09 Mart '02
Sayı: 09 (49)


  Kızıl Bayrak'tan
  8 Mart'ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
  Amerika Ortadoğu'dan defol!
  Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
  İşsizliğe çözüm sermayeden beklenemez
  Kürt halkını manevi yönden tümüyle bitirmek istiyorlar
  ABD tekellerine taşeronluk, sömürüde serbestlik!
  Sendikal ihaneti boşa çıkaralım!
  Eğitim-Sen Genel Kurulu ...
  "Emeğin korunması" uğruna mücadelenin anlamı ve önemi
  Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü coşkuyla kutladık
  Lenin'le kadın sorunu üzerine
  "Kadının asıl amacı sosyalizmi kurmak olmalıdır"
  Pişmanlık yasası!..
  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün düşündürdükleri...
  Afganistan'da başsız dolaşan gövdeler!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
İşsizliğe çözüm sermayeden beklenemez

Milyonlarca işsiz açlık ve sefaletle boğuşurken düzenin hakimi sermaye sınıfının işsizliği önlemek ya da işsizliğin getirdiği açlık ve sefaleti ortadan kaldırmak gibi bir kaygısı bulunmuyor. İşsizlik sermaye sözcülerinin aklına ancak “sosyal patlama” tartışmaları sırasında geliyor. “Aman işsizlik çok fazla artarsa bunlar isyan edebilirler” diye düşünüyorlar. Milyonlarca işsizin karnını nasıl doyurduğunu, nasıl geçindiğini ise hiç dert etmiyorlar. Sermayenin hizmetkarı hükümetin bütün politikaları da buna uygun şekilleniyor.

Bu kesinlikle anormal bir durum değil. Burjuva sınıfının dini imanı daha fazla kar, daha fazla sömürü. Düzenleri bunun üzerine kurulu. Onların düzeninde insanların insan gibi yaşaması değil kasaların ne kadar dolu olduğu önemli. Şirket karları düşmesin, sömürü çarkı aksamadan dönsün, emperyalist kurumlara borçlar düzenli ödensin yeter. Milyonlarca işçi ve emekçinin işsizlik yüzünden yoksulluk ve sefalet içinde yaşaması, açlık çekmesi umurlarında bile değil.

Sermayenin bugüne kadar işsizliğe çözüm olacak diye ortaya attığı iki yasal düzenleme var. Bunlardan birincisi işgüvencesi yasa tasarısı, bir diğeri ise bir süredir uygulamaya sokulmuş bulunan işsizlik sigortası.

İşgüvencesi yasası bir aldatmacadır

Bilindiği gibi hükümet uzunca bir süredir meclisten bir yasa çıkartacağını söyleyip duruyor. Sermaye sınıfını ve onun hükümetini daha yeterince tanımamış olanların aklına, “madem milyonlarca işsiz sermayenin umurunda değil, o zaman neden hükümet işgüvencesi için yasa çıkarıyor” diye bir soru takılabilir.

Hatırlanacağı gibi hükümet bu yasayı tam da işten atmaların ve dolayısıyla buna karşı tepkilerin yoğunlaştığı bir dönemde ortaya attı. İşçi düşmanı bir çok yasanın meclisten geçmesinde başrol oynayan Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan aniden işçi dostu kesildi ve işgüvencesi yasa tasarısını savunmaya başladı. Hatta işverenlerle tartışmalara bile girdi.

Hükümetin ve bakanın bu davranışının iki gerçek nedeni vardı. Birincisi işten atmalara ve işsizliğe karşı oluşan tepkileri göğüslemek, “bakın işte hükümetimiz sadece patronları değil krizden etkilenen işçileri de düşünüyor” görüntüsü yaratmaktı. Bunda belli bir başarı da sağladılar. Başta Bayram Meral olmak üzere sendikal ihanet çetesi mensupları Yaşar Okuyan’la kolkola girip yasayı savunmaya başladılar. İşçi ve emekçilere gerçekte hiç bir faydası olmayacak bu yasayı överek yasa taslağında neler yazdığını bilmeyen insanlarda bir beklenti yaratmayı başardılar.

Bu yasa taslağının ortaya atılmasının diğer bir önemli amacı son derece göstermelik ve sınırlı bir işgüvencesi karşılığında sınıfın en köklü kazanımlarından biri olan kıdem tazminatının gaspedilmesine zemin hazırlamaktı. Nitekim yasa taslağı ortaya çıkar çıkmaz işverenler “madem işçilere işgüvencesi veriliyor, o zaman kıdem tazminatı kalksın” demeye başladılar.

Bu sahte kavga henüz sonuçlanmış değil. Ancak şu kadarı kesin. Bu yasa meclisten geçse bile işçi ve emekçilere işten atmalara karşı dişe dokunur hiçbir güvence sağlamayacak. Tam tersine işten atmalar konusunda bir parça caydırıcı etkisi olan kıdem tazminatlarının da bu yasayla kuşa çevrilmesi ihtimali bir hayli fazla.

İşsizlik sigortasının boyası erken döküldü

İşsizlik sigortası için de aynı durum geçerli. Sermaye uşağı hükümet, hiç de işsizlik sorununu çözmek gibi bir niyeti olduğundan değil, fakat göz boyamak ve sermayeye emekçilerin cebinden yeni kaynaklar aktarabilmek için, bir süre önce işsizlik sigortasını uygulamaya soktu. İşten atılanlara buradan maaş ödenecek denilerek, bir işsizlik sigortası fonu oluşturdu. İşçi ve emekçilerin maaşlarından bu fon için kesinti yapmaya başladı.

Fakat bunun ne büyük bir yalan olduğu işsizlere maaş ödenmesi zamanı geldiğinde ortaya çıktı. Çünkü maaşından fona kesinti yapıldığı halde işten atılan bir işçinin bundan yararlanabilmesi için bin bir şartı yerine getirmesi gerekiyordu. Örneğin işsizlik sigortasından yararlanmak için Ankara’da Şubat ayında tam 4500 kişi başvurdu. Fakat yapılan sıkı incelemenin sonunda bunlardan sadece 300’ünün işsizlik ödeneği alabileceği belirtildi. Bu 300 kişiye sadece 6 aylık bir süre için asgari ücretin altında bir ödeme yapılacak. Asgari ücretin bile sefalet ücreti düzeyinde olduğu gözönüne alınırsa bu paranın hiçbir yaraya merhem olmayacağı açık.

Bu uygulama da gösteriyor ki, fonda biriken trilyonlarca liranın sadece küçük bir kısmı işsizlik ödeneği alma şansını yakalayabilen işçiler için kullanılacak. Geri kalan asıl büyük miktar ise faizsiz kredi olarak devlet bütçesi ve sermayenin başka harcamaları için kullanılacak.

“İstihdam arttırıcı önlemler”

“İstihdam arttırıcı önlemler” lafını olur olmaz sermaye sözcülerinin birçoğunun ağzından duyuyoruz. Normalde bununla yeni yatırımların yapılması, iş sahalarının açılması ve istihdam edilen işçi sayısının böylelikle arttırılması anlatılır. Fakat sermaye sözcülerinin ağzında “istihdam arttırıcı önlemler” kavramının karşılığı ucuz işgücü cennetleri yaratmak anlamına gelir.

Mesela sermaye sözcülerine sorarsanız serbest bölgeler ve bunun bir çeşidi sayılabilecek “nitelikli endüstri bölgeleri” işsizliği ortadan kaldırmak için atılmış adımlardır. Fakat yakından bakıldığında özellikle “nitelikli endüstri bölgeleri”nin birer ucuz işgücü ve vahşi sömürü cenneti olduğu görülür. Amaç daha fazla insanın çalışıp yaşamını kazanması değil, dev tekellere ucuz ve problemsiz işgücünün sağlanmasıdır. Bu bölgelerde işçiyi ya da çevreyi korumaya dönük hiçbir yasa geçerli değildir.

“Nitelikli endüstri bölgeleri”ni güncel bir saldırı olduğu için örnek verdik. Yoksa sermayenin istihdamı arttırıcı teşvik politikalarının hemen her alanda, hakların yok sayılmasına ve düşük ücret politikasına dayanan daha dizginsiz bir sömürüden başka bir şey amaçlamadığı görülür.

Tüm bunların da gösterdiği gibi sermayenin ve sermaye hükümetinin işsizlik sorununu gerçekten çözmek gibi bir niyeti yoktur. Çözüm işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesinde aranmalıdır.



İşsizlik kapitalist düzenin yapısal bir özelliğidir

İşsizlik kapitalizmin yapısal bir özelliğidir. Parti programında bu durum şöyle ifade edilmiştir:

“4) Tekniğin sürekli bir biçimde gelişmesi, bir yandan üretim sürecinde kadın ve çocuk emeği kullanımını yaygınlaştırırken, öte yandan işgücüne olan talebi işgücü arzına göre nispi olarak azaltır. Yedek sanayi ordusunun bu büyümesi, işsizliği kapitalist düzenin yapısal bir özelliği haline getirir. Bu işçilerin sermayeye bağımlılığını pekiştirir, gelecek güvensizliğini artırır, sömürüyü yoğunlaştırmanın dayanağı olur.

5) Bu süreç, toplumsal üretimin plansız ve anarşik gelişmesinin ürünü olan devresel aşırı üretim bunalımlarıyla daha da şiddetlenir. Toplumsallaşmış üretimin mülk edinmenin özel biçimine başkaldırısının ifadesi olan bu bunalımlar, toplumsal servetin israfına yolaçar, kitlesel işsizliği dev boyutlara ulaştırır, küçük üreticilerin yıkımını hızlandırır, kitlelerin yoksulluk ve sefaletini çoğaltır. Yarına güvensizlik tüm emekçiler için genel bir durum halini alır.” (TKİP Programı, I. Bölüm.)

“Kriz ve devrimci sınıf çizgisi” başlıklı bir değerlendirmede ise programın bu maddeler şu şekilde açıklanmaktadır:

“Programımızın teorik bölümü, işsizliği kapitalizmin yapısal bir özelliği olarak tanımlar. Kapitalizmde teknik gelişme ve emeğin üretkenliğinin artması işsizlik üretir, devrevi bunalımlar işsizlik üretir, kadın ve çocuk emeği sayesinde işgücü arzının büyümesi işsizlik üretir vb. Kapitalizm altında tekniğin gelişmesi ve emek üretkenliğinin yükselmesi, refahı artırmanın ve işgününü kısaltmanın değil, fakat işçiyi daha çok sömürmenin, işsizler ordusunu daha da büyütmenin ve bunu kullanarak sınıfın çalışan kesimlerini sermayeye daha çok bağımlı hale getirmenin aracı olur. Kapitalizm aynı işi daha az işçiyle, onları daha yoğun ve daha uzun süreli çalıştırarak yaptırmak ister, zira bu onun için çok daha kârlı bir yoldur ve kapitalizmde aslolan kârdır.

“Bu toplumu düşünün, insanlar çalışmak, üretici etkinlikte bulunmak istiyorlar, ama sistem onlara iş olanağı sağlamıyor. Çünkü her isteyene iş sağlamak kapitalizmin mantığına aykırı. Kapitalizm bu türden bir toplumsal sorumluluk da tanımaz, onun için her zaman aslolan kapitalist kârlılıktır. Herkese iş olanağı sağlamak ise bu temel ilkeye temelden aykırıdır.

“Bunun olanaklı olabilmesi için toplumsal ihtiyaçların esas alınması ve toplumsal yarar ilkesinin gözetilmesi gerekir. Bunun içinse, özel mülkiyete ve özel çıkara dayalı olan, kârı esas alan ve plansız anarşik yapısıyla üretim sürecini sık sık bunalımlarla noktalayan, böylece de kitlesel işsizliği devasa boyutlara çıkaran kapitalizmin aşılması gerekir. Teknolojik gelişme, aynı işi daha kısa sürede yapmayı olanaklı kılar. Kapitalizm bunu işgünü saatini düşürmenin bir imkanına çevireceğine, bir kısım işçiyi işten çıkararak daha az işçiyle aynı işi, hatta daha çok işi yapmak olarak değerlendirir. Bunlar hep kapitalizmin kâr mantığının, kâra dayalı işleyişinin sonuçları.” (SY Kızıl Bayrak, Sayı:2001/14, 23 Haziran 2001)