Petrol-İş Genel Kurulu yapıldı...
Uzlaşmacı sendikacılık sorgulanıyor
Son yıllarda sınıf hareketinin önündeki en temel sorunlardan birinin sendikal ihanet barikatı olduğu biliniyor.
Son zamanlarda sendikal ihanet barikatını aşmaya dönük istek ve çabalarda bir yoğunlaşma gözleniyor. Sermayenin saldırıları yoğunlaştıkça ve birçok alanda bıçak kemiğe dayandıkça işçi ve emekçi yığınlarının öfkesi ve mücadele eğilimi artıyor. Öfke sadece sermayeyi değil, mücadelenin önünü kesen sendikal ihaneti de hedefliyor.
Geçtiğimiz hafta Tek Gıda-İş ve Öz İplik-İş yönetimleri tabandaki işçilerin tepki ve protestolarına konu olmuştu. 3-5 Ekim tarihleri arasında yapılan genel kurul sırasında Petrol-İş yönetimi de benzer tepkilerden nasibini aldı.
Petrol-İş mücadeleci geleneğinden koptu
Petrol-İş, Türk-İşe bağlı pek çok sendikayla kıyaslandığında ileri bir sendika. Sermayenin saldırıları karşısında az çok bir tutum alabiliyor. Saldırılara karşı hayata geçirilen pek çok eylem ve etkinlikte de imzası var. Bunun en önemli nedeni tabandaki işçi kitlesinin ve dolayısıyla sendikanın hatırı sayılır bir mücadele geleneğine sahip olması. Petrol-İşin örgütlü olduğu büyük işletmelerin pek çoğu, gerek 1980 öncesinde gerekse sonrasında önemli mücadelelere sahne oldu.
Fakat Petrol-İş son yıllarda bu mücadeleci gelenekten giderek uzaklaştı. Saldırılara karşı mücadeleci bir söylem kullanmaya devam etse de, Petrol-İş yönetimi uzlaşmacı sendikacılığı temel politika haline getirdi. Militan, sonuç alıcı eylem tarzı yerellerde bir ölçüde sahiplenilse de merkezi sendika politikası olmaktan çıktı. Hava boşaltma için eylem yapma tarzı daha öne çıktı.
Sektörde bundan iki yıl önce Petrol Ofisi özelleştirmesi yaşandı. Bu özelleştirme sonucunda 1200 kişi işten atıldı. Petrol-İş bu özelleştirme sırasında mücadeleyi örgütleme konusunda son derece başarısız kaldı. Kuru sıkı tehditler, barışçıl protestolar ve hukuki girişimler bir yana bırakılırsa, hiçbir şey yapılmadı. Dahası eyleme geçen Petrol Ofisi işçileri sahipsiz bırakıldı. Sermaye Petrol Ofisini özelleştirmek konusunda son derece kararlı bir tutum ortaya koymuşken ve POAŞ işçileri 17 Ekim 2000de direnişe geçmişken, Petrol-İş Sendikası, POAŞ işverenine; toplu iş sözleşmesi hükümlerine uyarak, sendikamız önerisi doğrultusundaki plana uymasını ve sorunların karşılıklı anlayış içinde çözülmesi önerisini bir kez daha ifade ederiz diye açıklamalar yapmakla yetiniyordu.
Yakın dönemde Petrol-İş merkez yönetimi özelleştirme saldırısına karşı bir kampanya başlattı. Bir özelleştirme harekatı: Irak başlığı altında yürütülen kampanya, özelleştirme saldırısı ile Iraktaki emperyalist işgal harekatı arasındaki ilişkiyi başarılı bir biçimde vurguluyordu. Tanıtım şirketlerine hazırlatılan materyaller üzerinden yürütülen kampanya belli bir ilgi de gördü. Fakat özelleştirmeye karşı mücadelenin fabrikalardaki ayağının örülmesi söz konusu olduğunda, sendika merkez yönetiminin topu Türk-İşe ve şubelere atmayı tercih ettiği görüldü. Sendikanın örgütlü olduğu en önemli işyerlerinden olan PETKİMin özelleştirilmesi sırasında yerel şubenin ve öncü işçilerin inisiyatifiyle ortaya çıkan tepki ve eylemlilik bir kenara konulursa, Petrol-İş kayda değer hi¸bir pratik çaba içerisine girmedi.
Sendika Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın 8 Mayıs 2003 günü Özgür Radyoya yaptığı açıklamada, bir bakıma özelleştirme karşıtı mücadelenin başarısından ne anladığını ve kimlere umut bağladığını da ortaya koyuyordu:
Bu doğrultuda bir kampanya yürüttük. Bu kampanyanın ses getirdiği kanaatindeyim. Özelleştirmeye evet diyen bir çok kişi ve kuruluş evet özelleştirmeler Türkiyede doğru yapılmamıştır, ikincisi, Türkiye, özelleştirmelerden bir yarar görmemiştir. Onun için yeniden masaya yatırılıp tartışılmalıdır diyorlar. Ki bunların içerisinde biliyorsunuz Kemal Dervişle Hüsamettin Kavi ve Ali Bayramoğluna kadar geniş bir kesim var. Yine CHP bizim yürüttüğümüz bu çalışmalar sayesinde özelleştirmeye karşı görüşlerinde büyük bir değişiklik yaptı.
Aynı konuşmasının devamında Öztaşkın, topu Türk-İşe atacaklarının mesajını da veriyordu:
Gerçekten de Aliağada böyle bir hava estirildi. Türkiyede işçi eylemliliklerinin başlayacağı mesajı verildi. Ama biz bunun ipuçlarını olumlu olarak değerlendiriyoruz. Belki sendika yönetimleri bu konuda çok duyarlı tavır sergilemeyebilirler ama tabanda müthiş bir duyarlılık oldu. Türk-İş bu ayın l0unda İzmirde miting düzenleme kararı aldı. Evet ağır gidiyorlar, hızla bunun içinin doldurulması gerekir. Hatta bu mücadelenin bizden alınıp Türk-İş Konfederasyonu tarafından üstlenilip daha üst seviyeye taşınması gerekiyor. Taşınacağına dair sinyaller var ama ağır ve aksak gidiyor, o ağır ve aksaklığı ortadan kaldırmak gerekiyor. Hafta sonu, ayın l0undaki Türk-İşin İzmir mitingi, bu anlamda önemli bir başlangıç olabilir.
Türk-İşin mücadeleyi daha üst seviyeye taşıması beklentisinin bir hayalden ibaret olduğunu bugün artık herkes biliyor. Uzanların PETKİMi aldığı dönemde Türk-İş ve Petrol-İş yönetimlerinin tutumu POAŞ satılırken takındıklarından çok da farklı olmadı. Uzanlar başka nedenlerden dolayı tökezlememiş olsalardı PETKİM satılmış olacaktı ve PETKİM işçisi kendi kaderiyle başbaşa bırakılacaktı.
Tepkiler Petrol-İş kongresine yansıdı
Sendikal ihanete ve uzlaşmacı anlayışa karşı işçilerin tepkisi Petrol-İş genel kuruluna damgasını vurdu. Bu sıralar sendikaların genel kurullarında divan başkanlığını kimselere kaptırmayan Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç işçilerin ilk hedefiydi. Divan başkanı seçildikten sonra Salih Kılıçın konuşmak üzere kürsüye çıktığını gören pek çok delege yuhalamalarla salonu terk etti. Salonda kalan delegeler ise sürekli laf atarak Salih Kılıçın konuşmasını engellediler.
Petrol-İşin ilk genel başkanı Zeki Hepbirin konuşması da taban tepkisine tercüman olacak nitelikteydi. Sendikanın nasıl bir mücadele anlayışıyla ve ne zorluklarla kurulduğunu anlatan Hepbir, Haklar oturarak alınmaz. Sahaya inmek gerekir. Sendikacılık ölümden ve cezaevinde yatmaktan geçer diyerek bugünkü yöneticileri payladı.
Söz alan delegelerin çoğu sendikanın mücadeleci geleneğini yitirdiğini, özelleştirmeye karşı kararlı bir duruş ortaya koyamadığını ve son dönemde tarihinin en kötü toplusözleşmesine imza attığını vurguladılar. Gene konuşmalarda en fazla üzerinde durulan şeylerden biri sendika yönetiminin taban nezdinde inandırıcılığını yitirmesiydi.
Yeniden genel başkan adayı olan eski başkanlardan Münir Ceylan da konuşmasında Zeki Hepbirle benzer görüşleri dile getirdi. Sendikal hareketin önünün ancak mücadeleyle açılabileceğini; eylemi, genel grevi, direnmeyi gündemine almadan kurtulmasının mümkün olmadığını vurguladı.
Genel kurul sonunda eski başkan Mustafa Öztaşkın ve ekibi yeniden Petrol-İş yönetimine seçildi. Bir yönetim değişikliğine gidilmemiş olsa da, genel kurul, tabandaki işçilerin, uzlaşmacı sendikal çizgiyi hele de saldırıların giderek yoğunlaştığı bir dönemde sorgusuz sualsiz sırtlarında taşımaya niyetli olmadıklarını göstermiş oldu.
Petro-kimya işçisinin sorumluluğu
Yaşananların da somut olarak gösterdiği gibi, bundan böyle özelleştirmeye karşı direniş ve sendikal ihanet barikatının aşılması mücadelesi artık içiçe geçmiş durumda. Sendikal ihanet barikatı yıkılmadan özelleştirme saldırısının püskürtülmesi mümkün değil. Aynı şekilde özelleştirmeye karşı işletmelerde taban tepkisini ve taban örgütlülüğünü güçlendirmeden, yerellerde işletmeler arasında tutumlar ortaklaştırılmadan sendikal ihaneti devre dışı bırakmak da imkansız.
Özelleştirme saldırısının hedefindeki büyük fabrikalardan pek çoğu petro-kimya sektöründe. Ve bunların hemen hepsinde Petrol-İş Sendikasında örgütlü. Genel kurulda ortaya konan tepkiler ve mücadele geleneğini sahiplenme konusundaki güçlü eğilim, özelleştirmeye ve uzlaşmacı sendikacılığa karşı mücadelenin en çok bu sektörde, bu sendikanın örgütlü olduğu işyerlerinde gündeme geleceğini gösteriyor. En azından bunun için uygun bir zemin sunuyor. Petrol-İş üyesi işçiler bu elverişli zemini değerlendirebilirlerse, sınıf hareketi açısından bir dizi olumlu gelişmenin de önünü açmış olacaklar.
|