Son haftalarda emperyalist savaş gündemi nedeniyle bir parça geri planda kalsa da Kıbrıs sorunuyla ilgili önemli gelişmeler yaşandığı görülüyor. Bilindiği gibi Kopenhag Zirvesinden sonra iki taraf arasında BMnin sunduğu plan üzerinden görüşmelere başlanmıştı. Bu plan üzerinden adada bir çözüme varılması, her biri farklı gerekçeyle olsa da, hem ABDnin hem de ABnin istediği bir şeydi. Görüşmeler yeniden tıkandı Kopenhag Zirvesinde alınan kararlardan biri de Rum tarafıyla 14 Nisanda tam üyelik sözleşmesinin imzalanmasıydı. Bu nedenle Rum tarafı çözüm görüşmelerinde daha rahat davranma imkanı elde etmişti. Türkiye ise hem ABDnin hem de ABnin baskısı altında eski Kıbrıs politikasını esnetmeye zorlanmış, emperyalistlerle ilişkilerini bozmamak için görüşme masasına oturmaya razı olmuştu. Bu yeni durumun bir gereği olarak Denktaş, Annan Planı üzerinden bir çözüm bulmak üzere pazarlık masasına oturtulmuştu. Gelinen yerde Klerides ile Denktaş arasında sürdürülen pazarlık görüşmeleri yeniden tıkanmış bulunuyor. Bir önceki görüşmede Denktaş Türk tarafının olmazsa olmazlarını 7 maddelik bir plan halinde masaya koydu ve Annan Planının bunlar doğrultusunda elden geçirilmesini önerdi. 5 Şubatta yapılan son görüşmede Rum tarafı temsilcisi Klerides, Denktaşın masaya koyduğu değişiklik önerilerinin tümünü reddetti ve Annan Planını hiçbir değişiklik yapılmaksızın imzalamaya hazır olduğunu bildirdi. Denktaş ise bu aşamada görüşmeleri sürdürmenin hiçbir anlamı kalmadığını söyleyerek, KKTC meclisini konuyu görüşmek üzere toplantıya çağırdı. Tıkanmanın gerisinde farklı hesaplar var Tıkanmanın arkasında her iki tarafla ilgili nedenler var. Rum tarafı açısından durum açık. Kopenhag Zirvesi öncesinde AB, Türk ve Rum taraflarının bir bütün olarak AB üyeliğine alınması konusunda daha ısrarcıydı. Şimdi AB bu ısrarından büyük ölçüde vazgeçmiş bulunuyor. Yani sadece Rum tarafının ABye tam üyeliğine yeşil ışık yakıyor. Dolayısıyla Rum tarafı 14 Nisanda ABye tam üye olacak. Bu nedenle Rum tarafı görüşmelerde esnek davranmaktan kaçınıyor. ABnin, Kıbrısı bir bütün olarak tam üyeliğe alma politikasının neden yumuşadığı sorusunun yanıtı ise basit. AB, Irak sorununda son derece kritik bir aşamaya girildiği şu dönemde Türkiye ile ilişkilerine daha dikkatli yaklaşıyor. Türkiyenin Kopenhag Zirvesinde yaşadığı hayal kırıklığını bir ölçüde gidermek, AB üyeliği umutlarını canlı tutmak için diplomatik girişimlerde bulunuyor. Türkiye ile ilişkileri germekten mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyor. Bütün bunları, Irakta bir savaşın gündemde olduğu bir evrede Türkiyeyi tümüyle ABDnin kucağına itmemek hesabıyla yapıyor. Görüşmelerin tıkanması Türkiyenin de işine geliyor. Çünkü Türkiye görüşme masasına emperyalistlerin baskısı sonucu oturmuştu. Kopenhag Zirvesi yapıldığı sıralarda Türkiye, ABye girmek için hemen her konuda tavizler vermeye hazır bir konumdaydı. Kopenhag Zirvesi geride kaldı, Türkiyenin AB hayallerinin kısa vadede gerçekleşmeyeceği kesinleşti. Üstelik Irak konusunda tuttuğu yer nedeniyle Türkiyenin AB karşısında eli bir parça güçlendi. Öte yandan ABDnin Iraka dönük saldırganlık politikası içinde tuttuğu yer bugün Türkiyeyi hayli önemli bir ülke konumuna getirdi. Yürütülen kan pazarlığında Türkiye, savaşta vereceği desteğe karşılık ABDden bazı konularda istemlerde bulundu. Bu istemlerden biri de Kıbrıs sorunun çözümünde ABDnin Türkiyenin yanında tutum alması, Annan Planının Türkiyenin istekleri doğrultusunda elden geçirilmesiydi. Şimdi Türkiye, ABD ve AB ile ilişkilerinde elde ettiği bu avantajlı durumu Kıbrıs sorununu kendi istediği şekilde çözmek için kullanmak istiyor. Tam da görüşmelerin tıkandığı 5 Şubat günü Türk Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklama bu niyeti bütün açıklığıyla gösteriyor. Türk Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yusuf Buluç, 5 Şubat tarihli açıklamasında şunları söyledi: Stratejik ortak saydığımız ABD ile onların kendi stratejik meselelerini nasıl ele alıyorsak bizimkileri de almamız doğaldır. ... Türkiyenin karşısındaki gelişmeler bağlamında bir yandan Irakla ilgili gelişmelere ulusal çıkarlarımıza uygun karşılıklar verirken, diğer yandan Kıbrıs konusunda beklemediğimiz bazı sonuçlarla karşılaşmamaya önem verdiğimizi de açıklaya gelmişizdir. Bu bakımdan ABDnin desteğini sağlayabilmemiz önemlidir ve doğaldır. Savaş kapıda, Kıbrıs sorunu beklemede Görünen o ki Kıbrıs sorununun asıl muhatapları (Türkiye, AB ve ABD) şu an emperyalist savaş gündemine kilitlenmiş durumdalar. Bu da meselenin belli bir süreliğine gündemin alt sıralarına itilmesi demek. Savaş sonrasında ABD, AB ve Türkiye arasında oluşacak yeni dengeler Kıbrıs sorununun emperyalist çözümünün biçimini de tayin edecek. Emperyalistler ve Türkiye kartların yeniden dağıtılmasını bekleyebilir. Ama Kıbrıs halklarının böyle bir zorunluluğu yok. Aksine adadaki Türk ve Rum toplumlarının, emperyalist çözüm dayatmalarının nispeten zayıfladığı bu evreyi iyi değerlendirmeleri, Kıbrısta birleşik anti-emperyalist mücadeleyi örmek ve kendi kaderlerine el koymak için mücadeleyi yükseltmeleri gerekiyor.
YBH (Yurtsever Birlik Hareketi) Yürütme Kurulu Üyesi Türk-Yunan-Kıbrıs solu bir araya gelebilseydi - Kıbrısı ve Denktaşı değerlendirir misiniz? Denktaş karşıtı gösterilerin nedenleri nelerdir. Neden son zamanlarda yoğunlaştı? - Kıbrısın tarihinden bahsetmek gerekiyor biraz. 1820li yıllara kadar Kıbrısta ortadokslarla müslümanlar birlikte yaşadı. Bu yıllarda Osmanlının geleneksel etkileriyle ortadokslar ticaret ile uğraşıyordu. Türkler ise yine Osmanlının etkisiyle memurluk gibi yönetim işleriyle ilgileniyorlardı. Böyle bir toplumsal yapı var Kıbrısta. 1908de Kıbrıs Komünist Partisi kuruluyor ve hızla gelişiyor. Bu gelişimden korkan İngiltere Kıbrısı bölmeye, böylelikle zayıflatmaya çalışıyor. 1940 yılına kadar bu böyle devam ediyor. Kıbrıs iki millet temelinde parçalanıyor. Bu nedenle Kıbrısdaki milliyetçilik diğer milliyetçilik türlerinden farklıdır. Kıbrısdaki milliyetçiliği dışa bağımlı milliyetçilik olarak tanımlayabiliriz. Bu tanım Niyazi Kızılyüreke ait. Kıbrıs sorunuyla ilgili kitabı İletişim yayınlarından çıktı. - Türkiye sürece nasıl dahil oluyor? - Türkiye Demokrat Parti döneminde ABDnin isteğiyle sürece dahil oluyor. Kıbrısta hak iddia etmeye başlıyor. Kıbrıs halkına dışarıdan NATO çerçevesinde bir anayasa dayatılıyor. 1963de dışarıdan müdahaleler sonucu çatışmalar başlıyor. Türkiyede Özel Harp Dairesi tarafından Denktaşın başını çektiği faşist örgütlenme oluşturuluyor. 1974de Yunan cuntası Kıbrısda darbe yapıyor. Türkiyede beş gün gibi kısa bir sürede hazırlıklarını yapıp Kıbrısa giriyor. Böylece adayı bölüp çıkarlarına uygun biçimlendiriyorlar. - Kimler bu çıkar çevreleri? - Rum milliyetçileri ve Türk milliyetçilerinin çıkarı var Kıbrısta. - Türkiyenin ekonomik olarak Kıbrıs üzerindeki etkisi nedir? - 1986da Özalın paketiyle Kıbrıs ekonomisi çökertildi. 82lerde Türkiyeden Kıbrısa yoğun bir nüfus akımı başlatıldı. Böylece Kıbrısın kültürel yapısı değiştiriliyor. Mesela Karadenizde bir köy olduğu gibi Kıbrısa taşındı. Yeni gelenler köy isimlerini filan değiştirdiler. Gelenlerden devletin görüşlerine karşı çıkanlar tekrar Türkiyeye gönderiliyorlar. Gönderilme korkusuyla baskı altında tutuluyorlar. Türkiyeden gelenler ucuz işgücü olarak kulllanılıyorlar, bu da bizi rahatsız ediyor. Bunlara karşın Türkiye solunun sesi duyulmuyor. - AB bu sorunu çözecek mi? - Kıbrısta muhalefet bastırıldı. AB bir araç, askeri rejime karşı başka bir yol da yok. Demokratik bir çözüm yok, kanallar, seçim gibi, tıkalı. Askerler tarafından kontrol edilen bir alanda silahlı mücadele yürütmek zor. Koşulların zorlaması, yoksa ABnin gül bahçesi olmadığını biliyoruz. Sol ortak bir mücadele platformu oluşturabilseydi çok farklı bir tablo ortaya çıkardı. Türk-Yunan-Kıbrıs solu bir araya gelebilseydi çözüm olanaklı olurdu. - Kıbrısda savaş karşıtı muhalefetin durumu nedir. Neler yapılıyor? - Güney Kıbrısda oluşturulan bir Savaş Karşıtı Platform var, 15 Şubatta İngiliz üslerine yürünecek. Biz de bu oluşuma katılmayı düşünüyoruz. Kuzeyde bildiri dağıtımı yapıldı. - Türkiyedeki savaş karşıtı muhalefeti nasıl buluyorsunuz? Iraktaki savaşa hayır, ama Kıbrıs işgaline karşı çıkmıyor. Irakın toprak bütünlüğünden bahsediliyor, ama Kıbrısın toprak bütünlüğünden bahsedilmiyor. - Tüm sol bu biçimde değerlendirilemez herhalde... - Kıbrıstan sesini duyabildiğimiz sol için söylüyorum bunları. Kıbrıs Türkiyenin arka bahçesi olarak görülüyor. Kumarhane, uyuşturucu kaçakçılığı yapılıyor. Tüm bunlar sessizce geçiştiriliyor. Türkiyeden karşı çıkış sesleri gelmiyor. SY Kızıl Bayrak/Ankara |
|||||