16 Şubat '02
Sayı: 07 (47)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist savaş örgütü NATO dağıtılmalıdır!
  Sınıf ve emekçi eylemlerinin gösterdikleri
  Ortadoğu'da yeni bir saflaşmaya doğru
  Sorunları aşmak devrimci bir mücadele programı etrafında kenetlenmekle mümkündür
  KESK genel kurulları...
  Çalışmamızın politik kazanımları
  Gelişmeler ve güncel sorunlar
  Haramilerin saltanatını yıkacağız!
  Kazanmak için örgütlenmeye davet!
  Sorunlarımız ve çıkarlarımız ortaktır
  Yeni YÖK tasarısı...
  15 Şubat ve sonrası...
  Mamak İşçi Kültür Evi'nin etkinlikleri sürüyor...
  Dövüşken gözlerin yolunda (Habip Gül'e...)

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Eğitim-Sen 4 No’lu Şube Genel Kurulu üzerine...

Çalışmamızın politik kazanımları

Şubemizde Eylül ayında başlayan yoğun örgütlenme kampanyası 26 Aralık’ta sonra erdikten sonra yoğun bir seçim çalışması başladı. Ocak ayında gerçekleşen işyeri delege seçimleriyle hareketlenen sendika atmosferi grupların netleşmesiyle daha da canlandı.

Biz Sosyalist Kamu Emekçileri olarak, kimi kaygılarımıza rağmen devrimci platformun çağrısı üzerine platformda yer aldık. Geçen seçim sürecinde de bu tarz bir birliktelik gerçekleştirilmişti. O süreçte bu birlikteliğin sadece seçim süreciyle sınırlı kalmaması gerektiği üzerine tartışmalar yaşanmış ve bu konuda hemfikir olunmuştu. Fakat yaşanan pratik bu kararı boşa düşürmüştü. İlkesiz ittifaklar üzerinden değil devrimci eleştiri temelinde şekillenen program birliğinden yana oluşumuz nedeniyle, seçim sürecine kendi platformumuzla girmeye karar vermiştik. Ancak devrimci güç birliğinin çağrısı ve KESK’in süreciyle ilgili eleştirilerde ortaklaşabilmek diğer kaygılarımızı bir tarafa bırakmamıza neden oldu.

Seçim öncesi DSD’nin bütün gruplarla biraraya gelme çağrısı üzerine ortak görüşmeler başladı. İlk yapılan toplantılarda KESK’in son süreci üzerine değerlendirmeler yapıldı ve benzer çerçevede eleştiriler ortaya kondu. KESK’in sağa kayması ve bunun önüne geçilmesi için ortak mücadele yürütülmesi temelinde başlayan toplantılardan, tüm grupların yönetimde yer alabileceği tek liste ile seçimlere girilmesi gerektiği fikri öne çıktı.

Eleştiri ve çözüm önerilerinde asgari müştereklerde ortaklaşılmasına rağmen, tartışmalar bir noktadan sonra yönetimin nasıl paylaşılacağı üzerinden yürütülmeye başlandı. Böylece bu birliktelik çağrısı, ilkesiz bir ittifak sonucu anlaşılamayan kafa sayısı üzerinden tıkandı. Bu tıkanıklığı aşmak için bir sonraki toplantının gündemi, ortak program oluşturma ve aday sayılarının tespit edilmesi olarak belirlendi. Grupların kendilerini pazarlığa endeksleyen tutumları kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi. Bunun üzerine Devrimci Platform’dan ayrılarak kendi politik çalışmamızı yürütmeye karar verdik. Süren toplantılara Sosyalist Kamu Emekçileri olarak kendi politikalarımızla katılmaya devam ettik.

Bizim görüşmelere katılmaktaki amacımız, KESK bürokrasisine yönelik politik eleştirilerin pratik karşılığını örmek için ortak bir program çerçevesinde bir birlikteliği zorlamaktı. Fakat tüm ısrar ve çabamıza rağmen, sonraki toplantılarda program maddesi atlanarak hangi grubun kaç kişiyle yönetimde yeralması gerektiği üzerine tartışmalar yaşandı. Biz sürekli olarak, ortak bir program oluşturulmadan yapılan pazarlığın ilkesiz, yöneltilen eleştirilerin ise samimiyetsiz olacağı noktasında uyarılar yaptık. Bu uyarıların basıncıyla her toplantıda, bir sonraki toplantı için program maddesinin görüşülmesi gündem olarak konuldu. Fakat bu talep hiçbir zaman hayata geçmedi.

Yapılan görüşmelerde DSD hariç diğer gruplar yönetime girecek aday sayısını belirleyerek ortak görüşmelerde bunu dile getirdiler. EMEP’in yönetime iki kişi sokmak için gösterdiği ısrar üzerine görüşmeler tıkandı. Sonuç olarak DSD ve HADEP ortak liste hazırlayarak, EMEP’e basınç oluşturmak için görüştükleri devrimci platformdan bir adayı yönetime taşıdılar.

Seçim tarihinden önceki iki pazar sendika lokalinde serbet kürsü oluşturuldu. Serbest kürsünün tüm üyelere açık olması anlamlıydı. Dünya, Türkiye ve Eğitim-Sen (KESK) üzerine değerlendirmeler yapıldı. Anlamlı bir tartışma ortamı oluşturuldu, ortak sonuçlar çıkarıldı. Farklılıklar ortaya konuldu. Seçime adaylığını koyan kişi ve anlayışlar kendilerini ifade edebildiler. Ancak önemli olan yapılan konuşmalar değil, KESK’e yöneltilen eleştirilerin yaşam bulması için pratik bir çalışmanın yürütülebilmesidir. Aksi halde tüm konuşma, eleştiri ve tartışmaların seçimlerde prim yapmak için dile getirildiği doğrulanacaktır.

Genel kurulda sivil polislerin yaptığı gövde gösterisi, yasakçı yasayla örtüşen bir görüntü oluşturdu. Polis, devrimci platform imzalı seçim programı ile YÖK yasasının geri çekilmesi için imza toplamak isteyen üniversiteli gençlerin imza metnini bahane ederek, kurula yasadışılık görüntüsü vermeye çalıştı. Bu saldırı devlet cephesinden anlaşılır bir durumdu. Ancak gerek yönetimin gerekse de kurula katılan eğitim emekçilerinin bu saldırıya anlamlı bir yanıt verememesi düşündürücüydü.

Seçimlere yönelik Sosyalist Kamu Emekçileri imzalı “Öncü Kamu Emekçilerinin Devrimci Programı” başlıklı metnimizi genel kurulda yaygın bir şekilde dağıttık. Yönetim kurulu adayımız, KESK’in geldiği durum üzerinden süreci değerlendiren ve ne yapılması gerektiğini özetleyen bir konuşma yaptı.
Kendi pratiğimize ilişkin yaptığımız değerlendirmede şu sonuçlara vardık: Sendikal faaliyette deneyimsiz oluşumuz, kendimizi ifade etmemizde sıkıntı yarattı. Devrimci platformdan çekilme nedenimiz tamamen politik bir tutumken bunu tok ve net bir biçimde ortaya koyamayışımız, bazılarının “yönetime gelme” mantığıyla hareket ettiğimiz biçiminde anlaşılmasına ve isabetsiz eleştirilere neden oldu.

Seçim sonucunda yönetime gelemesek de kirli ve ilkesiz hiçbir ittifağa girmeden anlamlı bir oy aldık. Bu, sendikal mücadelede yürüttüğümüz aktif çalışmanın bir kazanımıdır. Daha da önemlisi, bu süreç içinde politik etkimizin daha da arttığını düşünüyoruz. Biz bugüne kadar kamu emekçilerinin çıkarları neyi gerektiriyorsa o çerçevede hareket ettik. Bundan sonra da bu şekilde hareket etmeye devam edeceğiz. Yönetimde olmak bizim için anlamlıydı, ama herşey demek değildi. Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da bizim için temel çalışma alanı taban çalışmasıdır. Seçimlerde kurduğumuz ilişkileri geliştirerek bundan sonraki süreci işyerleriyle birlikte örmek için gayret göstereceğiz.

Sosyalist Kamu Emekçileri/İstanbul



Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!

8 Mart’ta mücadeleyi yükseltelim!

Önümüz bahar. Önümüzde bahar sürecinin başlangıcı olan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bulunuyor. 1886 yılının 8 Mart’ında Amerika’da işçi kadınların sendikalaşma, eşit işe eşit ücret ve oy hakkı talepleriyle harekete geçmesi sonucu polisin çıkardığı yangında onlarca kadın işçi yaşamını yitirmişti. Kadınların direnişiyle tarihe geçen bugün, 1910 yılında gerçekleşen 2. Enternasyonel’in Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin’in önerisiyle “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edildi. Sınıf mücadelesinin en önemli günlerinden biri olarak tarihe geçti. 8 Mart, o günden beridir burjuvazinin tüm ehlileştirme çabalarına rağmen, kadın ve erkek işçilerin mücadele günü olarak kutlanmaktadır.

Kadın emeği, kapitalistler tarafından daha fazla kâr elde etmek amacıyla üretimin içine çekildiği andan itibaren, azgınca bir sömürü ile karşı karşıya kaldı. Bugün, kadının emek gücüne daha düşük ücret verilmekte, kadınlar, kadın sağlığının dikkate alınmadığı işlerde çalıştırılmaktadır. İşyerinde köleliğin yanı sıra ev içinde de kölelik reva görülmektedir. İkinci sınıf insan olarak görülerek ezilip horlanmakta, eğitimden yoksun bırakılmakta, gelenek ve göreneklerle bezenmiş yozlaşma içine terkedilmektedir. Kapitalist sistemde kadın çifte sömürüye maruz kalmaktadır.

Kadını, kurtuluşu için erkek işçi-emekçilerle birlikte kapitalizme karşı, ortak mücadeleye sevketmek komünistlerin önemli görevlerinden biridir.

Bir süre önce başlattığımız emekçi kadın çalışmamız, son dönemde kullandığımız bir takım araçlarla ilerlemektedir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle emekçi kadınlara gitmek durumundayız. Emekçi kadınların içinde bulundukları kölelik koşullarının bilincine varmaları ve buna karşı mücadele etmeleri için her türlü yol, yöntem ve aracı kullanmalıyız. 8 Mart’ı kadın çalışmamızı kuvvetlendirmenin ve ileriye sıçratabilmenin imkanı olarak da düşünmek ve ona uygun bir bakışla hazırlanmak gerekmektedir.

8 Mart’ta, emekçilerin toplumsal eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı yükselttiği taleplere ek olarak; “Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği; eşit işe eşit ücret; kadın işçilerin kadın, ana ve çocuk sağlığına zararlı işlerde çalıştırılması yasağı; doğumdan önce ve sonrası 3’er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım; kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde kreş ve emzirme odaları” acil talepleri temelinde kadın ve erkek işçi-emekçileri ortak mücadeleye çağırmalıyız.

Eşit işe eşit ücret!
Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliği!
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!