15 Nisan 2016
Sayı: KB 2016/15

Direnişi büyütelim, 1 Mayıs’a hazırlanalım!
Taksim ısrarı, yaşamı saran yasak zincirini kırma iradesidir!
Taksim, 1 Mayıs meydanıdır!
1 Mayıs öncesinde işçi toplantıları
Devrimci 1 Mayıs faaliyetleri
“İşçilerin birliği halkların kardeşliği için 1 Mayıs’ta alanlara!”
Kastaş’ta direniş devam ediyor
Yeni Çeltek’te işçiler sözü aldı direnişi sonlandırdı
Metal işçilerinin gerçek kurtuluşu sınıfa karşı sınıf mücadelesindedir!
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Alevi sorunu ve Alevi hareketi
Sermaye düzeni şiddet, yozlaşma, yolsuzluk sarmalında
Çürüme öylesine derin ki...
Baş verilse de, baş eğilmeyecek!
Suriyeli kadınlar Türkiye’de “kuma” olarak satılıyor
Tacizlere, baskıya, sömürüye karşı ses ver, diren!
Dünü ve bu günü ile kadın sorunu
Off-shore belgeleri: Hırsızlık, yolsuzluk düzeninin aynası
Libya iç çatışmalar, yağma, yoksulluk, sefillik girdabında
Yağma ve sömürü üzerine kurulu zenginlik
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yağma ve sömürü üzerine kurulu zenginlik

 

Türk sermaye devleti bu kez de “İslam İşbirliği Teşkilatı” adlı kirli ittifakın 13. zirvesine ev sahipliği yaptı. 20’nin üzerinde devlet ve hükümet başkanı, devlet başkan yardımcıları, müsteşar ve büyükelçi 14 Nisan’da bu zirveye katıldı. Zirveye katılanlardan birisi de, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’dir.

Salman bin Abdülaziz, söz konusu kirli ittifakın en ateşli savunucusudur ve elbette bu kirli ittifakın iki gün süren toplantısına, kendileri gibi kirli olan İslam devletleri ile işbirliğini geliştirmek, bu anlama gelmek üzere yeni ilişkiler kurmak, bu ittifakı daha da genişletmek ve bunun sorunlarını tartışmak için geldi.

Ne var ki, Selman bin Abdülaziz, Türkiye’ye adım atar atmaz bir kez daha, öncelikle sahip olduğu ve sergilemeden edemediği devasa zenginlikle gündem yarattı.

Hatırlanırsa baştan aşağı çağdışı olan bir rejimin temsilcisi olan Kral Selman, daha önce G7 zirvesi vesilesiyle ve bin kişilik bir heyetle Antalya’ya gelmişti. Mardan Palas Otelini kapatmış, özel aşçılar ve uşaklar tutmuş, otele girişe kırmızı halılar serdirmiş, tüm bunlara karşılık olarak, tam 18 milyar dolar ödemişti. Deyim yerindeyse adeta bir servet harcamıştı.

Bu, devasa zenginliğin ve servetin sahibi zat, 2015 yılında, 700 kişilik bir heyetle Fransa’nın Cote d’Azur bölgesine gitmiş, buradaki plajları kapatmış, yine bir servet harcamıştı. Son derece çağdışı biçimde sergilediği bu ihtişamlı zenginlik, istisnasız bölgedeki tüm Fransızların açık ve yoğun tepkisini çekmişti.

Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz gerçekten de devasa bir zenginliğe sahiptir ve her defasında, gideceği yere, kendisinden önce bu zenginliği gitmekte, politik ve diplomatik icraatlarından çok bu zenginliği konuşulmaktadır. Her yerde ve her defasında bu zenginliği sergilemek onun çok özel bir zevki olarak öne çıkmaktadır.

Hiç kuşkusuz bu şaşaalı zenginlik, öncelikle emekçilerin yoğun sömürüsünün, emeğinin ve alınterinin eseridir. Deyim uygunsa emekçi kanı ile elde edilmiştir. Bu zenginliğin bir önemli diğer kaynağı ise, yıllardır uşaklığını yaptıkları, başta ABD olmak üzere emperyalistlerle ortaklaşa yağmaladıkları zengin petrol kaynaklarıdır. Ülke içinde ve dışında elde edilen her türden kirli ihale, yolsuzluk, rüşvet, en son olarak Panama Belgeleri ile deşifre olan kara para aklama, vergi kaçırma ve servetine servet katan hırsızlık vakaları bunları tamamlamaktadır.

Yıkılmayı bekleyen çağ dışı bir rejim

Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz körfezin en çağdışı ve kanlı diktatörlerinden, Suudi rejimi de Körfezin en kirli, en kanlı ve en karanlık rejimlerinden birisidir. Bölgenin dinci-gerici, çağdışı diğer devletleri gibi Suudi Arabistan ve Kral Selman da emperyalizmin yeminli işbirlikçisidir. Amerikancıdır, NATO’cudur. Onların çıkarlarının bölgedeki bekçisidir. Ateşli biçimde savunduğu, genişletmek için yoğun çaba harcadığı İslam İşbirliği Teşkilatı ve oluşturmaya çalıştıkları İslam Ordusu ise, kendi yoksul halkı dahil olmak üzere, bölgenin mazlum halklarını hedef alan gerici bir politikadır.

Bu kanlı ve karanlık rejim yıllardır kendi halkına kan kusturmaktadır. Dahası, Yemen’de yoksul Husilere dönük kanlı savaşın dolaysız tarafıdır. Bahreyn’i işgal edip halk isyanını bastıran da keza Suudi rejimi ve onun işgalci ordusuydu. Savaş çığırtkanlığında Türk sermaye devleti ve Erdoğan’la yarışmaktadır. Sünni ekseninin en ateşli savunucusudur. El Kaide, IŞİD ve El Nusra çetelerini finanse etmek, korumak, olanaklarını onlara açmak, kirli ve karanlık diğer suçlarıdır.

Ortadoğu’daki çağdışı diğer rejimler gibi, Suudi rejimi de tastamam Kral Selman bin Abdülaziz ve ailesinin bir aparatına dönüşmüştür. Kralın, ailesinin ve en yakın çevresinin kirli çıkarlarını korumaktadır. Varlığını tümüyle zora dayalı biçimde sürdürmektedir.

 

 

 

 

Almanya’da ırkçı-faşistlere geçit verilmedi

 

Türkiye’de kirli savaş ve katliamlarını sürdüren, devrimci-ilerici güçlere, yönelik saldırılarını tırmandıran Türk sermaye devletinin 10 Nisan’da Almanya’da yaptırmak istediği ırkçı-faşist eylemler devrimci, ilerici güçlerin kaşı eylemleriyle boşa düşürüldü. Almanya’nın 30’a yakın kentinde yapmak istedikleri eylemlerde Türk faşistleri hüsrana uğrarken Alman polisi de ırkçı-faşist güruhları koruma altına alarak devrimci, ilerici güçlere saldırdı.

Köln Ebertplatz alanındaki eyleme 5 bin kişi bekleyen faşistler 300-400 kişiyle ancak toplanarak Kürt halkına, devrimci ve ilerici güçlere kin kusarken polis korumasına güvenerek Kürt kurumlarına saldırmaya kalktılar.

Yerli ve Türkiyeli ilerici ve devrimci kurumlar, Kürt ve Alevi kitlesi de aynı saatlerde Dom Meydanı’nda toplandı. Eylemde AKP gericiliği, kirli savaş ve Kürdistan’daki katliamlar teşhir edildi. Mitingde Avrupa DGB’nin de bulunduğu kurumların temsilcileri konuşma yaptı.

Irkçı-faşist güruhun saldırılarına da sert şekilde yanıt verilerek faşistler püskürtüldü. Faşistleri korumaya alan Alman polisi ise devrimci, ilerici güçlere saldırarak onlarca kişiyi gözaltına aldı.

Dom Meydanı’nın yanı sıra Köln’ün farklı noktalarında da faşistlere karşı eylemler yapıldı ve çatışmalar yaşandı.

Stuttgart’ta şehir merkezinde toplanan yaklaşık 300 faşiste karşın devrimci, ilerici güçlerin sayısı ise 2000 civarında oldu.

Enternasyonal dayanışma içinde gerçekleştirilen eylem karşısında ezilen faşistler ancak polisin koruması altında yürüyebildi. Yaklaşık 2500 polisin korumaya aldığı faşist güruh, gözlerden uzak ara bir sokakta alelacele miting yapabildi.

Devrimci, ilerici güçlerin eylemi ise coşkulu bir atmosferde geçerken, Alman polisinin gaz bombalı saldırısıyla karşılaşıldı ve ondan fazla kişi gözaltına alındı.

Frankfurt’ta BİR-KAR’ın da aralarında bulunduğu güçler faşistlerin eylem alanına 100 metre mesafede miting düzenledi.

Büyük bir coşku ve kararlılığı alanda sergileyen kitlenin yanı sıra gençler de faşist güruhun muhtemel yürüyüş yapabileceği güzergahlarda blokaj yaparak hazır bulundu. Miting için binlerce kişinin toplanacağı iddiasında bulunan faşistler, polisin de korumasıyla yalnızca 70’e yakın kişinin katılımıyla toplandı. Böylelikle faşist yürüyüş fiyaskoyla sonuçlanırken anti-faşist platformun örgütlediği karşı eylem de faşizme geçit vermemenin coşkusuyla sonlandırıldı.

İlerici ve anti-faşist potansiyelin yoğun olduğu Bielefeld’de de ırkçı-faşist güruha gerekli yanıt verildi. Bielefeld ve çevresinden gelen ilerici, devrimci güçler yaklaşık 500 kişilik bir katılımla yürüyüş yaptı.

Bielefeld Jahnplatz’da toplanan kitle yürüyüşü tren garında sonlandırdı. Bu eylem karşısında Türk faşistleri ise planladıkları yürüyüşü iptal ettiler.

 
§