11 Ekim'03
Sayı: 2003 (03)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikan jandarmalığını kabul etmeyeceğiz!
  Irak'ta işgal taşeronluğu, içerde işçi ve emekçilere yönelik saldırılar
  Emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı Irak halkının direnişini destekleyelim!
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Tezkere geçti... Sıra işgale ortak olmaya geldi!
  İşbirlikçi takımı hesap verecek!
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Türk-İş ağası S. Kılıç ihanetlerine devam ediyor...
  Fanset işçileriyle ve sendikacılarla konuştuk...
  Sınıftan haberler...
  Savaşa karşı mücadelenin yeni dönemi
  45 milyonla sürdürülen eğitim...
  Ekim Gençliği'nin çalışmalarından...
  Özgürlük için kalemiyle savaşan Filistinli bir aydın: Edward W. Said
  İzmir Eğitim-Sen şubeleri toplantısı...
  Petrol-İş Genel Kurulu yapıldı...
  İsrail savaş uçakları Suriye'yi bombaladı...
  Bir tezkere ve sonrası...
  Bültenlerden...
  Ölen işçi bir babanın ardından...
  İmparatorun gemisine yakıt olmayalım
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İsrail savaş uçakları Suriye’yi bombaladı...

Ortadoğu halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!

Geçtiğimiz hafta sonu İsrail savaş uçakları Suriye’nin başkenti Şam’ın 50 km batısında bulunan eski bir eğitim kampını bombaladı. Bombalama, kampın İsrail’de gerçekleşen son intihar saldırısını üstlenen İslami Cihad’a ait olduğu iddiasına dayanıyor. Oysa Suriye yönetimi İslami Cihad’ın ülkede kampı bulunmadığını defalarca açıklamış, İslami Cihad da bu açıklamayı doğrulamıştı.

Örgütün Lübnan’daki sözcüsü, El Cezire televizyonuna yaptığı açıklamada, “Suriye’de ya da başka bir ülkede hiçbir eğitim kampımız ve üssümüz yok” dedi. Kampın Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin (FHKC) terkettiği bir yer olduğu bildirildi. Bir FHKC yöneticisi, İsrail’in vurduğu kampın bir yıldır boş olduğunu, kampta arada sırada Filistinli sivil mültecilerin kaldığını belirtti. Zaten Esad yönetimi de ABD baskıları sonucu ülkesindeki Filistinli örgütlerin faaliyetlerini Irak işgalinden sonra yasaklamıştı.

İsrail siyonizmi, Suriye’yi hedef alan hava saldırısının “teröre karşı kendini savunmak” amacıyla yapıldığını iddia ediyor. Bu açıklamanın inandırıcılıktan tamamen yoksun olduğu açıktır. Siyonistler sadece Filistin’de değil, Ortadoğu’da yarım yüzyılı aşkın bir süredir terör estiriyorlar. Filistin topraklarını işgal etmekle yetinmeyen İsrail, Suriye’nin Golan Tepeleri’ni 1967’den beri işgal altında tutuyor.

Görülüyor ki, bölge halkları için asıl tehlike İsrail’in kendisidir. Amerikan emperyalizminin organik bir parçası durumunda olan siyonist devlet, hem nükleer silah deposu olarak, hem de kural tanımaz saldırganlığı ile Ortadoğu halklarının baş belasıdır. Ama her zamanki arsızlığıyla, “Suriye’nin terörü destekleyen bir ülke olduğunu ve bölgeye istikrar getirilmesi çabalarını daima engellediğini” iddia edebiliyor.

Suriye’nin bombalaması Amerikan-İsrail
işbirliğinin icraatıdır

Saldırıdan sonra Washington’dan yapılan açıklamalar, ABD ile İsrail’in bombalamayı ortak planladığını ortaya seriyor.

Suriye devlet başkanı Beşar Esad’ın bir İtalyan gazetesine verdiği mülakat ise, saldırının zamanlaması hakkında bir fikir veriyor. Corriere della Sera adlı gazetenin sorularını yanıtlayan Esad şunları söylemişti: “ABD’nin Irak’ta yaptığı hatayı Suriye’de yapacağını düşünmüyorum. ABD, Irak savaşı bittikten sonra Suriye’ye yönelik tehditlerini artırdı, ancak ABD’nin saldırmasına yol açacak bir kanıt bulunamadı. Irak işgalinin sona ermesi gerek, Iraklılar işgal güçlerinin ne zaman çekileceğini merak ediyor, geri çekilme konusunda bir takvim konulmazsa Iraklılar’ın direnişleri çeşitli biçimlerde sürecek”.

Beşar Esad, ABD Başkanı George Bush’la biraraya gelmesi durumunda ne diyeceği sorusuna ise, “Ona ilk olarak Irak’ın kitle imha silahlarının nerede olduğunu sorarım, sonra da onların Irak’ta sözünü ettikleri demokrasinin nerede olduğunu. Saddam Hüseyin gittikten sonra söz verdiğiniz daha iyi hayat nerede?” ABD’nin öncülüğünde hazırlanan yol haritasının “işe yaramayacağını” da ifade eden Esad, İsrail’deki “savaş hükümetinin” yol haritasını geçersiz kıldığını da söylemişti. ABD-İsrail tehdidi altında bulunan bir ülke devlet başkanının bu ifadeleri, Bush-Şaron katillerini fazlasıyla rahatsız etmiş olmalı.

Birçok ülke saldırıyı kınarken, Bush yönetimi adına konuşan savaş çetesinin tüm sözcüleri, İsrail’e tam destek verdiler. Bu da gayet doğal; çünkü sözkonusu olan, Amerikan emperyalizmi tarafından hazırlanan bir planın siyonistler aracılığıyla uygulanmasıdır.

Suriye’nin, üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırarak Konsey’in saldırıyı kınamasını talep ettiği sırada, Washington’dan, “Suriye terörle mücadelede yanlış tarafta yer alıyor” açıklaması yapıldı. Beyaz Saray yetkilisi, “Suriye hükümetine; terörle savaşta yanlış tarafta yer aldığını, teröristlere sığınak sağlamaktan vazgeçmesi gerektiğini defalarca söyledik. Görüşümüz halen budur” dedi.

Washington Post, Fox televizyonu gibi ırkçı Amerikan medyası ise daha da ileri giderek, “İsrail saldırısı; Bush yönetiminin Suriye’ye aylardır verdiği terör örgütlerini desteklemekten vazgeç” mesajını vurguladı, “İsrail bu işi çok daha önce yapmalıydı” şeklinde ifadeler kullandı.

ABD savaş kundakçılarının görüşlerini en dolaysız şekilde dile getiren ise, “karanlıklar prensi” lakabıyla bilinen Pentagon danışmanı Richard Perle’dir. Perle, “Terörizm barış çabalarını baltalıyor. Suriye de terörizmin önde gelen destekçisi. İsrail’in bu saldırıyı daha önce düzenlemekte neden çekingen davrandığını anlamıyorum” şeklinde konuştu.

İsrail saldırısının Bush yönetimi tarafından bu kadar açık ve kaba biçimde savunulması, diplomasinin ikiyüzlü diliyle bile bir kınamanın yapılmaması, ABD’nin doğrudan işin içinde olduğunu gösteriyor.

Emperyalist haydutların gücü sınırsız değildir

Bush yönetimi “terörizme karşı savaş”ın onlarca yıl süreceğinin altını çizmişti. Savaşın temel alanının Ortadoğu olacağı, ABD’nin bu bölgeye hakim olabilmek için her yola başvuracağı, Bush’un “haçlı seferi” ilan etmesinden de belliydi. Afganistan, Irak, Suriye ve İran ilk saldırıya uğrayacak hedeflerdi. Savaş çetesi kirli planlarını gizlemiyor, ABD’nin dünyaya hükmetmeye karar verdiğini küstahça üsluplarıyla yineleyip duruyordu.

Ancak Pentagon’un hesabı Ortadoğu’ya uymadı. Irak, Afganistan gibi kolay lokma olmadı. Afganistan’ın da ne oranda yutulduğu da henüz tartışmalıdır. Beklenenin ilerisinde bir direnişle karşılaşan Amerikan-İngiliz işgalcileri, Irak’ta hakimiyet kuramadıkları için, başka ülkelere saldırmaya fırsat bulamadılar. Bu haliyle bile Irak halkının direnişi emperyalist savaş planlarını aksatmayı başarmış bulunuyor. Zira ABD, hedefe çaktığı Suriye ve İran’a halen saldırabilmiş değil. “Dünyaya egemen olacak tek güç benim” küstahlığından geri adım atıp BM’den asker istemesi bunun göstergesidir.

Uzun süreli emperyalist savaşı başka gerici odaklardan güç almadan yürütmenin kolay olmadığı anlaşıldı. Kısa sürede görüldü ki, ABD haydutlarının gücü sınırsız değildir. Irak halkının direnişi bile bunu ortaya çıkarmaya yetti.

Bu koşullarda Suriye’yi vurmayı göze alamayan ABD, ileri karakolu İsrail’i devreye soktu. Zaten siyonistler de böyle bir anı dört gözle bekliyor, en büyük hasımları Suriye’ye saldırmak için bahane arıyorlardı. Emperyalist saldırıya uğrayan diğer ülkeler için öne sürülen dayanaktan yoksun gerekçeler Suriye için de tekrarlanmaya başlandı. Suriye’yi hedef alan İsrail saldırısının ardından Washington-Tel Aviv kaynaklı açıklamalar kirli hesapları açıkça ortaya koydu.

Suriye için tekrarlanan iddialar, “terör örgütlerine destek verdiği, yataklık yaptığı”dır. Bu durumda önünde iki seçenek olduğu söyleniyor. Ya Amerika-İsrail saldırganlarıyla tam işbirliği yapmak, ya da emperyalist saldırganlıkla dize getirilmek. Bu aşağılık tehditler ABD ve İsrail tarafından aynı anda dile getiriliyor. Bush, İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu söylüyor. Şaron ise, İsrail’in vatandaşlarını korumaktan vazgeçmeyeceğini ve düşmanı her yerde, her yolla vuracağını ilan ediyor. Yani kasap Şaron liderliğindeki siyonistler Ortadoğu’yu kan gölüne çevirebilirler. Bush ve Şaron’un dilinde bunun adı bölgenin barış ve istikrarı oluyor.

Ortadoğu halklarına meydan okuyan emperyalist-siyonist haydutlara, savaşa katılmaya karar veren Türk sermaye devletine ve bölgedeki tüm gerici işbirlikçilere karşı direniş, her geçen gün daha da önem kazanıyor. Bölge halklarıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltmek, günün en acil görevi olarak önümüzde duruyor.



Siyonist katliamların faturası
İsrailli emekçilere kesiliyor

Filistin’de işgalin devamını sağlamak, katliamları ara vermeden sürdürmek için ABD ve siyonist lobiden her yıl milyarlarca dolar bağış alan İsrail, buna rağmen ekonomik darboğaza girmekten kurtulamıyor. Bunun yeni göstergesi 2004 yılı bütçesinden 2.5 milyar dolarlık bir kısıtlamaya gidilmesinin planlanmasıdır.

2. intifada dördüncü yılına girerken, İsrail halkı tarafından “Savaşa değil halka bütçe!” talebi yükseltilmeye başladı. Örneğin üç ay boyunca Maliye Bakanlığı önünde çadır kurarak eylem yapan çoğunluğunu dul kadınların oluşturduğu İsrailli yoksullar, Şaron’un saldırgan politikasını eleştirdiler. Askeri harcamaların azaltılarak, halka daha çok kaynak ayrılmasını talep ettiler. Zira hazırlanan bütçe taslağında 2.5 milyarlık kısıtlama emekçilerin sırtına yükleniyor. Taslakta işsizlik maaşının %5 oranında azaltılması, aile yardımlarının büyük ölçüde kısılması, eğitim ve sağlığa ayrılan payın düşürülmesi, 5 bin öğretmen ve 2 bin ana-çocuk sağlığı görevlisinin işten atılması öngörülüyor.

Filistin işgali, “güvenlik duvarı”nın örülmesi, Yahudi yerleşimciler ve katliamlar için yapılan harcamalar nedeniyle İsrail’de işsizlik önemli bir sorun haline geldi. Siyonist propagandanın etkisinde kalan İsrailli işçi ve emekçilerin tutumu siyonistleri rahatlatırken, emekçiler hem katliamların “suç ortağı” haline getiriliyor, hem de ekonomik ve sosyal açıdan ağır bedeller ödetiliyor.

Siyonist kirli savaşın günden güne büyüttüğü bu faturaya karşı önemli bir tepki kamuda çalışan işçi ve emekçilerden geldi. 50 bin kamu işçi ve emekçisinin başlattığı grev, gümrükler, sosyal sigorta, iş ve işçi bulma kurumu, liman ve hava alanı işçileri ile tapu, vergi daireleri ve mahkemeleri kapsıyor.

27 İsrailli pilotun Filistin halkı üzerine bomba atmaya karşı çıkarak emirlere uymayı reddettiği, bir kısım aydının pilotları desteklediği günlerin hemen ardından başlayan grev, Şaron hükümetinin saldırgan politikalarına karşı biriken tepkilerin göstergesidir. Özelleştirme ve sosyal hakların gaspına karşı başlayan grevin özellikle limanlardaki etkisi siyonistleri rahatsız ediyor. Şaron’un bakanları grevi kırabilmek için Mısır ve Ürdün limanlarından bile yararlanmayı düşünüyorlar. Ulaştırma Bakanı Avigdor Lieberman ise, Hayfa’da derhal özel bir limanının inşasına başlanması için emir verdi. Şaron başkanlığındaki koalisyon hükümetinin milletvekilleri daha da ileri giderek liman, elektrik ve su gibi hizmetleri yürüten işçilerin grev yapmasının yasaklanmasını istedi. Hazine yetkilileri ise, tüm limanların derhal özelleştirilmesini ve grevci işçilerin sokacurren;a atılmasını talep ediyorlar.

İsrail burjuvazisi adına ülkeyi yöneten siyonistlerin en bariz özellikleri katliam ve yıkımla ifade edilir. Böylesi bir sicille özdeşleşen bu güçlerin İsrailli işçi ve emekçilere karşı saldırgan davranmaları da anlaşılırdır.