Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Haziran 2003
Sayı: 61
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Haklarımızı gaspettirmeyeceğiz, geleceğimizi savunacağız!
  Geride kalan bir yılın ardından...
  İşçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran direnişi yol gösteriyor...
  "DTCF faşizme mezar olacak!"
  Eskişehir'de faşist saldırı...
  Meyhane değil, bilim ve kültür yuvası üniversite istiyoruz!
  Ankara'da liseli gençlik çalışmamızın bir yılı...
  Özelleştirme ve kölelik saldırısı boyutlandı!
  TÜSİAD'ın yeni oyunu: Eğitime doğrudan müdahale
  Irak yanıyor, Irak yağmalanıyor!.
  ABD'nin tarihsel suç dosyasından bazı örnekler
  Toplam Kalite Yönetimi
  GATS'a uyum sürüyor...
  Herşeye rağmen intifada sürüyor!
  "Galiba aslolan onur..."
  MGK'nın çetesi tetikte...
  Türk Solu çetesi ve son gelişmeler...
  Devlet güdümlü şovenist çetenin maskesini düşürmeye devam edeceğiz!
  Haziran'da ölümsüzleşenlerin anısına...
  İşçi sınıfının büyük komünist ozanı
  Bir "Nike" öyküsü....
  Thomas More ve "Ütopya"
  Bir roman...
  Gençlik gözaltında
  Okur mektupları



 
 
Devlet güdümlü şovenist çetenin maskesini
düşürmeye devam edeceğiz!

Yayın hayatına İleri dergisi ile başlayan, daha sonra Kemal Alemdaroğlu’nun da desteği ile ADKF’yi kuran, ardından Türk Solu adında haftalık bir dergi çıkarmaya başlayan, üniversitelerde MGK’nın ve MİT’in talimatları ile hareket eden, karşı-devrimci, eli sopalı çetenin provokasyonuyla üniversiteler polis ablukası ile yüzyüze kaldı. Bu çete, devletin “bölücü”, “terörist” gibi argümanlarını da kullanarak devrimcilere ve değerlerine saldırmaya devam ediyor.

Biz bu filmi görmüştük

“Bitiremediğini, yenemediğini sahiplen ve çürüt”! Devlet politikası haline gelen bu veciz ifade devrimci değer ve kişilikleri kendi gerici potasında eritmeye çabalayan Türksolu çetesinin ne yapmak istediğini tam anlamı ile ifade ediyor. Daha önce Nazım Hikmet için tertip edilen ehlileştirme kampanyası bu kez Deniz Gezmiş üzerinden geliştiriliyor. Türk Solu dergisi daha ilk sayılarında Deniz Gezmiş’i bir simge haline getirmeye, ama bunu yaparken de onun devrimci kimliğinin içini boşaltmaya çalıştı. Onlara göre; evet, Deniz çok iyi bir militan, iyi bir devrimciydi, fakat hataları da oldu. Bu hatalar daha çok Denizler’in gençlik dönemlerini ve mücadeleye yeni başladıkları zamanlarda gerçekleşmişlerdi. Fakat İleri ve Türk Solu çevresine göre, bu olgunluk dönemi, Denizler’in yanlış yollara saptığı bir dönemdi Onların bahsettiği yanlışlık da; Denizler’in Kemalizmle aralarına çizgi çekerek, revizyonist-parlamentarist çizgiye tutum alarak Marksizme yönelmeleriydi.

Deniz’i ehlileştirme girişiminden sonra onun boy boy resimlerini astılar üniversitelere. Elinde Türk Solu okuyan Deniz resimlerini kullandılar. Oysa eski Türk Solu’nun gerçek sahiplerinden Mihri Belli, bu rezilce istismara isyan ederek, ADKF’lilerin Türk Solu’nu “tapon malı” olarak damgalıyor, bu çetenin İstanbul üniversitelerinde yarattığı provokasyonları lanetliyordu.

Denizler’in gençlik üzerindeki etkisini çok iyi bilen sermaye devleti, Türk Solu çetesinin aracılığı ile devrimcilere sempati duyan genç insanları etkileyerek kendi resmi çizgisinde politika yaptıracaktı. Türk Solu yayın hayatına başlar başlamaz devrim gibi, hak arama gibi, mücadele gibi kavramları kullanarak gençlik içinde yer tutmaya başladı. Gençliğin bu kavramlara karşı hassasiyetini istismar etti.

İkinci adımı ise Che Guvera’yı sahiplenmekle attılar. Onun resimleri de duvarları süsledi. Ancak bu karşı-devrimcilerin gizledikleri bir şey vardı. Onlar enternasyonalizmi “emperyalizmin kuyruğuna takılmak” olarak niteleyip, “eskimiş bir ilke” diye yok sayarken, posterlerini astıkları büyük devrimci Che, tam da bu ilke ile hareket ederek Latin Amerika topraklarının herbir karışını kavga alanı olarak benimsemişti. Arjantinli Che, Küba devrimine katılmış, ardından Küba’daki inşa faaliyetinde görevler almış, savaşmak için Afrika’ya gitmiş ve sonunda Bolivya’daki mücadelede şehit düşmüştür. Fakat bu yüzsüzler bu tür ikiyüzlülüklere başvurmaktan, kaba tutarsızlıklar sergilemekten hiçbir rahatsızlık duymadılar. Tüm eylemlerinde Gazi Osman Paşa Marşı’nı Onuncu Yıl Marşı’yla birlikte söylerken, Çav Bella’yı da Beyazıt Marşı ile söylemekten gei durmadılar.

Yaşamın gerçekleri

Yayın hayatı boyunca ordunun sözcülüğünden de öteye geçerek seçim döneminde “Oy yok, orduyu destekle!” diyen Türk Solu, bir dizi kendine has tespitin de altına imza attı. Siyasal gelişmelerin her defasında boşa çıkarttığı değerlendirmelerini sürekli bir biçimde yenileyen bu sahtekarlar bu alanda Perinçek’i bile geride bıraktılar.

Bu adamlar Marksizm’e ve Avrupa işçi sınıfına küfredip bugünün asıl çelişkisinin ezen ulus ile ezilen ulus arasında olduğunu söylüyorlar, Asya’daki emekçilerin çıkarlarının kendi burjuvazileri ile birlikte hareket etmekte olduğunu vurguluyorlardı. Saddam Hüseyin’e Atatürklük ithaf edenleri, “Türkler gibi direniyoruz” sözünü bayraklaştıranları, bir kez daha yaşamın gerçekleri boşa çıkardı. Kanemici Saddam iktidarı halkını orta yerde bırakarak kaçtı. Tıpkı tüm gerici egemen güçlerin her zaman yaptığı gibi.

Ezilen ulusların mücadelesini savundukları yalanının ardına saklananlar, bugün kendi ülkelerinde ezilen ve inkar edilen bir ulusa karşı şovenizmin o azgın zehrini kusuyorlar. Son gelişmelerden sonra KDP ve YNK’nın Amerikancılığı’nı da bahane edecekler ve Kürt halkına daha da saldıracaklar. İpleri devletin karanlık odaklarının elinde, devrimci ve ilerici öğrencilere yönelik saldırılarını sürdürecekler.

Halkların özgürlük istemlerine kin kusan, faşizan yöntemlerle ayakta kalmaya çalışan bu karşı-devrimci çeteyi sürekli teşhir edeceğiz. Şovenizm ve milliyetçilik zehrini gençlik kitlelerine akıtmalarına engel olacağız.