Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Haziran 2003
Sayı: 61
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Haklarımızı gaspettirmeyeceğiz, geleceğimizi savunacağız!
  Geride kalan bir yılın ardından...
  İşçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran direnişi yol gösteriyor...
  "DTCF faşizme mezar olacak!"
  Eskişehir'de faşist saldırı...
  Meyhane değil, bilim ve kültür yuvası üniversite istiyoruz!
  Ankara'da liseli gençlik çalışmamızın bir yılı...
  Özelleştirme ve kölelik saldırısı boyutlandı!
  TÜSİAD'ın yeni oyunu: Eğitime doğrudan müdahale
  Irak yanıyor, Irak yağmalanıyor!.
  ABD'nin tarihsel suç dosyasından bazı örnekler
  Toplam Kalite Yönetimi
  GATS'a uyum sürüyor...
  Herşeye rağmen intifada sürüyor!
  "Galiba aslolan onur..."
  MGK'nın çetesi tetikte...
  Türk Solu çetesi ve son gelişmeler...
  Devlet güdümlü şovenist çetenin maskesini düşürmeye devam edeceğiz!
  Haziran'da ölümsüzleşenlerin anısına...
  İşçi sınıfının büyük komünist ozanı
  Bir "Nike" öyküsü....
  Thomas More ve "Ütopya"
  Bir roman...
  Gençlik gözaltında
  Okur mektupları



 
 
“Galiba aslolan onur...”

“Yeğdir kent meydanında taşlanarak ölmek,
çevirmekten değirmeni, yaşamımızın
özünü hiçliğe götüren...”

“Biz başka çocuklar için endişe duyan çocuklarız.”
Rachel Corrie

Rachel Corrie, 23 yaşında bir Amerikalı. Kendi “yurttaş”larıyla bir olup, tamamı ile devletinin sorumlusu olduğu bir soykırımın ortasında, bu değirmeni çevirenlere ortak olmak yerine, İsrail buldozerlerinin ve Amerikan emperyalizminin karşısında Filistin halkının insanlığını ve onurunu temsil etmeyi tercih eden bir yürek.

16 Mart’ta kurşunların havada uçuştuğu Gazze’de, Filistinli bir öğretmenin evinin yıkımını engellemeye çalışırken, İsrail askerlerine ait bir buldozerin üzerinden 2 kez geçmesiyle katledildi Rachel Corrie. Uluslararası Dayanışma Hareketi üyesiydi. Washington’da tüm dünyadan yalıtılmış evinde çiçeklerini sulayıp dans ederek yaşamaktansa, tüm dünyayı güzel kılmak adına, insanlık adına kendi yurttaşlarının katlettiği bir halka destek olmak adına, Filistin halkı ile dayanışmayı tercih eden bir yürekti o.

Rachel, barış savunuculuğu yapmak, İsrail hükümetinin politikalarına karşı kalkan olmak için geldiği Gazze’ye varır varmaz, Filistin halkının insanlığına, direnişine, yüzlerce Filistinli çocuğun ölü bedenlerine ve İsrail askerlerinin insanlık dışı muamelelerine tanık oldu. Annesine yazdığı mektupta insanlık adına kaygılarını dile getiriyordu:

“Dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilebildiğine, dünyanın böyle korkunç bir hale gelmesine göz yumuşumuza inanamıyorum. Düş kırıklığı içindeyim. Dünyamızın temel gerçekliği bu olduğu için düş kırıklığı içindeyim. Bunu durdurmak istiyorum.”

Düş kırıklıklarından düşü yaratana dek direnme kararı aldı ve tankların, buldozerlerin önünde, ölüme ve barbarlığa karşı ezilen bir halkla (ki o artık bir Amerikalı değildi!) omuz omuza durdu. Söylediği gibi dünyanın gerçekliğiyle ve emperyalistlerin, barbarların zulmüyle yüzleşti. Ve tüm hayatları, tüm insanlığı, bu yüzleşmeye, bu direnişe ve yeni bir dünya için adanmaya, çağırdı.

Ölümünden sonra İsrail hükümeti, onun için “kaza” raporu hazırladı. Ve Rachel’den sonra 2 barış temsilcisi daha İsrail zırhlılarının açtığı ateş sonucu “yanlışlıkla” ağır yaralandı.

Rachel vicdanını dinliyordu, insanlığını. İnsan olmakta ısrarlı yanlarıyla, kalıplar içindeki hayatının dar penceresinden kafasını uzatıp, dünyanın gerçeklerini, ABD’nin dünya üzerindeki jandarmalığını ve saldırılarını sorgulamayı başarabilmişti. Emperyalizmin, sömürü, açlık, sefalet ve baskı demek olduğunu, özgürlük adı altında insanlara yapılan zulümleri, insanlık yararına geliştirilecek olan teknolojinin ne amaçlarla kullanıldığını gördü. Filistin halkının evlerinin, bahçelerinin, sebze tarlalarının yıkılışına, suikastlere, roket saldırılarına ve çocukların katledilişlerine, yani ABD’nin suç listesinin giderek kabarışına tanıklık etti.

Gücünü ve insanlığını, diğer insanlarla, ezilen halklarla birleştirerek varolan haksız dengelerin değiştirilebileceğine, emperyalizmin acımasız savaşlarının, soykırımlarının durdurulabileceğine inanıyordu. Duvarlarını yıkarak geçebilmişti dünyanın diğer bir ucuna, ezilen bir halkın yarınına arka çıkmak için. Ve tahmin ettiği ölümünü göze alarak başkaldırmaktan ve taraf olmaktan vazgeçmeyerek...

Ve annesine yazdığı mektubu şöyle tamamlıyordu Rachel;

“En ağır koşullarda bile insan kalabilme gücü ve yeteneğini keşfetmekte olduğunu yazmalıyım ki, bunu daha önce bilmezdim. Galiba aslolan onur...”

Filistin halkının görkemli direnişi içinde tanıştığı insanlık onuruydu bu. Yüzyıllardır halkların kardeşliğini savunan, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için korunan insanlık onuruydu. Uğruna milyonların öldüğü, mücadeleci ve inançlı ruhları esir alınamayarak işkencelerden geçirilen yüzlerce yüreğin, bükülemeyen bileğin taşıdığı onur.

Ve bu onur, bu insanlık onuru, sınıfsız ve sömürüsüz dünya yaratılana dek, ezilen ve sömürülen milyonlarca işçi ve emekçinin kurtuluş davasında, devrimci yürekleri sosyalizm kavgasında yaşatılacak ve korunacaktır.

“ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler,
bitmedi daha sürüyor o kavga,
ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.”

S. Başak