Irak direnişi emperyalist haydutların
açmazını derinleştiriyor!
Irak halkının emperyalist işgale karşı yükselttiği direniş aralıksız devam ediyor. Saddamın yakalanmasıyla zayıflayacağı iddia edilen direniş, aradan bir buçuk ay geçmeden Saddamın yakalanması olayını bile unutturdu. Ocak ayının ilk iki haftasında üç Amerikan helikopterinin düşürülmesi, resmi açıklamaya göre, ölen ABD askerlerinin sayısının 500ü aşması vb. direniş zayıflayacak türünden tüm demagojileri boşa düşürdü. Saddamın yakalanmasından sonra direnişin güçlendiği artık farklı çevreler tarafından da kabul ediliyor.
Son teknoloji ürünü silahlarla vahşi katliamlar yapan emperyalist ordular, direnişi zayıflatmak ve buna bağlı olarak işgalin istikrarını tesis etmek için olmadık yollara başvuruyorlar. Ancak işgalci güçler istikrara değil, hızla istikrarsızlığa doğru yolalıyorlar. Direnişin büyüyerek sürmesi işgal askerlerini moral yönden çöküntüye uğratırken sık sık intihar girişimlerine yol açıyor. Bunu bizzat ABD ordusundan yapılan resmi açıklamalar da doğruluyor. İşgalden bu yana onlarca askerin intihar sonucu öldüğü itiraf ediliyor.
Son bir hafta içinde Amerikan askerlerini hedef alan çok sayıda saldırı gerçekleşti. Bağdata yaptığı iki günlük ziyaretin ardından ülkesine dönen (ziyaretin nedeni açıklanmadı) Gürcistan Savunma Bakanı David Tavzadzenin uçağına, Bağdat havaalanından kalkışı sırasında ateş açıldı. Tifliste açıklama yapan ABD uşağı Gürcü bakan, Amerikan askerlerinin ateşe hemen karşılık vererek kendisini koruduklarını söyledi. Bu arada Basra kentinde, sivil görünümlü İngiliz askeri cipi uzaktan kumandalı bomba ile vuruldu. Patlama sonucu, 1 İngiliz askeri ile 1 Irak polisi ağır yaralandı. Son haftalarda İngiliz işgal ordusuna bağlı askerleri de hedef alan direnişçiler, İngiliz sömürgecilerinin rahatını bozmaya başladılar.
Son günlerin en büyük eylemi ise Bağdatta gerçekleşti. Saddamın eski saraylarından birine karargah kuran Amerikan işgal ordusu bu kez ininde vuruldu. ABD askeri karargahının giriş kapısına bomba yüklü bir araçla yapılan intihar saldırısında 24 kişi öldü, 100den fazla kişi yaralandı. ABD askeri sözcüsü, saldırıda Pentagon çalışanı iki Amerikalının öldüğünü açıkladı. Yaralananlar arasında üç ABD askeri ile üç sivil ABDlinin bulunduğu geri kalanların Iraklı olduğu iddia edildi. İşgalciler, sığındıkları inlerinde bile güven içinde olmadıklarını bir kez daha görmüş oldular.
ABDnin Iraktaki sivil yöneticisi Paul Bremer, eylemle ilgili olarak; Bu olay, teröristlerin canice emellerinin Irakta demokrasiyi istemediklerinin açık bir kanıtıdır. Başarılı olamayacaklar diye konuştu. Ülkeyi tam bir enkaza çevirerek onbinlerce sivil Iraklıyı katleden emperyalist işgalcilerin bu eli kanlı temsilcisi, Irak halklarına reva görülen zulmün baş sorumlularından biri olduğu gerçeğinin üstünü bu tür açıklamalarla örtemez.
Direnişçilerin Irakta demokrasi istemediklerini pişkinlikle iddia eden sömürge valisi Bremer, Washingtona giderek, savaş çetesiyle Şiilerin seçim taleplerini engelleyebilmek için çıkış yolu arıyor. Görülüyor ki, emperyalistlerin Irak halklarına sundukları demokrasinin anlamı, işgalin sorunsuz bir şekilde devam etmesini sağlayan ortamdan ibaret. Bu ortamın oluşmasını engelleyen direnişçilerin, emperyalistlerin demokrasisinin önünde engel oldukları doğrudur.
Irakta yedi askeri üs kurmaya hazırlanan Amerikan emperyalizmi, sonsuza dek bu ülkede kalmayı planlıyor. Ancak, Irak halkının emperyalist işgale karşı direnişini kararlı bir şekilde sürdürmesinin de gösterdiği gibi, Pentagondaki hesaplar Iraka uymuyor. Diğer bir ifadeyle, yaşanan bunca yıkımın ardından Irak halkı, karşısındaki düşmanın askeri üstünlüğüne ve her türlü vahşetine rağmen, emperyalist hesapları bozabileceğini gösterdi. Dolayısıyla bu onurlu halkın direnişini sahiplenmek/destek vermek tüm barbarlık karşıtlarının görevidir!
Arjantin: Ordunun işkence kampları
24 Ocak 1976 yılında Arjantinde generaller, anti-komünist strateji çerçevesinde, bir darbeyle iktidara el koydular. Bölgenin bu en zalim kanlı diktatörlüğü 1983 yılına kadar sürdü. Pentagon ve CİA ajanlarının tam desteğiyle ayakta kalan faşist cunta, 30 bin kişinin kaybolmasının sorumlusu.
80li yılların başında ABDnin gündeme getirdiği düşük yoğunluklu demokrasi konsepti çerçevesinde ordunun, iç ve dünya kamuoyunda yıpranması da gözetilerek, kışlalarına çekilmesine karar verilmişti. Demokratikleşme adı verilen bu adım atılırken, eli kanlı katillerin dokunulmazlığı yasal güvence altına alınmıştı.
Arjantinde son emekçi ayaklanmasının ardından kendisini sol peronist olarak adlandıran Nektor Kirchner devlet başkanlığına seçilmişti. Kitlelerin kısmi talepleri çerçevesinde bazı adımlar atılmaya başlandı. Bazı ordu merkezlerinde işkencenin sistematik olarak sürdüğüne ilişkin son aylarda artan şikayet ve ihbarlar üzerine, Adalet Bakanlığı bazı generaller hakkında dava açılmasına karar verdi.
Kirchner bu kararı açıklarken, işkence video ve resimlerini incelediğinde gördüklerine inanamadığını ve hemen araştırılmasını istediğini söyledi. Ortaya çıkan bulgulara dikkat çekilerek, bazı askeri kamplarda siyasi tutuklulara işkencenin bir eğitim yöntemi olarak uygulandığı ve bunun 1994 yılına kadar sürdüğü belirtiliyor. Yani askerin kışlaya çekilerek demokratikleşmenin başlamasından 11 yıl sonra da kamplarda sistematik işkence ve kaybetme varlığını korumuştur. İşkence kurslarına yüksek rütbeli askerler, hava ve deniz kuvvetleri görevlileri düzenli katılarak eğitim görmüşlerdir.
Hükümet 1986 yılında işkence kurslarına katılarak eğitim gördükleri kesinleşen sekiz kişinin isimlerini yayınladı. Bunlar ordunun değişik kademelerinde önemli görevlerde bulunuyorlar. Parlamento başkanı Alberto Fernandez, Demokrasinin son on yılında bu tür şeylerin olmasına insan inanamıyor diyor. Olayı araştırmakla sorumlu Savunma Bakanı Jose Pampuro ise, basına yaptığı açıklamada, şunları söylüyor: Ben ordu ve hükümetin bu tür şeylerin yapıldığından haberdar olduklarına inanıyorum.
1991-99 yıllarında orduda general olarak görev yapan ve şimdi Kolombiya büyükelçisi olan Martin Balza, bu işkence uygulamalarının 90 yılına kadar sürdüğünü doğruluyor. Başta Balza olmak üzere, eski devlet başkanlarından Raul Alfonsin ve Carlos Menem de sorgulanacak.
Bu olayın nasıl sonuçlanacağı bilinmez, fakat demokratikleşme sahtekarlığını bir kez daha çıplak bir biçimde ortaya sermiştir.
Ekvador: Başkanı düşürme hazırlıkları
Tam bir yıl önce kızılderili yoksul halk Ekvadorda bir halk ayaklanmasıyla askeri kökenli Lucio Gutierrezi devlet başkanlığına taşımıştı. Yeni başkan, toplumdan dışlanmış, aşağılanmış, yoksullukla pençeleşen bu kesimin savunucusu olarak ortaya çıkmıştı. Popülist ve içi boş sosyal demagojik söylemlerle kitlelerin desteğini alan Lucio Gutierrez, kısa sürede İMF ve ABD tekellerinin azgın bir savunucusu konumuna geldi. Tam bir uşak olduğunu kanıtladı.
İktidara gelişinin yıldönümünü kızılderili yoksullara çağrı yaparak kutlayan başkan, yeni bir ayaklanma hazırlığı içinde olan emekçileri ikna etmeye çalışıyor. Kızılderili örgütlerin ortak görüşü, başkanın konuşmasınının demagojik ve çelişkili olduğu biçiminde.
Lucio Gutierrez başkanlığının olumlu olduğunu savunuyor. Fakat bugüne kadar yoksul halkın ekonomik-sosyal durumunu düzeltecek tek bir ciddi önlem alınmadı. Tersine yoksulluk daha da arttı. Kızılderili örgütler bu nedenle başkanı yalancı ve ihanetçi olarak niteliyorlar. Bu yıldönümünde, iktidara getirdikleri gibi düşürme kampanyası başlattılar. Kızılderili örgütleri federasyonu Conaie bu konuda kararlı olduklarını vurguluyor.
|