17 Ocak'04
Sayı: 2004 (16)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD ile gizli yeni ihanet anlaşmaları...
  İMF programı iptal edilsin!
  Kölelik yasası meclise geliyor...
  Tüpraş peşkeş çekildi, işçiler satıldı...
  Asalaklar üretenleri suçluyor...
  30'a yakın insan donarak öldü...
  Yeni asgari ücret işçi sınıfıyla alay etmektir!
  Gençlik mücadelesini sürdürmekte kararlı!..
  İzmir Batı Makina Kalıp'ta sendikasızlaştırma saldırısına yanıt!
  Gençlik sözünü Kızılay'da söyleyecek!
  Üniversitelerde "cadı avı"!
  Düzen partilerinin yerel seçim hazırlığı...
  Yerel yönetimler ve yerel seçimlere yaklaşım!
  Sendikalaşma mücadelesi ve devrimci sınıf çizgisi
  Kuzey Kıbrıs hükümeti Ankara'da kuruldu...
  Ekim'in Ocak 2004 tarihli sayısı çıktı...
  Devletin değişmeyen gelenekleri
  İki haftada üç Amerikan helikopteri düşrüldü...
  Çözüm yolunu Filistin direnişi aşacak!
  Siyonist vahşete isyan devam ediyor!
  Yüzbini aşkın insan Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'i coşkuyla andı..
  Karl ve Rosa'nın anısına sahip çıkmak!..
  Bültenlerden...
  Keşmir'de Amerikan "barış"ı
  Özgür ve eşit bir dünya imkansız değil!
  AB hayranı Ferhat Tunç'a açık mektup...
  Bir çuval İncirlik...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Gençlik sözünü Kızılay’da söyleyecek!

YÖK Yasa Tasarısı artık fazlasıyla sıkıcılaşan parodilerle bir kez daha gündemde. Aylardır uzlaşma diye yırtınanlar, nihayet Teziç’in kurnaz oyunları içerisinde uzlaşma pozları vermeye başladılar. Herşey ne kadar güzel işliyor. Aylarca birbirini yiyen demokrasi havarileri ve “demokrat” Teziç rolünü ne kadar güzel oynuyor. Bir yanda hükümetin dediğimize gelindi pozları, bir yanda Teziç’in şatafatlı gösterileri, bir yanda Teziç ile görüşüp muradına eren kravatlı öğrenciler ve hepsinin başında davullu zurnalı düğüne başlayan burjuva medyanın sihirli AB ve reform türküleri... İşler yolunda görünüyor. Peki gerçekten öyle mi?

Geçen hafta bürokrat yüzünü bir kenara bırakarak şamatacılığa başlayan Teziç, önce Eğitim-Sen ve öğretim üyeleri dernekleriyle, ardından da öğrencilerle görüştü. Toplantıların basına açık kısmında büyükanne kılığına girmiş kurdun güler yüzü, mantıklı ve sevecen cevaplarıyla şova devam eden Teziç’in basına kapalı kısımda neler söylediğini toplantıdan çıkanlardan öğrendik. İlk toplantının konuklarının önemli bir bölümü (Eğitim-Sen ve öğretim üyeleri dernekleri) yasayı kabul edilemez olarak değerlendirdi. Alaaddin Dinçer tasarının paralı eğitimin yolunu açtığını ve ırkçı olduğunu, 12 Eylül rejiminin ürünü olan YÖK’ün yüksek öğretimde yarattığı tahribatı ortadan kaldırmak yerine, tipik bi “Üniversite A.Ş.” özlemi içinde olduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Laiklik tartışmaları altında toplumun üniversite gereksinimi güncel politika ile yok sayılmış, bilimsel özgürlük, yönetsel özerklik ve demokratik yapılanmaya yönelik üniversite kamuoyunun talepleri dikkate alınmamıştır” Dinçer’in ırkçılık tanımlaması , YÖK’ün mevcut yönetmeliğinde eğitimin amcının “Atatürk milliyetçiliği, Türklük gururu” gibi kafatasçı maddelerinin ve bunlara bağlı uygulamaların korunmasından kaynaklanıyor.

Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Genel Başkanı Tahir Hatipoğlu, rektörlerin taslağını “bir ihanet tasarısı örneği” olarak tanımlayarak, YÖK’ten taslağı geri çekmesini istedi. Hatipoğlu, “Tasarıyla getirilmek istenen, kamu üniversitelerine rakip kamu özel üniversiteleri yaratmak, kamu üniversitelerini devlet eliyle çökertmektir” dedi. Üniversite harçlarının üniversiteler tarafından saptanmasının da vicdansızlık olduğunu kaydeden Hatipoğlu, üniversiteden atılan öğrencilerin öğrenim hakkını elinden alan maddenin taslağa alınmasını da eleştirdi. Tahir Hatipoğlu da tasarıyı 12 Eylül’ün ürünü ve zihniyetinin devamı olarak niteledi.

Görüşmeye gelen kurumların dörtte üçü bu tasarıyı kabul edilemez olarak değerlendirirken Teziç ne yaptı? Çok faydalı bir görüşme yaptıklarını, gayet iyi bir diyalog ortamının oluştuğunu söyledi. Açık ki Teziç bu lafları boşuna etmiyor. O sendika ve dernekleri sergiledikleri orta oyununa ortak etmeye çalışmaktadır.

Parasız ve bilimsel eğitimin engeli bizzat YÖK, Teziç ve düzen gericiliğidir. Hocalarımız bahsettikleri üniversiteyi YÖK’ün divanında, Anayasa Mahkemesi’nde değil, bizim yanımızda yer alarak, bizimle birlikte alanlara çıkarak kazanabilirler.

Kravatlı öğrencilerden demokrasi dersi:
Bu iş sokakta olmazmış!

Teziç’in ikinci demokrasi soytarılığı 77 üniversitenin ÖTK Başkanları ile yaptığı toplantı oldu. Hepsi de kravatlı öğrencilere iyi bakın, onlar geleceğin “büyük adamları” olmaya hazırlanıyorlar. Toplantı Teziç’in nasihatleri ile başlayıp Teziç’in nasihat ve “ricalar”ıyla bitti. Yıllardır görüş beyan eden öğrencileri terörist ilan eden burjuva medya, bu figüratif kahramanları göklere çıkardı. Peki, görüşleri neymiş bu öğrencilerin?

Bir kısmı toplantıdan çıktıktan sonra tasarıyı hafif yollu eleştirdiler, öğrenci temsilcileri olarak öğrenci haklarını savunmaları gerekiyormuş, tasarı devletin ayırdığı kaynağın kısılması ile öğrencilerin okumalarını zorlaştıracakmış, ama kendilerinden, öğrencilerden görüş alınması fevkalade olumluymuş, böylece bu işin sokakta bağırarak olmayacağı anlaşılmış.

Bunlar mı öğrencilerin temsilcisi? Bunlar ancak Teziç’in okullardaki temsili olarak, birer maket olarak öğrencilerin karşısına çıkmayı bilirler. Üstelik kim yapmış sizi öğrencilerin temsilcisi, biz mi seçmişiz? Tabii böyle olduğunu iddia edeceksiniz, ama biz hatırlatalım: sizi biz seçmedik, sizi toplumdan yalıtarak onlar seçti; not ortalamanız, disiplin yönetmeliğine şaşmaz uyumunuz, kılık kıyafetiniz, otoritelere saygınız seçti. Eğer ÖTK’lar öğrencilere ait olsaydı, orada bulunanlar böyle rezil bir tutumla üniversitenin sermayeye peşkeş çekilmesine sessiz kalmazlardı. Ne görev verdi size Teziç; “temsilcileri” olarak bu tasarıyı öğrencilere anlatın! Sizin sokakta bağıranlar olarak algıladığınız öğrencilere bir de siz anlatın bakalım, anlayacaklar mı? Yalnız bu öğrencilerin bir kısmı u sıra okullarına giremiyorlar, bir kısmı tutuklu, bir kısmı hastanede!

Peki siz “öğrenci temsilcileri” olarak Teziç’in huzuruna çıkmadan önce hangi okulda açık bir toplantı düzenleyip tasarıyı tartıştınız, ya da hangi demokratik katılım organında tasarıyı değerlendirdiniz? Elbette,üniversitelerde ilk içkinin bedava olduğu yılbaşı partileri düzenlemek gibi asli bir görevi bir yana atıp öğrencilere tasarıyı sormak sizin sorununuz olamazdı.

Teziç demiş ki, “İçinde yaşadığımız kurumları değerlendirmek hepimizin sorumluluğunda. İçinde yaşadığımız kurumların iyiye gitmesi, gelişmesi bizlerin özenle her alanda düşünmemizi zorunlu kılıyor.” İçinde bulunulan kurumların gelişmesine duyarsız kalmanın, özellikle de eğitim-öğretim ortamlarında kabul edilemeyeceğini vurgulamış. Bir de tasarının öğrencilere mutlaka öğrenciler tarafından anlatılmasını istemiş.

Duyarsız kalmayan öğrenciler, alanlara iniyorlar ve inmeye de devam edecekler. Bu işi kukla ÖTK’lara bırakmayın Bay Teziç, buyurun sizi bekliyoruz, bize tasarıyı bir de siz anlatın. Ancak YÖK’ün karanlık odalarında değil, Kızılay’da görüşelim.

Bu taslak dikiş tutmaz!

Taslak aslında bildiğimiz taslak. Yine de şimdiki YÖK bürokrasisini daha iyi koruduğu söylenebilir. MEB’in taslağındaki sadece bir dönem görev yapma kısıtlaması kaldırılmış, ÜAK’a verilen yetkiler YÖK’e geri verilmiş. Bunun dışında gelir yaratan üniversite, sermayenin üniversiteleri modeli aynen korunuyor. Tepkiye yol açan devlet üniversitelerinin özel üniversite kurma hakkı da geri çekilmiş, ama ODTÜ’de ve İTÜ’de özel üniversite statüsünde bölümler zaten açılmış durumda, böyle tepki alan bölümleri çıkarmanın bir zararı dokunmayacaktır. Eskiye nazaran daha dikkatli ve daha kurnaz davranan sermaye iktidarı ve bilinen oyuncuları daha da kararlılar. Sermayenin devreye girmesiyle uzlaşan YÖK ve AKP arasında tasarıdaki pürüzlerin temizlenmesi ve esnek ifadelendirmelere rağmen sürtüşme çıkmaolasılığı var. Ancak artık bu birlikte hareket etmelerini engelleyecek düzeyde olmayacaktır.

Yasanın çıkmasını dört gözle bekleyen sermaye iktidarı şimdiden kolları sıvadı. Üniversitelerin araştırma fonlarında bulunan 120 trilyon, savaş ve faiz bütçesinin deliklerini yamamak için çalındı. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan üniversiteleri parasız bırakmayacağını söylemiş, Teziç de bu sözün yeterli olduğunu düşünüyormuş. Araştırma fonlarına el konulmasının ardında önümüzdeki yıl ticarethane haline gelmiş olacak üniversitelerin artık kendi gelirlerini yaratacakları hesabı bulunuyor. Bütçedeki açıkların kapatılması için kullanılan 120 trilyonun geri verileceğini herhalde kimse düşünmüyor. Öyleyse önümüzdeki dönem üniversitelerde eğitim nasıl sürdürülecek? İşte burjuvazinin kararlılığı buradan okunmalı.

Haramiler böyle hazırlıklar içinde ellerini ovuştururlarken öğrenciler de boş durmuyorlar. İstanbul Üniversitesi öğrencileri baskılara, tutuklamalara aldırmadan yürüyorlar. Bu mücadele daha şimdiden öğrenci hareketi için yeni imkanlar, yeni araçlar yaratmış durumda. Hareket bir güçlenme eğilimi içerisinde. Yasa tasarısının akibetini de işte bu seyir belirleyecek. Onlar istedikleri kadar öğrencilerden görüş aldıklarını söylesinler, istedikleri kadar şovlar düzenlesinler, gençlik Mart’ta Kızılay’da gerçek toplantıyı yapacak.

Genç Komünistler