Emperyalistler Ortadoğu halklarını tehdit ediyor Emperyalist savaşın yeni hedefi Irak M. Dicle On yılı aşkın bir süredir Irak halkı emperyalist kuşatma altında yaşamaktadır. Körfez Savaşında katledilen yüzbinlerce insan dışında, Iraka uygulanan ambargo sonucu birbuçuk milyondan fazla insan ölmüştür. Bunların çoğunluğunun çocuklardan oluştuğu bilinmektedir. Bunu da en iyi bilen emperyalistlerin kendileridir. Nitekim eski ABD Dışişleri Bakanı M. Albright çocuk katliamı ile ilgili soru soran BBC muhabirine verdiği yanıtta, Saddam yönetimini sıkıştırmanın bir milyon çocuğu katletmeye değdiğini tüm dünyaya ilan etti. Halen devam eden kuşatmayı ağırlaştırmak için emperyalistler "akıllı yaptırımlar" adı altında yeni bir stratejiyi devreye sokmak için hazırlıklarını yapıyorlardı. Buna göre 1 Haziran 2002den itibaren Irak birçok malı ithal edemeyecek. BMnin "çift kullanımlı mal" olarak adlandırdığı bu mallar, tarımsal ilaçlardan bazı alkollü içeceklere kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Ambargonun kimi alanlarda fiilen boşa düşmüş olması emperyalistleri 11 Eylülden önce zaten harekete geçirmişti. Yarattıkları savaş ortamında artık yaptırımlarla yetinmeyeceklerini açıkça dile getiriyorlar. Yaptırımlara ek olarak fiili savaş hazırlığına başladılar bile. On yıldır Adana İncirlik Üssünden kalkan Amerikan uçakları Irakı bombalıyordu. Artık gündemde başta Irak halkı olmak üzere bütün Ortadoğu halklarını doğrudan tehdit den bir savaş ve yıkım bulunmaktadır. Iraka saldırı emperyalist savaş 11 Eylül saldırısından sonra basın tekelleri Irakı sık sık hedef gösteren yayınlar yapmaya başladılar. Herhangi bir belge ya da kanıta dayanmayan iddia ve spekülasyonlar yayarak bu ülkeye de saldırılması gerektiğini ısrarla gündemde tutuyorlar. Resmi ağızlar ise, açıklamalarını "ihtiyat" görüntüsü ile yaptılar. Gelinen aşamada ihtiyat bir yana, emperyalist sözcülerin ağızlarından kan damlamaya başladı. Bu da basın tekellerinin savaş merkezleriyle dolaysız bir şekilde ortak çalıştığının yeni bir kanıtı oldu. Bushun Irakı tehdit ettiği günlerde, İngiltere Dışişleri Bakanı Ben Brandshaw "Irakın 11 Eylül acımasızlığıyla ilişkisi bulunduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını" tekrar etti. CIA bile herhangi bir kanıt uyduramadığı halde Irakın hedef tahtasına çakılması, bu ülkeye saldırmanın 11 Eylül olayıyla bir ilgisinin olmadığını açıklıkla gösteriyor. Bugünlerde öne çıkardıkları bahane ise, Irakın kitle imha silahı ürettiği ve budan dolayı BM silah denetçilerine ülkeye giriş izni vermesi gerektiğidir. Aksi halde bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağı tehdidi savrulmaktadır. Söz konusu denetçilerin çoğunluğunun CIA ajanlarından oluştuğu daha önce Irak tarafından kanıtlarıyla açıklanmıştı. Bu koşullarda Irakın bir ajanlar heyetine ülkeye giriş izni vermeyeceği de bilinen bir şeydir. Bushun ardından açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Bushun açıklamasının "Irak tarafından ayıltıcı, ürperten bir mesaj olarak algılanması gerektiğini" söyledi. Bu ifade, Amerikan emperyalizminin hazırladığı vahşi katliam planları hakkında bir fikir vermektedir. Hazırlanan saldırıya destek bulmak amacıyla birçok ülkeyi ziyaret edecek olan Powellın ilk durağı Türkiye olacaktır. Zira Iraka yapılacak bir saldırıda Türkiye de hakim olan Amerikancı sermaye rejiminin desteği özel bir önem taşıyor. Irakı hedef alan saldırıya Türk devletinden destek Iraka saldırı planı, uşakla efendi arasında görüş ayrılığı olan nadir konulardan biriydi. Bu planda işbirlikçi sermaye devletini kaygılandıran temel neden Kuzey Irakta bir Kürt devletinin fiili olarak kurulmasıdır. Bunu engellemek için her çabayı sarfeden egemen güçler, Irakın "toprak bütünlüğünü" korumak amacıyla yıllardan beri bu ülkenin kuzeyini sık sık işgal etmektedir. Ancak son gelişmeler Amerikancı rejimin bu konuyla ilgili tutumunu gözden geçirdiğinin işaretlerini veriyor. Türk burjuvazisinin Musul ve Kerkük petrollerinde gözü olduğunu bilen emperyalistler bu iki bölgenin Türkiyeye savaşa girmesi karşılığında ödül olarak verilmesini öneriyorlar. Sanki Kuzey Irak Bushun babasının çiftliği imiş gibi parselleme hakkını kendinde görebiliyor. ABD basın tekelleri de ısrarla bu konuyu gündemde tutuyorlar. Musul-Kerkük uşağa açıkça önerilen havuçtur, sopa ise kapalı kapılar ardında gösteriliyor. Beyaz Sarayın basındaki sözcüleri tarafından Irakla ilgili senaryolar piyasaya sürülmeye başlamasının ardından ilk açıklama Türkiyenin Washington Büyükelçisi Faruk Loloğlundan geldi. Bu açıklamayla devlet, Irakla ilgili politikasını gözden geçirebileceğini resmen dile getirmiş oldu. Son enerji kırıntılarını emekçilere kan kusturmak için kullanan Ecevit her ne kadar Loloğlunun ne demek istediğini anlamadığını söylese de, Amerikancı rejim için Washingtonnun önemi dikkate alındığında Büyükelçinin rastgele konuşmadığı, Türk sermaye devletinin resmi politikasını dillendirdiği kısa süre sonra anlaşıldı. Perde arkasında süren kirli pazarlıklarda belli bir aşamaya gelinmiş olmalı ki, Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu da basına yaptığı bir açıklamayla, Türkiyenin Irak konusundaki politikasının ABD çizgisine doğru kaymaya başladığını resmen belli etti. Çakmakoğlu; "biz Irakta bir harekatı arzulamadığımızı yetkili ağızlardan tekrar tekrar söyledik, ama yeni şartlar yeni değerlendirmeleri gerektirebilir" şeklindeki ifadeleriyle, her zaman olduğu gibi Amerikan uşağı rejimin efendisine boyun eğmeye hazır olduğunu tescil etti. Ancak sorunun ayrıntıları henüz netleştirilmemiş olmalı ki, Türkiyeyi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı, bu kirli işbirliğine son şeklini vermek ve var olan kaygıları gidermek için çaba harcama gereği duyuyor. Emperyalist savaş arabasına bağlanan işbirlikçi burjuva rejim, Irak halkıın katledilmesine fiilen katılması durumunda insanlığa karşı işlediği cinayetlere yeni bir halka eklemiş olacak. Emperyalist koalisyonda çatlak 11 Eylülden sonra yeni boyutlar kazanan Amerikan emperyalizminin saldırgan tutumuna önce tam destek verdiğini açıklayan Almanya-Fransa merkezli Avrupa emperyalizminin, ortalık durulunca soruna kendi emperyalist çıkarları üzeninden yaklaştıkları anlaşıldı. Bu güçler, son dönemde Ortadoğuda daha etkin bir rol almak için yoğun bir çaba içindeler. ABDnin bölgedeki dezavantajlarını da kullanarak ağırlıklarını koymaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, Ortadoğuda Amerikanın tam egemenliğini sağlamayı amaçlayan bir saldırı bu güçlerin bölgesel çıkarlarına ters düşmektedir. Rusyanın da böyle bir saldırıya karşı olduğu ve engellemeye çalışacağı yapılan resmi açıklamalarla dile getirildi. Irakın hedef tahtasına çakılmasından sonra, tepkilerini dile getiren Almanya ve Fransa bu saldırıya karşı olduklarını ortaya koydular. Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Iraka saldırının aynı zamanda "anti-terör" ittifakının dağılması anlamına geleceğini dile getirdi. Fransa kaynaklı açıklamalar da Iraka saldırılmasına açıkça karşı çıkıyor. Ayrıca İran ve diğer Arap ülkelerinin yanı sıra bölgede ağırlığı olan Mısır da karşı çıkan ülkeler arasında bulunuyor. Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa, "Iraka yönelik bir operasyonun terörizme karşı yürütülen mücadele konusundaki ortaklığı sona erdireceğini" açıkladı. Saldırının hedefindeki Irak da tehdit ve saldırganlığa boyun eğmeyeceğini, kendini savunabilecek güce sahip olduğunu ve saldırılara karşılık vereceğini yaptığı açıklamalarla ortaya koydu. Hiçbir haklı gerekçeye sahip olmayan ABD, tüm tepkileri bir kenara iterek savaş hazırlığına devam ediyor. Emperyalist haydutların çıkarları böyle bir saldırıyı gerektiriyor, sonucu ne olursa olsun bundan vazgeçecek gibi görünmüyorlar. Savaşı Ortadoğuya taşımak için kendine altı aylık bir süre tanıyan ABD emperyalizmi, harekete geçmeden önce sözde Irak muhalefetini ve bölgedeki sadık uşağı Türk devletini hazır hale getiriyor. Böylece maşa olarak kullanabileceği güçler de emrine amade olacaklar. Bu savaşa katılmayı kabul eden işbirlikçi burjuva rejim komşu ve kardeş bir halkın katledilmesine aktif olarak katılmış olacak. Ekonomik-sosyal yıkım ve devlet terörünün baskısı altında ezilen Türkiyeli işçi ve emekçilerin, savaşın fiilen başlaması durumunda çok daha ağır bir fatura ile karşı karşıya kalacakları geçmiş deneylerle sabittir. Emperyalist savaşın Ortadoğuya sıçraması durumunda ilk hedefte Irak halkı olacaktır. Ancak bu tehdit bütün bölge halklarını doğrudan doğruya kapsamı içine almaktadır. Bu koşullarda Ortadoğu halkları ve özellikle ilerici-devrimci güçlerinin kardeşliği ve enternasyonal dayanışması emperyalist savaşa karşı direnmenin tek çıkar yoludur. |
|||||