadelenin yolunu tutmak zorundayız.
Kurtuluş yok tek başına! Ya hep beraber ya da hiçbirimiz!