24 Temmuz 2015
Sayı: KB 2015/28

Suruç’ta katleden sermaye devletidir
IŞİD: Emperyalistlerle suç ortaklarının kanlı yüzü!
Suruç’ta katliam: 31 ölü, onlarca yaralı...
TKİP, katliamı lanetlemeye ve devrimci dayanışmayı büyütmeye çağırıyor
Toplumsal muhalefetten katliama tepki açıklamaları
Suruç katliamı ülke genelinde protesto edildi
Suruç şehitleri uğurlandı
Halkların birleşik devrimci direnişini büyütmeye!
Yolsuzluk pisliğini devrim temizler!
Polis cinayetlerine ‘tahrik’ teşviki
Katliamcılık bu devletin mayasında var - H. Fırat
Şanlı mücadelemiz 3. ayı geride bıraktı!
Direnişler karşısında devlet taarruzda!
“Türk Metal çetesinden hesap sor, istifa et!”
Karayollarında taşeron köleliği sürüyor!
DEV TEKSTİL Genel Kurulu gerçekleştirildi
Birleşik Metal-İş seçenek midir?
BYUAŞ işçilerinden Nihat Yurdakul’a sorular
Ağır ve uzun çalışma koşulları, düşük ücretler
Krize karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm
Avrupa’da Suruç katliamı lanetlendi!
Cudi yandı, devlet görmedi
Her şeye karşın hayatının son saatlerine kadar yazan şair: Vaptsarov
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalizme, işbirlikçilerine ve her türden gericiliğe karşı,

Halkların birleşik devrimci direnişini büyütmeye!

 

Cinayet çetesi IŞİD Kobanê’nin yeniden inşa çalışmalarına katılmak için İstanbul’dan Urfa’nın Suruç ilçesine giden Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençlerin basın açıklamasını kana buladı. Bu tüyler ürpertici katliamın bir canlı bomba aracılığıyla gerçekleştirildiği kesinleşmiş bulunuyor. Basın açıklamasının yapıldığı alanda gerçekleşen patlamada 31 genç yaşamını yitirdi, yüze yakın genç de ağır biçimde yaralandı.

Katliam öncekiler gibi ürkütücüdür, öncekiler gibi alçakça gerçekleştirilmiştir ve çok doğal olarak son derece üzücüdür. Hiç kuşkusuz bu vahşi katliam sadece IŞİD çetesinin eseri değildir, sermaye devleti ile IŞİD’in ortak yapımıdır. Bir ilk de değildir. Katliamlar zincirinin yeni bir halkasıdır. Ne zaman, nasıl, nerede ve hangi biçimde olacağı elbette ki bilinemezdi, ama, hiç beklenmeyen bir gelişme de değildir. Ve nihayet, bu katliam, kendisini önceleyen tüm gelişmeler gibi, dinci-gerici AKP ve onun dümeninde olduğu sermaye devletinin, 7 Haziran seçimleri öncesinde startı verilen ve adım adım gerçekleştirilen bir kirli, kanlı ve karanlık stratejinin ürünü ve ifadesidir. Dolayısıyla, gerçekleşme biçiminden ve ayrıntılarından arındırıldığında, kendisinden öte mesajlar veren ve pek çok ibret verici dersi içeren bir gelişmedir.

Saldırı herkesten önce Kürt halkına ve kazanımlarına yöneliktir

Suruç katliamı Rojava özerk oluşumunun ilan edilmesinin yıl dönümünde ve Kobanê’nin burnunun dibinde gerçekleştirilmiştir. Tek başına bu bile saldırının öncelikle Kürt halkına ve Rojava-Kobanê şahsında Kürt halkının git gide çoğalan kazanımlarına, Kürt halkının, bu kazanımların elde edilmesini mümkün kılan mücadele azmi ve iradesine dönük bir saldırı olduğunu tartışmasız hale getirmektedir.

Dinci-gerici AKP iktidarı ve sermaye devleti belli bir süredir tam bir çaresizliği ve çıkışsızlığı yaşamaktadır. Bu, bir gözüdönmüşlük örneği olan son saldırı da, her şeyden önce, en çok da Kürt sorunu konusunda kendisini ortaya koyan bu çıkışsızlığın ve çaresizliğin ifadesidir.

Şöyle ki; AKP seçimlerden zayıflayarak çıktı. Bununla bağlantılı biçimde, fiili lideri Erdoğan’ın da, Haziran Direnişi’nden beri yaşadığı itibar kaybı, 7 Haziran seçimleri ile ek bir darbe aldı, daha da zayıfladı, eski güçlü konumunu yitirdi, biraz daha etkisiz hale geldi. Bu arada, AKP ve Erdoğan’ın içeride ve dışarıda izlediği kutuplaştırıcı, maceracı, saldırgan ve yıkıcı politikalar ve sergilediği icraatlar nedeniyle bölgedeki tüm müttefikleri ile kavgalı hale geldi, yıllardır uşaklık yaptığı ağababaları emperyalistler nezdinde dahi itibarsızlaştı, onlar nezdinde de güvenilmez müttefik haline geldi. Hem de, bir dönemler revaçta olan ‘’yeşil kuşak projesi’’ çökmüşken, emperyalistlerin bölgedeki çıkarlarının ve tercihlerinin değişmeye başladığı bir dönemde.

Buna karşın Kürt halkı ve Kürt özgürlük hareketi yeni kazanımlar elde etmektedir. Sorun bölge çapında gitgide öne çıkmakta ve çözümünü dayatmaktadır. Örgütlü ve büyük bir güç olan Kürt hareketi bunu ayrıca kolaylaştırmaktadır. Dahası, gelinen yerde Kürt hareketi Şengal ve Mahmur’da IŞİD’e karşı ortaya koyduğu savaş kapasitesi ile en çok da Kobanê’de sergilediği destansı direnişle büyük bir itibar kazandı. IŞİD belasını durduran bir güç olarak, sadece bölgede değil, tüm dünyada sempati gördü, prestij kazandı. Daha da önemlisi düne kadar kendisini terör örgütü gören emperyalistler nezdinde bile direnişçi bir güç imajı kazandı. Uluslararası alanda meşrulaştı, manevra alanı arttı, imkanları çoğaldı. HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarı, Kürt hareketinin bir başka kazanımı oldu.

Daha seçimin tozu dumanı sürüyorken, yine Rojava cephesinde yeni bir gelişme yaşandı. YPG Tel Ebyad’ı IŞİD çetelerinden geri aldı. Böylece Kobanê ile Cizre kantonları birleştirildi. İşte bu gelişme Erdoğan ve sermaye devletini çılgına çevirdi. Bu gelişmeyi kendilerine karşı bir savaş ilanı olarak tanımladılar ve tıpkı Rojava özerk oluşumunun ilan edildiği günlerdeki gibi savaş tamtamları çalmaya başladılar. Erdoğan "sınırımızda yeni bir oluşuma asla izin vermeyiz" diyerek ırkçı-şoven histeriyi tetikledi. İflası tescil edilmiş Suriye ve bölge politikasını yeniden ileri sürdü. İşgalci Türk ordusu sınıra yığıldı. Bir kez daha, Suriye üzerinden savaş çığırtkanlığı yapılmaya başlandı. Rojava’yı işgal ve dolayısıyla da Kürt halkına savaş demek olan ‘’tampon bölge’’ sevdası yeniden dillendirildi.

Dinci-gerici AKP’nin fiili şefi ve sermaye devleti yeni bir oluşum dediği Rojava’ya ve onun şahsında da tüm Kürt halkına, dahası, tüm bölge halklarına dönük bir kanlı savaşı göze alacak denli zıvanadan çıkmıştı. Bunu da çok geçmeden kanıtladı. IŞİD çetesi aracılığıyla Kobanê’de 200’ün üzerinde insanın yaşamına mal olan dehşet verici bir katliama suç ortaklığı yaptı.

Son olarak, IŞİD çetesinin alçakça ve tam bir acımasızlıkla gerçekleştirdiği Suruç Katliamı yaşandı. Nereden bakılırsa bakılsın, Erdoğan’ın liderliğindeki AKP ve sermaye devleti bu katliamla, yıllardır koruyup kolladığı, hala hamiliğini yaptığı ölüm makinesi IŞİD aracılığıyla Suriye ve Rojava’da yürüttüğü kirli ve kanlı savaşı tüm dehşeti ile, hem de bunun bir iç savaşa dönüşme riskini bile bile Türkiye ve Kuzey Kürdistan’a taşımıştır. Suruç Katliamı şahsında, Türkiye, Erdoğan ve AKP’nin marifeti ile hızla, öncelikli hedefi Kürt halkı olan yeni bir katliamlar ve kıyımlar dönemine doğru seyrediyor.

Aslında bu süreç çoktandır başlamıştır. Seçimler sırasındaki Ağrı provokasyonu, Lice’de yine bir gerici çete olan Hüda-Par/Hizubul-Kontra aracılığıyla gerçekleştirilen ve sonu cinayetlerle biten saldırılar, seçimler sırasında yoğunlaşan HDP binalarına dönük silahlı saldırılar, kundaklamalar, linç girişimleri, keza, Adana, Mersin HDP binalarına ve Diyarbakır’daki HDP mitingi sırasında yapılan bombalı saldırılar, Dağlıca ve Kandil’in bombalanması, hummalı biçimde yapılan yol, baraj, karakollar, yeniden yaygınlaştırılan gözaltı ve tutuklama terörü; bunların tümü birden, sadece halklarımızla sınırlı kalmayıp, tüm bölge halklarını da kapsayacağı muhtemel bir kanlı ve karanlık bir savaşın çoktandır fiilen başladığının kanıtıdır.

Saldırı bütünlüklü bir saldırıdır

Suruç’ta katledilen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi gençler Kobanê’deki yeniden inşa çalışmalarına katılmak üzere oraya gitmişlerdir. Amaçları, bu inşa çabaları şahsında, Kürt halkıyla enternasyonal dayanışmada bulunmaktır. IŞİD çetesi ve arkasındaki sermaye devleti bunu bilerek ve planlayarak bu katliamı gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla, tetikçisi IŞİD olan bu katliam aracılığıyla ilk elden, özellikle Kobanê Direnişi sırasında ete kemiğe bürünen Kürt halkıyla örnek bir kardeşlik pratiği içinde olan, onunla en ileri düzeyde bir dayanışma gösteren, başta Türkiye’nin emekçi halkları, ilerici ve devrimci güçleri olmak üzere, bölgenin kardeş halklarının tümü ve dünya halkları ve ilerici güçleri hedeflenmiştir. Katliam tümüne dönük bir gözdağı niteliği taşımaktadır.

Fakat daha ötesi de var. Söz konusu kanlı stratejinin öncelikli hedefi kardeş Kürt halkı olsa da, sadece onunla sınırlı değildir. Bu saldırı aynı zamanda Türkiye işçi sınıfına, emekçilerine, ilerici ve devrimci güçlerine dönük bir saldırıdır da. Daha seçimler öncesi hazırlığı yapılan ve hayata geçirilmeyi bekleyen sosyal yıkım paketi, işçilerin grevlerinin yasaklanması, Türk-Metal gibi çeteler aracılığıyla işçiler üzerinde estirilen terör, polise olağanüstü yetkiler veren yasalar, Kürt özgürlük mücadelesi bahanesi de kullanılarak çıkartılan ve tüm bir demokratik hak ve özgürlükleri boy hedefi yapan İç Güvenlik Yasası, AKP ve düzen muhalifi herkese düşmanca yapılan saldırılar, işçilerin, kamu emekçilerinin, Alevi emekçilerin, öğrenci gençliğin hak alma amaçlı en meşru eylemlerinin dahi polis terörü ile karşılanması, devrimci örgütlere dönük sürek avı ve operasyonlar, tam da bunun ifadesidir. Muhtemeldir ki, önümüzdeki dönemde, kıyım siyasetinin yeni enstrümanları olarak sivil faşist çetelerin ve IŞİD çetesinin ipleri daha da gevşetilecektir.

Türkiye, Kürdistan ve tüm bölge kanlı ve kirli bir savaşın içinde tüketilmeye çalışılırken, coğrafyamız boydan boya bir kan deryasına çevrilmişken; bir yandan da seçim güldürüleri ile yığınlar sersemletilmeye, oyalanmaya çalışılmaktadır. Kürt ve Türk emekçileri, ilerici ve devrimci güçleri kan revan içindeyken, sözde hükümet kurma çalışmaları yürütülmektedir. Türlü senaryolar eşliğinde koalisyonlar kurulup-bozulmaktadır. İşçi ve emekçiler için bunların hiç birinin zerre kadar değeri yoktur. Kesin olan şudur ki, ister koalisyonsuz, isterse koalisyonlu, kurulacak her hükümet bir sosyal yıkım ve savaş hükümeti olacaktır. Sadece liberal aymazlar bunun dışında bir durumu düşleyebilir ve umabilirler.

Emperyalizme ve gericiliğe karşı halkların birleşik devrimci direnişi

IŞİD sadece sermaye devleti ile Suudi ve Katar gericiliğinin eseri değildir. IŞİD emperyalist-kapitalizmin bataklığında üremiş ve büyümüştür. Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Türkiye, IŞİD ve onun kadro kaynakları her yerdedir. En kirli ve kanlı savaşların kaynağı bizzat emperyalizmdir. IŞİD emperyalist-kapitalizmin eseridir; emperyalist güçler adına Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Rojava ve Türkiye’de örgütlenmişlerdir. Bu güçler adına bu coğrafyada vekalet savaşı yürütmektedir. IŞİD ve arkasındaki güçler, devrim ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin amansız düşmanlarıdırlar. Dahası, insanlığın düşmanlarıdırlar.

IŞİD’i var eden, besleyen, hala "eğit donat" safsataları ile El Nusra vb. IŞİD’e kadro kaynaklığı olan çetelere kol kanat geren, Kürt ve bölge halklarına dönük katliamlar yaptıranlar bu aynı emperyalist güçlerdir. Suruç Katliamı’ndan bu güçler sorumludurlar. Halklarımızın kurtuluş mücadelesi emperyalistleri zerrece ilgilendirmemektedir. Tam tersine onlar bu mücadelenin hedefidirler. Çünkü, halkların mahkum edildiği köleliğin bizzat kaynağıdırlar.

Tam da bu nedenledir ki, Kürt halkı, başta Türkiye’nin emekçi halkları olmak üzere, bölgenin kardeş halkları ile devrimci kader birliği çizgisinde daha fazla ısrar etmelidir. Bundan önce olduğu gibi ilerici ve devrimci güçlerle yakınlığa, dostluğa ve dayanışmaya devam etmeli, bunu daha anlamlı bir düzeye çıkarmak için tüm imkanlarını seferber etmelidir.

Emperyalizme mesafeli olmak elbette ki önemlidir, ancak yeterli de değildir. Ulusal kurtuluş mücadelesi emperyalizme karşı olmayı ve cepheden emperyalizme karşı savaşmayı gerektirir. Kürt özgürlük hareketi emperyalizme cepheden bir tutum almalıdır. Gerçek, kalıcı ve kesin kurtuluş, diğer şeylerin yanı sıra emperyalizme cepheden mücadeleyi zorunlu kılar.

Yine emperyalizm patentli ‘’Çözüm süreci’’ bir oyalamaca, bir aldatmaca politikası olarak sermaye düzeni tarafından sürdürülüyor. Yegane hedefi de, şimdi ayan beyan anlaşıldığı ve Kürt özgürlük hareketinin tüm bileşenlerinin de artık açıkça ve resmen dile getirdiği üzere, PKK’nin silahlı güçlerini tasfiye etmektir. Suruç Katliamı bunun yeni bir kanıtı olmuştur.

Gün, işçilerin birliği halkların kardeşliği şiarı ile emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı halkların birleşik devrimci direnişini yükseltme günüdür. Gün, Kürt halkına gerçek özgürlük ve eşitliği de mümkün kılacak olan, merkezinde işçi sınıfının olacağı, birleşik devrimi büyütme günüdür.

 

 

 

 

 

Alevi örgütlerinden
Çapa önünde eylem

 

14 Temmuz’da Tekirdağ’dan Çapa Tıp Fakültesi’ne muayene olmak için gelen bir hastaya Prof. Dr. Ahmet Şeref Demirel tarafından memleketi sorulmuş, hastanın “Sivas-Kangal” cevabı ile doktor “Alevi misiniz?” sorusunu yöneltmişti. Bunun üzerine Demirel hastaya hakaret etmiş, “Sizler cemevinde dansöz oynatıyorsunuz, şarap-rakı içiyorsunuz. Hepiniz bölücüsünüz. Berkin Elvan dosyasını oku, ne demek istediğimi anlarsın” demişti. Ardından hastayı muayene etmeden göndermişti. Hastanın fakülte dekanlığına ve savcılığa suç duyurusunda bulunmasının ardından olay kamuoyuna yansımıştı.

20 Temmuz’da da olayı kınama ve ayrımcılık yapan Ahmet Şeref Demirel isimli profesör hekimin teşhiri ve protestosu için Çapa Tıp Fakültesi Acil girişinde basın açıklaması yapıldı. Açıklamaya Garip Dede Dergahı, İkitelli Cemevi, demokratik kitle örgütleri ve SES katıldı. Basın açıklamasında Garip Dede Yönetim Kurulu Başkanı Celal Fırat, CHP Milletvekili Eren Erdem, HDP Milletvekili Garo Paylan söz alarak yaşanan olayı kınadılar. Konuşmalarda Demirel’in hekimlik mesleğini kirlettiği, yaşananların Alevi kimliğine saldırı olduğu ve farklı dil, din ve kültürlere saldırganlığı körüklediği vurgulandı. Ayrıca bu tutuma neden olanın AKP hükümetinin kışkırtıcı dilinin olduğu belirtildi.

Basın açıklaması Acil önünden Tıp Fakültesi Hastanesi ana girişine yapılan yürüyüşün ardından sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

 

 

 

Polisin vurduğu 7 yaşındaki çocuk yoğun bakımda

 

Suruç’taki katliamı protesto etmek için 20 Temmuz akşamı İstanbul Küçükçekmece Kanarya Mahallesi’nde yapılan eyleme polis saldırdı. Eyleme gaz bombalarıyla saldıran polis, annesiyle birlikte evlerine girmeye çalışan 7 yaşındaki Mustafa Gökalp Düşün’ü de gaz kapsülüyle başından ve ayağından vurdu.

Yakınları tarafından Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Mustafa Gökalp Düşün yoğun bakıma alındı. 7 yaşındaki çocuğun tedavisi sürüyor.

Düşün ailesinin yakınları olay yerinden çok sayıda gaz kapsülünü toplayarak fotoğrafladı.

 
§