Serhat Ararat Irak saldırısı ve işgal hareketi artık gün sayıyor. Saldırının takvimi açıkça telaffuz edilmeye başlandı. Bu saldırı ve işgal hareketi karşısındaki tutum konusunda saflar da belirginleşiyor. Gizli kapaklı pazarlıklarda pay kapma, söz ve etkinlik sahibi olma konusunda artık son sözler söyleniyor. Irak üzerinden uygulanmak istenen strateji salt Irakla, salt Ortadoğu ile sınırlı değildir. ABDnin uzun vadeli olarak dünyayı rakipsiz yönetme, tek kutupluluğu güçlendirerek, daha etkili temellere oturtarak sürdürme stratejik hedefleriyle karşı karşıyayız. Öyle olduğu içindir ki mücadele ve saflaşma dünya çapındadır. Irak saldırısı ekseninde ortaya çıkan ve belirginleşmeye başlayan saflaşma, önümüzdeki yılların ve on yılların uluslararası ilişkileri ve çelişkileri konusunda da önemli ipuçları vermektedir. Almanya-Fransa ekseninde ABDnn dünya hegemonya stratejisine karşı başlayan duruş, buna karşılık ABDnin Avrupanın sekiz ülkesini yanına çekme hamlesi, TCyi Irak işgal hareketinin etkili bir unsuru haline getirme çabaları, uç vermeye başlayan yeni saflaşmanın nitelikleri konusunda önemli bir fikir vermektedir. Gündemin ana sorusu şudur: ABD, dünyayı tek başına, rakipsiz, askeri işgal, askeri üsler ve denetim ile bir sömürgeci imparatorluk gibi mi yönetecek; yoksa diğer emperyalist devletlerle hiyerarşik bir diziliş ve bu bağlamda bir uzlaşmayla mı? Açık ki ABD kararını birinci şıktan yana vermiştir. Bu karar, Sovyet blokunun çökmesi ve tek kutuplu bir dünya gerçekliğinin varlığı ile birlikte verilmiştir. Ve o günden bu yana dünyayı bu stratejik-politik tercihi doğrultusunda yönetmeye çalışmıştır. 1. Körfez Savaşının temel amacı da buydu. Bu savaşın amacı tek başına Saddamı Kuveytten çıkarmak ve etkisizleştirmek, Kuveyt ve bölge petrollerini kontrol altına almak ve giderek bölgede Yeni Dünya Düzenini kurumlaştırmak değildi. Bunlarla birlikte diğer bir temel amacı, tek kutupluluğu ve dünyayı tek başına yönetme stratejisini diğer güçlere kabul ettirmekti. ABD, 11 Eylül olaylarından sonra bu stratejik yönelimini daha açık, daha pervasız ve dolaysız ifade etmeye ve tüm dünyaya dikte ettirmeye başladı. Afganistan işgali, Orta Asya ülkelerinde kurulan birçok askeri üs ve yakalanan siyasal etkinlik bu stratejinin uygulanması ve doğrulanmasından başka bir şey değildir. Eli kulağında olan yeni Irak saldırısının ve işgal hareketinin özü de budur. Olası rakiplerini petrol yataklarından ve hatlarından uzak tutmak, askeri, siyasal ve ekonomik etkinliklerini sınırlandırmak ve daraltmak, dünya sömürge imparatorluğu ve dünyayı tek başına yönetme isteminin bir gereğidir. Kuşkusuz bu doymak bilmez eğilim ve politika diğer devletlerin emperyalist çıkarlarıyla çelişir ve büyük bir çatışmanın tohumlarını biriktirir. Bugün belki askeri ve politik güç dengesizliklerinin bir sonucu olarak bu çıkar &cceil;atışması, başka bir ifadeyle dünya hegemonya kavgası çok sert ve keskin boyutlar kazanmayabilir. Ancak çelişkinin doğası gereği, yani birinin dünyayı kendi sömürge imparatorluğu haline getirme, dünyanın stratejik alanlarını ve temel stratejik maddelerini tek başına denetleme ve yönetme tutumu ile diğerlerinin bundan dıştalanması gerçekliği çatışmayı sürekli büyütür. Irak saldırısı ve işgal hareketi dünyayı paylaşma ve dünya hegemonyası savaşının önemli bir muharebesidir ve dünyamızın yeni muharebelere, hatta daha kanlı ve büyük muharebelere sahne olacağı kesindir. Irak saldırısı yeni saldırıları ve savaşları koşullamakta, yeni hegemonya kavgalarının temellerini güçlendirmektedir. Bu anlamda Irak saldırısı uluslararası ilişki ve çelişkilerin yeniden şekillenmesinde çok önemli bir dönemeç olma özelliğine sahiptir. Dolayısıyla saldırı, Irak ve Ortadoğu boyutlarını aşan, tüm dünyayı ilgilendiren özelliklere sahiptir. ABDnin dünyayı tek başına yönetme, bunun için öncelikle Ortadoğu petrollerini tek başına denetleme ve bölgeyi bu strateji doğrultusunda düzenleme, tek kutuplu bu hiyerarşik düzeni tüm dünyaya kabul ettirme stratejisinin çok kritik bir ayağı olan Irak saldırısında, çok net olarak açığa çıktığı gibi TC etkin bir rol üstlenmektedir. Bir dizi manevra ve diplomatik girişimle perdelemeye çalıştığı gerçeklik budur. Bu tutumuyla TC, salt bölgede ADB-İsrail ekseninin etkin bir bileşeni olmayı sürdürmüyor, aynı zamanda dünya çapındaki uzun vadeli saflaşmadaki yerini de çok keskin çizgileriyle netleştirmiş oluyor. Bu stratejik tercih, AB ile ilişkileri ve çelişkileri de etkiler; bu etki, ABD-AB çelişkilerinin niteliğine göre bir seyir izler ve sonunda tümden kopuşa kadar götürebilir... TC, Irak aldırısının etkin bir bileşeni olmakla, yani Türkiye topraklarını ABD için tümden bir saldırı üssü haline getirmekle, Kuzey cephesinin etkin bir parçası haline gelmekle, uç vermeye başlayan uluslararası saflaşmadaki yerinin altını da bir kez daha çizmiştir. Kuşkusuz bu, başta Kürdistan ve Türkiye halkları olmak üzere Arap ve bölge halklarına karşı savaş açmaktan başka bir şey değildir. TC, Irak saldırısında etkin yer alma kararını açıklarken, sömürgeci ve yayılmacı emellerini gizlemiyor. Kuşkusuz en büyük sorunu, Kürt ve Kürdistan sorunudur. Kürt ve Kürdistan sorununu parçalı değil bütünlüklü ele alıyor, stratejik yaklaşımını da bu kavrayış üzerinde bina ediyor. ABDnin Irak saldırısı ve işgal hareketi ile olası boşlukların ortaya çıkabileceği ve bundan da Kürtlerin yararlanarak devletleşebilecekleri korkusunu yaşıyor. Güneyde devletleşme düzeyinde bir gelişmenin on yıldan bu yana gelişmekte olduğunu da hesaba katarak, Irak saldırısında bu eğilimin daha farklı boyutlar kazanmasını istemiyor. O nedenle Irak saldırısında etkin rol almayı, Güney Kürdistanı işgal etmeyi, bugüne kadar Kürtlerin kazandığı kazanımları ortadan kaldırmayı, örgütlenmelerini dağıtmayı, ya da içlerini boşaltmayı hesaplaakta ve planlamaktadır. Kürdistana Güneye yoğun askeri sevkiyatın en temel nedeni de budur. Irakı işgal hareketinde etkin yer alarak TC, Irakın yeniden düzenlenmesinde, Ortadoğunun yeniden biçimlendirilmesinde söz ve karar sahibi olmak istiyor. Bunda Kürdistana ilişkin hesaplarının yanı sıra bölgede alt-emperyal bir güç olma emelinin de etkin olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Ayrıca Musul-Kerkük petrolleri üzerinde öteden beri var olan hesaplarını da unutmamak gerekir. Bu, TCnin 20li yılardan bu yana sürekli beslediği yayılmacı bir emelidir! TCnin içe dönük hesapları da var. Bu süreci savaş yasaları ve kısıtlamaları gerekçe gösterilerek her türlü toplumsal ve ulusal muhalefeti bastırmada kullanacağı da kesindir. Tüm bu gelişmeler bağlamında düşünüldüğünde, KADEKin aylardır sürdürdüğü kampanyanın tam da bu genel plan kapsamına girdiği rahatlıkla görülecektir. Ortada bir oyun var, danışıklı bir oyun, birçok boyutu olan bir oyun... İçi boş, Kürt halkının temel çıkarlarını ifade eden bir stratejiye ve taktik yaklaşıma oturmayan bir kampanya yürütülüyor. Kürdistana çok yoğun bir asker ve özel savaş birlikleri yığdırılıyor, eski gerilla gruplarının konumlandığı bölgelerde imha operasyonları gerçekleştiriliyor. Belli bir savaş anlayışına ve askeri-politik stratejiye oturmayan tehditler ve &cceil;ığırtkanlıklarla misilleme eylemlerinden söz ediliyor. Bütün bu içi boş çığırtkanlıklar ve hiçbir hedefi olmayan hareketlerin TCnin özel imha savaş politikalarına, Güney işgal hareketine zemin ve malzeme sunma işlevini gördüğü açıktır. Öcalan tecridini eksen alan kampanya anılan bu uğursuz işlevin yanı sıra dikkatlerin saptırılmasına, ulusal ve toplumsal enerjinin boşa akıtılmasına da yo açıyor. Dünya çapında bir saflaşma var, her devlet, toplum, sınıf ve çevre siyasal tutumunu netleştiriyor, savaş ve sonuçları üzerinde yoğunlaşıyor. Ama İmralı Partisi KADEKin marifetiyle Kuzey Kürtleri içi boş bir hedef uğruna saldırılara açık hale getiriliyor, düşünce ve eylem gücü boşa çıkarılıyor. Bu, Kürtler açısından traji-komik bir oyundur ve İmralı patentli olduğundan kuşku duyamak gerekiyor. Her Kürdün, her yurtseverin şu soruyu kendisine sorması gerekiyor: İmralı eksenli gelişen bu kampanya kime hizmet ediyor, kimi güçlendiriyor? Bu kampanyayı bahane eden özel savaş birlikleri saldırılarını ve sindirme hareketlerini yoğunlaştırmış bulunuyorlar. İmralı Partisinin bu saldırılar karşısındaki kısa ve uzun vadeli politikası nedir? Bir eylem çizgisi ve politik-askeri stratejisi var mı? Yoksa kitleleri özel savaş birliklerinin ve saldırılarının savunmasız boy hedefi haline getirmenin bir anlamı var mı? Varsa, bunun makul açıklaması nedir? Sorumlusu kimdir? Bugün gerçekleştirilen saldırılar henüz başlangıç aşamasındadır, Kuzey ve Güneyde gerçekleştirilecek geniş kapsamlı saldırıların, bastırma ve imha hareketlerinin habercileri niteliğindedir. Bilinç, bellek ve ruh katliamı, fiziki imha ve sindirme hareketiyle tamamlanmak isteniyor. Oynanan oyunun en önemli boyutlarından biri de budur! Kürt halkının bu gerçekleri görmesi ve tavır alması kendisi için yaşamsal önemdedir! Yoksa süren emperyalist hegemonya kavgasında düşmanlarının postalları altında bir kez daha ezileceği açıktır! |
|||||