Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Haziran 2003
Sayı: 61
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Haklarımızı gaspettirmeyeceğiz, geleceğimizi savunacağız!
  Geride kalan bir yılın ardından...
  İşçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran direnişi yol gösteriyor...
  "DTCF faşizme mezar olacak!"
  Eskişehir'de faşist saldırı...
  Meyhane değil, bilim ve kültür yuvası üniversite istiyoruz!
  Ankara'da liseli gençlik çalışmamızın bir yılı...
  Özelleştirme ve kölelik saldırısı boyutlandı!
  TÜSİAD'ın yeni oyunu: Eğitime doğrudan müdahale
  Irak yanıyor, Irak yağmalanıyor!.
  ABD'nin tarihsel suç dosyasından bazı örnekler
  Toplam Kalite Yönetimi
  GATS'a uyum sürüyor...
  Herşeye rağmen intifada sürüyor!
  "Galiba aslolan onur..."
  MGK'nın çetesi tetikte...
  Türk Solu çetesi ve son gelişmeler...
  Devlet güdümlü şovenist çetenin maskesini düşürmeye devam edeceğiz!
  Haziran'da ölümsüzleşenlerin anısına...
  İşçi sınıfının büyük komünist ozanı
  Bir "Nike" öyküsü....
  Thomas More ve "Ütopya"
  Bir roman...
  Gençlik gözaltında
  Okur mektupları



 
 
İşçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran direnişi yol gösteriyor...

Kölelik yasasını püskürtmek için yeni
15-16 Haziranlar!..

15-16 Haziran direnişi Türkiye’de sınıf mücadelesi tarihi açısından en önemli eylemlerden biridir. 1962 Aralık’ında patlak veren Kavel direnişi ile hızlı bir yükselişe geçen sınıf hareketi, 1967 yılında devlet güdümündeki Türk-İş’in sendikal çerçevesini aşarak DİSK’i yaratmıştı. Çok geçmeden ‘68’in devrimci rüzgarını da arkasına alan hareket, devrimci gençlik hareketi ile birleşerek daha da kitleselleşip militanlaşmıştı. Derby, Singer, Demir-Döküm, Gamak, Sungurlar işgalleri, işçi hareketinin kendiliğinden fakat devrimci bir özde geliştiği, böyle bir dönemde ortaya çıktı. ‘69 Şubat’ında öğrenci gençlik ile birlikte 6. Filo protestolarına katılan işçi sınıfı, artık “evde çocuk ekmek bekliyor” gibi sözleri bir tarafa bırakarak politik şiarlar altında da mücadele etmeye başlamştı.

Sınıf hareketinin bu hızlı yükselişi karşısında, devlet DİSK’i tasfiye etmek için hızla harekete geçmişti. Ancak sendikalarına sahip çıkan işçi sınıfı 15 Haziran 1970 tarihinde İstanbul ve İzmit’te üretimi durdurarak yanıtladı bu saldırıyı. 115 işyeri ve 75 bin işçi ile başlayan direniş 16 Haziran günü 168 işyerine ulaşmış, 150 bine yakın işçiyi kucaklamıştı. Hızla kent merkezlerine doğru hareket eden işçiler, ordu ve polis tarafından tanklar ve zırhlı birliklerle durdurulmaya çalışılmışlar fakat işçiler 3 şehit vererek çatışa çatışa barikatları aşmışlardı. İstanbul’un iki yakasından gelen işçilerin birleşmemeleri için tüm vapur seferleri iptal edilip Galata Köprüsü açılmıştı.

Akşam saatlerinde ilan edilen sıkıyönetim ve DİSK yönetiminin ihanetçi tutumu ile fabrikalarına dönen işçiler her şeye rağmen direnişi sürdürdüler. Türk Demir Döküm, Sungurlar, Derby, Elektrometal, Rabak, Auer, Çelik Endüstri, Otosan, Arçelik, Vita gibi büyük işletmelerde iş yavaşlatarak direnişi sürdüren işçiler, bir kez daha DİSK yönetiminin ihanetçi tutumu ile karşı karşıya kaldılar. Üç ay içerisinde yaklaşık 5 bin işçinin işten çıkarılmasına ve onlarca işçinin tutuklanmasına rağmen direniş başarı ile sonuçlandı. Sonuçta yeni sendika yasası uygulamaya sokulamadan iptal edildi

Harekete önderlik edecek öncü bir partinin olmadığı koşullarda bile, böylesine muazzam bir direniş sergileyen işçi sınıfı, böylece devrimin gerçek önder gücü olabilecek biricik sınıf olduğunu da dosta-düşmana göstermiş oldu.

Bugün ise, özelleştirmeler ve kölelik saldırıları ile iyice bunalan işçi sınıfı, kendisine önderlik edecek devrimci partisine kavuşmuş durumdadır. Bu gelecekte yaşanacak daha güçlü 15-16 Haziranlar’ın da temel önemde bir güvencesidir.



Herkese sınavsız üniversite hakkı!

AKP hükümetinin eğitimde reform adı altında eğitimi metalaştırma çabaları sürerken, yeni bir ÖSS’ye daha yaklaşıyoruz. Yine milyonlarca öğrenci sınava hazırlanıyor, gecelerini gündüzlerine katıyor, sınavdan başka bir şey düşünemez hale geliyorlar. Böylelikle sistemin hedeflediği; düşünmeyen, sadece sınava yoğunlaşmış, kendi sorunlarını dahi görmeyen gençlik tipi yaratılmış oluyor. Bu öğrencilerin büyük bir bölümü kurtuluş yolu olarak gördükleri üniversiteye giremeyecekler.

Kapitalist sistem artık tamamen tükendi, gençliğe geleceksizlikten başka hiçbir şey veremez duruma geldi. Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim üzerinden de öğrencileri müşteri, okulları ticarethane konumuna getirmeye çalışıyor. Milyonlarca işsizin olduğu Türkiye’de üniversiteyi iş bulma, geleceğini garanti altına alma yolunda bir kurtuluş olarak göstererek hem kendisi için bir kâr alanı açıyor hem de milyonlarca gencin kendi sorunlarıyla dahi ilgilenmemesini sağlanmış oluyor. Öğrenciler bir yıl boyunca hayatla bağlarını keserek tıpkı bir yarış atı gibi sınava hazırlanıyorlar. Onbir yıl boyunca hiçbir yararı olmayan bilgilerle kafaları doldurulan öğrenciler, onbir yıl harcadıkları zaman ve emeğe karşın, emekçi çocukları için başarının neredeyse imkansız olduğu üç saatlik bir sınavla karşı karşıyakalıyorlar.

Sistem öğrencileri özel dershanelere teşvik ederek okullar üzerinden yürüttüğü soygunu sürdürüyor. Üniversiteye gitmek için dershaneye gitmeyi zorunlu hale getiriyor. Çünkü düzenin okullarda verdiği eğitim sınavı kazanmaları için yeterli olmuyor. Bunun için dershane sayısı her geçen gün artırıyor.

Eğitimde fırsat eşitsizliğini derinleştiren AOÖBP uygulamasıyla işçi-emekçi çocuklarını, her yıl milyarlarca lira yatırarak özel okullara giden öğrencilerin arkasında bırakıyorlar. Not ortalaması bir özel okuldaki öğrenciden yüksek olduğu halde işçi-emekçi mahallesindeki bir liseden mezun olmuş bir öğrencinin AOÖBP’si daha düşük gelebiliyor. Özel okullarda okuyanlara deneylerle, özel öğretmenlerle ders verilirken, devlet okullarında ezbere dayalı boş bilgilerle kafalar dolduruluyor. Özel okullara bütçeden trilyonlar ayrılırken, devlet okullarına para verilmediği için çoğu zaman kışın soğukta ders yapmak zorunda kalıyorlar. Okul laboratuvarları malzeme olmadığı için kullanılamıyor.

Meslek lisesi öğrencileri zaten sömürülecek kalifiye işçi olarak görüldükleri ya da geleceğin işsizleri olarak değerlendirildiklerinden, üniversiteye girme imkanları oldukça az. Üç-dört yıl boyunca sadece bölümlerine göre ders görüyorlar ve sömürülüyorlar. Sınava girseler bile, diğer liselilerin AOÖBP’leri 0,5 ile çarpılırken meslek lisesi mezunlarınınki 0,2 ile çarpılıyor.

Bizler böyle bir eğitim sisteminde üniversite öğrencisi olmak isteyen gençleriz. Yaşamımızın her alanı düzen tarafından kuşatılmış. Her alanda bizleri kişiliksizleşmeye ve çürümeye iten ve bizlere geleceksizlikten başka bir şey vermeyen bir sistemle karşı karşıyayız. Eğer geleceğimizi kazanmak istiyorsak tek çözüm yolumuz var. Bizlere bu saldırıları yönelten kaynağa karşı sistemli ve örgütlü bir mücadele yürütmek, düzenin dayatmalarına karşı kendi meşru taleplerimizi haykırmak. Mücadele etmeliyiz, çünkü bu ülkenin ve bu dünyanın geleceği olan gençliğin geleceği elinden alınıyor. Mücadele yolunu tutmadığımız koşullarda bu saldırılar daha da şiddetlenerek karşımıza çıkıyor. Sadece eğitim alanında değil, kapitalizmin var olduğu her yerde sömürü, baskı ve geleceksizlk var. Tüm bunlardan kurtulmak mücadelemizi işçi sınıfının kurtuluş mücadelesiyle birleştirmekten, kendi dünyamızı yaratmaktan geçiyor.