8 Şubat '03
Sayı: 06 (96)


  Kızıl Bayrak'tan
  Savaş hükümeti iş başında!
  MGK savaş için gerekli son hazırlıkların tamamlanması emrini verdi...
  MGK toplantısından yalan ve ihanet çıktı!
  Türk devleti ve medyası dört elle sarıldı...
  Amerikancı medya saldırının ön saflarında koşuyor...
  Kıbrıs’ta görüşmeler neden tıkandı?
  Küçükçekmece’de emperyalist savaş karşıtı eylem...
  Kamu işçilerinin TİS süreci başladı...
  Özelleştirmede son perde
  AKP hükümeti kamuda saldırı hazırlıklarını tamamlıyor...
  Kirli savaşa ve sendikal ihanete karşı savaşalım!
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ve görevlerimiz
  Ciddiyetsizliğin son perdesi/7
  Irak saldırısı, TC ve KADEK...
  Yapı Yol Sen Genel Başkanı Cengiz Faydalı ile konuştuk...
  Esenyurt Savaş Karşıtı Platform’un bildirisi...
  Emperyalizm gençliğe saldırıyor!
  ‘68’de denize döktük...
  Emperyalist saldırganlığa ve savaşa karşı
  “Derin devlet”in savcısı SİP-TKP’nin “ılımlı sol” kimliğini tescil etti
  ABD’nin savaş arabasına bağlanma kararı çoktan verilmişti...
  Irak kolay lokma olmayacak
  Kirli savaşları da, bölgemizdeki ABD üslerini de istemiyoruz!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Özelleştirmede son perde

Sermaye hükümeti geçtiğimiz haftalarda yaptığı açıklamalarda ve IMF’ye verdiği sözlerde özelleştirmeye ağırlık vereceğini belirtti. Bu konuda oldukça iddialı olan hükümet, kendisinden önce yapılanlardan daha fazla özelleştirmeye imza atacağını söylüyor. Bu taahhüd, gerek içerde gerekse dışarda hararetle destekleniyor.

Bu elbette nedensiz değil. Sermaye iktidarı gerek iç ve dış borç ödemeleri için ek kaynak yaratmak gerekse sermayeye yeni kâr alanları açmak için işçi-emekçilere karşı yoğun bir saldırıya girişti. Türkiye ekonomisinin motoru durumunda olan pek çok işletme satış listesine konularak, sermayeye altyapısı ve sömürü olanakları hazırlanmış bir şekilde devrediliyor.

Özelleştirmenin sonuçları

Sermaye sınıfı kendi krizinin faturasını işçi-emekçilere ödeterek düze çıkmaya çalışıyor. Bunun için ücretler aşağı çekiliyor, örgütlülükler tasfiye ediliyor, tarihsel kazanımlara göz dikiliyor. Özelleştirme yoluyla sermayeye yeni sömürü olanakları yaratılıyor. Bunun yanında çalışanlara ödenen ücret ve ekonomik haklardan kurtulan devlet sermayeye daha fazla kaynak aktarımı da sağlamış olacak. Özelleştirilen işletmelerde nispeten iyi olan ücretlerin aşağı çekilmesi, tazminatların ve ikramiyelerin gaspı birbirini izliyor. Bu, üretim maliyetini önemli ölçüde azaltarak patronların kârlarını arttırmanın bir yolu olarak gündeme geliyor.

Hükümetin işbaşına gelişinin ardından “atıl istihdam” olarak adlandırılan kamu çalışanlarının tasfiyesi yeniden gündeme geldi. Bu nakaratlar eşliğinde KİT’lerin zararının nedeni sanki çalışanlarmış gibi gösterilmeye çalışıldı ve buralarda çalışanların işten çıkarılmasının gerekçeleri yaratılmaya başlandı. Bu özelleştirmeye doğru giden yolda ilk adımdı ve nitekim ardı da geldi. Bu sayede yerli ve yabancı tekeller kendi istedikleri koşullarda büyük işletmelere sahip olacaklar. Daha devir işlemi yaşanmadan başlayan saldırılar, özelleştirmelerin ardından daha da artacak.

Özelleştirileceği açıklanan kurumlarda çalışan 64 bin kişi işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Daha önce de özelleştirilen ve sermayenin keyfi inisiyatifine terkedilen yerlerde hızlı bir tasfiye süreci başlamış ve çalışanlardan önemli bir kısmı işini kaybetmişti. Bu sefer de sonuç farklı olmayacak. Geride kalan işçiler daha yoğun bir emek harcayarak çıkarılan işçilerin açığını kapatmak zorunda bırakılıyor. Bu ise sömürünün daha da artması demek. Sözde “bilim kurulu”nun hazırladığı, sermaye ve sendika bürokrasisinin altına imza attığı “esnek üretim” yasası ve kıdem tazminatına dönük saldırılar sonucu durumu iyice kötüleşen işçiler, bir de özelleştirmenin yaratacağı yıkımla ellerinde kalan son kırıntıları da kaybedecekler.

Özelleştirmenin yolaçacağı işsizlikten zarar görecek olanlar sadece bu kuruluşlarda çalışan işçiler değil. Bundan bir bütün olarak işçi ve emekçiler zarar görecekler. Bugüne dek örgütlülükleri ve mücadele deneyimleri sayesinde nispeten daha iyi durumda olan kamu işçileri, özel sektör işçilerinin daha iyi koşullar için mücadeleye girişmesinde etken olabiliyorlardı. Ancak özelleştirmeyle yaygınlaşacak işsizlik nedeniyle işgücü ucuzlayacak ve çalışanlar üzerinde bir basınca dönüşecektir. İşsizlik korkusu ve bunun yaratacağı rekabet nedeniyle bir yandan işçi sınıfının şimdilik durumu nispeten iyi olan kesimleri kazanımlarını yitirirken, diğer yandan bu sınıfın kendi içinde birleşmesini zorlaştıracaktır. Taşeronlaştırma yaygınlaşacak ve çalışma koşulları iyice kötüleşecektir. Bugün büy¨k kapitalist işletmelerin önemli bir kısmında taşeronlaştırma söz konusudur.

Kamu kuruluşlarında çalışanların önemli bir kısmı sendikalı durumda. Bugünkü durumu ne olursa olsun sendikalar işçi sınıfının halihazırda tek örgütlülüğü. Sermaye sınıfı bu örgütlü gücü de tasfiye ederek önündeki tüm engelleri aşmak istiyor. Bugüne dek özelleştirilen yerlerde var olan örgütlülükler tasfiye edildiler. Sendikaların önemli bir kısmı devlet kuruluşlarında örgütlü. Özel kapitalist işletmelerde çalışan işçilerin %90’ından fazlası sendikasız durumda.

Özelleştirme aynı zamanda birçok tarihsel kazanımın da tasfiyesi anlamına geliyor. Zaten oldukça az yerde uygulanan sigorta, 8 saatlik işgünü, asgari ücret, ikramiye gibi kazanımlar da özelleştirmenin ardından tarihe gömülüyorlar. Özel işletmelerde çalışan işçilerin önemli bir kısmı sigortasız çalışıyor. Bu asgari bir sosyal güvencenin dahi olmadığının göstergesi. Devlet denetimindeki işletmelerde nispeten daha iyi koşullarda çalışma olanağı bulan işçiler özelleştirmelerin ardından ellerinde var olanları da kaybedecekler. Patronlar kâr oranını arttırabilmek için en sıradan haklara dahi azgınca saldırmaktalar.

Özelleştirmeyle birlikte stratejik önem taşıyan işletmeler emperyalist talana açılacaklar. Bu ise emperyalist tekellerin ülke ekonomisini tam olarak denetim altına almalarını sağlayacak. Bugün kendi alanlarında belirleyici öneme sahip olan işletmelerden TEKEL, PETKİM, SEKA, TÜPRAŞ bunların başında geliyor.

Eğer sermaye iktidarı bahsettiği özelleştirmeleri gerçekleştirirse, bundan aldığı güçle şimdilik özelleştirme kapsamı dışında tutulmuş olan bazı önemli sektörlerin de satışa çıkarılmasını gündeme getirecektir. Bunların başında sağlık ve eğitim geliyor.

Saldırılara karşı mücadele

İşçi sınıfı ve emekçiler sermayenin saldırılarının karşısına birleşik örgütlü güçleriyle dikilmezlerse tam bir yıkım yaşayacaklar.

Özelleştirmeye karşı mücadele bundan zarar görecek tüm işçi-emekçileri mücadelenin bir parçası haline getirmeye çalışan bir perspektifle ele alınmalıdır. Saldırıyı püskürtmenin yolu sermaye sınıfını ve onun saldırılarını hedef tahtasına çakmaktan ve taban örgütlülükleri üzerinden yükselen bir mücadeleyi örmekten geçiyor. Bunun içinse işçi sınıfı sendikaların tepesine çöreklenmiş hain bürokratlardan kurtulmak zorunda. Onların tek derdi kendi konumlarını korumak ve çıkarlarının devamını sağlamaktır. Bu hainler işçilere yönelen her saldırıyı “uyum ve diyalog” ile çözmeye çalışıyorlar. Bu politikanın sonuçlarını şimdiye dek yaşananlardan biliyoruz. Her diyalog ihanet, her uyum bir satış oluyor.

Savaşın kapımıza dayandığı bugünlerde sermaye sınıfı saldırılarını arttıracaktır. Bunu daha önce Körfez Savaşı’nda da yaşamıştık. Yüzbinlerce işçi işinden olmuş, mücadeleci bir kuşak tasfiye edilmişti. Bunu sosyal ve ekonomik hakların gaspı izlemiş, sınıf her yönden saldırıya maruz kalmıştı. Şimdiye dek yaşanan gelişmeler bu seferki saldırının çok daha büyük olacağını gösteriyor. Bizler ya bu saldırı karşısında ilmiğin boynumuza geçirilmesine sessiz kalacağız ya da onurlu bir mücadeleye girişeceğiz. Bu ikisi dışında bir seçeneğimiz yok.



DİSK’li işçiler yeni iş yasa tasarısını
protesto etti...

Yeni iş yasa tasarısına karşı DİSK tarafından açıklanan eylem takvimi çerçevesinde İzmir’de 1 Şubat’ta bir eylem gerçekleştirildi. Saat 13:00’te Basmane’deki DİSK ile Kahramanlar’daki DİSK temsilciliği önünde biraraya gelen işçiler, kortej oluşturarak Alsancak Cumhuriyet Meydanı’ndaki Büyük Postane önüne sloganlarla yürüdüler.

Yaklaşık 500 işçinin katıldığı eylemde, DİSK’li temsilciler birer konuşma yaptılar. İşçiler sık sık “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “Irak’ta savaş istemiyoruz!”, “İşçi kıyımına son!”, “ABD kuklası hükümet istemiyoruz!”, “Genel grev genel direniş!”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” vb. sloganlar attılar.

Eylemde Öncü İşçi Platformları’nın çıkarmış olduğu broşür ve “Emperyalist savaşa hayır!” başlıklı SY Kızıl Bayrak imzalı bildiri dağıtıldı.

SY Kızıl Bayrak/İzmir



Ankara’da eylemler...

“Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”

Ankara Savaş Karşıtı Platform 1 Şubat günü Yüksel Caddesi’nde basın açıklaması yaptı. Ayrıca Eğitim-Sen 5 Nolu Şube’den öğretim üyeleri de basın açıklaması yaptılar. Açıklamayı Eğitim Sen 5 No’lu Şube adına Ayhan Sol okudu. Ardından konuşan Fikret Başkaya, savaşa hayır demekle savaşın durdurulamayacağını, bu savaşa karşı hep birlikte mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı.

Yaklaşık 200 kişinin katıldığı açıklamada sık sık, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”, “Kahrolsun ABD emperyalizmi!”, “Tecriti kaldırın ölümleri durdurun!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!” sloganları atıldı.

“Savaşa hayır, kahrolsun emperyalizm!”

4 Şubat günü BES’e bağlı kamu emekçileri Adalet Bakanlığı çalışanlarının taleplerinden oluşan dosyayı iletmek için Adalet Bakanlığı önünde basın açıklaması yaptılar.

Açıklamada; 2003 yılı bütçesinin savaş ve borç bütçesi olduğu belirtilerek nema ve zorunlu tasarrufların derhal ödenmesi istendi. Konfederasyonlar adına açıklanan ve 3 yıla yayılan ödeme planının kendilerinin talepleri olmadığını, bu açıklamayı kabul etmediklerini belirttiler. Basın açıklamasının ardından atılan sloganlarla eylem sona erdi. Eylemde “Toplu sözleşme hakkımız grev silahımız!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Savaşa hayır, kahrolsun emperyalizm!”, “İçerde dışarda hücreleri parçala!” sloganları atıldı.

SY Kızıl Bayrak/Ankara