26 Haziran 2015
Sayı: KB 2015/25

Düzenin ihtiyacı “istikrar”, işçi ve emekçilerin ihtiyacı mücadele…
Sivas katliamının hesabını sormak ve yenilerini önlemek için...
Erdoğan’dan iftar şovu Saray sofrasından yer sofrasına...
Gericilik bu düzenin harcında var!
Gülme sırası şimdi kimde?
Sivas’ta katledilenler anılacak
BDSP 2 Temmuz anmalarına çağırıyor
AKP Kürt halkına düşmanlıkta sınır tanımıyor!
Muhalif basın AKP’nin hedefinde!
ODTÜ’de eğitim emekçileri direnişte!
DEV TEKSTİL’den örgütlenme çağrısı
TTK’da TİS görüşmelerinde uyuşmazlık
Birleşik sınıf hareketi için metalde ortak grev! B. Çağ
MESS’ten önce sadaka sonra kıyım!
Metal işçileri ve MİB engelleri aşa aşa ilerledi – 2
İhanetin adı Çelik-İş
Yarın bizim olacak!
Metal direnişi ve deneyimleri tartışıldı
Troyka'nın dayatmaları, Syriza'nın açmazları
Doğu Avrupa'da sular ısınıyor
"Tüm gençliği kampımızın parçası olmaya çağırıyoruz!"
Devrimci gençlik kampının hazırlıkları sürüyor
Ankara EKK, Cansu Kaya için eylemdeydi
Kadınlar Cansu Kaya için sokağa çıktı
Ayvalıtaş davasında keşif kararı
Cumartesi Anneleri: Demirel'i iyi bilmezdik
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Troyka'nın dayatmaları, Syriza'nın açmazları

 

Aylardır Yunanistan ile Troyka olarak adlandırılan Uluslararası Para Fonu, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası arasında süren görüşmelerde bir uzlaşmaya varılamadı. Umutların bağlandığı Lüksemburg Euro Bölgesi Maliye Bakanları toplantısında da taraflar masadan eli boş kalktı. Son haftalarda ise tansiyon giderek yükseldi ve tüm görüşmeler büyük gerilimlere konu oldu. AB liderleri, Atina üzerinde baskı ve şantajı her geçen gün yoğunlaştırdı. Yunanistan hükümeti üzerindeki bunaltıcı baskıya ve bakanlarının düştüğü içler acısı duruma rağmen kredi kuruluşlarının öne sürdüğü koşulların gerçekçi olmayan zor koşullar olduğu söylenerek kreditörlerin dayatmalarına belli noktalarda direnç gösterildi.

IMF Başkanı Christine Lagarde ise şart koşulan tasarruf önlemlerinin hafifletildiğini, şimdi Atina’nın karar vermesini beklediklerini söyleyerek “Krize çözüm bulmak için masaya yetişkinlerin oturması gerekiyor” gibi aşağılayıcı sözler eşliğinde topu tekrar karşı tarafa attı. Son haftalardaki tüm görüşmeler ise büyük gerilimlere ve yer yer hakaretlere konu oldu. Sputnik’e konuşan London Business School Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elies Papaioannou bu durumu “3 ay işkence çekilerek harcandı, şimdi süreci mümkün olduğunca hızlı sonuçlandırmalıyız. Mevcut durum gerçekten dayanılır gibi değil” diyerek özetledi.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa Birliği liderler zirvesi öncesi bir anlaşmaya varılmasının şart olduğunu belirttikten sonra krizi aşmanın kısa sürede mümkün ve kolay olamayacağını ekleyerek karamsarlığını dile getirdi. Tarafların anlaşamaması durumunda Yunanistan’ın borç yükünün altından kalkamayıp temerrüde düşme (vadesi geldiğinde borçlarını ödeyemez duruma düşmesi) riski artacak, yanı sıra Euro bölgesinden çıkma ihtimali güçlenecektir. Zira Syriza, daha şimdiden AB’ye karşı bu tehdidi daha yüksek sesle dillendirmektedir.

Syriza öncülüğündeki hükümet, iktidara geldikten kısa bir süre sonra vaatlerinin çoğunu unutarak IMF ile AB’nin dayattığı reformlara boyun eğmişti. Alman Maliye Bakanı bu durumu alaycı bir tonla “Yunan hükümeti uygulayacağı reform politikalarını kendi halkına anlatmakta zorlanacak” ifadeleriyle özetlemişti. Dolayısıyla Syriza için gerileyecek sınır artık kalmamış bulunuyor. Bugüne kadar Yunanistan'dan vergi arttırımlarından özelleştirmelere, memur-emekli maaşlarında indirimden kamu harcamalarında azami düzeyde kesintiye ve kamu personelinin işten çıkarılmasına kadar birçok kemer sıkma adımını talep eden IMF ile AB, şimdi yardım paketi karşılığında benzer şartlar ileri sürmektedir. Daha fazla ürünün KDV’ye tabi olması, memur ve emekli maaşlarında indirim, dayatılan şartların öne çıkan başlıklarıdır. Yani “radikal solcu” Syriza hükümetinin seçim kampanyası boyunca öne çıkarılan vurgulardan biri olan "Kemer sıkma politikalarına hayır" söylemi AB emperyalistleri tarafından ona yutturulmaya çalışılmaktadır. ABD mali sermayesinin başlıca sesi olan The Wall Street Journal gazetesi önceki teslimiyetten hareketle zamanında “Bay Tsipras, geçtiğimiz hafta içinde birçok konuda teslim oldu… Ama Yunanistan’ın Avro Bölgesi içindeki yerini bir kez daha kuşkuya yer bırakmadan sağlama konusunda ciddi ise, onun çok daha fazla konuda teslim olması gerekecek” diye yazmıştı. Tsipras’ın kemer sıkma politikalarına teslim olduğu ‘mezarda emeklilik’ önerisi ile daha iyi anlaşılmış oldu.

Troyka Syriza’ya
teslimiyet töreni hazırlamak istiyor

Yunanistan, kapitalizmin soluğunu kesen küresel krizden en derin etkilenen ülkelerden biridir. Krize çare adına yıllardır AB, AMB ve IMF tarafından dayatılan iktisadi ve sosyal yıkım politikaları nedeniyle ülke ekonomisi çökmenin eşiğine gelmiş bulunuyor. Atina hükümeti, kreditörlere ve Haziran sonuna kadar da IMF’ye olan 1.9 milyar dolarlık borcunu ödeyebilmek için Kurtarma Paketi’nin 7.2 milyar Euro’luk son diliminin sağlanmasını ve borcunun ülke ekonomisinin reel koşullarına göre yeniden yapılandırılmasını istiyor. Syriza sadece Troyka’nın değil, içte kendi partisinin ve muhalefetin de basıncıyla yüz yüzedir.

Şimdi Yunanistan hükümetinin büyük ortağı Syriza gerçek anlamda bir çıkmazla karşı karşıya bulunuyor. Bir tarafta Yunan halkına verdiği AB’nin ve IMF’nin dayattığı yaptırımları tanımayacağı sözü, diğer tarafta AB olmadan bu kadar yüksek bir borcun altından kalkamayacağı gerçeği duruyor. Troyka’nın dayatmalarına teslim olmak, zaten kemer sıkma politikalarından iyice bunalan, işsizliğin, yokluğun ve yoksunluğun içinde tükenen işçi ve emekçileri sosyal patlama noktasına getirecek, kendi sonunu da hazırlayacaktır. Ancak Yunanistan yüz yüze bulunduğu açmazı Euro bölgesinden çıkma restiyle aşmayı hedeflemektedir. Bunun AB’nin yıllarca korumaya çalıştığı ekonomik ve siyasi bütünlüğe darbe olabileceğini düşünmektedir. Fakat bu düşünüş ve inancın tüm kaygılarına rağmen AB’ye geri adım attırmak gibi arzulanan bir sonuca yol açacağı tartışmalıdır. Zira AB’nin Yunanistan için öngördüğü insafsız reçetenin aynısı Portekiz, İspanya ve İrlanda gibi ülkelerde de uygulanmış ve onları da iflas noktasına sürüklemişti. Yunanistan’nın Euro’dan ayrılması tehdidi karşısında taviz verip geri adım atmak durumunda. Çünkü söz konusu ülkeler için de örnek teşkil edebileceği AB için endişe konusudur. Bundan dolayıdır ki Yunanistan’ın AB’de kalması için her türlü çaba harcanmaktadır. Merkel “Kendimi buna adayacağım” derken konunun önemine dikkat çekmiş oluyor. Zira birçok ekonomist Yunanistan’ın AB’den ayrılmasının Avrupa ve hatta küresel ekonomi için bir tehlike olacağını ileri sürüyor ve tüm bankacılık faaliyetlerinin çökeceğini iddia ediyor.

AB’nin kaygıları üzerinden Euro bölgesinden çıkma hamlesini gündeme getiren Syriza Troyka’ya karşı Rusya sopasını sallayarak alternatif finansman arayışına giriyor. Geçtiğimiz haftalarda Saint Petersburg’daki Yunan delegasyonunun, Rus mevkidaşlarıyla birlikte ‘Türk Akımı’ adlı boru hattı projesinin Yunanistan’a uzatılması için gereken anlaşmayı imzalayarak önemli bir finansman kaynak elde etmiş olduğu kabul ediliyor. Fakat tüm bunlar AB’yi geriletmeye dönük çıkışlardır. Gerçekten ise zorunlu olunmadığı sürece Syriza’nın AB’den çıkma niyeti yoktur ve Tsipras uzlaşma umudunu korumaktadır. O, “Şu anda bir fırtınanın tam ortasındayız. Yeni denizler keşfetmeye ve güvenli limanlar bulmaya hazırız. Bugün yaşananlar sadece Yunanistan’ın sorunu değil. Gelinen noktada Avrupa Birliği’nin tamamı bu sorunun bir parçası durumunda. Dolayısıyla Avrupa Birliği, değişim için cesur kararlar almalı. Kuruluş değerlerine dönerek, dayanışma ruhunu canlandırmalı” diyerek Troyka’nın insafsız şartlardan esnemesini istiyor. Yunanistan ile Troyka arasında yapılacak anlaşmanın ‘sürdürülebilir’ olması gerektiğinin altını çizen Tsipras, ‘onurlu’ bir uzlaşının sağlanmasını arzulayarak AB’de kalmayı hedefliyor. Zira kendi ifadesiyle, “Avrupa’nın geleceği ve Avrupa’nın Yunanistan’da yeniden yasallığını kazanması için de mücadele ediyor”; verdiği mücadelenin başarısızlığı durumunda Tsipras’ın kapitalist dünya içinde ‘yeni denizler keşfedip’, ‘güvenli limanlar’ bulma rüyası gerçekleşir mi bilinmez, ama onun sözünü ettiği “AB kuruluş değerleri ve dayanışma ruhu” şuan da içinde bulunulan içler acısı durumun nedenidir.

Syriza’nın doğası gereği Yunanistan burjuvazisini karşısına alamayan işbirlikçi tutumu onu kaçınılmaz olarak AB burjuvazisine biat etmeye zorlamaktadır.

Radikal sol’un sınırları ya da parlamenter hayallerin iflası

Yunanistan’daki ekonomik çöküntünün temel nedenleri arasında görünen dev çaplı dış borç prangası karşısında “borçları ödemeyeceğiz” çıkışı, emekçi kitlelerde sosyal yıkım programlarına karşı büyük bir sempati toplamıştı. Yunan halkı, Syriza’ya seçimlerde %36.3 oranında destek sunarak onu 149 milletvekiliyle parlamentoya taşımış ve hükümetin en büyük ortağı yapmıştı. Liberal reformistler Syriza’nın zaferinin İtalya, İspanya, Portekiz, HDP üzerinden Türkiye ve öteki ülkelere dalga dalga yayılacağına ilişkin büyük umutlar ve coşkular yaşamış, sosyal bir Avrupa‘nın kapıda olduğu rüyaları görmüşlerdi.

Ancak Syriza seçimleri kazandıktan bir ay sonra emekçilere verdiği hemen her sözden geri adımlar attı ve Selanik Programı’nda suçladığı Troyka ile en geri noktalarda da anlaşmaya vardı. Syriza hükümeti, Troyka ile ilişkileri kesmek bir yana, “Avrupalı ve uluslararası kurumlarla ve ortaklarla sıkı uyum içinde çalışma” sözü verdi. Asgari ücretin ve emekli maaşlarının yükseltileceği ve yoksullara ücretsiz sağlık, eğitim ve elektrik vermeyi, özelleştirmeleri durdurmayı, askeri harcamaları azaltmayı vs. vaat eden Tsipras’ın hükümeti kapitalizmin katı gerçeklerine çarptı ve böylece Selanik Programı rafa kaldırıldı.

Syriza vaat ettiği öteki reformları uygulamak ve borçların silmek bir yana, yeni borçlar talep etmekte, mevcut borçların yeni borçlarla ödenmesini istemektedir. Ama bu kemer sıkma politikalarının uygulanması ve sömürü çarkının dönmesiyle olanaklıdır. O zaten bir bütün olarak kemer sıkma politikalarına değil, ama somut olarak daha fazla ürünün KDV’ye tabi olması, memur ve emekli maaşlarında indirim gibi dayatmalara itiraz etmektedir. Bu onun gerçekten de geriye çekilebileceği son sınırdır. Syriza mevcut koşullarda, “borçları ödemiyoruz, yaptırımları tanımıyoruz, AB’den ayrılıyoruz, tüm borçlu işletmeleri kamulaştırıyoruz, asgari ücreti yükseltiyoruz” vb. iddialarını gerçekleştirmiş olsaydı bile bu sadece emekçi kitlelerin içine itildiği katmerli durumu hafifletmeye, azgın neoliberal saldırıları sınırlamaya, yani kitlelerin yaşam koşullarını bir parça düzeltmeye yarayabilirdi. Kapitalizm koşullarında reformların bu kadarı bile parlamenter çoğunlukla değil, ama yalnızca büyük sosyal mücadelelere ve militan kitle hareketlerine dayanarak başarılabilir. Fakat Syriza militan kitle hareketini yükseltmek bir yana, gelişecek bu türden hareketleri uyuşturarak dizginlemek ve sistem içinde tutmak misyonuna soyunacaktır.

Syriza sınıf mücadelesini değil, sınıf işbirliğini temsil etmekte, iç ve dış sermayenin egemenliğine, demek oluyor ki kapitalizme itiraz etmemektedir. O işçi ve emekçilerin istem ve özlemlerinin taşıyıcısı değil, istismarcısıdır. İktidarda olduğu günden itibaren yaptığı icraatlar bunun dolaysız kanıtıdır. Dolaysıyla Yunan işçi sınıfı ve emekçileri gerçek kararlarını sokakta verecek ve Syriza kesin olarak aşılacaktır. Latin Amerika ülkelerinin yakın deneyimi ve Syriza’nın güncel örneği kısmi reformların bile ancak devrime dayalı bir mücadele sayesinde olanaklı olabileceğini göstermiş, vahşi kapitalizm koşullarında devrimden başka bir seçeneğin olmadığını bir kez daha kanıtlamıştır.

 

 

 

 

Ermenistan'da zam isyanı

 

Ermenistan’da Kamu Hizmetleri Denetim Komisyonu’nun elektrik fiyatlarına yapmayı planladığı zamma karşı 19 Haziran günü Azatutyan Meydanı’nda başlayan eylemler gün geçtikte kitlesel bir boyut kazandı.

22 Haziran günü Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bulunduğu Bagramyan Caddesi’ni trafiğe kapatan eylemcilere saldıran polis 237 kişiyi gözaltına aldı. Saldırı sırasında en az 18 kişi yaralandı.

Saldırının ardından binlerce kişi 23 Haziran’da tekrar Azatutyan Meydanı’nda bir araya gelerek gözaltıların serbest bırakılmasını ve zam planının durdurulmasını istedi. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na yürüyen binlerce kişi yine polis engeliyle karşılaşınca oturma eylemi başlattı. İlerleyen dakikalarda ise çöp kutuları toplanarak polislerin olası saldırısına karşı barikat kuruldu.

Eylemcilere bir kez daha görüşme talebinde bulunan yetkililer, temsilen 5 kişinin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile görüşebileceğini söyledi. Ancak eylemciler bu teklifi yine reddetti. Eylemciler Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın televizyonda canlı yayından elektrik fiyatlarının artışı ile ilgili kararın iptalini duyurmasını talep etti.

Diğer yandan ülkedeki eylemlerle ilgili açıklama yapan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya’nın Ermenistan’daki gelişmeleri yakından izlediğini ve sorunun en kısa zamanda kanunlara uygun şekilde çözüme kavuşturulmasını umduklarını söyledi.

 

 

 

 

Düzen siyahilere yaşam şansı tanımıyor

 

ABD’de Güney Carolina’nın Charleston kentindeki bir kilisede siyahileri hedef alan saldırı gündeme bir kez daha ülkedeki ırkçılık gerçeğini getirdi. Öyle ki 9 siyahinin öldürüldüğü, birinin ise ‘olan biteni anlatması için’ sağ bırakıldığı saldırı ABD için ne ilk ne de son olacak.

Katliamın yaşandığı Güney Carolina, ABD’de ırkçılık ve nefret suçlarının en yüksek yaşandığı bölge olarak anılıyor. ABD yasaları her ne kadar “bir kişiye ırk, etnik kimlik, ulusal kimlik, dinsel inanç, cinsel tercih ya da bedensel engellilik nedeniyle sözlü ya da fiziki saldırıyı” nefret suçu saysa da ırkçılık ülkenin kurumsallaşmış gerçeği. 2012 yılına ait FBI verileri polise bildirilen 6 bin nefret suçunun yarıya yakınının ırk nedenli olduğunu ortaya koydu.

Irkçılığın merkez üssü

Diğer yandan ülkede ‘izleme altında olan’ 784 nefret yayan grup var. Bu grupların sadece yüzde 20’sinin bile Güney Carolina’da bulunması, son gerçekleşen ırkçı katliamın ‘geliyorum’ dediğini gösteriyor. Charleston kenti ise siyahileri hedef alan şiddet vakaları ile anılıyor. Kentte 343 polis hakkında şiddet kullandığı için suç duyurusunda bulunulurken polis şiddeti en çok yoksulları ve siyahileri hedef alıyor.

ABD sermaye devleti, kendi verilerinde olduğu gibi bu ırkçı grupların çoğunu tanıyor, biliyor ve izliyor. Katliamı gerçekleştiren 21 yaşındaki Dylan Storm Roof da ülkedeki ırkçı kültürün yarattığı son canavarlardan biri oldu.

Roof’un Ku Klux Klan gibi örgütlere üye olup olmadığı bilinmiyor ancak sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki fotoğraflarında Güney Afrika ve Zimbabwe’deki ırkçı beyaz yönetimlerin bayrağını arma olarak kullandığı görülüyor.

ABD’nin siyahiler karşısındaki kanlı icraatlarından biri de siyahileri hedef alan polis cinayetleri. Yakın zamanda 18 yaşındaki Michael Brown, 12 yaşındaki Tamir Rice ve seyyar satıcı Eric Garner polis tarafından öldürüldü. Brown, Rice ve Garner polisin öldürdüğü binlerce siyahiden sadece üçü... Katliamın yaşandığı Charleston’da ise Nisan ayında Michael Slager adlı polis Walter Lamer Scott (50) adlı siyahiyi katletmişti.

Irkçılık ABD Başkanı Obama’yı dahi hedef alabilirken bu düzenin asıl mağduru ise yoksul, işçi ve emekçi siyahiler oluyor. Siyahiler arasındaki işsizlik oranları ulusal ortalamada yüzde 35. Bir siyahinin beyaz bir akranına oranla iş bulabilmesi, geleceğini güvence altına alabilmesi ülke şartlarında epey zor.

Ferguson aynasında ırkçılık gerçeği

Ferguson’da Michael Brown’un öldürülmesinin ardından ABD Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı itiraf niteliğindeki raporda siyahileri hedef alan ırkçı uygulamaların sadece sokakla sınırlı kalmadığını gösteriyor. Ferguson özelinde hazırlanan raporda, kentte 2012-2014 yılları arasında trafikte araçları durdurulanların yüzde 85’ini, tutuklamaların yüzde 93’ü, ceza kesmelerin yüzde 90’ını, polisin güç kullandığı vakaların yüzde 88’ini siyahiler oluşturdu. 2014’ün Nisan ile Eylül ayları arasında iki günden fazla cezaevinde kalanların yüzde 95’inin de siyahiler olduğu bilgisi verildi.

Raporda siyahilerin mahkemeye yaptığı itirazların da kabul edilmeme ihtimalinin beyaz nüfusa göre yüksek bir ihtimal olduğu kaydedildi.

Polis ve mahkemelerin ırkçı uygulamaları en çok yoksul siyahileri olumsuz etkilerken para cezası uygulamasını karşılayamayan yoksul siyahiler hapishaneye atıldı.

 
§