İsrail savaş uçakları Suriyeyi bombaladı...
Ortadoğu halklarıyla dayanışmayı yükseltelim!
Geçtiğimiz hafta sonu İsrail savaş uçakları Suriyenin başkenti Şamın 50 km batısında bulunan eski bir eğitim kampını bombaladı. Bombalama, kampın İsrailde gerçekleşen son intihar saldırısını üstlenen İslami Cihada ait olduğu iddiasına dayanıyor. Oysa Suriye yönetimi İslami Cihadın ülkede kampı bulunmadığını defalarca açıklamış, İslami Cihad da bu açıklamayı doğrulamıştı.
Örgütün Lübnandaki sözcüsü, El Cezire televizyonuna yaptığı açıklamada, Suriyede ya da başka bir ülkede hiçbir eğitim kampımız ve üssümüz yok dedi. Kampın Filistin Halk Kurtuluş Cephesinin (FHKC) terkettiği bir yer olduğu bildirildi. Bir FHKC yöneticisi, İsrailin vurduğu kampın bir yıldır boş olduğunu, kampta arada sırada Filistinli sivil mültecilerin kaldığını belirtti. Zaten Esad yönetimi de ABD baskıları sonucu ülkesindeki Filistinli örgütlerin faaliyetlerini Irak işgalinden sonra yasaklamıştı.
İsrail siyonizmi, Suriyeyi hedef alan hava saldırısının teröre karşı kendini savunmak amacıyla yapıldığını iddia ediyor. Bu açıklamanın inandırıcılıktan tamamen yoksun olduğu açıktır. Siyonistler sadece Filistinde değil, Ortadoğuda yarım yüzyılı aşkın bir süredir terör estiriyorlar. Filistin topraklarını işgal etmekle yetinmeyen İsrail, Suriyenin Golan Tepelerini 1967den beri işgal altında tutuyor.
Görülüyor ki, bölge halkları için asıl tehlike İsrailin kendisidir. Amerikan emperyalizminin organik bir parçası durumunda olan siyonist devlet, hem nükleer silah deposu olarak, hem de kural tanımaz saldırganlığı ile Ortadoğu halklarının baş belasıdır. Ama her zamanki arsızlığıyla, Suriyenin terörü destekleyen bir ülke olduğunu ve bölgeye istikrar getirilmesi çabalarını daima engellediğini iddia edebiliyor.
Suriyenin bombalaması Amerikan-İsrail
işbirliğinin icraatıdır
Saldırıdan sonra Washingtondan yapılan açıklamalar, ABD ile İsrailin bombalamayı ortak planladığını ortaya seriyor.
Suriye devlet başkanı Beşar Esadın bir İtalyan gazetesine verdiği mülakat ise, saldırının zamanlaması hakkında bir fikir veriyor. Corriere della Sera adlı gazetenin sorularını yanıtlayan Esad şunları söylemişti: ABDnin Irakta yaptığı hatayı Suriyede yapacağını düşünmüyorum. ABD, Irak savaşı bittikten sonra Suriyeye yönelik tehditlerini artırdı, ancak ABDnin saldırmasına yol açacak bir kanıt bulunamadı. Irak işgalinin sona ermesi gerek, Iraklılar işgal güçlerinin ne zaman çekileceğini merak ediyor, geri çekilme konusunda bir takvim konulmazsa Iraklıların direnişleri çeşitli biçimlerde sürecek.
Beşar Esad, ABD Başkanı George Bushla biraraya gelmesi durumunda ne diyeceği sorusuna ise, Ona ilk olarak Irakın kitle imha silahlarının nerede olduğunu sorarım, sonra da onların Irakta sözünü ettikleri demokrasinin nerede olduğunu. Saddam Hüseyin gittikten sonra söz verdiğiniz daha iyi hayat nerede? ABDnin öncülüğünde hazırlanan yol haritasının işe yaramayacağını da ifade eden Esad, İsraildeki savaş hükümetinin yol haritasını geçersiz kıldığını da söylemişti. ABD-İsrail tehdidi altında bulunan bir ülke devlet başkanının bu ifadeleri, Bush-Şaron katillerini fazlasıyla rahatsız etmiş olmalı.
Birçok ülke saldırıyı kınarken, Bush yönetimi adına konuşan savaş çetesinin tüm sözcüleri, İsraile tam destek verdiler. Bu da gayet doğal; çünkü sözkonusu olan, Amerikan emperyalizmi tarafından hazırlanan bir planın siyonistler aracılığıyla uygulanmasıdır.
Suriyenin, üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyini acil toplantıya çağırarak Konseyin saldırıyı kınamasını talep ettiği sırada, Washingtondan, Suriye terörle mücadelede yanlış tarafta yer alıyor açıklaması yapıldı. Beyaz Saray yetkilisi, Suriye hükümetine; terörle savaşta yanlış tarafta yer aldığını, teröristlere sığınak sağlamaktan vazgeçmesi gerektiğini defalarca söyledik. Görüşümüz halen budur dedi.
Washington Post, Fox televizyonu gibi ırkçı Amerikan medyası ise daha da ileri giderek, İsrail saldırısı; Bush yönetiminin Suriyeye aylardır verdiği terör örgütlerini desteklemekten vazgeç mesajını vurguladı, İsrail bu işi çok daha önce yapmalıydı şeklinde ifadeler kullandı.
ABD savaş kundakçılarının görüşlerini en dolaysız şekilde dile getiren ise, karanlıklar prensi lakabıyla bilinen Pentagon danışmanı Richard Perledir. Perle, Terörizm barış çabalarını baltalıyor. Suriye de terörizmin önde gelen destekçisi. İsrailin bu saldırıyı daha önce düzenlemekte neden çekingen davrandığını anlamıyorum şeklinde konuştu.
İsrail saldırısının Bush yönetimi tarafından bu kadar açık ve kaba biçimde savunulması, diplomasinin ikiyüzlü diliyle bile bir kınamanın yapılmaması, ABDnin doğrudan işin içinde olduğunu gösteriyor.
Emperyalist haydutların gücü sınırsız değildir
Bush yönetimi terörizme karşı savaşın onlarca yıl süreceğinin altını çizmişti. Savaşın temel alanının Ortadoğu olacağı, ABDnin bu bölgeye hakim olabilmek için her yola başvuracağı, Bushun haçlı seferi ilan etmesinden de belliydi. Afganistan, Irak, Suriye ve İran ilk saldırıya uğrayacak hedeflerdi. Savaş çetesi kirli planlarını gizlemiyor, ABDnin dünyaya hükmetmeye karar verdiğini küstahça üsluplarıyla yineleyip duruyordu.
Ancak Pentagonun hesabı Ortadoğuya uymadı. Irak, Afganistan gibi kolay lokma olmadı. Afganistanın da ne oranda yutulduğu da henüz tartışmalıdır. Beklenenin ilerisinde bir direnişle karşılaşan Amerikan-İngiliz işgalcileri, Irakta hakimiyet kuramadıkları için, başka ülkelere saldırmaya fırsat bulamadılar. Bu haliyle bile Irak halkının direnişi emperyalist savaş planlarını aksatmayı başarmış bulunuyor. Zira ABD, hedefe çaktığı Suriye ve İrana halen saldırabilmiş değil. Dünyaya egemen olacak tek güç benim küstahlığından geri adım atıp BMden asker istemesi bunun göstergesidir.
Uzun süreli emperyalist savaşı başka gerici odaklardan güç almadan yürütmenin kolay olmadığı anlaşıldı. Kısa sürede görüldü ki, ABD haydutlarının gücü sınırsız değildir. Irak halkının direnişi bile bunu ortaya çıkarmaya yetti.
Bu koşullarda Suriyeyi vurmayı göze alamayan ABD, ileri karakolu İsraili devreye soktu. Zaten siyonistler de böyle bir anı dört gözle bekliyor, en büyük hasımları Suriyeye saldırmak için bahane arıyorlardı. Emperyalist saldırıya uğrayan diğer ülkeler için öne sürülen dayanaktan yoksun gerekçeler Suriye için de tekrarlanmaya başlandı. Suriyeyi hedef alan İsrail saldırısının ardından Washington-Tel Aviv kaynaklı açıklamalar kirli hesapları açıkça ortaya koydu.
Suriye için tekrarlanan iddialar, terör örgütlerine destek verdiği, yataklık yaptığıdır. Bu durumda önünde iki seçenek olduğu söyleniyor. Ya Amerika-İsrail saldırganlarıyla tam işbirliği yapmak, ya da emperyalist saldırganlıkla dize getirilmek. Bu aşağılık tehditler ABD ve İsrail tarafından aynı anda dile getiriliyor. Bush, İsrailin kendini savunma hakkı olduğunu söylüyor. Şaron ise, İsrailin vatandaşlarını korumaktan vazgeçmeyeceğini ve düşmanı her yerde, her yolla vuracağını ilan ediyor. Yani kasap Şaron liderliğindeki siyonistler Ortadoğuyu kan gölüne çevirebilirler. Bush ve Şaronun dilinde bunun adı bölgenin barış ve istikrarı oluyor.
Ortadoğu halklarına meydan okuyan emperyalist-siyonist haydutlara, savaşa katılmaya karar veren Türk sermaye devletine ve bölgedeki tüm gerici işbirlikçilere karşı direniş, her geçen gün daha da önem kazanıyor. Bölge halklarıyla enternasyonal dayanışmayı yükseltmek, günün en acil görevi olarak önümüzde duruyor.
Siyonist katliamların faturası
İsrailli emekçilere kesiliyor
Filistinde işgalin devamını sağlamak, katliamları ara vermeden sürdürmek için ABD ve siyonist lobiden her yıl milyarlarca dolar bağış alan İsrail, buna rağmen ekonomik darboğaza girmekten kurtulamıyor. Bunun yeni göstergesi 2004 yılı bütçesinden 2.5 milyar dolarlık bir kısıtlamaya gidilmesinin planlanmasıdır.
2. intifada dördüncü yılına girerken, İsrail halkı tarafından Savaşa değil halka bütçe! talebi yükseltilmeye başladı. Örneğin üç ay boyunca Maliye Bakanlığı önünde çadır kurarak eylem yapan çoğunluğunu dul kadınların oluşturduğu İsrailli yoksullar, Şaronun saldırgan politikasını eleştirdiler. Askeri harcamaların azaltılarak, halka daha çok kaynak ayrılmasını talep ettiler. Zira hazırlanan bütçe taslağında 2.5 milyarlık kısıtlama emekçilerin sırtına yükleniyor. Taslakta işsizlik maaşının %5 oranında azaltılması, aile yardımlarının büyük ölçüde kısılması, eğitim ve sağlığa ayrılan payın düşürülmesi, 5 bin öğretmen ve 2 bin ana-çocuk sağlığı görevlisinin işten atılması öngörülüyor.
Filistin işgali, güvenlik duvarının örülmesi, Yahudi yerleşimciler ve katliamlar için yapılan harcamalar nedeniyle İsrailde işsizlik önemli bir sorun haline geldi. Siyonist propagandanın etkisinde kalan İsrailli işçi ve emekçilerin tutumu siyonistleri rahatlatırken, emekçiler hem katliamların suç ortağı haline getiriliyor, hem de ekonomik ve sosyal açıdan ağır bedeller ödetiliyor.
Siyonist kirli savaşın günden güne büyüttüğü bu faturaya karşı önemli bir tepki kamuda çalışan işçi ve emekçilerden geldi. 50 bin kamu işçi ve emekçisinin başlattığı grev, gümrükler, sosyal sigorta, iş ve işçi bulma kurumu, liman ve hava alanı işçileri ile tapu, vergi daireleri ve mahkemeleri kapsıyor.
27 İsrailli pilotun Filistin halkı üzerine bomba atmaya karşı çıkarak emirlere uymayı reddettiği, bir kısım aydının pilotları desteklediği günlerin hemen ardından başlayan grev, Şaron hükümetinin saldırgan politikalarına karşı biriken tepkilerin göstergesidir. Özelleştirme ve sosyal hakların gaspına karşı başlayan grevin özellikle limanlardaki etkisi siyonistleri rahatsız ediyor. Şaronun bakanları grevi kırabilmek için Mısır ve Ürdün limanlarından bile yararlanmayı düşünüyorlar. Ulaştırma Bakanı Avigdor Lieberman ise, Hayfada derhal özel bir limanının inşasına başlanması için emir verdi. Şaron başkanlığındaki koalisyon hükümetinin milletvekilleri daha da ileri giderek liman, elektrik ve su gibi hizmetleri yürüten işçilerin grev yapmasının yasaklanmasını istedi. Hazine yetkilileri ise, tüm limanların derhal özelleştirilmesini ve grevci işçilerin sokacurren;a atılmasını talep ediyorlar.
İsrail burjuvazisi adına ülkeyi yöneten siyonistlerin en bariz özellikleri katliam ve yıkımla ifade edilir. Böylesi bir sicille özdeşleşen bu güçlerin İsrailli işçi ve emekçilere karşı saldırgan davranmaları da anlaşılırdır.
|