16 Şubat '02
Sayı: 07 (47)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaş örgütü NATO dağıtılmalıdır!
  Sınıf ve emekçi eylemlerinin gösterdikleri
  Ortadoğu'da yeni bir saflaşmaya doğru
  Sorunları aşmak devrimci bir mücadele programı etrafında kenetlenmekle mümkündür
  KESK genel kurulları...
  Çalışmamızın politik kazanımları
  Gelişmeler ve güncel sorunlar
  Haramilerin saltanatını yıkacağız!
  Kazanmak için örgütlenmeye davet!
  Sorunlarımız ve çıkarlarımız ortaktır
  Yeni YÖK tasarısı...
  15 Şubat ve sonrası...
  Mamak İşçi Kültür Evi'nin etkinlikleri sürüyor...
  Dövüşken gözlerin yolunda (Habip Gül'e...)

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Anadolu Yakası İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteni’nin
Şubat 2002 tarihli son sayısından...

Sorunlarımız ve çıkarlarımız ortaktır

Çalışan ve üreten biziz. Toplumdaki her türlü zenginliği, emeğimizle bizler yaratıyoruz. Her şeyi üreten bizlerin payına sefalet düşerken, hiçbir şey üretmeyen bir avuç burjuva asalağı ise lüks ve sefa içerisinde yaşıyor.

Sayımızın çok olmasını ama örgütlü olmayışımızı fırsat gören patronlar bizi rekabete tutuşturup düşük ücretle çalıştırıyorlar. Maaşlarımız zamanında ödenmiyor. Fazla mesailerimiz gasp ediliyor. Sigorta primlerimiz ya eksik ödeniyor ya da hiç ödenmiyor. Patronlar bizlerin maaşları ile faizden, repodan trilyonluk vurgunlar peşinde koşarken, bizler ise birleşerek hakkımız olan ücretin zamanında ödenmesini istemekten bile çekiniyoruz.

Sermaye sınıfı sömürü çarklarını daha sağlam işletebilmek için kendi aralarında örgütleniyor. Her sektörün işveren örgütleri var. Metalde var, petrolde var, tekstilde var. Ayrıca hepimiz biliyoruz, sanayi bölgelerinde işveren dernekleri aracılığıyla sanayide işçilere karşı ortak kararlar çıkarıyorlar.

Çalışma koşullarından alacağımız ücretlere kadar bütün herşey patronların keyfine kalmıştır. Bunlar üzerinde bizlerin hiçbir söz hakkı yoktur. Tek başımıza sesimizi çıkardığımızda, kendimizi kapının dışında buluyoruz.
Herşeyi üreten ve yaratan biz olduğumuz halde, sayımız milyonlarla ifade edildiği halde, bizi bu insanlık dışı yaşam koşullarına mahkum etmeyi nasıl başarıyorlar? Milyonlardan oluşan emek ordusu, bu bir avuç asalağın karşısında neden kendi gücünü ortaya koyamıyor? Nerede yanlış yapıyoruz?

Bu sorulara verilecek doğru cevaplar bizi gerçeğe ulaştıracak. Bizim örgütlü bir güç karşısındaki tek silahımız önce birleşmek ve örgütlenmekten geçiyor. Bu beraberinde kaderini kendinin belirleyeceğinin ifadesidir. Bizler bugüne kadar burjuvaların politikalarından medet umduk, ne kadar yanlış ki onlardan çözüm bekledik. Yani bir başka ifadeyle dostla düşmanı ayıramadık, tanıyamadık.

“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya
hiçbirimiz” bilincini yaygınlaştırmalıyız

Sermaye devletine göre “iyi işçi” uysal, büyüklerine itaat eden, kendine anlatılanları sorgulamadan kabul eden işçidir. İşçiler sermaye devletine en düzenli, en fazla vergi veren kesimdir. Fakat sermaye devletinin hizmetlerinden de en az yararlanan kesimdir. Tüm eğitim sistemi paranın gücünü, dolayısıyla patronların gücünü anlatır. Emek harcamak, emeğiyle geçiniyor olmak aşağılanır, kaderine razı olması öğretilir.

Tek tek işçiler olarak zayıfız, ama sayımız alabildiğine çok, işyerlerinde milyonlarız. Sorunlarımızı aşmak için birleşik gücümüzü ortak sınıf çıkarlarımız doğrultusunda harekete geçirmek zorundayız. Bunun yolu örgütlenmekten geçiyor. Örgütlenmek ortak çıkarlar temelinde ve ortak hedefler için birleşmek demektir. Örgütlenmek, ne olduğumuzu, ne yaptığımızı ve ne yapmamız gerektiğini öğrenmek demektir. Kısacası örgütlenmek güçlenmek demek, güç demek.

Gücümüz sadece sayımızın çokluğundan gelmiyor. Bizim en büyük gücümüz üretimde tuttuğumuz yerden geliyor. Pamuğu ipliğe, ardından kumaşa ve giysiye dönüştüren bizleriz. Çeliğe su veren, demire şekil veren, binaları, arabaları, tankı, tüfeği, kurşunu ortaya çıkaran işçi sınıfının ta kendisidir. İşçi sınıfının emeği, maddi yaşamda ihtiyaç duyulan her şeyin yaratıcısıdır. İşçi sınıfının toplumsal zenginlik üretmesi için patrona ihtiyaç yoktur. Ama tam tersi işçi sınıfının emeği olmadan patronların yaşayabilmesi mümkün değildir.

Bu emek gücü durduğu zaman yaşam durur. Bunun içindir ki işçi sınıfı ancak üretimden gelen gücünü kullanırsa, sermaye sınıfını dize getirilebilir.

Örgütsüz işyerlerini sendikal örgütlülüğe kavuşturalım

Ekonomik ve demokratik haklarımızı genişletmek için sendikalarda örgütlenmeliyiz. Sendikal ihanetin ve örgütsüzlüğün alabildiğine geniş olduğu böylesi bir süreçte bunun önemi daha da artıyor. Bugün ülkemizde, işçi sınıfının çoğunluğunun daha henüz sendikal örgütlenme deneyimi bile yoktur.

Sendika güç demektir. Ortak bilinç, birlikte hareket etmek demektir. Sendika bizi eğitir, haklarımızı öğretir. Her türlü hukuksal sorunda yol gösterir. Sosyal-kültürel imkanlar sağlar. Sermaye saldırılarına karşı işçileri uyarır ve savunur. Sendika tüm emekçilerin dayanışmasını ve kardeşliğini güçlendirir. Sendika işçi sınıfının özgürlük taleplerinin sözcülüğünü yapar.

Tabii bu yazılanlar okunduğunda “bugün böyle bir sendika var mı, kaldı mı ki, sendikaların hangisi bunu yapıyor, sendikalaşma mücadelesinde işten atıldığımda beni kim koruyacak, bana kim bakacak?” kaygısı taşınabilir. Bu sorulara cevap vermek gerekiyor. Kuşkusuz bugünkü durumdan baktığımızda söylenenlerde haklılık payı fazlasıyla var, çünkü mevcut sendikaların başına çöreklenmiş olan sendika ağaları işçi sınıfına ihanet etmekte, enerjisini boşaltmaktadırlar. Fakat bu durum bizim sendikalara sahip çıkmamızı engellememelidir. Sendikalarımızı sınıf çıkarlarını savunan öz mücadele örgütlerimiz haline getirmeliyiz. Bunun için sendikalarda inisiyatifi öncü işçiler ele almalı ve tabanın iradesini yansıtmalıdır.

Sendikalar ancak öncü-sınıf bilinçli işçilerin, sınıfın çıkarlarını gözeten politikalar ekseninde yürümesiyle gerçek kimliğine kavuşabilir. Bunun için asla kaderimize razı olmamalıyız. Bir ikincisi, işten atılma tehditleri nedeniyle sendikalaşma çalışmalarından uzak duranlar, hem kendi çıkarlarına hem de sınıfın çıkarlarına zarar verirler. Böylesi bir bakış ve pratik patronların ekmeğine yağ sürmektedir. Çocuklarının geleceğini düşündüğünü söyleyerek sendikalaşmadan uzak duran işçi, böyle yapmakla aslında çocuklarına en büyük kötülüğü yapmaktadır. Çünkü sessizlik ve teslimiyet, korku ve yılgınlık çocuklarımızı bugüne kadar sefaletten kurtarmadığı gibi, bugünden sonra da kurtarmayacak. Bugün mücadeleden geri durmak demek, yarının işçileriolacak olan çocuklarımıza daha kötü çalışma ve yaşam koşulları, köleliğin ve zorbalığın arttığı bir dünya bırakmak demektir. Korkmanın, sinmenin, teslimiyetin bize ve çocuklarımıza bir yararı olmayacaktır. Yaşayacaksak insanca yaşayalım. Çocuklarımıza da gurur duyacakları temiz bir miras bırakalım.

Taban inisiyatifi kendini önce yerelliklerde
güçlendirmelidir

Kuşkusuz örgütlü bir gücü yaratmak, önce yerelliklerde, işyerlerinde yan yana gelmeyle başlar. Burada da görev öncü işçilere düşmektedir. Görevimiz örgütsüz işyerlerini sendikalara kavuşturmak, tabanın iradesinide sendikalara taşımaktır. Israrla üstüne basa basa söylüyoruz: İşçi sınıfı politika yapmadan hiçbir kazanım elde edemez. Sınıf çıkarlarımız doğrultusunda politika yapmak zorundayız.

AYİEP Girişimi bu bilinçle hareket ediyor, bu bilincin taşıyıcısı olmaya çalışıyor. Sınıftan yana sendikacılar, işçiler, genç işçiler bu girişim etrafında birleşir, ona güç verirse, o zaman gerçek bir sınıfsal zeminde buluşma yaratılmış olur. Tabanın inisiyatifini yaymak, taban örgütlülüklerini yaymaktan geçiyor. Görev sınıf bilinçli-öncü işçilerin omuzlarındadır.

* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
* Tüm çalışanlara grevli-toplusözleşmeli sendika hakkı!
* Herkese genel sigorta!
* Eşit işe eşit ücret!
* 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!
* İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!
* Her türlü fazla mesai yasaklansın!