Türk-İş ağası S. Kılıç ihanetlerine devam ediyor...
Kurullarımıza sahip çıkalım, hainleri sendikalarımızdan kovalım!
Geçen hafta meclisin açılış resepsiyonunda Türk-İş ağası Salih Kılıçın yeni bir ihanetine daha tanık olduk. Hükümeti, ordusu, medyası ile düzen temsilcilerinin katıldığı resepsiyonda Türk-İş Genel Başkanının ne işi olduğunu, ekranlardaki diyaloglardan öğrendik. Meğer Salih Kılıç, işçi sınıfının haklarını kazanmak için mücadele alanı olarak meclis açılış resepsiyonunu seçmiş!
Uygun bir fırsatını yakaladığı anda kendisini başbakanın önüne atan Kılıç, yarı utangaç bir yanaşma edasıyla meramını dile getiriyor; Sayın Başbakanım, ikramiye meselemiz vardı. Bayramdan önce lütfetseniz de ödeseniz... T. Erdoğan da yanaşmasının derdini anlayan babacan patron pozlarında kurmaylarına buyuruyor; Söyleyeyim de ödesinler, verdim gitti... Salih Kılıç bu lütfu karşılıksız bırakmıyor; el pençe divan, mahçup bir ses tonuyla devletlisine yaltaklanmayı sürdürüyor; Çok teşekkür ederiz. Çok makbule geçti.
S. Kılıçın sadaka niyetine dilendiği, 600 bin kamu işçisinin çok önce ödenmesi gereken geçmiş dönem TİSlerde kazanılmış ikramiye hakkıdır. İşçi sınıfının temsilcisi sıfatıyla katıldığı resepsiyonda elindeki kadehe meze yaptığı, binlerce işçinin alınteri ve emeğinin karşılığıdır. Bu satılmış hain, kapalı kapılar ardında yaptığı kirli pazarlıklara, tüm kamuoyunun önünde sürdürdüğü uşak-efendi ilişkisini de ekleyerek ihanetlerine alenen devam etmek istiyor.
Banka kredilerinde 15.9 katrilyon batığı üstlenenler işçinin ikramiyesini iki taksitte ödeyecekler
Ancak, Türkiyenin en büyük konfederasyonunun genel başkanı olarak binlerce işçinin gözü önünde düştüğü onur kırıcı pozisyona rağmen, ortada kazanım adına bir şey yok. Bankaların 15.9 katrilyona ulaşan batık kredilerini üstlenen devlet, 26 yevmiye tutarındaki ikramiye alacaklarının 13 günlük kısmını Ramazan bayramında, kalanını ise Kurban bayramında ödemeyi planlıyor. Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin, toplam 150 trilyon olduğunu belirttiği ikramiyelerin ödenmesinde ise zaman zaman aksaklıklar olabileceğini dile getirdi. Kılıçın kırıntı koparmak için açtığı avcu böylece havada, satılığa çıkardığı onuru ise ayaklar altında bir kez daha kalmış oldu.
Sermaye devleti çok daha kapsamlı bir saldırı programını eşiğinde. İMFnin 6. gözden geçirme ziyaretinde işçi çıkarımı üzerine yapılan değerlendirmelerde, 45 bin 800 işçinin devletle ilişiğinin kesilmesiyle ilgili planda bir aylık sapma olacağı, ancak İMFnin sapmayı önemli görmediği belirtildi. Özelleştirilecek kuruluşlardaki 32 bin civarındaki emekliliği gelmiş personelin gönüllü emekliliğe yönlendirilmesi ile sapmanın planı yapıldı. Savaşa, işgale, özelleştirmelere, sosyal hakların gaspına onay veren Türk-İş haini, Divan Başkanı olarak katıldığı Demiryol-İşin 7. Olağan Genel Kurulunda, resen emeklilik yerine gönüllü emekliliğin hayata geçirilmesini açıkça talep etti. Böylece bir kez daha ihanetlerine devam edeceğini ilan etmiş oldu.
Türk-İş işçisi sendikalarına sahip çıkmalı,
işbirlikçi hainlerden hesap sormalı!
S. Kılıçın dilenciliği, kongre sürecinden önce hanesine artı puan yazdırmak amacı taşımaktadır. Bu hainlerin planlarını işçilerin haklı tepki ve öfkesi boşa düşürecektir. Türk-İş işçisi geçen haftalarda satış sözleşmesi imzaladıkları için Tez Koop-İş Genel Merkezini, özelleştirmeler karşısında sessiz kaldıkları için Tek Gıda-İşin kurulunu basarak Türk-İş hainlerine tepkilerini dile getirdiler. En son Petrol-İş Genel Kurulunda bizzat S. Kılıçı yuhalayarak konuşmasına dahi izin vermediler, Satılık başkan, suskun Türk-İş! istemiyoruz sloganlarını haykırdılar.
Sendika bürokratlarının ihanetleri bugüne kadar yaşanan en geniş ve yaygın tepkilere konu ediliyor. Tabanda biriken bu öfke ve tepkinin eylem ve kurullarda dile getirilmesi oldukça anlamlı. Ancak bu tepkiler örgütlü tabanın gücü ve müdahalesine dönüştürülemediği koşullarda bir yaptırıma dönüşmeyecek, bu hainler ele geçirdikleri sendika yönetimlerinde saltanatlarına ve ihanetlerine devam edeceklerdir.
Sendikaları bu hainlerden temizlemek için tabanda biraraya gelmiş öncü işçilerin kurullara ve sürece müdahalesi şarttır. Devrimci sınıf mücadelesi temelinde biraraya gelmiş taban birlikleri sürece müdahale edemediği sürece, kurullar, bir hainin yerine diğer bir hainin yönetimleri ele geçirmesi şeklinde yaşanacaktır.
Sendika ağaları ihanette sınır tanımıyor...
Türk-İş bürokratları savaş tezkeresine
destek verdi!
Türk-İş ağalarının işçi sınıfını sırtından hançerlemekte usta olduklarını biliyorduk. Sermaye saldırılarına karşı tabanda biriken tepkiyi boşaltmak için eylem kararları almakta geç kaldıklarına hiç tanık olmadık. TİSleri satmaktan sabıkalı oldukları ise herkesin malumu.
Ancak teskere vesilesiyle görüldü ki, işçi sınıfına ihaneti bir kimlik haline getirenlerin marifeti bunlarla sınırlı değilmiş. Sendikaları bir ahtapot gibi sarıp kanını emen bu çürümüş ihanet şebekesi, sınır ötesi gelişmelerle de ilgileniyormuş. İşçi sınıfının ürettiği değerlerin yağmalanmasından aldıkları pay yetmemiş olmalı ki, emperyalizmin Ortadoğuyu yağmalamasından da kırıntı kapmak peşindeler. Böyle olmasaydı, Irak ve Filistin örneklerinde görüldüğü gibi, bölge ülkelerini yıkmak, halklarını katletmek için başlatılan bir emperyalist yağma savaşına destek vermezlerdi. Bush yönetimine uşaklık yapan AKP hükümeti ile Amerikancı generallerle işgale katılmak için asker gönderilmesi konusunda yarışa girmezlerdi.
Türk-İş Yönetim Kurulu hükümetin savaş tezkeresini savunurken şu açıklamayı yapıyor: Türk-İş savaşa karşıdır, ancak asıl olan ulusal güvenliğimiz, ülkemizin birliği, bütünlüğü ve geleceğidir. Askerimizin Iraka gitmesinin taşıdığı riskler kadar, gitmemesinin ortaya çıkaracağı riskler de bu süreçte göz önünde bulundurulmalıdır. Komşumuzdaki yangının ülkemize sıçramaması için sınır güvenliğimiz sonuna kadar korunmalı, Güneydoğu sınırına ilişkin hassasiyetimiz kararlı bir şekilde savunulmalıdır.
Demek ki bu hainlere göre, emekçilerin tümüyle reddettiği bir savaş tezkeresi ülkenin birliği ve bütünlüğünü koruyacakmış. Irak halkın katledilerek ulusal güvenliğimiz muhafaza edilecekmiş. Amerikan işgalci askerlerinin ölümlerini azaltmak, onların yerine emekçi çocuklarını piyon olarak Iraka gönderilmesi ve ölmesi, riski hafifletmek oluyor. Kürt halkı üzerindeki baskı ve inkarın devam etmesi de Güneydoğu sınırının savunulması ve yangının bize sıçramaması anlamına geliyor.
Emperyalist savaşa destek vermeleriyle bir kez daha görüldü ki, sendika ağaları devletin çelik çekirdeğinin hizmetinde çalışıyorlar. Sadece işçi sınıfına değil, artık tüm bölge halklarına ihanet edecek kadar alçalmış durumdalar. Savaşa karşı çıkıp emekçilerden yana tavır alan sendikacıları elbette ayrı tutuyoruz. İşçi sınıfı davasını savunduğunu iddia eden sendikacıların, Türk-İş Yönetim Kurulunun bu ibretlik açıklamasına karşı takınacakları tutum özel bir önem taşıyor. Aksi halde ihanete karşı kararlı bir duruş sergilemeyenlerin iddiası tartışmalı hale gelecektir.
ABD emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçileriyle suç ortaklığına soyunanlar, efendileriyle birlikte işçi sınıfı ve emekçilere hesap vermekten kurtulamayacaklar!
|