24 Temmuz 2015
Sayı: KB 2015/28

Suruç’ta katleden sermaye devletidir
IŞİD: Emperyalistlerle suç ortaklarının kanlı yüzü!
Suruç’ta katliam: 31 ölü, onlarca yaralı...
TKİP, katliamı lanetlemeye ve devrimci dayanışmayı büyütmeye çağırıyor
Toplumsal muhalefetten katliama tepki açıklamaları
Suruç katliamı ülke genelinde protesto edildi
Suruç şehitleri uğurlandı
Halkların birleşik devrimci direnişini büyütmeye!
Yolsuzluk pisliğini devrim temizler!
Polis cinayetlerine ‘tahrik’ teşviki
Katliamcılık bu devletin mayasında var - H. Fırat
Şanlı mücadelemiz 3. ayı geride bıraktı!
Direnişler karşısında devlet taarruzda!
“Türk Metal çetesinden hesap sor, istifa et!”
Karayollarında taşeron köleliği sürüyor!
DEV TEKSTİL Genel Kurulu gerçekleştirildi
Birleşik Metal-İş seçenek midir?
BYUAŞ işçilerinden Nihat Yurdakul’a sorular
Ağır ve uzun çalışma koşulları, düşük ücretler
Krize karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm
Avrupa’da Suruç katliamı lanetlendi!
Cudi yandı, devlet görmedi
Her şeye karşın hayatının son saatlerine kadar yazan şair: Vaptsarov
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Polis cinayetlerine ‘tahrik’ teşviki

 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Muğla’da 5 yıl önce üniversiteli Şerzan Kurt’u başından vurarak öldüren polise verilen cezada tahrik indirimi yapılmasını yerinde buldu. Savcılık, uzun hukuki süreçler sonunda yüksek ceza istemiyle yargılanması ve 16 yıl ceza alması sağlanabilen polise Kurt’un taş attığına yönelik hiçbir görüntü ve kanıt olmamasına rağmen, kavga sırasında polise doğru atılan taşları “tahrik” nedeni saydı. Böylece, kadın cinayetleri başta olmak üzere mağdurların yaşamlarını yitirdiği olaylarda sanıklara uygulanan tahrik indirimi kamu görevlilerinin öldürücü güç kullanmasına da uzandı. Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin kararı onaması durumunda, toplumsal olaylarda öldürücü biçimde güç kullanan kolluk kuvvetleri “tahrik indirimi”nden yararlanabilecek.

8 yıl hapis cezası

Milliyet’ten Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre, Muğla’daki ölümün ardından açılan dava güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’e taşındı. Davanın güvenli bulunan Eskişehir’de görülmesi, Haziran Direnişi’nde öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın davasının yine güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’den Kayseri’ye nakledilmiş olması nedeniyle de ayrı bir tartışma oluşturdu.

Eskişehir’deki yargılama sonunda 1. Ağır Ceza Mahkemesi, “olası kastla öldürme” suçundan yargılanan polis Gültekin Şahin’i 8 yıl hapse mahkum ederek tahliyesini kararlaştırdı. Mahkemenin verdiği bu karar büyük tartışmaya yol açtı. Mahkeme, eski TCK’da yer alan ve suçun işlendiği 2010’da yürürlükte olmayan bir yasa kuralını yeni TCK ile birlikte uygulayarak, katil polise, “suça yardım” indirimi yaptı. Böylece olası kastla cinayet suçundan 20 yıl hapis cezası almasına rağmen cezası 8 yıla düşen Şahin, tahliye edildi.

Yargıtay ise geçen yıl bu kararı, suçu “kasten öldürme” suçu olarak değerlendirip bozdu. Bu yorum, özellikle polis ve askerin neden olduğu ölümler yönünden çok olumlu bulunsa da dairenin bu aşamada, “tahrik indirimi” yapılmasını istediği de ortaya çıktı. Yargıtay, göstericilerden polise doğru taş atılmasını tahrik nedeni saydı.

Yeniden yapılan yargılama sonunda Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, polis Şahin’e, “cinayet”ten müebbet hapis cezası verdi. Mahkeme, bu cezayı Şerzan Kurt’un da aralarında olduğu göstericiler tarafından polise taş atıldığı iddiasından hareketle “tahrik” indirimi yaparak 16 yıl hapse indirdi. Avukatlar, mahkemenin Yargıtay’ın yorumu doğrultusunda tahrik indirimi yapılmasına tepki gösterdi. Olay yeri görüntülerinde Şerzan Kurt’un polis memuruna taş attığına yönelik hiçbir görüntü bulunmadığını vurgulayan avukatlar, kararı temyiz etti.

Başsavcılık aynı görüşte

Yargıtay Başsavcılığı, tahrik indirimi yönüyle temyiz edilen kararla ilgili tebliğnamesini tamamladı. Tebliğnamede olayda tahrik bulunmadığına ilişkin temyiz itirazlarının yerinde görülmediği vurgulandı. Kurt’un taş atıp atmaması ise tebliğnamede tartışma konusu bile edilmedi. Buna göre, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, önceki yorumunu değiştirmezse sanık polis, bu tip olaylarda Türkiye’de örneğine az rastlanan ağırlıkta bir cezaya mahkum edilecek. Ancak bununla birlikte toplumsal olaylarda polisin öldürücü biçimde güç kullanmasının, “tahrik indirimi” nedeni sayılmasının yolu açılacak. Yüksek cezayla sonuçlanmayan olaylarda bile mahkemeler ve Yargıtay sanıklara bu indirimi yapabilecek.

 

 

 

 

Cumartesi Anneleri:
Hasan Gülünay nerede?

 

Cumartesi Anneleri, geçtiğimiz hafta 538.’sini yaptıkları oturma eyleminde 1992 yılında kaybedilen Hasan Gülünay’ın akıbetini sordu.

18 Temmuz’da Galatasaray Lisesi önünde buluşan Cumartesi Anneleri “Failler belli. Kayıplar nerede?” şiarlı pankartı yere sererek üzerine karanfiller bıraktı. Ellerinde kayıpların fotoğraflarını taşıyan kayıp yakınları, 20 Temmuz 1992’de kaybedilen Hasan Gülünay’ın akıbetini sordu.Eyleme Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan ile babası Sami Elvan da katıldı.

Eylemde ilk sözü, gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız aldı. “21. yüzyılda hala adalet arıyoruz" diyen anne Yıldız, “İstiyoruz ki, bizim de çiçek bırakacak bir mezarımız osun” ifadelerini kullandı.

Gözaltında kaybedilen Nurettin Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl ise eylemde yaptığı konuşmada “35 yıldır devlet, bir mezarı bizlere çok gördü. Kemiklerimizi çok gördü” dedi.

HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar’ın konuşmasının ardından ise Hasan Gülünay’ın kızı Deniz Gülünay söz aldı. Babasının mücadelesini sürdürdüğünü belirten Gülünay “Babam, devletin dayatmasını kabul etmediği için kaybedildi. Babamın fikirlerinin arkasındayım, mücadelesini selamlıyorum” dedi.

Hasan Gülünay’ın kaybedilmesinin tanığı olan Sabahattin Akçay’ın gönderdiği mektubun okunmasının ardından basın açıklamasını yapan Serpil Taşkaya ise Gülünay’ın kaybediliş sürecini anlattı. Mayıs 1992’de Artvin İl Jandarma Komutanlığı’nda işkencede öldürülen Ali Ekber Atmaca’nın üzerinden Hasan Gülünay’ın kimliğinin çıkması nedeniyle Gülünay’ın polis kayıtlarına girdiğini, 20 Temmuz 1992 tarihinde de Gülünay’ın işe gitmek üzere evden çıktığını ve kendisinden bir daha haber alınamadığını belirtti.

Açıklamanın ardından, kayıpların torunlarına söz verilirken, 5 yaşındaki bir çocuk “Başbakan dedemi geri ver. Dedemi istiyorum” dedi. 


 
§