09 Mart '02
Sayı: 09 (49)


  Kızıl Bayrak'tan
  8 Mart'ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
  Amerika Ortadoğu'dan defol!
  Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
  İşsizliğe çözüm sermayeden beklenemez
  Kürt halkını manevi yönden tümüyle bitirmek istiyorlar
  ABD tekellerine taşeronluk, sömürüde serbestlik!
  Sendikal ihaneti boşa çıkaralım!
  Eğitim-Sen Genel Kurulu ...
  "Emeğin korunması" uğruna mücadelenin anlamı ve önemi
  Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü coşkuyla kutladık
  Lenin'le kadın sorunu üzerine
  "Kadının asıl amacı sosyalizmi kurmak olmalıdır"
  Pişmanlık yasası!..
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün düşündürdükleri...
  Afganistan'da başsız dolaşan gövdeler!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Türk-İş bölge toplantıları başlıyor...

Sendikal ihaneti boşa çıkartalım!

Türk-İş’in sınıfa yönelik saldırılar üzerine kararlaştırdığı bölge toplantılarının ilki 9 Mart’ta İstanbul’da yapılıyor. Toplantılar üzerine söylenmesi gereken ilk söz, kuşkusuz, sendika bürokratlarının sınıfa karşı görev ve sorumluluklarından nasıl kaçındığı üzerine olmalıdır. Çünkü söz konusu saldırılar toplanıp konuşmakla, karşı görüş ve tepkileri açıklamakla savuşturulabilir cinsten değildir. Zaten devlet yıllardır karşısında elle tutulur bir tepki görmediği için iyice pervasızlaşmış bulunuyor. Bir de böyle sendikalar cephesinden eylemden kaçınma tutumları ortaya kondukça daha da azgınlaşmasının önüne geçmek hiç kolay olmayacaktır. Dolayısıyla Türk-İş’in toplantı kararı saldırılara karşı lanse edilmesine rağmen, aslında saldırıların yolunu düzleyecek bir manevra olarak görülebilmeli öz konusu toplantılar tabloyu tersine çevirmek için değerlendirilebilmelidir.

Tabii bunun için toplantılara katılım, esas olarak da hazırlıklı bir katılım şarttır. Toplantının yapılacağı her bölgedeki öncü devrimci işçiler bürokratlar üzerinde basınç oluşturabilecek bir katılımın örgütlenmesini bizzat üstlendikleri gibi, yapacakları konuşmalarla da bu basıncı artıracak sendikaları eylem kararı almaya zorlayacak bir misyona sahip olmalıdırlar. Öncü devrimci işçilerin sermayenin saldırıları/sınıfın ihtiyaçları üzerine yapacağı etkili konuşmalar, aynı zamanda katılımcı kitlenin eğitimi ve yönlendirilmesi açısından da önemlidir.

Toplantıların yapılacağı dönem diğer önemli gündemlerin yanı sıra 1 Mayıs’ı önceleyen bahar sürecine rastlamaktadır. Getirilen eylem önerileri bunu da gözetecek biçimde 1 Mayıs’a doğru adım adım örülecek bir hazırlığı ve 1 Mayıs’ta görkemli ve etkili gösteriler gerçekleştirilmesini gözetecek bir tarzda olmalıdır. 2002 1 Mayıs’ında Türkiye işçi sınıfı, sermayenin artan sosyal yıkım saldırılarına olduğu kadar emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı da etkin bir eylemlilik içinde olabilmelidir.

Sınıf kitlelerindeki “bu sendikacılarla hiçbir yere ulaşılmaz” önyargısı haklı ve doğru olmakla birlikte, bunun bir atalete yolaçtığı açıktır. Bu ataletin mutlaka kırılması gerektiği de... Elbette ataleti kırmak adına bürokratlara karşı bir sahte güven yaratma çabası gerekmiyor. Sadece söz konusu güvensizliğin hiçbir şey yapmamanın bahanesi haline getirilmemesi gerektiği anlatılabilmelidir. Çünkü sermayenin saldırıları sermaye uşağı sendika bürokratlarını değil sınıfı, sınıfın kitlesini köleleştirmeye yöneliktir. Sınıf hareketindeki durgunluk sürdükçe de işçi ve emekçilere uysal köle muamelesi devam edecektir. Hak gaspları sosyal-siyasal saldırılar artacak, hatta ve bunlardan daha ağır olmak üzere kan pazarlığı kızıştırılacaktır.

Sermaye devletinin İMF ile ilişkileri her yönden, her açıdan işçi sınıfı ve emekçiler aleyhine sürdürülüyor. Türk-İş’in bölge toplantılarına vesile yaptığı hak gaspları İMF-TÜSİAD saldırı programları kapsamında gündeme getiriliyor. İMF kredileri mehmetçiğin kanı karşılığında serbest bırakılıyor. Mehmetçik ise ağırlıklı olarak işçi ve emekçi gençleri ifade ediyor. Dolayısıyla toplantıların gündemi özelleştirmeler, tasfiyeler gibi iktisadi saldırılarla sınırlı tutulamaz. Bürokratların gündemi bunlarla sınırlı tutma çabalarına izin verilemez. Toplantıların gündemini taban, asıl olarak da öncü devrimci işçiler belirlemeli, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin ve gençliğin karşı karşıya bulunduğu saldırılar tüm kapsamı ve genişliğiyle tartışılabilmeli, bu kapsama uygun mücadele yöntve araçları ortaya konulabilmelidir.

Öncü devrimci işçilerin sınıfın sorunlarının yanı sıra toplantı gündemine taşıması gereken bir diğer önemli konu da sorumluluklarıdır. ABD emperyalizminin peşinden ülkeyi içinden çıkılmaz bir batağa doğru sürüklemeye çalışan burjuvazinin karşısına dikilmek, bu kanlı macera yoluna barikat kurmak, ancak işçi sınıfının başarabileceği bir görev ve onun tarihi sorumluluğudur. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de emekçi halkın ezici çoğunluğu emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşıdır. Dolayısıyla işçi sınıfının emperyalist savaşa ve sömürüye karşı çıkışı emekçi kitlelerden gerekli desteği de alacaktır.

Toplantılar ve bu toplantılarda öncü devrimci işçilere düşen görevler sınıf devrimcilerinin sorumluluklarına da yeterince işaret etmektedir. Özellikle toplantıların yapılacağı bölgelerde faaliyet yürüten sınıf devrimcileri, toplantılara gereken önemi vermek, gerektiği kadar zaman ayırmak durumundadırlar. Toplantılara hazırlık, yürütülmekte olan sınıf çalışmasının dönemsel bir etkinliği olarak öne çıkarılmalı, güç ve olanaklar buna göre konumlandırılabilmelidir. Bahar sürecine yönelik çalışmalar (1 Mayıs hazırlığı vb.) toplantı gündemini tali plana düşüren değil, tersine güçlendiren bir etken olarak görülmeli ve değerlendirilmelidir.



Süleyman Yeter mezarı başında anıldı...

“O bir direnç noktasıydı!”

İşkencede katledilen devrimci sendikacı Süleyman Yeter ölümünün 3. yılında mezarı başında anıldı. Süleyman Yeter 5 Mart 1999’da ziyarete gittiği Dayanışma Gazetesi’nden İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı TİM-4 tarafından gözaltına alınmış ve 2 gün sonra işkencede katledilmişti.

7 Mart günü saat 12:00’de Alibeyköy Mezarlığı’nda düzenlenen anmaya ailesi ve dostlarının yanında eğitim uzmanı olarak çalıştığı DİSK Limter-İş ile Belediye-İş, Nakliyat-İş, Lastik-İş, Enerji Yapı Yol-Sen ve İETT Çalışanları Derneği’nden temsilciler katıldı. Mezarlık girişinde Limter-İş’in “Süleyman Yeter aramızda” yazılı ve resimli pankartının arkasına geçen kitle, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”, “İşkenceci katiller hesap verecek!”, “Süleyman Yeter kavgamızda yaşıyor” yazılı döviz ve resimlerle yürüyüşe geçerek mezar başına geldi. Süleyman Yeter şahsında tüm devrim şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından Limter-İş Sendikası Başkanı Kazım Bakış bir konuşma yaptı. Süleyman Yeter’in emniyet müdürlüklerinde katledilen onlarca insandan sadece birisi olduğunu söyleyerek, O’nun yaşnı işçi sınıfının kurtuluşuna adadığını, baskı ve işkencelere karşı başı dimdik, onurlu bir şekilde tavır aldığını belirtti. Yeter’in öğrencilerinin açtığı yoldan yürümeye devam ettiğini, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya kurulana kadar mücadelenin süreceğini söyleyerek konuşmasını bitirdi.

Daha sonra Süleyman Yeter’in eşi Ayşe Yumli Yeter söz alarak şunları söyledi: “O’nun bıraktığı yerden mücadelemiz devam ederken, işkence de bir devlet politikası olarak sürmeye devam ediyor. Açlık ve yoksulluk devam ediyor. Bu koşullarda bize düşen daha fazla Süleymanlaşmak, birliği, dayanışmayı daha fazla yükseltmek. O bir direnç noktasıydı. Bugün her alanda idealleri için mücadele edenler gibi zindanlarda Ölüm Orucu’nu sürdüren devrimci tutsaklar da birer direnç noktası. Bu baskı ve sefalet varolduğu sürece bunun karşısında direnç ve başkaldırı da hep olacaktır.”

TUYAB adına konuşma yapan bir baba da “ülkemizde yaşanan her türlü vahşetin karşısına örgütlü bir şekilde çıkmalıyız” çağrısını yaptı. Sanatçı Fevzi Kurtuluş da sazıyla anmaya katılarak Süleyman Yeter için hazırladığı parçayı seslendirdi. Ardından Grup Vardiya söz aldı ve seslendirdiği parçalara kitle de eşlik etti.

“Katil devlet hesap verecek!”, “Yolundayız yoldaş öğreniyoruz!” sloganlarıyla anma sona erdi.

SY Kızıl Bayrak/İstanbul