5 Haziran 2015
Sayı: KB 2015/22

Metal hareketinde kritik günler
“Emeğin Hukuku Kurultayı” ile emeğe saldırı
Metal işçisi sermayenin kölesi, Türk Metal’in askeri olmayacak!
Türk Traktör grevinin ardından...
ICOG heyeti ile konuştuk
Metalde geri dönüş yok
Sermayenin yedek lastiği: Çelik-İş
MİB’li bir işçi Birleşik Metal-İş’e soruyor!
“MİB’li ol güçlü ol!”
Dönemin ruhu, işgal, grev, direniş!
Petkim’de direniş sona erdi
"Artık bürokrasiyle hesaplaşma ve hak kazanımı dönemine giriyoruz!"
Sağlıkçılar: Yastayız yetti artık!
Maden işçisi satış sözleşmesine öfkeli
Bir dönemin sonuna doğru
Emekçilere "Tek yol devrim" çağrısı
Emekçi kadınların talepleri seçim sandıklarına sığmaz!
Çözüm ne seçimde ne mecliste
Haziran Direnişi eylem ve etkinliklerle selamlandı
Koç sermayesinin “acıklı” hikayesi - R. U. Kurşun
Gerçekler saldırılarla gizlenemez!
Bir savaşın en acı tanıkları: Kadınlar
Hapishanelerde çocuklara işkence yapılıyor
Yeni sendika için hazırlanan tüzük taslağı tartışmaya açıldı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çözüm ne seçimde ne mecliste...

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

 

AKP’nin tek partili hükümet oluşturacağı milletvekili sayısına ulaştığı 3 Kasım 2002’den bugüne dek olan seçimlerden en hareketli ve “kritik” dedikleri seçimlere sayılı günler kaldı. 8 Haziran için çok farklı senaryolar dillendiriliyor. Bu senaryoların hepsi HDP’nin barajı aşıp, aşmaması üzerine kurulu. CHP ve MHP’nin şimdikinden farklı bir milletvekili sayısına ulaşmayacağı bekleniyor. CHP arada bir tek başına hükümet olacağını dillendirse de, hem bunu istisna denebilecek şekilde dillendiriyor, hem de arada bir söyledikleri bu seçim propagandasına kendisi bile inanmıyor.

HDP barajı aşamazsa, AKP, özellikle Kürdistan’dan 50-60 milletvekili fazladan “kazanacak.” Bu durumda AKP’nin şefi Erdoğan’ın dediği “başkanlık sistemine geçebilme yeter sayısına, ya da yasayı referanduma sunabilecek 335 milletvekili sayısına” ulaşma ihtimali var. Bu yüzden CHP’li olarak bilinen pek çok aydın, sanatçı vb. HDP’yi destekleyen açıklamalarda bulundular.

AKP seçimlerde 400 milletvekili çıkarırsa, belki de önlerine alacakları ilk iş başkanlık sistemi uygulamasını meclisten geçirmek olacak. Bu durumda Erdoğan tek adam, “padişah” mı olacak? Emperyalizm ve sermayenin çıkarına gelen bir durumsa padişah bile olabilir! Ama emperyalizm ve sermayenin çıkarlarına aykırı geliyorsa, padişah olmak bir yana, başkanlık sistemi bile gündemden düşer. Erdoğan ola ki sermayeye rağmen başkanlık sisteminde ısrar edecek olursa, yalın olarak söylemek gerekirse can güvenliği kalmaz. Türkiye’de neo-liberal saldırıların mimarı olan Turgut Özal, Kürt sorununun çözümü konusunda, sermayenin o günkü düşüncesinden farklı şeyleri düşünüp dillendirdikten sonra ölmüştür.

Yani bugün seçim tartışmalarının ana ekseni olan başkanlık sistemi, 7 Haziran’daki oy oranlarına değil, tümüyle emperyalizmin ve sermayenin çıkarlarına uygun olup olmamasına bağlı.

Öte yandan, birtakım farklılıkları olsa dahi AKP, CHP ve MHP’nin programları aynı. Pratikleri de aynı. AKP dışındaki bütün düzen partileri taşeron sistemini kaldıracaklarını propaganda ediyorlar. Ne var ki gerçekte, taşeronlaştırmanın olmadığı belediye yok gibi. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözünden yola çıkarak bu partilerin taşeronlaştırmaya karşı söyledikleri sözlere inanılabilir mi?

17-25 Aralık operasyonları sonrasında pek çok emekçi, “bunlar çok fazla çalmış ama çalmayan yok ki” diyordu. Kötü bir biçimde, soyulmayı kabullenmeyi anlatıyordu bu sözler. Aynı zamanda düzen partilerinin birbirinden farksız olduğunun görüldüğünü anlatıyor. İşçi ve emekçilerin ezici bir çoğunluğu, düzen partilerinden birine partizanlık yapıyorsa bunu kendi bireysel çıkarları için yapıyor. Bireysel çıkarlar, kendinin veya yakınının iş bulması beklentisinden öteye geçmiyor.

HDP düzen partisi değil ama…

HDP seçim çalışmalarının başlangıcında, barajı aşmanın tek hedef olmadığını, barajı aşamazlarsa Diyarbakır’da kendi parlamentolarını kuracaklarını söylüyordu. Bu söylem, düzen partilerinin eleştirileri sonrası, “sivil itaatsizlik eylemleriyle erken seçimi zorlama” biçiminde bir formülle geri çekildi.

HDP bileşenleri devrimci olduklarını söyleseler bile, yalnız Kürt hareketinin temsilcileri değil, güya “komünistleri” bile seçim propagandası sürecinde devrim sözcüğünü kullanmaktan uzak durdular. Çünkü devrimci propaganda onlara oy kaybettirebilir. HDP oy kaybetmemeyi, barajı aşmayı o kadar önemsiyor ki 18 Mart’ta Çanakkale Savaşı üzerine eşbaşkanlar imzalı bir metin yayınladı. Bu yıl Çanakkale Savaşı Ermeni Soykırımı’nı yadsımak temelinde işlendiği halde 18 Mart’taki metinde Ermeni Soykırımı’ndan tek bir kere bile söz edilmedi. Seçim çalışması temelinde 18 Mart’ta yazılı açıklama yapan HDP, 24 Nisan’da Ermeni Soykırımı üzerine hiçbir şey yayınlamadı. 18 Mart’taki gibi 24 Nisan’da da bildiri yayınlasaydı, diğer düzen partileri tarafından siyasal lince uğrardı. HDP meclise girmeye çalışan bir parti olarak “akıllıca” davrandı. Aynı bu “akıllıca” davranışını 23 Nisan’da Sırrı Süreyya Önder temsiliyetiyle Anıtkabir’e giderek gösterdi.

Kuşkusuz yukarıda saydıklarımız HDP bileşenleri tarafından “akıllıca” yapılan tavizler olarak görülüyordur. Ne için? Barajı aşıp meclise girmek için. Peki barajı aşıp meclise girdiklerinde, mecliste kalmak için ne kadar taviz verilecek. Bu “akıllıca” tavizler, HDP’yi diğer düzen partileriyle farksızlaştırıyor.

Bugün için HDP’nin düzen partilerinden farkı, Yunanistan’da Syriza’nın diğerlerinden farkı kadardır. Syriza yalnızca meclise girmedi, hükümet oldu. Peki Yunanistan’da ne değişti? Söylemde kesinkes bir değişim var, ama pratik gerçekte ne değişti?

7 Haziran’ın sonucu ne olursa olsun, 8 Haziran sabahı da Türkiye’de değişen hiçbir şey olmayacak. Kapitalizm sermaye sınıfının iktidarıdır. Bu iktidar değişmeden, HDP değil barajı aşmak, tek başına hükümet kuracak sayıda milletvekili meclise soksa bile, sermaye sınıfı istemiyorsa, Kürt sorununu, burjuva temelde bile çözemez. Çünkü meclis kapitalizmde sermaye sınıfının yasama organıdır. Sermayenin çıkarlarını karşılayamadığında, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’de olduğu gibi meclis bile devre dışı bırakılabilir.

Diğer düzen partilerinin birbirinden farksızlığı gerçekliğiyle kurgu yaparsak 8 Haziran’da AKP meclis dışında kalsa bile, belki CHP ve MHP’ye oy verenlerin yüzü biraz gülse de, çalışma ve yaşam koşullarında hiçbir şeyin değişmediğini görerek gülümseme yüzlerden gidecek.

İşçi ve emekçilerin yüzlerindeki gülümsemeyi kaçıran tek başına AKP değil. CHP, MHP de değil, bu partilerin hizmet ettiği sermaye iktidarıdır. İşçi ve emekçilerin yüzüne gülümseme, kalıcı olarak, sadece, sermaye iktidarının devrildiği devrimle konabilir.

M. Kurşun


 
§