Dünyada 1 Mayıs: Sermayeye, savaşa ve faşizme karşı... Her yıl olduğu gibi bu yıl da emperyalist iletişim ve yayın tekellerinin kasıtlı tutumu nedeniyle dünyadaki 1 Mayıs hakkındaki bilgilerimiz henüz yeterli olmaktan uzaktır. Haber ajansları ve yayın kuruluşları, dünya ölçüsündeki 1 Mayıs kutlamaları hakkında belli ülkelerle sınırlı ve neredeyse aynı kalıptan çıkmış kısa spotlar ve görüntüler vermekle yetindiler. Fakat buna rağmen, kutlamalara katılım düzeyi ve genel havası hakkında az-çok bir fikre de sahip durumdayız. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, bu yılın 1 Mayıs kutlamalarına kitle katılımında belirgin bir artış olduğu kesindir. Kitle hareketi açısından nispeten durgun alanlardan biri olan Avrupa ülkeleri bunun somut örnekleridir. Pariste 1 milyona yaklaşan, Romada 600 bini bulan, Almanya toplamında yarım milyonu aşan, kapitalizmin refah ülkesi İsviçrede bile birçok kentte binlerce işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleşen 1 Mayıs gösterileri gözler önünde duruyor. Güney Korede ve Japonyada yüzbinlerce işçi ve emekçinin, salt Moskovada 250 bine yaklaşan emekçinin sokaklara çıktığını biliyoruz. Filipinlerde 1 Mayısın Amerikan askeri varlığına karşı öfkeyi açığa çıkardığını biliyoruz. 10 milyonluk Kübada yalnızca başkent Havanada 1 milyonu aşkın emekçinin Fidel Catroyu dinlediğini CNN bile vermek durumunda kalıyor. Emperyalist haber ve yayın tekelleri sözünü etmese de, güçlü kitle hareketi geleneğine sahip olan Latin Amerikanın Arjantinden Venezuellaya kadar hemen tüm ülkelerinde yaygın ve kitlesel katılımlarla gerçekleşen 1 Mayıs gösterileri yaşandığından ise kuşku duymamız için bir neden yok. Farklı kıtalardan örneklerle çizilen bu tablo, eylemlerin yaygınlığı ve katılımların çapı konusunda yeterli bir açıklık sağlıyor. Kutlamaların niteliği konusunda da olumlu şeyler söyleyebilecek durumdayız. Hemen her yerde sermayenin saldırılarına ve emperyalist savaşa karşı tepkiler dile getirildi. Fransada cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimlerinin de etkisiyle faşizme ve ırkçılığa karşı tutum ön plana çıktı. İtalyan işçileri son aylarda Berlusconi hükümetinin emek düşmanı politikalarına karşı yükselttikleri eylemliliği 1 Mayısta da sürdürdüler. Almanyada sermayenin dayatmaları ve neo-nazi hareketler bir arada hedef alındı. Yunanistanda ve Türkiyede sermayenin saldırılarının yanı sıra emperyalist savaşa karşı tutum ve Filistin halkıyla dayanışma duyguları belirgin bir biçimde ön plana çıktı. Güney Korenin militn eylemleriyle ünlenen işçileri sermayenin saldırılarına ve ülkelerinin emperyalistlerce yağmasına karşı öfkeleriyle alanlara çıktılar. Kübada 1 milyon emekçinin Castroyu dinlemesinin ve Moskovada onbinlerce emekçinin kızıl bayraklarla ve sosyalizmin sembolleriyle yürümesinin ne anlama geldiğini kestirmek ise güç değil. Katılımların çapı ve yaygınlığı ile eylemlerin belirgin politik niteliği, günümüz dünyasında kitle hareketinin gitgide güç kazandığının bir göstergesidir. Bu yılın 1 Mayıs gösterileri dünya ölçüsünde buna tanıklık etmiştir. Türkiyede 1 Mayıs: Güçlü katılımlı yaygın kutlamalar... Türkiyedeki kutlamalar da benzer bir duruma işaret etmektedir. Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da ülke çapındaki kutlamalara yüzbinlerce işçi, emekçi ve genç katıldı. Geçen yıldan farklı olarak bu yıl hemen tüm büyük kentlerde katılımlarda belirgin bir artış görüldü. Bu İstanbul için özellikle belirgindi. Yılları bulan bir aradan sonra İstanbulda 1 Mayısa katılım yeniden yüzbin kişiye yaklaştı (tartışmalı olmakla birlikte, gerçekçi rakamın 70 bin civarında olduğunu sanıyoruz). Bu katılımların anlamını tam olarak değerlendirebilmek için, dünyanın birçok ülkesinden farklı olarak Türkiyede 1 Mayısın resmi tatil günü olmadığını da gözönünde bulundurmak gerekir. Bunun özellikle işçi katılımını ne denli sınırladığını eylemlerin somut bileşimi üzerinden görmek mümkün. İşgününe rağmen gerçekleşen işçi katılımı ise, 1 Mayısın tatil olması durumunda bugünkü katılımların katlanabileceğini bütün açıklığı ile göstermektedir. (Sendika bürokrasisinin ihaneti olmasa bu işgününe rağmen de önemli ölçüde gerçekleştirilebilir bir şeydir. Ama bu ihanet, katı ve değişmez bir olgu olarak yıllardır vardır ve çözüm onun aşılmasındadır.) Bu yılın 1 Mayıs kutlamalarının politik niteliği de geçen yıla göre belirgin biçimde daha güçlüydü. Bunda emperyalist savaşa ve Filistindeki siyonist vahşete karşı biriken öfkenin yanı sıra, Türkiye üzerindeki emperyalist vesayetin utanç verici düzeylere varmasının da belirgin bir payı vardır. Bunu tamamlayan bir öteki etken ise, sol parti ve grupların kutlamalarda, özellikle de İstanbuldaki 1 Mayısta oluşturduğu özel ağırlıktır. Bu etken doğası gereği gösterilerin politik düzeyini de yükseltmiştir. Son olarak, gerek katılımda gerekse de eylemlerin politik düzeyindeki artışta, HADEPin bu yılki gösterileri, kendi güncel politika ve istemlerini (teslimiyetçi Kürt basını bu özel katılım çabasını kimlik bildirimi olarak tanımlıyor) duyurmak için bir gövde gösterisine dönüştürmearzu ve niyetinin de önemli bir oynadığını belirtmek gerekir. Bunu gözönünde bulundurmak bu yılki 1 Mayıs kutlamalarını doğru değerlendirmek için gereklidir. Fakat teslimiyetçi Kürt hareketinin niyet ve hesapları ne olursa olsun, 1 Mayısta alanlara çıkmak, Kürt emekçileri için düzene öfke ve tepkilerinin açığa vurmak için anlamlı bir vesile olmuştur. Kitlelerin gerçeği ve sol hareketin gerçeği... Bu yılın 1 Mayısının ortaya çıkardığı en temel verilerden biri, Türkiyede politize olmakla birlikte devrimci mücadele dinamizminden önemli ölçüde yoksun bir sol-sosyalist eğilimli kitlenin varlığıdır. Devrimci ve sosyalist olmak iddiası taşıyan akımların kortejlerine katılan, devrimci pankartlar ve kızıl bayraklar altında yürüyen, istekle ve coşkuyla devrimci ve sosyalist şiarlar haykıran binlerce, onbinlerce işçi, emekçi ve gençten oluşan bir kitle gerçeği var bu yılın 1 Mayıs gösterilerinde. Fakat neredeyse bir tek 1 Mayıs gösterisi dışında ve bütün bir yıl boyunca, devrimci eğilimli bu aynı kitleyi herhangi bir politik eylemde görmek olanağı yok. Bu bir yanıyla, sol parti ve gruplara eğilimli bu kitlenin yılların baskı ve terörüyle sindirildiğine ve pasifize edildiğine; öteki yanıyla ise, devrimci ve sosyalist olmak iddiasındaki akımların bu kitleyi kucaklamak, örgütlemek ve mücadeleye yöneltmek alanındaki aşırı güçsüzlüğüne ve yeteneksizliğine bir göstergedir. Soğukkanlı ve sorumlu bir devrimci değerlendirme, özellikle bu gerçeği görmek ve bundan gerekli sonuçları çıkarmak durumundadır. Bunun yapılamadığı bir yerde, yılda bir kez gerçekleşen 1 Mayıs gösterileri, çalışma ve mücadelenin yeni düzeylere çıkarılmasının bir vesilesi ve olanağı olmaktan çıkar; hiç değilse bir kaç ay için, dayanaksız teselliler sağlayan bir uyuşturucu etkisi yaratmaktan başka bir işe yaramaz. 1 Mayıs gibi devrimci politik anlamı ve niteliği özellikle Türkiyede son derece belirgin olan bir günde coşkuyla alanlara çıkan onbinlerce işçi, emekçi ve genç, siyasal tercihlerini ve mücadeleye olan eğilimlerini açık bir biçimde ortaya koymuşlardır. Bütün sorun, bu tercihe ve eğilime sınıf mücadelesi alanında devrimci bir örgütsel ve pratik anlam kazandırabilmektir. Bu ise yalnızca devrimci bir çizgide ve devrimci bir örgüt sayesinde, onun inatçı ve soluklu çabalarıyla olanaklı olabilir. 1 Mayısta ağırlığı bir sıkıntı kaynağı olarak hissedilen reformizmin doğası gereği bu alanda yapabileceği hiçbir şey yoktur. Reformizm için kitle desteği normal koşullarda edilgen kalan ve en fazla 1 Mayıs türü özel günlerde kendini göstermek için alanlara çıkarılan seyrlik bir güçten, bir siyasal gösteriş malzemesinden başka bir şey değildir. Türkiyede son on yılın zorlu mücadele koşullarını ve gereklerini reformist partilerin tutumu ve pratiği ile bir arada değerlendiriniz, durumun tamı tamına bu olduğunu bütün açıklığıyla görürsünüz. Reformizmin panzehiri devrimci sınıf mücadelesidir. Görev, etkin ve sistematik devrimci çalışmayla devrimci sınıf mücadelesinin önünü açmaktır. Bu yılın 1 Mayısının temel önemdeki mesajlarından biri, denebilir ki birincisi işte budur. |
|||||